Bahçeli: Yaptığınız Tek Şey Sırtımıza Hançer Sallamak

Deprem üzerinden siyaset yapanlara ve Türk milletini sırtından hançerlemeye çalışanlara tepki gösteren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, 2020 yılının adeta felaketlerin mayalanıp teknesinden taştığı bir yıl olduğunu belirterek, felaketlerin dört bir koldan üzerimize gelirken dayanılması, gevşeklik gösterilmemesi ve üzüntüye kapılınmaması gerektiğini söyledi.

 

OSMAN DURMUŞ, MESUT YILMAZ VE BURHAN KUZU'YA TAZİYE MESAJI

 

Geçen hafta Türk siyaset ve devlet hayatında derin izler bırakmış muhterem isimlerin peş peşe vefatları hem bizi hem de milletimizi ziyadesiyle üzmüştür. Milletçe onca felaketin içinden geçtiğimiz şu zaman sürecinde, yaşanan kayıplarımız gerçekten de sarsıcı olmuştur. Sağlık eski Bakanımız, 21’inci ve 23’üncü Dönem Kırıkkale Milletvekilimiz, ülküdaşım, çok değerli kardeşim Prof.Dr Osman Durmuş’u son yolculuğuna uğurladık. Biz ondan razıydık, niyaz ederim ki Allah da razı olsun. Eğer bir hakkımız varsa da sonuna kadar helal olsun. Ardından, Türk siyasetinde müstesna bir yeri bulunan, Türk milletine muhterem hizmetleri geçen, devlet adamlığı vasfıyla adından bahsettiren eski Başbakanlarımızdan, Anavatan Partisi eski Genel Başkanı Sayın Ahmet Mesut Yılmaz’ın vefatı,  Ayrıca akademisyen kimliğinin yanı sıra siyasetçi kişiliğiyle de milletimizin saygı ve sevgisine mazhar olan Sayın Prof.Dr.Burhan Kuzu’nun yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak aramızdan ayrılması büyük bir kayıptır. Merhum Osman Durmuş’a, merhum Ahmet Mesut Yılmaz’a, merhum Burhan Kuzu’ya Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, kabirlerinin, nur, mekanlarının cennet olmasını niyaz ediyorum. Allah taksiratlarını affetsin, saygıdeğer ailelerinin, sevenlerinin ve hepimizin başı sağolsun. 

 

HAYAT BİR NEFESTİR ALDIĞIMIZ KADAR

 

Hz. Mevlana’nın dediği gibi, hayat bir nefestir aldığımız kadar, hayat bir kafestir kaldığımız kadar, hayat bir hevestir daldığımız kadar. Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’yle paylaştığı zamanlar üstü öğüdü ise hayatın manası, hakikatin muhtevası üzerine düşünenler için bir yol haritası niteliği taşımaktadır: Dünya bir garip han, bir hoyrat mekân, İnsan bir garip varlık kabına sığmayan, Hayat bir yudum su, bir anlık rüya, Ömür bir kısa yol tekrarı olmayan. Her şeyden önce insanız, akıl sahibiyiz, duygu sahibiyiz, duruş sahibiyiz, fikir sahibiyiz, mukaddesat ve mukadderat sahibiyiz. 

 

GEVŞEKLİK GÖSTERMEYİN ÜZÜNTÜYE KAPILMAYIN

 

Zorluklar çok olsa da direnmeliyiz, sıkıntılar bunaltsa da katlanmalıyız, felaketler dört bir koldan üzerimize gelse de dayanmalıyız. Acılara birlikte göğüs gerdiğimiz sürece, dayanışmayı canlı tuttuğumuz müddetçe daha güçlü, daha metin, daha muktedir bir millet oluruz. Yapmamız gereken kendi kafamızla düşünmemiz, kendi gönlümüzle hissetmemiz, insani değer ve emanetleri pusula yapmamızdır. Yüce dinimiz, şartlar ne kadar ağır olursa olsun sürekli umut aşılamaktadır. Asıl tehlike, asıl tehdit karamsarlığın enkazı altında kalmak, kötümserliğin göçüğüne mahkum olmaktır. İnsana şah damarından daha yakın olan Cenab-ı Allah bizlere buyuruyor ki; “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer iman ettiyseniz üstün gelecek sizlersiniz.” Elbette rahmetten ümit kesilmez, karamsarlığın kalplerimize, zihnimize ve düşünce melekelerimize yaptığı baskıya boyun eğmek iman ve irade sahibi bir insanla asla bağdaşmaz. 

