Bahçeli'den Türk Gençliğine Cevaplaması Gereken Sorular
Türk gençliğinin ruh köküne, milli ve manevi özelliklerine göre cevabını aramak zorunda olduğu sorulara dikkat çeken MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, geçmişte yeterince bedel ödeyen Türk Gençliğinin yeni bedeller ödememesi için Türkiye’ye sahip çıkmaya, huzur, barış, refah, mutluluk, birlik ve beraberlik içinde var olmaya davet etti.
BUGÜN ATILAN HER ADIM YARINLARIN YETKİNLİĞİ VEYA YİTİKLİĞİDİR
Merhum Hocamız Prof.Dr.Ali Fuad Başgil’in kaleme aldığı “Gençlerle Başbaşa” isimli koleksiyon niteliğindeki başucu kitabının ilk cümlesi şöyle başlar: “Yetişme ve muvaffak olma yolunun genç yolcusu! Bil ki tuttuğun yolda birçok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düşmanların vardır… Bu düşmanlar, senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat olmayı çok sever…” Bugüne kadar olan, bundan sonra da olması beklenen gerçek bu değil midir? Gençlik körpe ümitlerin dimağı, hayal ile heveslerin insan zihninde dağınık bulutlar gibi uçuştuğu bir dönemin kaynağıdır. Bugünün genci yarının yetişkinidir. Bugün atılan her adım yarınların yetkinliği veya yitikliğidir.
HEPİMİZ GENÇ OLDUK, HATALARIMIZ VE HAYAL KIRIKLIKLARIMIZ OLDU
Hepimiz genç olduk, bundan mütevellit hatalarımız, heyecanlarımız, zaman zaman hezeyanlarımız, bazen de hesabını yapamadığımız hayal kırıklarımız oldu. İnsanız, beşeriz, haliyle şaşmak bize özgüdür. Kanın damarlarda hızlı aktığı çağlarımızda dünyaya kafa tutacak, hatta baştan ayağa değiştirmeye teşebbüs edecek bir cüretin müdavimi ve misafiriydik. Bu misafirlik süresinin hayatın geri kalan kısmının rotasını etkileyecek kapasite ve kalibreye sahip olduğunu sonraki yaşlarda hem müşahede hem de mütalaa ettik. Yeri geldi yılgınlığın tozunu yuttuk, görüş mesafemiz azaldı. Yeri geldi çılgınlığın tomurcuklanmasıyla yürüdük, gösteriş ve görünüş mesabemiz bizi ana güzergahımızdan uzaklara savurdu. Ancak niyetimiz halisdi, düşüncemiz harbiydi, fikriyatımız hasbiydi, akıbetimiz çok şükür hayroldu, harcı da haysiyetle karıldı.
BAZI AKSİLİK VE EKSİKLİKLERİN TELAFİSİ ÇOK MÜŞKÜLATLIDIR
Hayatın belli bir aşamasından sonra bazı aksiliklerin, bazı eksikliklerin telafisi çok müşkülatlıdır, bir bakarsınız önünüzde sadece geçmişinizin derinlere işlemiş silik izlerinden, bulanık hatıralarından başka bir şey bulamazsınız. İhtimaldir ki, her şey için çok geç kalınmıştır. Dünü bugüne bağlayan köprübaşları mahcubiyet zincirleriyle tutulmuştur. Böyle bir açmaza sürüklenmemek için hayatın erken dönemlerinde yapılması gereken ödevler, yerine getirilmesi gereken bireysel ve toplumsal görevler vardır ve bellidir. Bu konuda erken davranmak yerine geç kalınırsa, hayatın zorlu yolları, trajik yanları, sancılı süreçleri teker teker belirginleşecektir.
GENÇLİK İSRAF EDİLMEMELİ, BOŞUNA GEÇİRİLMEMELİ
Fikir büyüklerimizden Merhum İsmail Gaspıralı’nın tam da buna uygun bir sözünü özellikle paylaşmak isterim: “Satmak kolay, almak zordur. Gitmek kolay, dönmek zordur. Yıkılmak kolay, kalkmak zordur.” Gençlik filizlenmiş dinamizmiyle zoru, zor olanı, zorlu imtihanları başaracak kırattadır. Dünya dönüyor, hayat biteviye ilerliyor, yaşanan her anımız tarihe karışıyor. Kaldı ki, büyük düşünürümüz Ali Kuşçu’ya göre, “Eğer dünya dönmüyorsa zaten bizler ölüyüz” demektir. Gençlik manevi bir servettir, aynı zamanda geleceğin beşeri sermayesidir. Bu nedenle israf edilmemeli, boşuna geçirilmemeli, kör ve köhne maceraların karanlık girdabına tıpkı bir ceset torbası gibi atılmamalıdır.
