Bahçeli: Muhalifler Kendi Kazdıkları Kuyuya Düşecekler
TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmasının büyük bir bölümünü; Altılı Masanın Türkiye'yi meşgul eden pazarlık ve dönüş gündemi yerine deprem felaketi yaralarının sarılması konusuna ayırarak Türk Milletinin gerçek gündemini konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, futbol sahalarının terörize edilerek Devlete başkaldırma stratejisi izleyen muhalif cenaha tepki gösterdiği açıklamasında, ilkesizlik göstererek kazanamaz dediği Cumhurbaşkanı adayının yanına dönen Meral Akşener'e ve onu tekrar kabul eden ortaklarını yerin dibine geçirdi.
MHP LİDERİ DEVLET BAHÇELİ'NİN TBMM GRUP TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA
Türkiye’miz son bir asrın en büyük felaketine maruz kalmış olsa da, insanüstü nitelikli mukavemet ve mücadele kanalıyla yaralar sarılmakta, hayranlık uyandıran dayanışma ve yardımlaşma hasleti sahnelenmektedir.
Acımız ve kaybımız ne kadar fazla olursa olsun, onları hazmedecek ve hafifletecek maşeri ve manevi vicdan Allah’a şükür ayaktadır.
Devlet milletiyle bir ve beraber olmuş, felaketin derin izleri silinmeye, mağduriyetlerin geniş etkisi giderilmeye hızlı bir şekilde başlanmış, hatta şu ana kadar da çok ciddi mesafeler alınmıştır.
“Yeni Türkiye, Yeni Yüzyıl, Yeni Hayat” sacayağında umutlar dirilmiştir.
Bununla da kalmamış ufkumuza çöken kara bulutlar dağıtılmış, kabus senaryoları berhava edilmiştir.
Bizim anlayışımızda, kardeşlik ve kaderdaşlık ortak paydasında insan insana candır, kandır, dayanaktır, hayattır.
Derdi de, sevinci de özden paylaşmak civanmert bir asalettir.
Bir aydır her insanımızın kalbi deprem bölgesinde atmaktadır.
85 milyon Türk vatandaşı aynı duygu ve duyarlılık mihverinde kenetlenmiştir.
Zafer dönemleri kadar hüzün ve hüsran dönemleri de millet olma şuurumuzu çelik ve çevik bir kıvama yükseltmektedir.
Nitekim bugüne kadarki milli ve tarihi tecrübeler buna işaret etmektedir.
Hiçbir mazlum insanımızı darda ve zorda bırakmama iradesi siyasetimize hâkimdir.
Viranelerin içinden cennet bahçesi çıkarmak, çökmüş yuvaların yerine daha güzelini ve güvenlisini yapmak bizim en temel gündemimizdir.
Bu hedeften asla taviz vermeyeceğiz.
Bu hedefin gerisine kesinlikle düşmeyeceğiz.
Siyaseti fitne kumkumasına, çadır tiyatrosuna, kavga ve kutuplaşma arenasına çeviren fırıldakların, U dönüşleriyle meşhur devşirmelerin tertiplerine itibar etmeyeceğiz, nahoş tezgahlarına gelmeyeceğiz.
Cumhur İttifakı olarak sağa sola bakmadan, şuna buna aldırmadan adanmış yüreğimizle Türkiye’ye ve Türk milletine hizmet edeceğiz.
Başkaları gevezelik yapacak, gerzeklikte sınır tanımayacak; biz yüksek bir gayeye ulaşmak için tüm gayretimizle çalışacağız.
Başkaları dedikodu çarkına kapılacak, densizlikte rekorlar kıracak; biz dağları aşacağız, suları taşıracağız, ümitleri canlandıracağız.
Başkaları polemik batağında debelenecek, kaos ve kriz pozunda buluşacak; biz huzur, barış ve kardeşliğin manifestosunu yazacağız.
Fikir kubbemiz merhum Ziya Gökalp’e göre, vatan, uğruna hayatlar feda olunan mukaddes bir ülkedir.
Büyük felaketler zamanında genelin ruhundan milli şahsiyetin doğacağını söyleyen ve bu şahsiyete sahip olanların adeta kendinden geçip milletin istiklaliyle ve istikbaliyle yoğurulacağını açıklayan da merhum Gökalp’tir.
İşte bunun apaçık delilini, Kahramanmaraş depreminden sonra yükselişe geçen mefkûre seviyesindeki davranış ve dayanışma ahlakında görmek mümkündür.
Ebediyete uğurladığımız vatandaşlarımızın geride bıraktıkları anılarını, hatıralarını ve emanetlerini titizlikle muhafaza etmeye, onları yaşatmaya son derece kararlıyız.
