MHP Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, ülke gündemini değerlendirdiği yazısında şunları söyledi:
Teşkilat çalışmalarımız çerçevesinde bir haftaya yakın zamanımızı farklı illerimizde geçirdik. Ankara'nın başkentlere mahsus donuk, hissiz ve sislerle kaplı atmosferinin dışına çıkmanın şart olduğuna inananlardanız. Çünkü başkentin dışında daha canlı, daha gerçek bir Türkiye'nin olduğunu biliriz. Çoğunlukla başkentin gündemiyle Toroslar'daki yörüğün, İstanbul'daki işadamının, Konya'daki çiftçinin dünyası örtüşmez.
Bazen Anadolu kan ağlar ama başkentin fildişi kulelerindekiler üç maymunu oynarlar. Başbakanlığın önünde esnaf geçim derdinden üzerine benzin döküp yakmaya çalışırken, başbakan ekonominin şahane olduğunu söyleyebilir. Saltanatın aslını bu millet doksan yıl evvel bir İngiliz gemisiyle yollamıştır ama çakma saltanat heveslisi iktidarın millettenmiş gibi görüntü vermeleri bildik bir durumdur. Aslında yönetenlerle yönetilenlerin dünyaları birbirinden ne kadar uzaklaşırsa, o ülkenin sorunları o kadar büyür ve çözümü zorlaşır.
ANADOLU'YA RAĞMEN İKTİDARLAR SÜRDÜRÜLEMEZ
Başkentte iktidar olarak makamlar doldurulsa bile, bu gücün Anadolu'ya rağmen sürdürülmesi mümkün değildir. Tıpkı Osmanlı payitahtı İstanbul'da olduğu gibi, Anadolu'ya sırtınızı döndüğünüzde ve oradaki değerleri değiştirmeye kalktığınızda, siz artık başkalarına hizmet ediyorsunuz demektir. Nitekim Anadolu'daki Türklük, kendisini temsil etmekten uzaklaşan İstanbul'a haddini bildirmesini bilmiştir.
Türklük ocağının ateşi Anadolu'da hiç sönmemiştir. Alplerin ve erenlerin nefes verdiği, şehitlerin ve gazilerin sıradağlar gibi dizildiği bu topraklarda vatan nöbeti artık Ülkücülerdedir. Milliyetçi Ülkücü Hareket'in fikri temelleri aydınlar tarafından atılmakla birlikte, taraftarlarını Anadolumuzdaki insanlardan bulmuş, büyük Türk milletinin yiğit evlatlarınca sahiplenilmiş bir organizasyondur. Ankara bu kutlu hareketin sadece idare edildiği bir merkezdir, asıl gövdesi kılcal damarlar misali yayılmış Türk'ün yaşadığı her yerdedir.
ANADOLU, KÜRESEL GÜÇLERİN HESAPLARINA UYMAZ DİRENİR
Birçok teşkilatımızın merkezleri dahi geçmişte kimi zaman Ankara dışında olabilmiş, Büyük Kurultaylarımız başka başka şehirlerimizde toplanmıştır. Milliyetçi Ülkücü Hareket Anadolu'nun her karış toprağında yeşermiş ve adeta koskoca bir çınar ağacı olmuştur. Yurdumuzun her köşesi, tıpkı Ankara'daki merkezimiz kadar davasını özümsemiş Ülküdaşlarımız tarafından temsil edilmektedir.
Bu düşüncelerimizi dile getirirken, ziyaret ettiğimiz illerdeki vatandaşlarımız ve teşkilatlarımızdaki ülküdaşlarımız arasındaki inanmışlık ve büyük heyecan dalgasını bilhassa belirtmek ihtiyacı duyuyorum. Hele de başkentler ve başbakanlar üzerinden ülkemizle ilgili büyük hesaplar yapmaya alışmış güçlerin yaptıkları hesaplara uymayan Anadolu'yu aynı dirilikte görmekten ziyadesiyle mutlu oluyoruz.
BÖL VE YÖNET SİYASETİ
Irak'a fiilen, Suriye'ye ise dolaylı yollardan ABD ve diğer emperyalist güçlerin müdahalesinin sonuçlarını hep birlikte takip ediyoruz. Bu iki ülkenin kendi bütünlüklerini korumakta acziyete düşerek ayrışmalarının ve birbirlerine silah doğrultmalarının bedelini sadece bugün canlarını veren yüzbinlerce masum insan ödemeyecek. Bu yeni sömürgeci dalgaya teslim olan ülkelerin gelecek nesilleri de geri kalmışlığın, ezilmişliğin ve sömürülmenin acısıyla yaşamaya mecbur kalacaklar.
Irak, Suriye, Mısır ve Tunus'taki derin siyasi ve toplumsal çalkantıların, yani Arap Baharının arkasında küresel emperyalizmin parmağı vardır. Bunlardan önce Ukrayna'da, Gürcistan'da, Kırgızistan'da başlatılan Turuncu Devrimler yine benzer küresel dönüşüm projesinin bir ayağıydı.
Turuncu Devrimlerin ve Arap Baharı'nın, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesiyle örtüşmesi dikkat çekicidir. Eşbaşkanlığını Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yaptığını bizzat söylediği proje, yeni küresel emperyalist düzenin isteklerine uygun bir şekilde, karşılarına çıkabilecek her türlü engeli, sınırları ve duvarları yıkmaktadır. Milletlerin ekonomik ve beşeri kaynaklarını korumayı amaçlayan milli sınırları ve toplumsal bütünlükleri, alışılmış dış müdahalelerden farklı bir şekilde içeriden çökertilmektedir.
