Bahçeli Ülkü Ocaklarını Hedef Alan Ülkeye Rest Çekti
TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye- Rusya görüşmeleri ile ABD'nin Ülkü Ocakları'nı hedef alması konusunda değerlendirmelerde bulunan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, egemen vasfından vazgeçmeyecek olan Türkiye'nin kendi kararını kendisinin vereceğini belirterek, Ülkü Ocakları'nda yetiştiğinden dolayı iftihar eden bir Genel Başkan sıfatıyla; Ülkü Ocakları'nı hedef alan ABD’nin Temsilciler Meclisi'nin elinden geleni ardına koymaması restini çekti.
DÜNYA GÜÇLÜ SARSINTILARIN TESİRİ ALTINDADIR
Dünya, eski teorik şemaları sallayan yeni düşünsel keşiflerin, köklü zihniyet değişimlerini tetikleyen güçlü sarsıntıların tesiri altındadır. Klasik tabirle söylersek, dünya ne eski dünya, insan ne eski insandır. Ne var ki, beşeriyetin müşterek değerlerindeki gelişme hızı, baş döndüren değişim dinamiklerinin çok gerisindedir. Bu çelişkiden mütevellit yığılan açmazlar ve çarpıklıklar hepimizin gündemini meşgul etmektedir. KOVİD-19 salgının tehlike saçması, küresel ve bölgesel çatışmaların artan ölçeği, asimetrik ve ekonomik gerilimlerin yaygınlık kazanması, siyasi ve diplomatik kutuplaşmaların yumuşama emaresi göstermeyen sertliği aslına bakarsanız iyimserliğimizi bir hayli gölgelemektedir. Bilim ve teknolojik atılımlardan dolayı dünya küçülmesine küçülmüştür, ancak insanlığı kapanına sıkıştıran nevzuhur meselelerin ağırlığı da günbegün fazlalaşmıştır. İnsani felaketlerin, göç krizlerinin, göçmen akınlarının, sınır anlaşmazlıklarının, paylaşım kavgalarının, etnik ve mezhep rekabetlerinin, hegemonya mücadelelerinin, çok kutuplu dünyaya geçiş sancılarının neden olduğu karmaşa medeniyet ve milletler arasındaki soğumayı donma noktasına taşımaktadır.
DÜNYANIN HER YERİNDE SİLAHLI VE SİLAHSIZ ÇATIŞMALAR SÜRÜYOR
Angola’dan Burkina Faso’ya, Çad’dan Kongo’ya, Etiyopya’dan Libya’ya, Mali’den Mozambik’e, Nijer’den Ruanda’ya, Güney Sudan’dan Uganda’ya, Afganistan’dan Myanmar’a, Pakistan’dan Filipinler’e, Suriye’den Irak’a, Yemen’den Ukrayna ve Kolombiya’ya kadar dünya üzerinde çok sayıda ülke ve bölge silahlı veya silahsız çatışma halindedir. Ekonomi ve Barış Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2020 yılında küresel ölçekte vasat bulan şiddet ve silahlı çatışmaların maliyeti 15 trilyon dolara ulaşmıştır. Kanlı çatışmalara giden büyük parasal meblağlar açlık ve yoksullukla mücadeleye ayrılsaydı dünya daha huzurlu, daha adil, daha güvenli, daha yaşanabilir hale gelebilirdi. Aynı enstitü tarafından 2020 yılına damga vuran bu şiddet tablosunun sonucunda, GSYİH’sı en fazla zarar gören 10 ülke belirlenmiş, mesela Suriye’nin kaybı GSYİH’sının yüzde 81,7’si düzeyinde gerçekleşmiştir.
KÜRESEL KURULUŞLAR, KRİZLERİ AZALTMAKTA YETERSİZ VE ACİZDİR
Karşımızdaki küresel tablo iç açan, umut saçan, yüreklere su serpen durumdan çok uzaktır. Maalesef küresel kuruluşlar, uluslararası insani yardım örgütleri kaos mimarisini zayıflatmakta, krizleri azaltmakta hem yetersiz hem de acizdir. Birleşmiş Milletler, beş ülkenin tekeline girerek onların baskı ve dayatma dozajı yüksek yayılmacı politikalarına kılıf hazırlamakla meşguldür. Bir bakıma dünya düzeni, kontrollü istilaların, kumandalı istikrarsızlıkların güdümündedir. Adaletsizlik ve eşitsizlik korkunç seviyelerdedir. Gelir dağılımındaki uçurumlar, servet birikimindeki astronomik farklılıklar barış, huzur ve güvenlik damarlarını tıkamaktadır. Batılı ülkelerin defolu siyaseti, husumetle yoğrulmuş stratejileri, işbirliği ve diyalog zeminlerini havaya uçuran anlayış ve angajmanları bölgemiz için başat tehdit, dünyanın önündeki başlıca risktir. Bakınız ABD’ye bunu görürsünüz. Bakınız AB ülkelerine bu karanlık manzaranın içyüzüne şahit olursunuz.