Zorlukları yeneceğiz, engelleri aşacağız.
Denizi geçtik, derede boğulmayacağız.
Millet gönlünü açmış, devlet kanatlarını aralamış, bu kapsamda depremden zarar gören insanlarımıza samimi ve sıcak bir hissiyatla sahip çıkılmış, aynı şekilde şefkat, merhamet ve cömertlik pınarları çağlamış coşmuştur.
Düşünce hayatımızın dev isimlerinden birisi olan Yusuf Has Hacib Kudatgu Bilig’de diyor ki:
“Başkalarına yararlı olmayan ölü gibidir,
Yararlı ol, ölü olma ey yiğit.”
“Kime devlet gelirse güçlü olur onun eli,
Bütün eğrisi doğru, sözü olur bilgi.”
İnancımız ve itikadımız odur ki, insanın en hayırlısı yine insana faydalı olandır.
Devletimiz bütün kapasite ve kabiliyetiyle depremden ağır yara alan insanlarımızın yanındadır.
Kahramanmaraş merkezli doğal felakette 46 bin 104 vatandaşımız maalesef hayatını kaybetmiş, 115 bin vatandaşımız da yaralanmıştır.
Niyazım, vefat eden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’ın rahmetiyle ve merhametiyle muamele etmesidir.
Bir başka niyazım da, tedavi gören vatandaşlarımızın bir an evvel şifa bulması, normal hayatlarına dönmeleridir.
Deprem bölgesinde iş makineleri geceli gündüzlü faal haldedir.
Hasarlı binalar yenilerinin yapılması amacıyla yıkılmaktadır.
Önümüzdeki kısa sürede 405 bin afet konutuyla birlikte 83 bin köy evinin inşa edileceği anlaşılmaktadır.
Yerleşim yerlerinin ovalardan dağlara doğru kaydırılması öngörülmektedir.
Depremden etkilenen 11 ilimizin her birinin tarihi, coğrafi ve kültürel dokusuna uygun özel master planları hazırlanmaktadır.
Yeni yapılacak konutların güvenli şehir üçgeni çerçevesinde zemin artı 3 veya 4 katı geçmeyeceği açıklanmıştır.
Bu durum isabetli ve kayda değer bir gelişmedir.
3 Mart 2023 Cuma günü, Sayın Cumhurbaşkanımızın himayesinde düzenlenen; jeoloji, sismoloji, şehircilik, inşaat, mimarlık ve sosyoloji gibi alanlarda uzman ve bilim insanlarının da katıldığı Ulusal Risk Kalkanı Toplantısı bize göre çok hayırlı bir adım, gelecek için umut verici bir atılımdır.
Her neviden risk ve tehditlere kalkan olacak munzam ve mutlak bir iradenin devlet politikası haline gelmesi son yüzyıllık tarihimizde ilk kez ortaya çıkan stratejik mahiyetli bir karardır.
Deprem başta olmak üzere; sel, yangın, heyelan, kuraklık, salgın hastalıklar, terör, sığınmacı sorunu ve ekonomik krizler gibi ülkemizin karşı karşıya olduğu yakın tehlikelerin bütüncül bir anlayışla afet kavramı altında toplanacak olması çok doğru bir karardır. Ve desteğimiz tamdır.
Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki 9 politika kuruluna 10’uncusu olarak ‘Afet Yönetimi Politikalar Kurulu’nun eklenme tercihi de takdirle karşıladığımız siyasi, idari ve stratejik bir vizyonun mahsulüdür.
Kurulların ve kurumların ilgili bakanlıklarla eşgüdüm halinde çalışması muhtemel felaketlere karşı direnci ve işbirliğini doğal olarak güçlendirecektir.
Deprem riskine ve yapılacak zemin etütlerine göre şehirleşmenin, bu alandaki dönüşüm çabalarının önemi tartışma götürmez bir ihtiyaçtır.
Her şeyden evvel deprem gerçeğini kabul ederek buna karşı her anlamda kalıcı ve köklü tedbirler geliştirmek, dayanıklı binalar inşa etmek bundan sonra vazgeçilmeyecek bir hedefimizdir.
Şu ana kadar yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı 230 bin binada 645 bin bağımsız bölümün tespit edildiği dikkatle tefrik edildiğinde önümüzdeki kısa sürede yapılması gereken çok iş olduğu görülecektir.
Cumhur İttifakı bu yükün, bu enkazın, bu hasarın, bu yıkımın altından kalkmaya, yeni bir hayatı kurmaya mahir ve muktedirdir.
İnsan odaklı siyasetimizle her vatandaşımızın elinden tutup kutlu ve mutlu bir geleceğe taşıma amacımız hiçbir müflis siyaset anlayışıyla mukayese edilemeyecek kadar zinde ve zirvededir.