HEDEFE KONULANLAR HEP MÜSLÜMAN ÜLKELER
Modern çağın başta kitle iletişim araçları olmak üzere bütün teknolojik imkânlarıyla insanlara nüfuz edilmekte, içinde bulundukları topluma yabancılaştıran ve hatta düşmanlaştıran yeni emperyalist dalga bütün kapıları sırasıyla çalmaktadır. Ne yazık ki, hedefe konanlar hep Müslüman ülkeleridir ve zaten çoğu yarı sömürgedir. Daha da önemlisi, hemen hepsi bizim sınır komşularımız, tarihi ve kültürel bağlarımız olan ülkelerdir. Yani etrafımızda bir bela dolanmakta, teker teker komşularımızın evlerini harap, kendilerini perişan etmektedir.
Çevremizdeki ülkelerin içine düştükleri kargaşanın sorumluları apaçıktır. Irak'ın kuzeyinde 36. paralel üzerinde cetvelle çizilen sınırlarda yeni bir millet ve kukla devlet yaratmaya çalışan ABD ve İsrail'dir. Suriye'yi, Gürcistan'ı, Ukrayna'yı, Mısır'ı, Tunus'u karıştıran elin sahibi yine aynıdır. Bu ülkelerde ardı ardına yapılan devrimler BOP Projesinin parçalarıdır.
İŞGALCİLERİN YAPTIĞINI ÜLKEMİZDE AKP YAPIYOR
Ülkemizde ise aslında turuncu devrim 10 sene evvel sessiz sedasız başlamış ve bu komşu ülkelerde işgalci güçler ne yapıyorsa burada resmi yollardan aynı program tatbik edilmeye devam etmiştir. Irak'ın kuzeyinde ABD'nin açıktan attığı adımları, Türkiye'de bu hükümet büyük bir saha temizliği yaptıktan sonra aynen tekrarlamaktadır.
Terörist elebaşıyla yıllar önce başlatmak istedikleri diyaloga askerin engel olduğunu, bu yüzden şimdi harekete geçtiklerini AKP'li sözcüler dile getirmektedir. Bu arada Ankara'daki milli direnç merkezlerinin temizlenmesiyle uğraşıldığı ortadadır. Irak'ta ve Suriye'de Arab'ın, Türkmen'in, Kürt'ün, Şii'nin ve Sünni'nin arasındaki kardeşliğin yerine düşmanlık tohumları eken gücün amacı gibi sonuçları da bellidir. Peki, Türkiye'de benzer ayrıştırmayı yaparak toplumsal bütünlüğümüzü parçalara ayıran AKP hükümetinin amacı nedir ve kime hizmet etmektedir? Bize düşmana hacet yoktur, kendi içimizden çıkan Damat Ferit'ler yeter de artar bile.
ÜLKÜCÜLER, TÜRK MİLLETİNİN TEMİNATIDIR
Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümeti insanlarımızı kimlik siyaseti yaparak ayrıştırmaya çalışırken, Ülkücü Hareket etnik kimlikçiliği, mezhepçiliği kendi bünyesinde sosyolojik olarak eritmesini, bütünleştirici olmasını bilmiştir. Bugün dünya devletlerinin başaramadığını, var olduğu günden beri Ülkücü Hareket gerçekleştirmiştir.
Yaşadığımız topraklardaki büyük Türk milletinin birlik ve bütünlüğüne değer veren Ülkücü Hareket, hiçbir insanımızın kökenine, geldiği coğrafyaya, inancına göre bir ayrım yapmamıştır. Sığındığımız son vatan toprağındaki mevcudiyetimizi koruyabilmek ve çocuklarımızın geleceğini teminat altına alabilmek için her ferdimizi büyük Türk milleti şemsiyesi altında toplayarak birlik bütünlüğü sağlamış, bunu da Ülkücülük adı altında bir kavrama dönüştürmüştür. Türk milletinin değerleri için aynı hedefe yönelen insanların tamamı Ülkücü kavramı içerisinde değer görmüştür.
Ülkücülük kavramını değerlendirirken altı çizilmesi gereken en önemli hususlardan birisi, sosyolojik olarak birleştirici ve bütünleştirici olmasıdır. Camia olarak Ülkücülüğün yaşadığımız coğrafyadaki, toplum üzerindeki bu birleştirici özelliğini yeterince işlemiyoruz. Bize yönelik, bizim dışımızdaki insanların yaftaladığı işlerde sanki biz oymuşuz gibi savunmaya geçiyoruz. Ülkücülüğün varoluş gerekçesini ve mücadelesini çoğu zaman muhataplarımıza yeterince hatırlatmıyoruz. Oysa Ülkücü Hareket, başkalarının hayalini dahi kuramadıkları tarihi geçmişi ve uzak görüşlülüğüyle defalarca haklı çıkmış, hak ve hakikat yolundan hiç şaşmamıştır. Şimdilerde de büyük Türk milletinin varlığına yönelik dört koldan yürütülen çalışmalar karşısında Ülkücülerin varlığı milletimiz adına en büyük teminattır.
Bir zamanlar İstanbul'u işgal edip Başbakanlığa Damat Ferit'i oturtarak Türk milletine hükmedebileceğini sanan güçlerin karşısına Anadolu ve Rumeli'de Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri çıkmış, milli mücadeleyle vatanın sahipsiz olmadığını göstermişlerdi. Şimdi ise Milliyetçi Ülkücü Hareket'in, Anadolu'nun ve Rumeli'nin çağlayan gür sesi olarak ecdadın emanetini sahipsiz bırakmayacağını gözleriyle görmek isteyenler için küçük bir Anadolu turu kâfidir.