TÜRKİYE RUSYA GÖRÜŞMELERİ
Sadece Batı menşeli bir basınç ve tazyikle yüz yüze değiliz. Başta Rusya olmak üzere, aynı coğrafyayı, aynı kıtayı paylaştığımız müessir ülkelerle de ters düştüğümüz konu başlıkları, anlaşma ve uzlaşmada zorluk çektiğimiz sorun alanları varittir, vakidir. Hükümet, maharet ve makuliyetle takip ettiği çok yönlü ve aktif diplomasiyle, farkı dönemlerde, farklı ve çıkarları çatışan taraflarla aynı masaya oturabilme, Türkiye’nin haklarını savunabilme dinamizmine sahiptir. Bu bir denge siyaseti değil, dirayetli siyaset numunesidir. 29 Ekim 2021 Çarşamba günü, Soçi’de Rusya Federasyonu Devlet Başkanıyla 3 saatlik bir görüşme yapan Sayın Cumhurbaşkanımız Suriye başta olmak üzere iki ülkeyi doğrudan ilgilendiren meseleleri görüşme fırsatı bulmuştur. İki liderin de memnuniyetini dile getirdiği, bunun yanında verimli ve yararlı neticelere kapı araladığı gün gibi aşikar olan Soçi Zirvesi Türkiye ile Rusya arasındaki netameli konuların en azından yumuşama ümitlerini ve mevcut statükoyu canlı tutmuştur. Rusya’yla işbirliği alanlarının uçak motorları, savaş uçakları, uzay çalışmaları, gemi ve denizaltı yapımı hedeflerini kapsayacak şekilde genişleyecek olması her iki ülkenin de çıkarına uygundur.
SIĞINMACI SORUNLARINI ÇÖZME VAKTİ GELDİ
Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, Suriye’de kalıcı, nihai ve sürdürülebilir bir çözüm bulma vakti gelmiştir. Ülkemizde misafir bulunan Suriyeli sığınmacıların evlerine ve yurtlarına güvenle dönebilmeleri, İdlib merkezli yeni bir göç dalgasının sınırlarımıza yığılmasına mani olabilmek için bahse konu çözüm ikliminin gerçekçi bir şekilde yeşermesi şarttır. Türkiye, ikinci Afganistan olarak tarif ve teşhir edilen İdlib’de, radikal unsurların ayrıştırma sürecini iki yıl önce başlatmıştır. Rusya Dışişleri Bakanı’nın ve Kremlin sözcüsünün farklı tarihlerde Türkiye’nin taahhütlerine uymadığını iddia etmesi gerçek dışıdır, üstelik saptırmadır. Sayın Cumhurbaşkanımızla Putin arasındaki görüşme öncesinde, iç ve dış nifak kazanı kaynatılmış, Türkiye’nin İdlib’de ödünler vererek muhtemel bir anlaşmaya hazır olduğu ifade edilmiştir. Fakat Soçi Zirvesi İdlib’in çok ötesine geçerek bütüncül bir perspektife bürünmüş, Türkiye ile Rusya arasındaki işbirliği imkanları derinlemesine ele alınmış ve karşılıklı anlayış ön plana çıkmıştır.
BUNA RIZA GÖSTERMEMİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR
Kaldı ki, Suriye konusu kağıda dökülmüş, taraflarca üzerinde mutabakat sağlanmış bir konumdadır. Soçi’de Suriye eksenli görüşmenin 3 başlıkta tekemmül ettiği anlaşılmaktadır. Birincisi, İdlib, ikincisi 5 Mart 2020 Mutabakatı, üçüncüsü de Rusya ile PKK/PYD ilişkisidir. Rusya ve Esad rejimi, İdlib’deki radikal terör unsurlarını bahane ederek askeri müdahaleleri son altı aydan beri arttırmıştır. Rus hava saldırıları da Türkiye’nin M-4 karayolunun güneyindeki askeri varlığını ve üslerini direkt tehdit boyutuna ulaşmıştır. Bu arada Eylül ayında İdlib’de şehit düşen ve rahmetle yad ettiğimiz üç vatan evladımız ise yüreklerimizi kavurmuştur. PKK’ya, PYD’ye Moskova’da ofis açma imkanı sunan Rusya’nın İdlib’de terörle mücadele söylemi bize göre inandırıcı ve ikna edici değildir. Rusya’nın bu yıl içinde İdlib merkezli gerçekleştirdiği operasyonların dörtte üçü Ağustos ayının ikinci yarısıyla Eylül ayının son haftasını kapsamıştır. Sözde M-4 karayolunun güvenliğini sağlamak maksadıyla Suriye-Rusya ortaklığı tarafından bir kara operasyonu dahi gündeme gelmiştir. Böylesi bir askeri operasyon demek, İdlib’de mukim insanların Türkiye’ye kaçmaları ve sığınmaları demek olacaktır ki, buna rıza göstermemiz, olur vermemiz hayal ötesi bir beklentidir.