Bizim sevdamız Türkiye’dir.
Bizim mensubiyet onurumuz Türk milletidir.
Vakit kaybedemeyiz, çer çöple meşgul olamayız.
Önce ülkem diyoruz.
Aziz milletim sıra sende diyerek sesleniyoruz.
Tatbik ve temin edeceğimiz siyasetimizi seçim gününe kadar depremde hayatlarını kaybetmiş insanlarımızın ruhlarını muazzep etmeyecek ölçüde kılı kırk yararak ifa edeceğiz.
Çok dikkatli, temkinli, sorumlu, hassas, teenni içinde ve soğukkanlılıkla hareket edeceğiz.
Derin acılar yüreklerimizi kaplamışken seçim müziği kullanmayacağız, kuşkusuz taşkın heyecanlara prim vermeyeceğiz, sağduyumuzu her şartta koruyacağız.
Yapıcı, destekleyici, ön açıcı ve pozitif gündemli siyasetimizi her zaman olduğu gibi ülke geneline yansıtacağız.
Milletimizle her an ve her alanda iç içe olacağız, birebir temas ve ziyaretlerimizle partimizi ve Cumhur İttifakı’nı tüm yurt sathında anlatmaya devam edeceğiz, adayımız belli kararımız net diyeceğiz.
Felaketin kanamasını faziletli güç birliğiyle dindireceğiz.
Önemle ve özellikle hatırlatmak isterim ki, milliyetçilik yalnızca gözyaşından ibaret bir duygu seli, sadece heyecanla söylenen bir nutuk, coşkuyla dinlenen bir marş değildir, bu kalıp ve kapsamda da olmamalıdır.
Milliyetçiliğe asıl anlamını veren; ideal ile gerçeğin, imkân ile mümkünün, olmuş ile olanın, akıl ile inancın mantık ve makulde buluşturulmasıdır.
Bizim siyasetimizin ve siyasi hedeflerimizin uygulama alanı evvelemirde Türkiye'dir.
Pergelin sabit ucu başkent Ankara’ya tutunmuş, hareketli ucuyla da 360 derecelik bir görüş ve münasebet ağı teşekkül etmiştir.
Türk-İslam coğrafyalarına bakışımızın ve kavrayışımızın ağırlık merkezi Türkiye’dir.
Ülkemiz güçlü olmadığı ve insanlarımız ileri hayat seviyesine ulaşamadığı takdirde ülkülerimizin hayalden öteye geçme şansı yoktur.
Geçmişte bahsettiğim gibi, Milliyetçi Hareket Partisi'nin siyaset anlayışının öznesi insan, nesnesi devlet, yüklemi demokrasi, cümlesi ise millettir.
Bunun anlamı şudur:
Biz, insanı merkeze alarak, yine insan için yola çıkmış,
Devleti, insan için bir haysiyet, hizmet ve hükümranlık aracı gören,
İnsan-millet, insan-devlet ilişkilerini demokrasi ile sağlamayı amaçlamış,
Ve bunların tamamının yalnızca millet içinde anlam bulacağına inanan kutlu bir davanın, 54 yıllık bir siyasetin mensuplarıyız.
Bizim başkaları gibi devletle, cumhuriyetle, milletle, ortak değerlerle ve demokrasiyle hiçbir devirde sorunumuz olmamıştır, olmayacaktır, olması da beklenmemelidir.
Bize göre, bunlardan birini diğerine tercih ederek yapılacak siyaset eksiktir, kusurludur, batıldır ve sakattır.
Milliyetçi Hareket Partisi, kendisini millet üstü görenlerin dayatmaları karşısında her zaman milletinin yanında yer almıştır.
Millet ne diyorsa fikrimiz ve fiilimiz odur.
Devletin bütünlüğü ile temel değerlerine yönelik yoğun tehlikeler baş gösterdiği her dönem ve şartlarda, devletin nasıl korunması gerektiğini dosta da düşmana da gösteren Milliyetçi-Ülkücü Hareket’tir.
Bu hususta hiç kimseye rüştümüzü ispat etmeye merakımız yoktur.
Buradan açık yürekle, tam bir inançla ifade ediyorum ki, Milliyetçi Hareket Partisi milletimiz için öngördüğü tehlikeler karşısında geçmişte olduğu gibi, bugün de, yarın da sonuna kadar direnecek, yeri gelirse her bedeli ödemeye hazır olacaktır.
Bu vatan çaresiz ve sahipsiz değildir.