BOZGUN BAZEN BİR FIRSAT, ZAFER BAZEN BİR TUZAKTIR
Gençlerimizin safiyane düşünceleri, samimi dilekleri, meşru beklentileri, haklı istekleri muteberdir, muhteremdir. Konuşmak, tartışmak, paylaşmak, daha iyiyi aramak, daha güzeli amaçlamak insan olmanın alameti farikasıdır. Merhum vatan şairimiz Namık Kemal, neredeyse darb-ı mesel yaygınlığı kazanan bir vecizesinde, hakikat şimşeğinin doğuşunu fikirlerin müzakeresine bağlarken dediği aynen şudur: “Barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğmaktadır.” Münakaşa yerine müzakereyi, muhatara yerine mutabakatı seçersek hakikatin pırıltısına biraz daha yaklaşmamız mümkündür. Mücadeleyi ve mücahedeyi ahlaki hükümler halinde formüle edersek ne yoldan çıkmamız ne de yolu şaşırmamız söz konusudur. Bozgun bazen bir fırsat, zafer bazen bir tuzaktır.
TÜRK GENÇLİĞİ FITRATI GEREĞİ ZEKİ VE ÇALIŞKANDIR
Eskinin toprak yolları gibi, bu dünyadan geçip gidenlerin bıraktığı ayak izlerini takip etmek çoğu defa tehlikelerden arınmış korunaklı bir alan oluşturacaktır. Tarih bize diyor ki, ahlaki ilkelerine değer vermeyen toplum ve milletlerin uzun müddet yaşamaları imkansızdır. Türk gençliğinin devletine ve milletine söyleyeceği her söz, peşin hükümleri dışlayarak öncelikle akıl ve ahlak ilkeleriyle perçinlenmelidir. Gençliğin muhayyilesine nokta koymak, sur çekmek, duvar örmek önyargılara tutsaklık demektir. Ufuk ötesini gören ve gösteren bir şuur endazesine sahip gençlerimiz, belki de düşünülmeyenleri düşünecekler, yapılmayanları yapmayı başaracaklardır. Çünkü Türk gençliği fıtratı gereğince zekidir, çalışkandır, basiretlidir, devletine ve milletine sorumluluk duyan bir vicdan cevherine havidir. Bu yüzden yozlaşmış akımlar, yasa dışı örgütler, terörizmin ajanları, emperyalizmin maşaları, marjinal çevreler, organize suç şebekeleri gençlerin peşindedir, kafeslemenin emelindedir.
HİÇ BİR GENCİMİZİ KAYBEDEMEYİZ
Sevgili gençler, hiç birinizi kaybedemeyiz. Hiç birinizin hayatını tesadüflerin akıntısına teslim edemeyiz. Öfkeniz olabilir, kızgınlığınız olabilir, kızdıklarınız olabilir, tepkileriniz sivri olabilir, itirazlarınız sinirli olabilir, fakat sizler bizim için, milletimiz için, istikbal ve istiklal haklarımız için paha biçilemez öneme sahipsiniz. Analarınız, sizleri ne zorluklarla büyüttü, mutlaka biliyorsunuz. Babalarınız, yemedi yedirdi, içmedi içirdi, giymedi giydirdi, en iyi sizler farkındasınız. Kıt kanaat imkânlarla okuduğunuz okulları bitirmenin gayesindesiniz, belki bir sevdiğiniz var açılamıyorsunuz, bir işim olsun diyorsunuz, bir yuva kurmanın telaşındasınız, hayatınızı kurtarmanın çabasındasınız. Bunların hepsi helali hakkınız olan makul ve mantıklı insani hallerdir. Biz de bu çağlardan geçtik, ne yaşamışsanız, benzerlerini az çok yaşadık.