 

2020 YILI ADETA FELAKETLERİN MAYALANIP TEKNESİNDEN TAŞTIĞI BİR YIL OLDU

 

2020 yılı girdi gireli maruz kalınan pek çok musibetten her insanımızın muzdarip olduğunu düşünüyorum. Kanaatimce 2020’nin bir an önce bitmesi herkesin ortak arzusudur. Doğrudur, 2020 yılı adeta felaketlerin mayalanıp teknesinden taştığı bir yıl olmuştur. Zira her felaketi bir diğeri takip etmiştir. Her felaket bir diğerini tetiklemiştir. Ancak tüm suçu 2020 yılına yıkmak mevzi bir değerlendirme, kolaycı bir yaklaşımdır. Dahası suçlu peşinde koşarak, suçlu imal ederek, gündüz vakti elimize aldığımız fenerle suçlu aramaya çalışarak şu aşamada ulaşacağımız bir yer de yoktur. 

 

KARA HABERLER KEDER DOLU HADİSELER YAKAMIZI BIRAKMADI

 

24 Ocak 2020 Cuma günü merkez üssü Elazığ’ın Sivrice ilçesi olan 6,8 büyüklüğündeki depremde 41 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, sayıları bin 600’ü aşan vatandaşımız da yaralanmıştı. Elazığ ve Malatya’da depremin enkazı kaldırılırken 4-5 Şubat 2020 tarihlerinde üst üste iki gün boyunca Van-Bahçesaray karayoluna çığ düşmüştü. Bu elim olayda 11 askerimiz, 9 güvenlik korucumuz, 2 itfaiye erimiz, 19 vatandaşımız olmak üzere toplam 41 kardeşimiz şehit olmuş, 84 kardeşimiz yaralanmıştı. KOVİD-19 salgını hayatımıza girmeden, deprem oldu, çığ düştü derken 7 Şubat 2020’de İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’nda bir yolcu uçağı inişinden hemen sonra maalesef kaza kırıma uğramış, 3 kişi hayatını kaybetmiş, 180 kişi de yaralanmıştı. 27 Şubat 2020’de ise İdlib’de tam 34 vatan evladımız şehit düşmüştü. Yani kara haberler, keder dolu hadiseler yakamızı bırakmamıştı. 

 

EN SON YAŞADIĞIMIZ İZMİR DEPREMİ FELAKETİ

 

En son yaşadığımız deprem felaketler serisine yenisini eklemiştir. 30 Ekim 2020 Cuma günü, Ege Denizi’nin Seferihisar açıklarında 6,6 büyüklüğünde meydan gelen deprem korkunç bir yıkıma neden olmuştur. Hatta depremin büyüklüğü konusunda henüz bir ittifak da yoktur. Kandilli Rasathanesi 6,9; Amerikan Jeolojik Araştırma Merkezi 7; AFAD ise 6,6 olarak depremin şiddetini tespit ve ilan etmiştir. Neresinden bakarsak bakalım, büyüklüğünü nasıl kabul edersek edelim, karşımızdaki doğal afetin kahredici hasar ve hüznü yüreklerimizi kavurmuştur. Maalesef şu ana kadar 91 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. 994 vatandaşımız yaralanmıştır. Hayaller enkaz altında kalmış, malzemeden çalınarak dikilen binalar hayatların üzerine göçmüştür. Felaketin ağır bilançosu güzel İzmir’imize kabus gibi çökmüştür. 

 

KARŞIMIZDAKİ YIKIM DEVASA BOYUTLARDADIR

 

Depremin tesiri Ege ve Marmara Bölgesi’ndeki il ve ilçelerimiz başta olmak üzere geniş bir alanda hissedilmiştir. Karşımızdaki yıkım devasa boyutlardadır. Depremden 9,5 saat sonra Buse’nin, 17 saat sonra İnci’nin, 23 saat sonra Seher ve çocuklarının, 58 saat sonra İdil’in, 65 saat sonra Elif bebeğin, kısacası daha nice kardeşimizin kurtuluşuna sevinsek bile enkazın yükünü kaldıramayan, taşın, toprağın, betonun, molozun altından çıkamayan kardeşlerimize de yüreğimiz kanayarak üzüldük. Depremde hayatlarını kaybeden her insanımıza, her kardeşimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı, halen tedavi altında bulunan kardeşlerimize de şifalar diliyorum. 