Bu devlet önüne gelenin sövüp sayacağı, kırıp dökeceği, yakıp yıkacağı sömürge bakiyesi değildir.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı devlet vakarının, millet varlığının boyun eğmeyecek bayraktarıdır.
Bilinmelidir ki, Cumhur İttifakı yalnızca bir seçim ittifakı değildir.
Türkiye’yi hedef alan iç ve dış husumet cephesine karşı milli, ahlaki ve tarihi bir birlikteliğin unvanıdır.
İttifakımızda parti çıkarları değil, Türkiye’nin çıkarları esastır.
Duruşumuz Türk milletinin asırlar içinde teşekkül ve tezahür eden muhteşem duruşuyla bir ve aynıdır.
Kararlılığımız, işbirliğimiz ve ittifak kültürümüz; Türkiye’yi bölgesel güç ve lider ülke yapacak 2023 hedeflerini gerçekleştirmenin yanı sıra, İ’la-yı Kelimetullah uğruna asırlarca dünya barışının ve adaletinin güvencesi İslam aleminin ve bütün mazlum toplumların yegane ümidi olan Türkiye’yi küresel güç haline getirecek, 2053 ve 2071 vizyonlarının alt yapısını adım adım tesis edecektir.
Bu nedenle istikbalin yol haritası 14 Mayıs 2023 tarihinde netleşecek, egemenliğin ve iradenin sahibi aziz Türk milleti kesin hükmünü sandıkta gösterecektir.
14 Mayıs’ta yeni bir demokrasi zaferiyle Türk ve Türkiye Yüzyılının parlak sayfası Allah’ın izniyle açılacaktır.
Cumhur İttifakı, Türkiye Cumhuriyeti’ni yeni yüzyıla güvenli, huzurlu, kardeşlik ve kucaklaşma bağlarıyla ulaştıracaktır.
Değerli Milletvekilleri,
Devletimizin egemenlik ve hükümranlık haklarını, milletimizin varlık ve birlik hassasiyetini açıktan hedef alan, milli ve manevi değerlerimizin zedelemesine hizmet eden, toplumsal kaos çıkarılmasına çanak tutan sinsi bir provokasyon senaryosu devamlı körüklenmektedir.
Depremi fırsat bilen ahlaksızlar Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimlerini sabote etmek, olay çıkarmak, kavga ortamının fitilini tutuşturmak maksadıyla tedavüldedir, teyakkuz halindedir.
Doğal afetlerin teslim alamadığı Türkiye’yi, doğal olmayan şiddet ve gerilim ataklarıyla diz çöktürmeye, pes ettirmeye, boyun eğdirmeye çabalayan mihrakların alayını birden görüyor, biliyor, nefesimizle de enselerinde olduğumuzu buradan açıklıyorum.
Altılı masanın iflah olmaz bir krize yakalandığı bugünlerde, sokakları tahrik etmeye, Türk-Kürt karşıtlığını üretmeye çabalayan dış bağlantılı soysuzların ateşle oynadığı bariz olarak meydandadır.
Tribünlerde münferiden seslendirilen hükümet istifa sloganları Türkiye düşmanları tarafından sipariş ve imal edilen, üstelik çok tehlikeli sosyal ve toplumsal hadiselere kapı aralayabilecek karanlık bir planın ön hazırlığıdır.
Türk sporuna husumet hançerini vurma arayışında olan çevreler eşzamanlı olarak milli hislerimizi kaşımanın, kutuplaşmayı kamçılamanın çabasındadır.
Siyasi muhalefetin kızışan pazarlıklara gömülmesiyle birlikte toplumsal muhalefeti tahrik edip kışkırtan, bu suretle yıkıcı dil ve eylem taktikleriyle çatışma iklimini yeşertmenin peşinden koşanlar unutmasınlar ki, kendi kazdıkları kuyuya bodoslama düşmekten kurtulamayacaklardır.
Türkiye sokakta bulunmadı, tribünlerde kurulmadı, üç beş çapulcunun, beş on haydudun eliyle ve emeliyle de harap olmayacak, bitap düşmeyecektir.
Herkes aklını başına almalıdır. Rüzgar estiren fırtınayla devrilecektir.
Türk milletinin acılı, kritik ve hassas dönemini istismara kalkışanlar, zilleti siyasetten toplumsal zemine indirmeye gayret edenler karşılarında Milliyetçi Hareket Partisi’ni ve Cumhur İttifakı’nı bulacaklardır.
Geçtiğimiz hafta sonu Bursaspor ve Diyarbakırspor arasında oynanan futbol müsabakası esnasında, tribünlerden sallanan provokatif mahiyetli görsellerin, yaşanan taşkınlıkların sporun ahlak ve doğasına bütünüyle aykırı olduğu hepinizin ve herkesin malumudur.
