Türkiye’de her saat başı bir yazı yazsanız yine de hepimize yetecek kadar malzeme var. Onun için bazen kendi kendime dert ediniyorum; “Şunu da yazamadım, bunu da yazamadım” diye... Bu günde sizlerle paylaşmak istediğim konu: manipülasyon.
İnsanlarımız bu coğrafyada yüzyıllardır bir manipülasyona tabii tutuluyor. Manipülasyon; kelime anlamı itibarı ile insanların“Kendi bilgileri dışında veya istemedikleri halde etkileme veya yönlendirme işlemine tabi tutulmak” olarak tarif edilebilir.
Manipülasyon olmayan bir şeyi varmış gibi göstererek yanlış haberler ve söylentilerle, gerçek olmayan işlemlerle; sosyal, siyasal, ekonomik rant elde etmek için de kullanılan bir olgudur.
Örneğin Türkiye’yi; Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları kurmuştur. Atatürk öncesi; ulusal ve uluslararası konjonktürü bilmezseniz, size Atatürk’ün yaptıkları bir şey ifade etmeyebilir. Ondan sonra gider “80 sene ne yapıldı ki; şu son 10 yıllık AKP iktidarında yapılanlara bak” diyebilirsiniz. Eğer böyle yaparsanız ya manipüle etmiş yada manipüle edilen olarak kullanılmış olursunuz.
Bir iktidar, günlük yaşamı döndürebilmek adına bile bir şeyler yapmak zorundadır. Ancak bu gün yapılabilenlerin hangi temel üzerine yürüdüğünüde, doğru sonuçlara ulaşmak bakımından bilmek gereklidir.
Ülkemiz üzerinde dün adına emperyalist dediğimiz bu günde küreselci adını taktığımız güçlerin büyük bir rekabet savaşı vardır. Bu güçlerin aralarında anlaştıkları gün “hapı yuttuğumuzun resmi” olacaktır. Acaba “Gezi Olayları”nda bu güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin, Türkiye Cumhuriyeti devletine ve Türk Milletine karşı, bizim henüz bilmediğimiz bir anlaşması var mı? Ve varsa iyiniyetli insanlarımız manipüle edilerek bu olaylarda kullanıldımı?
ABD’nin 1919 yılında Türkiye’de “Yüksek Komiser” olarak görevlendirdiği Amiral Bristol, ABD’ye gönderdiği 08 Eylül 1920 tarihli telgrafta “Yunan kuvvetlerinin, Anadolu’daki Türk Milliyetçilerine karşı sonuç alıcı eyleme girişmesine, Fransız ve İtalyanlar etkin biçimde karşı çıkıyorlar. Öyle görülüyor ki; Fransız ve İtalyanlar siyasal ve ekonomik nedenlerle Kemal akımının tümden ortadan kalkmasını istemiyorlar” diyor. Görüyorsunuz İngiliz güdümlü Yunan politikalarına karşı Fransız ve İtalyanların aldığı tavır, bizi rahatlatıyor.
Bu gün herkesin dilinde bir “bende milliyetçiyim” sözü var. Bunları söyleyenlerin çoğuda tarikatçi ve cemaatçi. Çünkü milliyetçilik yükselen bir trend. Bunu düşürmek için manipülasyona ihtiyaç var. Onlara sokakta öyle konuşun diye telkinde bulunuluyor. Ama bu “bende milliyetçiyim” diyenlerin hepsi, Atilla İlhan’ın tabiri ile bir “Türk Milliyetçisi” olan Atatürk’e karşılar... Hatta onu Türkiye Cumhuriyetini kuran bir “ayyaş” olarak niteliyorlar. Bu ne perhiz ne lahana turşusudur. Bu olsa olsa samimi halkı manipüle etmektir.
Türk Milletini 36 parçaya bölen, ihanetle müzakereye oturan, milli ve manevi değerlere saldıran, halkına eziyet eden, zengini daha zengin fakiri daha fakirleştiren, toplumu İnançlı – İnançsız diye ayıran bir iktidarı; Ay – yıldızlı bayraklarla karşılamakta bir manipülasyondur.
Kanaatimce halk; hem iktidar yönünden hem de dış güçler ve onların yerli işbirlikçileri tarafından bir çıkmaza itilmiştir. Bütün bunlar arasından cımbızla seçtiğim tek doğru söz RTE’nin “faiz lobisi”ne yönelttiği suçlamadır.
Peki niye manipüle oluyoruz? Onu da Nihal Atsız’a söyletelim “Edebiyat, tarih, coğrafya dersleri okutmakla, güdülen gayelerden birisi de gençlere millet ve yurt sevgisi aşılamaktır. Bu işin hiç yalan söylemeden, gerçekleri değiştirmeden yapılması gerekir. Çünkü yalancılık üzerine kurulmuş yutseverlik olamayacağı gibi, gerçeklerin değiştirilmesinden de hiç bir erdem doğmaz”.
Evet! At izinin it izine karıştığı bu günlerde yine manipüle edilerek, Türk Milletinin hakimiyeti elde etmesinin önüne geçilmeye çalışılıyor. Bu manipülasyon; hangi ad ve nam altında yapılıyorsa yapılsın, amaç budur. Bunu anlamak için bütün gözlerin açık ve akılların uyanık olmasına ihtiyaç var. Bilmem anlatabildim mi?