 

İZMİR'İN YARALARI KISA SÜRE İÇİNDE SARILACAKTIR

 

İnanıyorum ki, İzmir’in yaraları kısa süre içinde sarılacaktır. Depremin derin izleri milli birlikle silinecektir. Nitekim afetzedelere Türk devletinin müşfik ve cömert eli uzanmış, herkesi kucaklamıştır. Deprem bölgesinde devam eden müdahale ve iyileştirme çalışmalarına AFAD, JAK, UMKE, STK’lar ve belediyelerden toplamda 6 bin 408 personel, 21 arama-kurtarma köpeği ile bin 45 araç katılmış, insanüstü bir çalışma sahnelenmiştir. Sahil Güvenlik Komutanlığı, yürütülen arama kurtarma çalışmalarına 186 personel, 15 sahil güvenlik botu, 3 helikopter ve 1 dalış timi ile destek vermiştir. 

 

DEPREMİN AĞIR FATURASINI MAZLUMLAR ÖDEMİŞTİR

 

Keşke, birkaç metrekare fazla pay alma uğruna riskli binalarda oturmak tercih edilmeseydi. Keşke zemin etüdü yapılsaydı, biraz daha fazla kazanmak uğruna; betondan, demirden, harçtan çalan insanlık müsveddelerine zamanında tepki gösterilseydi. Keşke sağlam yapılmış binaların kolonlarını kesip alan genişleten basit ve ölümcül kurnazlıklara tevessül edilmeseydi. Keşke uyarılar, hazırlanmış raporlar dikkate alınıp çöken binaların depreme dayanıklı olup olmadığı ta yıllar önce kontrol edilseydi, anbean etkili bir denetim süreci işletilebilseydi. Ne yazık ki, depremin ağır faturasını mazlumlar ödemiş, suçu günahı olmayan insanlarımızın üzerini beton bloklar örtmüş ve kapatmıştır. Ölüm bu kadar ucuz olmamalıdır. 

 

ÖNCELİKLE YAPILMASI GEREKEN ACİLİYET ARZEDEN GÜNDEME ODAKLANMAKTIR

 

Geliyorum diyen felakete bu denli sessiz ve hareketsiz kalmak akıl karı değildir. Öncelikle yapılması gereken aciliyet arzeden gündeme odaklanmaktır. Elbette hiçbir insanımız açıkta bırakılmayacaktır. Devletimizin tüm imkânları seferber edilmiştir. Türk milleti tarih boyunca felaketlere teslim olmamıştır. Çünkü felaketlere direne direne, facialara ve feci hadiselere meydan okuya okuya bugünlere gelmiş, kutlu varlığını muhafaza etmiştir. Hiçbir engel aziz milletimizi istikametinden döndüremeyecek, ihlaslı ve iradeli yolculuğundan çeviremeyecektir. Felaketler karşısında soğukkanlı tavır, sağduyulu duruş, aklıselim sabır yegâne dayanağımız ve tercihimiz olmalıdır. Allah’ın izni ve inayetiyle kötü günler geçecektir. Karamsarlık milli ruha ve imanla dolu gönüllere kökten aykırıdır. Allah her türlü afet ve musibetten ülkemizi esirgesin, milletimizi ve insanlığı korusun, hepimizin yar ve yardımcısı olsun. 

 

KADERİMİZ KEDERİMİZE DÖNÜŞMEMELİDİR

 

Türkiye birinci derece deprem kuşağında olup çok sayıda diri fay hattının üzerindedir. Coğrafyamızın değişmez, değiştirilemez gerçeği budur. Ancak kaderimiz kederimize de dönüşmemelidir. Önemli olan depreme karşı dayanıklı binaların yapılması, depremle mücadele şuurunun topyekûn kazanılmasıdır. Depremle yaşamasını öğrenmek, buna müzahir bir hayat ve gelecek planlaması yapmak artık ihmal edemeyeceğimiz bir mecburiyettir. İller bazında hazırlanacak deprem master planlarının süratle icrası, kentsel dönüşüm çalışmalarının kararlılıkla devamı, çürük binalara zamanında müdahalelerin yapılması, yapı denetimlerinin eksiksiz ifası, hatta ihtiyaç duyulan Deprem Bilim Kurulu’nun teşkili akla gelen ilk tedbirlerden bazılarıdır. 