Bize göre Amed diye bir yer yoktur, Amedspor diye bir kulüpten de bahsedilemeyecektir.
Diyarbakırspor’un Amedspor olarak isimlendirilmesi bizim nezdimizde yok hükmündedir.
Bursaspor taraftarlarını buradan selamlıyorum.
Milli duruşlarından dolayı tebrik ediyorum.
Ancak şunu da söylemem lazımdır ki, Bursa’da küçük bir azınlık olan terör yandaşlarının ve bölücü alçakların stadyumu tahrik etmesi, çıkan olayların Kürt kökenli kardeşlerimle ilişkilendirilmesi bir defa cinayettir, melanettir, rezalettir.
Kürt kökenli kardeşlerim başkadır, huzur ve asayişimize kast eden şerefsizler başkadır.
Kürt kökenli kardeşlerim başkadır, bölücü teröristler bambaşkadır.
Türk ile Kürt arasına kan serpiştirmeye, düşmanlık tohumu ekmeye kalkışan, buna teşne olan kim varsa koparılması gereken çıbanbaşıdır, kesilmesi gereken kanser hücresidir, başı ezilmesi gereken emperyalizmin piyonudur.
Bursa nasıl gözbebeğimizse Diyarbakır da öyledir.
Bursa nasıl bir Türk kenti ise Diyarbakır da aynısıdır.
Bursalı kardeşlerimle Diyarbakırlı kardeşlerim birdir, kardeştir, bozgunculuk yapanlar ise kalleştir, kahpedir.
Siyasi dağınıklıklarını ve tükenmişliklerini stadyumları kullanarak ikame etmeye niyetlenen düşük ayarlı, çürük yapılı, çarpık zihniyetli muhalif partilerin hesabı tutmayacaktır.
Milli şairimiz Mehmet Emin Yurdakul’da, yüzyıl önce anlamını bulduğu gibi Türkiye sevdalıları;
En hakir insanı kardeş sayan bir erdem,
Esir yaratmayan Allah'a yürekten iman,
Paçavralar altındaki yoksulun yaraladığı vicdan,
Mazlumların intikamını almak için doğduğuna inanan bir kudret ile yekvücut olmuşlardır.
Bu amaçlar doğrultusunda ilerlerken, üzerinde titrediğimiz bin yıllık kardeşliğimizin zehirli emeller uğruna israf edilmesine, sonu uçurum olan istikametlere sürüklenmesine göz yummamız takdir edersiniz ki mümkün değildir.
Milli birlik ve kardeşlik mirasımıza sahip çıkamazsak, Türk milletine olan mensubiyet bağlarını kopartmadan korumak ve geleceğimizi bu coğrafyada, bu devlet çatısı altında, bu beşeri bütünlükle paylaşma arzusunu diri tutmak, herkesi uyarıyorum ki, imkânsız hale gelecektir.
Bu beka düzeyindeki konu, muhalefetin kesintisiz tahrikleriyle beraber yaşanan günlük siyasi çekişmelerle, ucuz polemiklerle geçiştirilemeyecek kadar ciddidir.
Süregelen tartışmalar devlet ve millet hayatımızın devamını derinden etkileyecek kadar önemli boyutlardadır.
Bu derece hassas noktaya kadar gelinmesinde en büyük sorumlu ve suçlu bölücü teröre sevimli görünerek kokuşmuş siyasi ilişki ağlarını örmeye çalışan, sonunda da Türkiye düşmanlarının eline ve emrine mahkum hale gelen zillet ve hezimet ittifakıdır.
Gelişmeler karşısında Türkiye Futbol Federasyonu’nun atıl ve aciz kaldığı, proaktif davranış sergileyemediği hususunda yaygın kanaat ve görüşlere kulak verilmeli, ciddiye alınmalıdır.
Türk sporu dostluğun ve kardeşliğin vadisidir.
Türk sporu birliğin ve beraberliğin vahasıdır.
Bilhassa futbol sahalarından kaos çıkarmayı düşünmek bu ülkeye, bu millete, gelecek nesillere yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Biz de kötülüğe müsaade etmeyeceğiz, kötülere müsamaha göstermeyeceğiz, oyuna gelmeyeceğiz, huzurumuzu kaçırmaya uğraşanlara fırsat vermeyeceğiz.
Değerli Arkadaşlarım,
Merhum Yakup Kadri Karaosmanoğlu, anılarını yazdığı ” Politikada 45 Yıl” adlı eserin bir yerinde küçük politika deyimini anlatarak şunları söylemiştir:
“Her türlü samimi fikir ve kanaat muhtevasından yoksun ya da fikir ve kanaatleri şahsi emri altına alan sözde bir takım siyasi mücadeleler ve siyasetçiler küçük politika kapsamındadır.”