BİR ANLIK ÖFKEYLE BİR ÖMRÜ HEBA ETMEYİN
Bir anlık öfkeyle bir ömrü heba etmeyin. Direnmeyi zalimlere, Türkiye düşmanlarına karşı yapın. Analarınızın gözyaşlarını akıtmayın. Babalarınızın ahını almayın. Terör örgütlerinin istismarlarına aldanmayın. Siz Türk gençliğisiniz, siz geleceğin büyük Türk milletinin, büyük Türkiye’sinin siyasetçileri, milletvekilleri, devlet adamları, işadamları, akademisyenleri, bürokratları, esnafları, girişimcileri, dahası anneleri ve babalarısınız. Gelin, yanlış bir tercihin içinde olan varsa dönsün. Gönül gözüyle gelişmeleri izlesin, gençlik üzerinde kumar oynayanları görsün. Kavgaya çağırana değil, kitap okumaya çağırana koşsun.
SİZİN YERİNİZ KAPI DEĞİL İÇERİDİR
Ne güzel de söylemiş Merhum Akif: "Gel yıkalım şu Süleymaniye'yi desen iki kazma iki kürek iki de ırgat gerek. Hadi gel yapalım geri şunu desen bir Sinan bir de Süleyman gerek.” Bundan mülhem demem odur ki, Sinan da Süleyman da sizin vicdanınız, sizin hamiyetiniz, sizin vatan ve millet sevginizdir. Yıktırmayın, harabeye çevirmeyin, hüsranı yaşamayın, yaşatmayın. Diyeceğiniz ne varsa söyleyin çözelim, ama üniversite kapılarında terör örgütlerinin dolduruşuna gelmeyin, buna müsaade etmeyin. Sizin yeriniz kapı değil, içeridir, amfilerdir, hocalarınızın dizinin dibi, analarınızın hayır dualarıdır.
TÜRK GENÇLİĞİ KİBİRLİ DEĞİL TEVAZU EHLİDİR
Meşhur bir siyaset filozofu demişti ki: “Sadece kendini haklı bulmak, hakikati gören sihirli bir göze sahip olduğunu sanmak, farklı düşünen diğerlerinin haksız olduğunu düşünmek korkunç ve tehlikeli bir kibirdir.” Türk gençliği kibirli değil, tevazu ehlidir. Çünkü yetişme ve yetiştirilme terbiyeleri öz itibariyle budur. Biliyorum, var olan sorunlar ve zorluklar karşısında elimizde bir çıkış haritası yoktur. Ancak geleceğimizi nasıl şekillendireceğimizi, tehdit ve fırsatların neler olacağını, ne tür değişim dinamikleriyle karşılaşacağımızı ferasetle yorumlayacak, buna yönelik hazırlık yapacak muktedir bir irademiz vardır.
TÜRK GENÇLİĞİNİN CEVABINI ARAMAK ZORUNDA OLDUĞU SORULAR
Merhum Hocamız Ali Fuad Başgil’in isabetli değerlendirmesiyle, muvaffakiyet için önce irade lazımdır. Bu irade, ihtiyaç duyulan inanç Türk gençliğiyle mündemiçtir. Hedonizmin çarklarına kapılmadan; frensiz, faziletsiz, sorumsuz ve kontrolsüz yaşamın sahte cazibesine aldanmadan yapılması gereken, hatta sorulması aciliyet arz eden pek çok şey vardır. Nitekim bir soru bin soruya kapıdır. Türk gençliğinin ruh köküne, milli ve manevi özelliklerine göre cevabını aramak durumunda olduğu soruların bir kısmı şunlardan oluşmaktadır: Tarihin hangi noktasındayız? Uygarlıklar silsilesinin hangi aşamasındayız? Zamanın neresindeyiz? Nereden geldik, nereye doğru gidiyoruz? Çağın zorlu etaplarına hazır mıyız? Küresel ve bölgesel tehditlerin asıl maksat ve mahiyetini okuyabiliyor muyuz? Dünyanın karmaşık sosyo-ekonomik, sosyo-politik dönüşümlerine karşı hazırlıklı mıyız?
