Cumhurbaşkanı Seçimi Başkanlık ve Federasyon Getirebilir
MHP Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, ''Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte açıkça ortaya çıktığı üzere, Türkiye bugün hürriyetçi parlamenter sistem ile federatif başkanlık sistemi arasında bir tercihe doğru gitmektedir.'' dedi.
Çetin “Bugün milli mücadelenin sembolü Samsun-Erzurum-Sivas hattına dahi çıkarma yaparak kontrolü elde tuttuğunu sananların, Milliyetçi Ülkücü Hareket’in elindeki milliyetçilik meşalesinin uyandırdığı milli ruhları söndürmeleri asla mümkün olmayacaktır” ifadelerini kullandı.
Çetin açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
AKP hükümetinin PKK ile yaptığı müzakereleri yasalaştırma çalışmalarına paralel olarak, bu ihanet sürecine kararlı bir şekilde karşı çıkan MHP üzerinde baskı kurulmasına ve geri adım attırma arayışlarına hız verilmiştir. Son günlerde basında yer bulan Milliyetçi Hareket Partisi’nin açılım ihaneti karşısındaki milli duruşunu perdeleyecek düzmece haber ve yorumlar tesadüf değildir. Böylelikle AKP’nin değiştirmeye çalıştığı milli devlet yapısının karşısında tek başına olsa dahi mücadelesini sürdüren MHP’yi işledikleri suça bir şekilde iştirak etmiş gibi göstererek etkisizleştirmek amaçlanmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi’ni tıpkı AKP ve işbirlikçileri gibi açılımcı, bölücü, Barzanici ve Apo sever gösterme çabasının bir toplum mühendisliği çalışması olduğu çok açıktır. Türkiye’yi teslimiyete ve parçalanmaya götüren zihniyet karşısında herhangi bir direnişin mümkün olmadığı ve bu gidişatın kabul edilmesi gerektiğine Türk milletini ikna etmek için milli duruşun son kalesi MHP’de bir zafiyet varmış algısı yaratılmak istenmektedir. Çünkü vatanın ve milletin mukadderatını ilgilendiren milli meselelerde Milliyetçi Ülkücü Hareket’in göstereceği tepkilerin Türk milleti için ne kadar önemli olduğu gayet iyi bilinmektedir. MHP bugün için siyasi temsilde yeterli sandalye sayısından yoksun olması nedeniyle icra makamında değildir, ancak Milliyetçi Ülkücü Hareket’in vatanımızla ve devletimizle ilgili endişelerinin Türk milleti üzerinde uyarıcı etkilerinin ne kadar büyük bir silah olduğu gayet iyi bilinmektedir.
Milliyetçi Ülkücü Hareket bu vatanı son zerresine ve son insanına kadar savunmaya devam edecek iradenin temsilcisidir. Son Türk devletini kuran yüzde yüz milli ve yerli fikrin adı olan Türk milliyetçiliği, aynı zamanda bugün yok edilmek istenen Cumhuriyet adlı medeniyet projesini yaşatacak olan güçtür. Dedelerimize, babalarımıza, bizlere ve çocuklarımıza şerefli bir hayat yaşamamız için zamanın elverdiği her türlü imkânı veren bu devletin vatandaşı olmaktan rahatsızlık duyacak, yurtdışında Türk pasaportundan utanacak insanların sayısının dağdaki PKK’lılardan daha fazla olmadığını gayet iyi biliyoruz. O halde küçük bir silahlı grubun Türkiye’yi teslim almasına, yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla sıkışmış siyasetçinin ülkenin kaderiyle oynamasına, bir türlü millileşememiş malum sermaye çevrelerinin aldığı petrol kokusuyla Kürdistan rüyaları görmesine neden teslim olunacaktır?
MHP siyaseti, üzerinde yükseldiği toplum değerlerinden ve her bir parçayı bir araya getiren tutkaldan, yani bu milletin hamurundan gayet emindir. Nitekim 95 yıldır dışarının Sevr histerisi ve içerideki izdüşümlerinin uğraşlarına rağmen milli ve üniter yapının korunabilmiş olması, aslında milli devletin ne kadar sağlam temeller üzerine inşa edildiğini ispatlamaktadır.
Cumhuriyet doğulu ya da batılı demeden, hiçbir etnik köken ve mezhep ayrımına bakmadan herkesi eşit kabul etmiş ve birinci sınıf vatandaşlık vermiştir. Yüzyıl öncesine kadar birlikte yaşadığımız komşu ülkelerin içinde boğulduğu mezhep savaşlarına ve kabileci etnik ayrışmalara bakıldığında, Türkiye’nin milli devlet nizamının ve Türk vatandaşlığının anlam ve değeri daha iyi anlaşılacaktır.
Bugün Türkiye’nin sınırlarına kadar dayanmış ve içeride alttan alta mevzi kazanan aşiretçi, etnikçi, mezhepçi ve dinci ayrışmalara dayanarak insanların birbirini boğazladığı ilkel yapıyla, bin yıllık süzgeçte damıtılarak milletleşme sürecini tamamlamış ve Türk üst kimliği çatısı altında modern milletler arasında yerini almış milli devlet yapısı arasında ciddi bir mücadele sürmektedir. Şeyh Said’lerin, Asalalar’ın ve nihayetinde PKK’nın bir manivela gibi kullanılarak Türkiye’deki kardeşliği bozma girişimlerinde son derece ciddi bir yol ayrımına gelinmiştir.