Politikasızlık ne kadar vahimse küçük politika da o denli trajik bir hezeyan ve hüsrandır.
Politikanın büyüğü küçüğü olur mu diye aklından geçirenlere, çıkarlarının ikmaline odaklanan siyasetçileri ve siyaset mücadelelerini dikkatli ve uyanık bir gözle elekten geçirmelerini hassaten tavsiye ederim.
İşte o zaman eleğin altına düşenlerle üstünde kalanların hal-i pürmelali tam manasıyla belli olacak, bütünüyle ortaya çıkacaktır.
Bu ülkenin başına ne gelmişse, milletimiz hangi badire ve belalara uğramışsa küçük politikalardan ve küçülmüş politikacılardan kaynaklandığı bilinen ve çarpıcı şekilde göz önünde olan bir gerçektir.
İnsani, manevi ve milli değerlerden soyutlanmış siyasi ihtiraslar iki dost kalbin arasında bile dipsiz uçurumlar açmaktadır.
İlkeli olmak demek, her şeyden önce insanın kendisine olan sadakati demektir.
Bundan mahrum olanların vatana ve millete sadakat göstermesi, sevgi beslemesi, fedakarlık yapması, taş üstüne taş koyması olacak iş değildir.
İyiyi kötüden ayıramayan, doğruyu yanlıştan ayıklayamayan her kimse vicdanen hastadır, karar ve iradesi mefluçtur.
Fikri ve siyasi namusu ortalığa saçılmış olan siyasetçilerin ilkeli ve irade sahibi olması muhal bir hayalden ibarettir.
Bunlar aynı zamanda demokrasinin ve milli iradenin karşıtıdır, karşı siperidir.
Akla hayale sığmayan yalan ve iftiralarla siyaset yapanlar, maske takarak servet, şöhret ve makam iştahını kapatmaya çalışanlar ilkesizliğin ve samimiyetsizliğin elebaşlarıdır.
Milletimiz depremin ağır enkazıyla ve feci sonuçlarıyla mücadele ederken siyasi istismara tevessül etmek, devleti ve hükümeti suçlamak, yıkıma devam etmek ilkesizliğin, hatta ihanetin alenileşmesidir.
Hatay’daki bir hastanede jeneratör devreye girmediği için tedavi gören hastaların öldüğünü, içecek suyun bulunmadığını iddia edenler ilkesiz ve vicdansızlığın marka yüzleridir.
Kızılay’ın kan sattığını söyleyenler, AFAD’a kara çalanlar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin felakete neden olduğunu ileri sürenler ilkesizliğin çukurlaşmış fertleridir.
Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte Elbistan ziyaretimiz sırasında nezaketsizce ortalığı karıştırmaya çalışan görevli ve siyasi provokatörler, ardından da sosyal medyada kara kampanya düzenleyenler hem ilkel hem de ilkesiz bir güruhtur.
Bir yıldır Cumhurbaşkanı adayını yıpranmasın diye açıklamayıp, bir günde toz duman olanlar ilkesizliğin canlı timsalleridir.
Ortak aday anlayışı üzerinde uzlaşıp 24 saat bile geçmeden atılan imzayı inkar edenler ilkesizliğin ana damarıdır.
Bir yıl boyunca oturduğu eğri bacaklı masayı; kumar masası, şahsi hırsların masası, küçük hesaplar masası, noter masası, kuyruklu yalanlar masası diyerek önce devirip, sonra zoru görünce tekrar oturanlar ilkesizliğin ve yüzsüzlüğün numuneleridir.
İttifak yaptığı partinin mensuplarını isyana çağırmak ilkesizliğin ve siyasi ahlak eksikliğinin adeta fermanı değildir de nedir?
Kazanamaz dediği Cumhurbaşkanı adayının dönüp dolaşıp yanında hizalanmak ilkesizliğin daniskası değildir de nedir?
Diğer yandan dayatmalara rıza gösterip, bu çirkinliğe onay verip masayı devirene tekrar sandalye sunmak çürümüş bir siyasetin ilkesizliği değil midir?
Mahut belediye başkanlarının Cumhurbaşkanı yardımcısı olması yönündeki baskılara boyun eğerek bu şahıslara hem oy veren vatandaşlarımıza hem de siyasetin ilke ve ahlakına suikast yapılmasına tamam demek esir edilmiş, yerin dibine geçmiş küçük bir siyaset çirkinliği değil midir?
Makam ve mevki pazarlıklarıyla masaya geri oturan İP başkanı, söylediği ağır sözlerin altından nasıl kalkacak, insanımızın yüzüne utanmadan, sıkılmadan nasıl bakacaktır?