DİJİTAL ÇAĞ GENÇLER İÇİN HEM FIRSATLARI HEMDE RİSKLERİ BARINDIRMAKTADIR
Dijital çağ, siyasi coğrafyası olmayan, yerçekimsiz bir ortam yaratmıştır. Bu ortam milletimiz ve gençlerimiz için hem fırsat hem de riskler barındırmaktadır. 2020 yılında; Küresel internet kullanıcı sayısı 4,5 milyardı. Dünya çapında e-ticaret için bir dakikada 1 milyon dolar para harcandı. Bir dakikada 187 milyon e-posta gönderildi. Whatsapp uygulamasında bir dakikada 41,7 milyon mesaj paylaşıldı. Facebook’a bir dakikada 973 bin giriş yapıldı. O bir dakikada 147 bin resim yüklendi, 150 bin mesaj paylaşıldı. Google’da bir dakikada 3,7 milyon arama yapıldı. Bir dakikada 481 bin tweet atıldı. Her bir dakikada Twitter’a 319 yeni twitter kullanıcısı katıldı. Zoom ile bir dakikada 208 bin 333 kişi toplantı gerçekleştirdi. İnstagram’a bir dakikada 347 bin 222 hikâye yüklendi; 1,7 milyon resim beğenildi. Youtube’da bir dakikada 4,3 milyon video seyredildi.
DİJİTAL GELİŞMELERDE YENİ BOYUTLAR
Endüstri 4.0’e geçişle birlikte, dijital gelişmelere yeni boyutlar eklenmişti. “Şeylerin interneti, her şeyin interneti, yapay zeka, büyük verilerin bulut bilişim sistemlerinde depolanması” insan ve toplum ilişkilerini yoğun, kimi hallerde de müphem düzeyde etkilemişti. 2020 yılında internete bağlı cihazların sayısı 35 milyarı aştı. Türk gençliği mizahi aklıyla, kavrayış gücüyle, çakmak çakmak çakan gözleriyle Endüstri 4.0’ün gereğini ne kadar yapıyor? Hatta Endüstri 5.0 ve 6.0’ya hazırlık içinde mi?
HAYAT MÜCADELESİNDE GERİ KALANLAR, İLERİ GİDENLERİN TUTSAĞI OLDU
Hayat mücadelesinde geri kalanlar, ileri gidenlerin maalesef hep tutsağı olmuşlardır. Gaflet uykusundaysak uyanalım, cehalet çemberindeysek buradan süratle çıkalım. Zamanın ruhu ne olursa olsun, çağın özelliği nasıl gelişirse gelişsin; şan, şöhret, para, her çeşit dünyevi tatlar; şeref, haysiyet, onur, mertlik gibi değerler karşısında sönmeye, silinmeye ve mağlup olmaya mahkûmdur, mecburdur. Gençlerimizden isteğim bu gerçeği hatırlarından çıkarmamalarıdır. Bu değerler bizim değerlerimizdir, Türk gençliğinin mutlak ve muharrik gücüdür. Lütfen düşününüz, MÖ.6.yüzyılda ticari merkezler olarak ortaya çıkan ve denizden 25 milden daha uzak olmayan yaklaşık bin beşyüz ayrı şehir devleti dünya genelinde mevcuttu. Bunlardan bir tanesi bile bugün yoktur.
TÜRK GENÇLİĞİNİN DEVLETİNE VE MİLLETİNE YEMİNİ OLMALIDIR
Tarih harabelerle doludur. Ama büyük medeniyetler, devasa kültürler her zaman varlığını korumuşlardır. Türk milleti de böyle bir medeniyet müktesebatını elden elde, nesilden nesile taşıyarak bugünlere ulaşmıştır. 1900’lü yılların başlarında genç olanlar, Milli Mücadele’yi başardılar, Cumhuriyet’i kurdular. En çetin şartları göğüslediler, bekamızı iman ve iradeyle korudular. Gelecekte var olmanın yegane çaresi de, bugünkü gençlerimizin iman ve iradesine sıkı sıkıya bağlıdır. Yine şu yakıcı gerçeği sorgulamanızı bilhassa temenni ederim: Halep İstanbul’dan evvel zarafet ve moda merkeziydi, ya şimdi geride ne kalmıştır? İç savaş, terör, çatışma, kaos, husumet Halep’ten geriye ne bırakmıştır? Eski sevdalarımız, eski hakimiyet havzalarımız ne hallere düşmüştür? Bunun bir kopyasını yaşamamak ve yaşatmamak Türk gençliğinin devletine ve milletine sözü, hatta yemini olmalıdır.