 

HAYATLARI SÖNDÜREN DEPREM DEĞİL TEDBİRSİZLİKTİR

 

Biliyoruz ki hayatları söndüren deprem değil tedbirsizliktir. Kaçak binalar, kaygan zeminler, hırsız müteahhitler, denetim kusurları, tehlikeyi hafife alan düşüncesizlikler, bana bir şey olmaz pervasızlığı çözülmesi gereken öncelikli sorunlar arasındadır. Deprem dünyanın her yerinde görülen doğal bir felakettir. Bundan kaçış yoktur. Yerimizde sayarak, depremle mücadeleyi günlük siyasi polemiklere kurban ederek ulaşacağımız bir yer olamayacaktır. Muhtemel İstanbul depremi için acilen her türlü senaryo baz ve esas alınarak hazırlık yapılmalı, önlemler derinlemesine geliştirilmelidir. Dayanışmayla engelleri aşacağız. Yardımlaşmayla karanlık geceden çıkacağız. El ele, omuz omuza, güç birliği yaparak, devlet-millet kenetlenmesiyle üzerimizdeki enkazı mutlaka kaldıracağız. İstersek yaparız, bir olursak, biz olursak mutlaka başarırız. Yeter ki kafaya koyalım, yeter ki hedef olarak tayin edelim, her güçlüğü yeneriz, hiçbir felaket karşısında da aciz düşmeyiz. Şayet milli mukavemetimizi gösterirsek, şayet ruhumuzda mahfuz duran potansiyel gücü harekete geçirirsek bizi hiçbir şey, hiç kimse durduramayacaktır. 

 

İZMİR'DEKİ DEPREMİ SİYASET MELZEMESİ YAPANLAR

 

İzmir’deki depremi siyaset malzemesi yapanlar, sosyal medyadan nefret ve nifak yayanlar, özellikle ifade etmek isterim ki, bu milletin evladı olmayanlar, bu vatana sevgiyle bağlanmayanlardır. İzmir’imize gâvur benzetmesi yapanlar, depremle ilgili şerefsiz yorum getirenler bu vatana, bu millete, bu ülkeye kast etmiş hainlerdir. Depremin merkezi Gölcük olur, müptezeller işbaşı yapıp akla hayale gelmeyen iftiraları sıralarlar.  Sosyal medya mahzenine saklandığını zanneden alçaklar her fırsatta kötülük saçarlar, zehir aşılarlar. Felaket başını Van’dan, Elâzığ’dan, Malatya’dan kaldırır, kardeşliğimize, milli birliğimize en ağır saldırılar, en kötü yakıştırmalar yapılır. Nedir bu insanlık artıklarından, din ve millet düşmanlarından çektiklerimiz? Şahit olduğumuz kara kampanya günah değil midir? Rezalet değil midir? Tedavisi imkansız bu hastalıklı ruhların tezviratlarına, ahlaksız tertiplerine tahammül imkansızdır. 

 

SİYASİ PROVOKATÖRLERİN YALANLARI VE SAPTIRMALARI

 

Yakalanan Türkiye düşmanları hakkında gerekli her türlü cezai işlem yapılmalı, bunlar demir parmaklıkların ardında çürümeye terk edilmelidir. Bunun yanında, CHP Genel Sekreteri’nin çadırlar üzerinden İzmir Belediyesi’ni övüp AFAD’ı kötülemesi, bir başka CHP’linin, “Kendi binalarının güvenliğini sağlayamayan devlet kendi vatandaşlarının canını nasıl koruyacak” sorusunu sorması hakikaten utanç vesikasıdır. İzmir’de 4 ayrı merkezde bin 40 çadır kurulmuşken, bin 430’nun kurulum çalışması devam ederken, üstelik hiç kimseye evinin hasarlı olup olmadığı sorulmazken, bu CHP’lilerin asılsız ve temelsiz sözlerinin maksadı nedir? Siyasi provokatörlerin, yalanları ve saptırmaları isabetle tekzip edilip gerçekler ortaya çıkınca anında araziye uymaları, sessizliğe gömülmeleri milletimizin gözünden de kaçmamıştır. 

 

DEVLETİ SUÇLAMAKLA MÜCADELEYİ SULANDIRMAKLA AMAÇLANAN NEDİR?