TÜRKİYE NE YAPACAĞINA KENDİSİ KARAR VERİR
Türkiye, 17 Eylül 2018 mutabakatıyla, 5 Mart 2020 mutabakatına bağlılığını defalarca vurgulamıştır. Hatta Temmuz 2019’da ülkemize gelen S-400 Füze ve Hava Savunma Sistemiyle ilgili tavizsiz tutumumuz egemenlik onurumuzun doğal bir sonucu olarak cümle aleme ilan edilmiştir. Malumunuz olduğu gibi, ABD yönetimi ise Rusya’dan silah ve askeri malzeme alan ülkelere muhtelif yaptırımları devreye sokmaktadır. Bunlardan birisi olan “Amerika’nın hasımlarına yaptırımlar yoluyla karşı koyma yasası”Türkiye’yi de içeriğine almıştır. Amerika yaptırım kartını masaya çıkardı diye devletimizin egemen vasfından vazgeçeceğimizi bekleyenler, bunu dileyenler, aldığımız füze ve hava savunma sistemini depolarda çürümeye terk edilmesini tavsiye edenler ya işbirlikçi mahluklar ya da iradesiz mankurtlardır. Türkiye olarak neyi alacağımızın, ne zaman alacağımızın, nasıl alacağımızın, hangi vasıtaları kullanacağımızın ihtiyaç duyulan hesabını yalnızca büyük Türk milletine vereceğimizi herkesin bilmesinde yarar vardır.
HAİNLERE MÜBAH OLAN TÜRKİYE'YE GELİNCE NE HAKLA GÜNAH SAYILIYOR?
Palavracı tiplerin, histerik kişiliklerin, patolojik siyasi zihniyetlerin ne dediğinin, ne söylediğinin, neyi önerdiğinin hiçbir ehemmiyeti yoktur. ABD yönetimi yeni yaptırımlarla bizi tehdit ediyormuş. Varsın etsinler, nasıl olsa alıştık, yaptırım var diye Türkiye Cumhuriyeti’nin şeref ve haysiyetini hiç kimseye çiğnettirmeyiz, hiç kimseye de böylesi bir teşebbüs şansını vermeyiz. Yağlı kuyruk gördüler mi ağızlarının suyu akan içimizdeki emperyalist kalıntıların Türkiye’de hatırı sayılamaz, hükmü geçemez. ABD, silah almayın diye ülkemize yaptırım gözdağı verirken, aynı anda Suriye’nin kuzey doğusunda ne işler çevirdiğini itiraf edecek dürüstlüğe sahip midir? PKK’ya, YPG’ye suikast ve saldırı silahlarını bedelsiz vermeyi kendisine hak görüyor da, milli güvenliğimizi korumak amacıyla temin ettiğimiz silahlar mı gözüne batıyor? Teröristlerle ittifak içinde olan bu ülkenin şaşkın ve şuursuz yöneticileri Türkiye’yi ne sanıyorlar? Hainlere gelince mubah olan, Türkiye’ye gelince ne hakla günah sayılıyor? 2 Ekim 2021 Cumartesi günü, Bingöl’ün Genç ilçesi Yolçatı köyünde yaşanan bir elektrik arızasını gidermek için yola koyulan iki işçimizi, yola tuzaklanan el yapımı patlayıcıyı uzaktan patlatarak şehit eden PKK’lı şerefsizler, ABD’nin kelepir beslemeleri, emperyalizmin kiralık tetikçileridir. Şehit işçilerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve mesai arkadaşlarına da sabır ve başsağlığı diliyorum.
AFGANİSTAN'I BU HALE GETİREN KİMDİR?
Afganistan’ı bu hale getiren kimdir? Dünya üzerinde 800 noktada 350 bine yakın askeri konuşlandırarak yapmadığını bırakmayan ülke Türkiye’ye ne anlatıyor? Dost ve müttefiklik onların lügatinde düşmanlıkla mı tanımlanıyor? YPG’li terörist Mazlum Kobani kod isimli alçak, 28 Eylül 2021 tarihinde, The Times Gazetesi’ne verdiği demeçte, Biden’in Suriye’de kendilerini terk etmeyeceklerine dair söz verdiğini ileri sürüyor. Üstelik ABD Merkez Kuvvetler Komutanı güvence vermek, Biden’in sözlerini aktarmak için bu teröristbaşını ziyaret ediyor. Terörizmin paravan yapılanması olan Demokratik Suriye Meclisi’nin sözde yürütme kurulu başkanı ABD’nin bölgede kalacağını söylüyor. Kimin kimlerle yürüdüğü netleşiyor, sis perdesi aralandıkça aralanıyor. Biz HDP demek PKK demektir diyorduk, meğerse bu denkleme ABD de bağımsız değişken olarak eklenmiştir.