BÜYÜK ZAFERLERİN ŞAFAĞI BÜYÜK SABIRLARLA DOĞAR
21’inci yüzyılın bir değişim ve dönüşüm çağı olması, toplumsal krizleri, politik çözülmeleri, duygusal iniş ve çıkışları sıradan hale getirmiştir. Bu sonucu milli ve tarihi bir şuurla yorumlamak ve gerekli dersleri sabırla çıkarmak zorundayız. Büyük zaferlerin şafağının büyük sabırlarla doğacağını bilmekle mükellefiz. Vatanımızın her karış toprağında derin korku kuyuları kazmak için fırsat kollayanlar her zaman olmuştur, olacaktır ve bu ağır tehdit sarmalı sağduyulu her kardeşimin malumudur. Bu tehdide Türk gençliği sessiz kalamaz, kalmamalıdır. Meşrutiyet yıllarında, Yorgo Boşo Efendi, “Ben ancak Osmanlı Bankası kadar Osmanlıyım” demişti. Bu sözü söyleyenden eser kalmadı, ama Türk milleti kahramanları eliyle varlığını devam ettirdi, tehditleri yıkıp geçti.
MİLLİ DAVALARIMIZ TÜRK GENÇLİĞİNİN DAVASIDIR
Türk gençliği bizim nazarımızda, istikbalin kahramanıdır, devletine, milletine, ailesine gönül ve vefa borcunun gereğini; vakarla, vatanseverlikle, milletperverlikle, sadağından çıkmış ok misali hainleri korkuta korkuta yerine getirecektir. Mimar Sinan, “Yaptığın işi gönlünde hissedersen ırmaklar çağlar yüreğinde” diyordu. Gençlerimiz yaptıkları ve yapacaklarıyla yalnızca ırmakları yüreklerinde çağlatmakla değil, fırtınaları koparmalıdır geleceğin dünyasında, geleceğin rüyasında. Milli davalarımız Türk gençliğinin davasıdır. Düşüncelerim, kronik bir endişenin, hayali bir tehdidin veya bir vehmin değil, hepsini kardeşim gördüğüm Türk gençliğiyle gönülden gönüle bir rabıta kurmak ve onlara bir büyükleri olarak kalpten tavsiyelerde bulunmak için dile getirilmektedir.
TÜRK GENÇLİĞİNE ÖNEMLİ ÇAĞRI
Bugünkü şartlarda hıyanet dalgaları tsunami boyutunda olsa da, sukutu hayal kaderimiz değildir. Merhum Enver Paşa’nın dediği gibi, “Yaşamak büyümektir.” Büyüklenmekle büyümek farklıdır. Büyüdükçe devlete ve millete, tarihi ve egemenlik haklarımıza destek vermek asıl olmalıdır. Eyvah gençliğim dememek için, tüm kardeşlerimi ziyana değil, ziya içinde yaşamaya, Türkiye’ye sahip çıkmaya; huzur, barış, refah ve mutluluk içinde var olmaya çağırıyorum. Bu çağrı dürüst, temiz, hilesiz ve hesapsız bir çağrıdır. Bu çağrı birliğe, beraberliğe ve hep birlikte dirliğe çağrıdır. Bu çağrı tarihin, talihin, milletin, haklıdan yana duruşun çağrısıdır. Geçmişte yeterince bedel ödedik, yenilerini ödemeyelim çağrısıdır.
HER İHTİMALE KARŞI HAZIRLIK YAPILMALIDIR
Uygarlıklar arasındaki fay hatları geleceğin savaşlarının cephe hatlarını teşkil edecektir. Şimdiden her ihtimale hazırlık yapmak şarttır. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra, Newyork’da Dünya Ticaret Merkezi’nin kulelerinin yıkılmasına kadar insanlığa dayatılan fikir, toplumların parçalandığı fikriydi. Ama bu dayatma boşa çıkmıştır. Savaşlar, çatışmalar, kutuplaşmalar, devrimler, seriye bağlanmış teknik dönüşümler, göçler, artan zenginlikler, tavan yapan yoksulluk ve sefalet küreselleşse de, bunlara mukavemet ruhu da aynı oranda güçlenmiş ve genişlemiştir. Deniyordu ki, küresel süreç demokrasinin önüne çekilen bütün setleri yıkıp geçerken piyasaları serbestleştirecek, hukuk kurallarını evrenselleştirecek, insanı ve toplumları özgürleştirecek. Bu tahmin de sulara gömülmüştür.