Türk siyaseti bu tip bir ilkesizliği ne görmüş ne de muhatap olmuştur.
Geçmişte demiştim, yine söylüyorum:
Bir kere satan yine satar, yine satar, yine satacaktır.
Gidişata göre renk değiştirerek girecekleri şekil belli olmayan ilkesizler yokken, biz yine vardık, var olacağız ve yine milletimizin kalbinde bulunacağız.
Siyasetin muhalefet cenahında yaşanan kargaşa ve kaotik tabloya bakınca ülkemiz adına üzülmekten kendimizi alamıyoruz.
Milletimiz ve Türkiye’miz böyle bir muhalefete asla müstahak değildir.
Masada oturmayı dahi beceremeyen, ortak bir siyasi planlama ve hedefte bile buluşamayanların 85 milyon Türk vatandaşına hizmet etmesi, ilkeli ve dürüst şekilde siyasi duruş göstermesi beyhude bir beklentidir.
Yusuf Has Hacib’ten esinlenerek zillet ittifakına diyorum ki: Bozulur bu yaptıklarınız, saçılır bu topladıklarınız, kırılır bu çevirdiğiniz çarkınız.
Zillet düşmüştür, Cumhur İttifakı’nın siyasi alternatifi de kalmamıştır.
Koca Cafer Paşa Temeşvar Kalesi’ni nasıl savunmuşsa,
Tiryaki Hasan Paşa Kanije Kalesini nasıl müdafaa etmişse,
Osman Paşa Plevne’de kuşatmaya nasıl direnmişse,
Çanakkale’de zalimlerin en kesif saldırıları nasıl püskürtülmüşse,
Milli Mücadele’de yedi düvele karşı nasıl mücadele edilmişse,
Türkiye Cumhuriyeti milletimizin emsalsiz irade ve hamiyetiyle nasıl kurulmuşsa,
Aynı şekilde, aynı şevkle, aynı inançla, aynı ahlak ve kahramanlıkla Türkiye’yi hiç kimseye mihnet ve minnet ettirmeyeceğiz, Cumhur İttifakı olarak bayrak diyeceğiz, vatan diyeceğiz, millet diyeceğiz, devlet diyeceğiz, henüz tüyü bitmemiş yetimlerimizin, mazlum ve mağdur insanlarımızın haklarını son nefesimize kadar ayağa düşürmeyeceğiz.
Bu saatten sonra zillette fırtına kopsa bizde yaprak bile kımıldamayacaktır.
Bu saatten sonra zilletin ciddiye alınacak, mesele edilecek, önemsenecek hiçbir siyasi tasavvur ve teklifi de olamaz, olsa bile bizim için yalnızca boş beleş bir sızlanmadır.
Milliyetçi Hareket Partisi’yle Cumhur İttifakı’nın varlığından ve hedeflerinden rahatsızlık duyanlar artık bizim nazarımızda hükümsüzdür.
Biz kendimizi bilir, hasmımızı bilmezsek başarısızlık mukadderdir.
Kendimizi bilmez, hasmımızı bilirsek başarısızlık yine kaderdir.
Ancak hem kendimizi hem de hasmımızı biliyorsak, o zaman başarı kaçınılmazdır.
Kim Türk milletinin hasmı ise bizim de sonuna kadar hasmımızdır.
Milliyetçi Hareket Partisi’ni ve Cumhur İttifakı’nı her zaman doğru anlayan, doğru anlatan, ona her zaman sahip çıkan Türkiye sevdalıları hep var olacaktır.
Ve onlar her geçen gün daha da büyüyüp güçlenecek ve her türlü oyunu bozacaktır.
Çünkü bizler, varlık sebebimizin milletimizin geleceği olduğunun bilinci içerisindeyiz.
Çünkü bu toprakların kolay vatan olmadığının, milli birliğin kolay temin edilmediğinin farkındayız.
Bu nedenle de, ne engellerden yılarız, ne de mücadele etmekten yoruluruz.
Türk ve Türkiye Yüzyılına ulaşmaktan başka bir seçenek de tanımıyoruz, tanımayacağız.
Zillete değil, millete bakacağız.
Zayıflamayacağız, zaafa düşmeyeceğiz, Türk milletini zafer günlerine elbirliğiyle taşıyacağız.
Başaracağız, asrın idrakine Türk milletinin şanını ve şerefini gururla söylettireceğiz.
Muhterem Arkadaşlarım,
Medeni dünyanın gerekleri ve insanlığın ilerleyiş istikameti ülkelerini yönetme görevi üstlenmiş devlet ve siyaset insanlarına iki temel değerin sorumluluğunu aynı anda yüklemiştir.