Dün Sevr ile yapılamayanlar, bugün BOP projesinin uygulayıcıları tarafından hayata geçirilmek istenmektedir. Türk milleti her gün bir yenisi izlettirilen sanal gündemlerle cambaza baktırılırken, asıl tehlikeyi göremez hale getirilmektedir. Türkiye adım adım bölünmeye doğru götürülürken, ülkemizin bütün kurumları ile birlikte kamuoyunun suskun ve tepkisiz kalması için bütün güçler seferber olmuş vaziyettedir.
Bu devleti yokluk içerisinde iken milli mücadele vererek kuran büyük Türk milleti, varlık içerisinde iken yapılan algı operasyonlarıyla devletine ve vatanına sahip çıkamaz hale getirilmek istenmektedir. Oğlunu davulla zurnayla askere uğurlayan, al bayrağını asmadan düğününü yapmayan Türk milleti vatanının dört bir tarafında PKK eşkıyası tarafından bayrağımızın indirilmesine alıştırılmaktadır. Gazetelerin anlı şanlı köşe yazarları tarafından Türkiye’nin yakın zamanda bölüneceği sıradan bir hadise gibi sunulmakta ve milletimizin bu durumu kanıksaması için toplum mühendisliği sonuna kadar kullanılmaktadır. Bir emniyet müdürünün bayrak indirmelere çare olarak “bayrak asmayalım ki indirmesinler” teklifi, Barzani’yi Diyarbakır’da devlet protokolü ile ağırlayan Tayyip Erdoğan’ın sözde Kürdistan tanımlaması gelinen son noktayı özetlemektedir. Şimdilerde TBMM’de AKP’li vekillerin verilen talimatlar doğrultusunda kaldırıp indirdiği parmaklarıyla çıkarmaya hazırlandıkları yasa, PKK’yı terör örgütü olmaktan çıkararak Türkiye’nin yönetimine ortak edecek bir sürecin önünü açmaktadır.
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte açıkça ortaya çıktığı üzere, Türkiye bugün hürriyetçi parlamenter sistem ile federatif başkanlık sistemi arasında bir tercihe doğru gitmektedir. Bir tarafta tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi kimsenin kapı komşusunun, mahallesindeki bakkalının, okuldaki arkadaşının etnik kökenini ve mezhebini sorgulamadığı, insanların bir ortak vatanda kader birliği ettiği milli devlet yapısı yer almaktadır. Tayyip Erdoğan’ın yeni Türkiye diye pazarladığı diğer tarafta ise Alevi ile Sünni’ye, Türk ile Kürt’e, doğulu ile batılıya, laik ile mütedeyyine birlikte yaşama şansı bırakmayan, parçalayan, bölen ve ötekileştiren dağılmış bir Türkiye haritası dayatılmaktadır.
Türkiye’nin çevresinde haritaları değiştiren kargaşadan ve içeride elindeki silahı bırakmaksızın hükümetle masaya oturabilmiş bölücü yapılanmalardan kaynaklanan güvenlik sorunları var iken, cumhurbaşkanlığı yarışının bir rejim tartışmasına dönüştürülmesi son derece sakıncalıdır. Adayın birisinin çıkarak bu seçimin bir referandum olacağını ve cumhurbaşkanı olması halinde fiilen başkanlık sistemini uygulayacağını söylemesi, rejimi değiştireceğini ilandan başka bir anlam taşımamaktadır. Bu girişimin anayasal bir suç olduğu bir tarafa, kendisi için başkanlık, ülkemiz için federasyon hevesinin doğuracağı olumsuz sonuçları yeterince hesap edemedikleri çok açıktır.
Keza aynı şekilde, bir diğer adayın milletvekili sıfatı taşımasına rağmen bölücü örgütle irtibatını sürdürmesinin ve o kesimin sözcülüğünü yapmasının cumhurbaşkanlığı ile ne kadar bağdaşacağını milletimiz takdir edecektir. Söz konusu adayın cumhurbaşkanı olduğunda özerklikten ve ayrı bir Kürt bölgesinden, kısacası üniter devletimizi yok edeceğinden söz etmesi cumhurbaşkanlığı yarışının bir seçimden çok öte anlamlar taşıdığının bir başka örneğidir.
Her iki cumhurbaşkanı adayının esasında aynı zihniyeti temsil ettiği çok açıktır. Başkanlık hevesleriyle federasyon hesapları örtüşenlerin Meclis’te yaptıkları güç birliğiyle son sürat açılım yasasına asılmaları bu yüzdendir. Meclis’i İmralı’nın talimatlarıyla çalıştırarak terör örgütüne meşruiyet yasası çıkaran, güneydoğumuzdan devleti çekerek örgüte teslim eden zihniyetin amacına ulaşmak için önümüzdeki seçimi bir fırsat olarak kullanmasına Milliyetçi Ülkücü Hareket hiçbir şart altında alet olmayacak ve müsaade etmeyecektir.
Seçimlerle ya da Meclis çoğunluğunu ele geçirmiş hükümetlerin tahakkümüyle çıkarılan yasalar vasıtasıyla, büyük Türk milletinin bölünmez bütünlüğünü tehdit edecek ve egemenlik haklarını zafiyete uğratacak girişimlerin karşısında Milliyetçi Ülkücü Hareket geleneksel milli ve dik duruşunu sergilemeye devam edecektir. Bu kutlu vatana ecdadımızın vurduğu Türk mührünü, şaibeli liderlerinin iki dudağından çıkan emirle el kaldırıp indiren sözde vekillerin yasama faaliyetleri elbette ki silemeyecektir. Bugün milli mücadelenin sembolü Samsun-Erzurum-Sivas hattına dahi çıkarma yaparak kontrolü elde tuttuğunu sananların, Milliyetçi Ülkücü Hareket’in elindeki milliyetçilik meşalesinin uyandırdığı milli ruhları söndürmeleri asla mümkün olmayacaktır.