TÜRK GENÇLİĞİ ŞİDDET VE ŞİRRETE BOYUN EĞMEMELİDİR
Demokrasi, özgürlük, insan hakları, adalet bizim vazgeçilmez hayat ve siyaset prensiplerimizdir. Yıkıcı olmadıktan sonra, hainlerin zehirli propagandası haline dönüşmedikçe saygımız ve riayetimiz tartışmasızdır. Hz.Mevlana’nın dediği gibi, “Adalet bir şeyi yerine koymaktır” ve bu ihlaslı hüküm Türk milletiyle özdeş, Türk gençliğiyle iç içedir. Özgürlük manevi ve hukuki bir haktır. Türk gençliğinden bunun esirgenmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Elbette hiç kimsenin lütfunu istemiyoruz, bağımsızlığımıza da gölge düşürülmesine göz yummuyoruz, yummayacağız. Merhum Namık Kemal demişti ki “Kimsenin lütfuna talip olma, bedeli cevher-i hürriyettir.” Türk gençliği hiçbir şiddet ve şirret emele boyun eğmemelidir, çünkü onların onuru onurumuz, itibarları itibarımız, güvenlikleri güvencemizdir.
TÜRK GENÇLİĞİ HER ŞEYİN EN GÜZELİNE LAYIKTIR
Bununla birlikte devletine ve milletine tuzak kuran iç ve dış işgal cephesinin zalim senaryolarını da sabır ve cesaretle bozmak için gençlerimiz her zaman hazırda beklemelidir. Türk gençliği vatanına ve milletine inanıyor ve iddiayla söylüyorum ki her şeyiyle sahip çıkacaktır. Gençliğimizi doymak ve kanmak bilmeyen hırslarına alet etmeyi hedefleyenlerle mücadelemiz de sonuna kadar sürecektir. Büyük Türk düşünürü Yusuf Has Hacib asırlar öncesinden bizlere seslenerek seven ve sevgi dolu bir kalbin hal tercümesini yapmıştı; “Gönül kimi severse onun kusuru erdem olur, bütün ters işleri düz, eksiği tam olur.” Türk gençliğini çok seviyoruz. Her şeyin en güzeline layık olduklarına inanıyoruz.
TÜRK GENÇLİĞİ İRFAN SANCAĞIMIZ, İSTİKLAL ZIRHIMIZDIR
İmanlı, bayrak, vatan ve millet sevgisiyle bezenmiş, taassuptan uzaklaşmış, tahriklere yüzünü dönmüş, küçüğünü büyüğünü bilen, milli seciyesiyle gururlanan, hadiselerin akışına milli ve yerli bakabilen Türk gençliği irfan sancağımız, istiklal zırhımızdır. Bu irfan sancağı da düşüncenin bütün kutuplarını potasında eritecektir. Gelecek onlarla gelecektir. Malumatsız zekâ dizginsiz at gibidir. Bilgi, kitap, şuur, kardeşlik, sevgi ve dostluk bağları varlığımızın muhafızlarıdır. Merhum Cemil Meriç, “Kitap zekayı kibarlaştırır, kendini tanımak marifetlerin marifetidir”, sözleriyle aslında gençlerimize ne yapmaları gerektiğini anlatmış, emniyetli bir yol göstermiştir.
TÜRK GENÇLİĞİ HEVES DEĞİL NEFESTİR
1919 yılının Ocak ayında Ömer Seyfettin diyordu ki; “İhtimal yarın bütün cihan Türkiye’ye dünyanın en mesut memleketi diyecek. Evet, bunu bekleyelim.” Çok şükür beklediğimiz an yaklaşmış, Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümü olan 2023 görünmüştür. Türk gençliği bu süreçte Türkiye’nin ve Türk milletinin ümit aşısı, bariz gücüdür. Bu vesileyle bütün gençlerimizi muhabbetle kucaklıyor, tertemiz alınlarından öpüyorum. Türk gençliği heves değil nefestir, hem bizim, hem analarının, hem babalarının canlarıdır, cananlarıdır, canberaberleridir, ciğerpareleridir. Onları uçuruma çekmek için kuyrukta bekleyen alçaklara en kalıcı, en okkalı cevabı da gene Türk gençliği verecektir. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, sizleri ve geleceğimizin güvencesi sevgili gençleri hürmet ve muhabbetle selamlıyor, Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun diyorum.