Bunlardan birisi ekonomik refahın adil ve eşit dağıtılması, diğeri de toplumsal huzur ve esenliğin sağlanmasıdır.
Huzurun olmadığı bir refahın ya da refahın sağlanamadığı bir huzurun vasat bulabilmesi çağımızın değerler sisteminde çok zordur.
Refah için topyekûn üretime, kolektif çıkarlara dönük tasarrufa, köklü yatırım hamlelerine, topluma dönük hizmetlere, temel insan ihtiyaçlarının karşılandığı hakkaniyete, dengeli gelir ve servet paylaşımına ihtiyaç vardır.
Huzur için refahı sağlayan unsurlar çok önemli ve gereklidir.
Ancak bunlardan da öncelikli olan toplumu bir arada tutan değerlerin devamlılığı olmalıdır.
Ahlak, inanç, töre ve hukuktan oluşan bu değerler manzumesinin birinin zayıflaması ya da zayıflayanın yine toplumsal normlarla telafi edilememesi buhran olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bugün özellikle cinnet, cinayet, katliam, şiddet ve istismar olarak görülen zincirleme buhranların varlığı, refaha kavuşmuş olsak bile huzura kavuşmakta zahmet çekeceğimizin işaretidir.
En utanç verici ve aşağılık suçlar,
Kadınlara yönelik saldırı ve şiddet sarmalı,
Akrabalarına katliam düzenleyen caniler,
Trafik tartışmasından cinayete varan kavgalar,
Hak ve adalet duygusunu sarsan siyasi istismarlar,
Evlerden okullara, hastane acil servislerinden otoparklara, spor müsabakalarından düğün eğlencelerine kadar uzanan yaygın bir şiddet dalgası günümüzün çok vahim sorunları haline gelmiştir.
Allah kimseye göstermesin, ama bugüne kadar bu olayların sizlere ve yakınlarınıza uğramamış olması, bundan sonra da uğramayacağı anlamını taşımamaktadır.
Yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü karşılayacağız.
Bu konuda vicdani farkındalık düzeyinin küresel ölçekte yükselişi memnuniyet verici olsa da, hala kadınla şiddetin yana yana gelmesi bir skandaldır.
Biz kadın deyince ne anlamalıyız?
Beşik sallayan, çocuğunu doyurup, giydirip, büyüten anneyi mi?
Biz kadın denildiğinde neyi görmeliyiz?
Evini çekip çeviren, eşine destek veren, aşını işini dert eden bir fedakârlık anıtını mı?
Biz kadını nasıl tarif etmeliyiz?
Şeref ve namus timsali, ar ve iffet simgesi mi?
Kadına baktığımızda neyin mahcubiyetini yaşamalıyız?
Dinmeyen şiddetin mi? Verilmeyen değerin mi? Eksilmeyen istismar ve cinayetlerin mi?
Kadına baktığımızda, üzücü olsa da bu söylediklerimin hepsi fazlasıyla vardır ve karşımızdadır.
En temel sorun, en bariz ayıp kadının bir insan olduğu gerçeğinin unutuluyor, umursanmıyor oluşudur.
Kadın her şeyden önce bir insan, her şeyden önce eşref-i mahlûkattır.
Kadınlar şiddete, istismara, tacize maruz kalmaktadır ki, bu dehşet tablosu insanım diyen, vicdan sahibi her kişi için bir utançtır.
Hz. Mevlana diyor ki: “Gönül yıkmak, Kâbe yıkmaktan daha büyük bir günahtır.”
Eğer var olacaksak, eğer geleceği şuurla kavrayıp, irademizle kaleme alacaksak kadına yönelik şiddeti durdurmalı, katilleri ve şiddet faillerini toplumdan tecrit etmeliyiz.
Kadınlarımız hak ettiği toplumsal mevkii almalı, siyasetten ticarete, ekonomiden sanata, eğitimden spora layık olduğu mertebelere yükselmeli, yalnızca şiddet konuşulurken hatırlanmamalı, yalnızca 8 Mart’a sıkıştırılmamalıdır.
Bu sorumluluk hepimizin omuzlarındadır.
Unutmayınız ki, kadınlar kadar güçlüyüz, kadınlar kadar insanız, kadınlar kadar medeniyiz.
Bugünkü grup toplantımıza teşrif eden hanımefendiler başta olmak üzere, tüm kadınlarımızın, aziz şehitlerimizin tüm muhterem annelerinin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum.
Sözlerime son vermeden evvel, Avrupa Salon Atletizm Şampiyonası kadınlar üç adım atlamada altın madalya kazanan Tuğba Danışmaz kardeşimizi gönülden tebrik ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.