NEDİR BU GELİŞMELERİN SIR VE GİZEMİ?
Yüz kızartıcı, utanç verici, insanlık değerlerini hiçe sayan kanlı bir ittifak Türkiye’ye karşı kurulmuştur. Biraz sonra temas edeceğim üzere, böylesi bir dönemde, CHP Genel Başkanı’nın sözde Kürt sorununu telaffuz etmesi tesadüf müdür? Yoksa iç işgal cephesine restoresi ve yeni baştan dizaynı yapılarak siparişi verilen bayatlamış sömürge teklifi midir? Nedir bu gelişmelerin sır ve gizemi? Tam da bu sırada, FETÖ irtibatlı Demokrat Partili bir senatör Temsilciler Meclisi’nin gündemine Ülkü Ocaklarını getirmiştir. Şu işe bakınız! Şu talihe bakınız! Şu feleğin oyununa bakınız! 2022 yılı ABD Ulusal Savunma Yetki Yasası’nın Temsilciler Meclisi’nde onaylanan metninde, “Ülkü Ocakları”nın bir terör örgütü olup olmadığı hakkında ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından rapor hazırlanmasını öngören bir madde de yer almıştır. Yine bazı Avrupa ülkelerine benzer şekilde Milliyetçi-Ülkücü Hareket açıkça, adice hedef alınmıştır. Bu konuda söyleyeceğim sözler saatler boyunca konuşsam yine bitmez.
ÜLKÜ OCAKLARI'NDA YETİŞMEKTEN İFTİHAR EDEN BİR GENEL BAŞKANIM
9 Ekim 2021 Cumartesi günü, Türk Gençlik Kurultayı’na teşrif edecek kardeşlerim hep bir ağızdan elbet gerekli cevabı vakar ve asaletleriyle vereceklerdir. Ancak anlamadığım şudur; bu kadar mı korkuyorlar bizden? Bu kadar mı kabuslar görüyorlar Ülkücülerin varlığından? Bu denli mi ürküyorlar cesaretimizden? Ben, Ülkü Ocakları’nda yetişmekten iftihar eden bir Genel Başkanım. Hayatım boyunca kalbimin ve fikrimin bir köşesinde MHP'yi, diğer köşesinde Ülkü Ocakları’nı bir sancak gibi taşıdım. İkbal için değil, Türklüğün muzaffer şafağının sökmesi, Türk milletinin istiklal ve istikbal haklarının ebed müddet muhafazası için Ülkücü oldum, Ülkücü yaşadım, vakti saati geldiğinde can emanetini de Ülkücü olarak Rabbim’e teslim edeceğim. Bundan da şeref ve bahtiyarlık duyacağım. Dünyaya bir kez daha gelsem, bin defa Ülkü Ocaklarına giderdim, yine Ülkücü Hareket’in bir ferdi olurdum.
ÜLKÜ OCAKLARINDAN BİR TEK ÇIKMAYACAK TERÖRİSTTİR, HAİNDİR, DEVLET VE MİLLET DÜŞMANIDIR
Ne güzel de söylemiş Hz.Mevlana; “insanı ateş değil kendi gafleti yakar; herkeste kusur görür kendisine kör bakar. Neye nasıl bakarsan o sana öyle bakar.” Yine demiş ki, “insan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa değeri o kadardır.” Ey ABD’nin Temsilciler Meclisi, ne anlatsak boş, ne söylesek yararsız. Ne biliyorsanız onu yapın, elinizden geleni ardınıza koymayın. Ülkü Ocakları’ndan şehit çıkar, gazi çıkar, kahraman çıkar, vatan ve millet sevdalısı çıkar, devlet ve siyaset adamı çıkar, sanatçı ve bilim insanı çıkar, velhasıl adam gibi adam, yiğitler yiğidi insan çıkar. Bir tek çıkmayacak teröristtir, haindir, devlet ve millet düşmanıdır. Eğer ille de terörist arıyorlarsa, terör örgütü görmeye merak sarmışlarsa, onlara Pensilvanya’ya bakın diyeceğim, FETÖ’yü kurcalayın diyeceğim, PKK’ya, YPG’ye, DEAŞ’a odaklanın diyeceğim, velakin nafile, çünkü baktıkları yerde görecekleri yalnızca kendileri olacaktır.