Hükümet Yetkilileri Sömürge Valileri Gibi Konuşuyorlar
Büyükataman açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
Başbakan Yardımcısı, yıkım koordinatörü Beşir Atalay ve İçişleri Bakanı Efkan Ala, “Diyarbakır'da Türkiye'nin Açılan Kilidi: 'Çözüm Süreci'” Çalıştayı'nda konuşmuşlardır. Ala, “Türkiye artık sorun çözücü bir sürece girdi. Türkiye artık kendi meselelerini kendi çözecek.” derken, Atalay, “Bu dönem sessiz bir devrimdir” demiştir.
Kimi zaman demokratik açılım, kimi zaman milli birlik ve kardeşlik, kimi zaman da çözüm süreci mahlaslı zehirli projelerle bölücülüğe bu çalışmalarla siyasi meşruiyet aranmaktadır. AKP kadroları sözde “çözüm” ihanetini sinsice devam ettirmekte, Tayyip Erdoğan’a Cumhurbaşkanlığı yolunun açılması karşılığında ülkemizin bir bölümünü takas etmek istemektedirler.
Milli ve üniter nitelikli Türkiye Cumhuriyeti Devleti; sözde “demokratikleşme, özgürleşme, barış, süreç, çok kültürlülük, alt kimliklerin tanınması, siyasi statü talepleri” gibi kavramlarla parçalanmanın eşiğindedir.
AKP hükümeti tıpkı işgal güçleri gibi hareket etmekten, tıpkı içimize sızan ajan provokatörler gibi bozgunculuk yapmaktan rahatsız değildir. Hükümet yetkilileri, Diyarbakır’da adeta sömürge valileri gibi konuşmuşlardır.
AKP, akıl aldığı küresel mahfiller yardımıyla, PKK’yla görüşmeleri, İmralı canisiyle müzakereleri meşru gösterebilmek için muazzam derecede kirli propaganda taktiklerini devreye sokmuştur.
Sürecin asla bir pazarlık süreci olmadığını seçim meydanlarında ifade eden Başbakan Erdoğan, Yardımcısı Beşir Atalay’ın bu açıklamalarından sonra da bu yalana devam edebilecek midir?
AKP kadroları ve bir hata sonucu AKP’ye oy veren vatandaşlarımız artık görmelidir ki; bu açıklamalar şehitlerimizin boşa öldüğü anlamına gelmektedir.
Bugün Türkiye’de iç huzur, kardeşlik ve dayanışma ruhu hançerlenmek istenmektedir. Türkiye’nin varlığına ve milli birliğine kastetmeyi amaçlayan kanlı terör son dönemlerde yine azıtmış, yine azmış, yine kontrolden çıkmıştır. Hükümet yıllarca, teröristin insafa gelmesini bekleyerek zamanı boşa harcamıştır.
Hükümet yıllarca teröristlere tavizler vererek, pazarlıklar yaparak terörün duracağını zannetmiştir.
Bu aymazlık, bu gaflet zayıflatmak bir yana PKK’nın cüret ve mevzi kazanmasına yol açmış ve bölücü lobinin elini güçlendirmiştir.
1 Ağustos 2009 tarihinde başlatılan “Demokratik Açılım” isimli yıkım projesi Türkiye’yi PKK’ya ikram etmenin ilk etabı, ilk adımıdır.
Habur’dan güle oynaya sokulan, sanki zafer kazanmış bir ordunun neferleri gibi gövde gösterileri yapan, şehir şehir gezdirilerek sabırları zorlayan caniler yıkımın en karanlık güruhudur.
Hücresinde ömür boyu müebbet cezasını çeken İmralı canisinin müzakere masasına oturtularak bölücülük nefesiyle hayata döndürülmesi yıkımın en zillet tarafıdır.
Geçtiğimiz yıl çözüm ve barış adıyla başlatılan süreç ihaneti yıkımın, yıkılışın ve yok oluş mecrasının en kaygan durağıdır.
16 Kasım 2013 tarihinde, Diyarbakır’daki Barzani-Erdoğan buluşması, sözde Kürdistan’ın ilk kez bir Başbakanca telaffuzu yıkımın en gaddar kısmıdır.
Başbakan Erdoğan’ın İmralı canisi ve çetesine karşı özel bir hassasiyeti, özel bir ilgisi, azalmayan bir sempatisi vardır.
PKK son günlerde var gücüyle eylem yapmaktadır. PKK’lılar, sözde Diyarbakır/Hani İlçesi Gömeç Köyü Çağıl Mahallesi mülki sınırları içerisinde yapılması planlanan sulama barajını protesto etmek maksadıyla, Diyarbakır-Bingöl karayolunu 24 Mayıs 2014 tarihinden itibaren kapatmıştır. Ancak uyuşturucu trafiğini rahat rahat işletmek adına bu eylemin yapıldığı iddiaları gündemdedir. İnsansız Hava Araçlarının tespit ettiği uyuşturucu kaçakçıları ile ilgili şu ana kadar bir operasyon yapılmamış, bu iddialar da hiçbir yetkili makam tarafından yalanlanmamıştır.
Hükümetin kahredici bir acziyet içinde seyrettiği olaylar esnasında bölücü alçaklar, güvenlik güçlerimize molotof kokteyli atmış, uzun namlulu silahlarla saldırmıştır.
PKK’lı teröristler, 28 Mayıs günü Diyarbakır’da görev yapan üç işçiyi, 29 Mayıs 2014 günü de bir özel şirkette çalışan iki işçiyi kaçırmıştır.
30 Mayıs günü Diyarbakır Lice’de hainlerin saldırısı sonucunda; bir astsubay ve üç uzman çavuş yaralanmıştır.
Yine 30 Mayıs’ta Lice’de, görevli Jandarma Özel Harekat Birliği’ne uzun namlulu silahlarla saldırılmıştır.
Bu hazin ve düşündürücü bilanço Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanının şu anda bulundukları ve sözde çözüm safsatalarını dillendirdikleri ilimizde yakın zamanda gerçekleşmiş olaylardır. Daha Diyarbakır’da asayişi sağlamaktan aciz olan bu zevat, neyi çözecektir? Doğu ve Güneydoğu’da devlet yoktur. Valiler ve kaymakamlar kayıptır. Asker ve polisimiz ancak kendisini savunmaktadır.
Egemen ve bağımsız bir devletin yolları kesiliyor, insanları kaçırılıyor, hâkimiyeti aşındırılıyor, askeri ve polisine alenen kurşun sıkılıyorsa, orada devlet fiilen bitmiş demektir.
Eşkıyalar dağdan şehirlere inmiştir. PKK’nın korkusu kalmamıştır. Her taraf Kandil Dağı’na çevrilmiştir. Ortada hükümet yoktur.
Türkiye kanlı bir bölünmeye, kardeşin kardeşe silah doğrulttuğu acımasız bir mecraya sürüklenmektedir.
Başbakan önce Cumhurbaşkanı olabilmek, sonra da Başkanlık sistemini kurabilmek için BDP-HDP-PKK ve İmralı canisinden icazet ve onay almak için mi tüm bu asayişsizliklere göz yummaktadır?
AKP kadroları bölücübaşı Öcalan’ı nasıl siyasi bir figür haline getirdiklerini ve adeta bir devlet başkanı muamelesi yaptıklarını açık açık milletimize anlatmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölme özgürlüğünü elinde bulundurduğunu zannedenlerin ve bunu dillendirmekten çekinmeyenlerin dilinin koparılacağı; Türk milliyetçiliğini ayakları altına aldığını düşünenlerin ayaklarının yerden kesileceği günler çok da uzak değildir.