 

Devleti suçlamakla, mücadeleyi sulandırmakla amaçlanan nedir? Mesnetsiz iddialar, melun ifadeler deprem mağduru olan vatandaşlarımıza haksızlık değil midir? Kirli niyet sahipleri hayasız değil midir?  CHP yönetimine soruyorum, sizde hiç mi izan, hiç mi insaf, hiç mi vicdan kalmadı? Bu kadar mı küçüldünüz? Bu kadar mı düştünüz? Bir diğer asıl ve ana sorun ise elbette Kemal Kılıçdaroğlu’nun tutumudur. CHP Genel Başkanı’nın depremden bir gün sonra afet alanına gidip siyasi propagandaya heves etmesi, mücadelenin merkezine İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni yerleştirmesi bir defa gafillik, ahlaki çarpıklık ve siyaset ayıbıdır. “Depremle mücadeleye en büyük kurumsal katkının İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait” olduğunu ifade etmesi fırsat düşkünü bir siyaset simsarının hezeyanıdır. 

 

BU NASIL BİR SORUMSUZ ÜSLUP UCUBE SAVRULMA HALİDİR

 

İzmir feryat ederken partizanlık yapmak Kılıçdaroğlu ne kazandırmıştır? Başı göğe mi ermiş, ayağı göle mi dönmüştür? Bu nasıl bir sorumsuz üslup, nasıl çiğ ve ucube savrulma halidir? Kahramanca mücadele eden AFAD, JAK, UMKE, AKUT, İnsani Yardım Vakfı ekiplerine, Soma’dan kalkıp gelen madencilere ne diyeceğiz? Bakanlıklarımızın fedakârca çalışmalarını nereye koyacağız? Görevlerini cansiperane yapan askerlerimizi, göz pınarlarından akan yaşlarla taş yığınlarını, moloz kalıntılarını bir umutla kaldıran kurtarma ekiplerimizi, hatta enkazı koklaya koklaya hayat kurtaran köpeklerimizi ne yapacağız? Sorarım sizlere haklarını nasıl ödeyeceğiz? İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın yerine getirmesi gereken görevlerini yapması lütuf mudur? Bağış mıdır? Ödül müdür? 

 

DEPREM ENKAZI ÜZERİNDEN SİYASET YAPAYIM DERKEN HAMASET ÇUKURUNA YUVARLANDILAR

 

CHP Genel Başkanı neyi ima ve ihsas etmenin arayışındadır? Merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasına fitne sokmakla, ayrım varmış gibi sunmakla neyi amaçlamaktadır? Çorba dağıtmak tamam da, ya arama kurtarma ekiplerinin çabalarını ne yapacağız, nasıl yorumlayacağız? Kılıçdaroğlu ve yakın çevresi istismarın dibini boylamış, siyasetlerini maskaraya çevirmiştir. Deprem enkazı üzerinde siyaset yapayım derken hamaset ve hamakat çukuruna yuvarlanmışlardır. Kılıçdaroğlu’na ve icazetli kurmaylarına büyük halk ozanımız Yunus Emre’nin şu dizeleriyle sesleniyorum; “Bir bahçeye giremezsen durup seyran eyleme, bir gönül yapamazsan yıkıp viran eyleme.” Bir şey biliyorsanız konuşun ibret alalım, bilmiyorsanız susun da adam sanalım. 

 

DEPREMİN EKSİK BIRAKTIĞI YIKIMI KİMLİKSİZLER TAMAMLADI

 

İnsan vardır, heybesinden zarafet ve lezzet akar, insan vardır, testisinden yalnızca çamur ve cehalet sızar. Kılıçdaroğlu çok dinleyenim var diyorsa, hemen sevinmesin, hemen havaya girmesin, ucuz malın alıcısı olmaz, ucuz etin yahnisi yenmez. Ne güzel söylemiş Hz.Mevlana: "Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susar." “Karga çöplüğe, bülbül de güle götürür.” Aynı Kılıçdaroğlu’nun, felaketin harabesi maşeri vicdanda kor gibi dururken, toplanan deprem vergileriyle ilgili yeni bir tartışma başlatması, bunun peşine tekraren düşmesi hiç kimse açısından sürpriz olmamalıdır. 

 

YAPTIKLARI TEK ŞEY TÜRK MİLLETİNİN SIRTINA HANÇER SALLAMAK

 

Merhum Cemil Meriç diyordu ki; aydınların aydınlatamadığı halkı soytarılar aldatır. Ben de diyorum ki, depremin eksik bıraktığı yıkımı kimliksizler tamamlar. CHP demek karanlık demektir, CHP demek uçurum demektir, CHP demek millete tepeden bakan kibir saltanatı, kifayetsiz muhterislik, aldatma ve yalan makinesi demektir. Bu kireçlenmiş zihniyetin yaptığı tek şey milletin sırtına hançer sallamaktır.