Hepiniz bilirsiniz;
“Gafil ne bilir neşe-i pür sevk-i vegay-ı
Meydan-ı celadetteki enver-i sefayı
Meydan-ı gâza aşk ile tekbirler alınca
Titretti yine rûy-i zemin arş-ı semâyı”
diye başlayan bir mehter marşımız vardır. Burada yeryüzünden, gökyüzünü tekbirlerle titreten Müslüman Türk’ün hikâyesi tasvir edilir. Ben bu benzetmeyi çok beğenirim. Ancak Türk’ün de bahsi geçen hale nasıl geldiğini de sorgulamak gerekir diye düşünürüm.
Kanaatimce “Türk Medeniyeti”nin ana sebebi, eşsiz ve sağlam temellere dayanan “Türk Kültürü”dür. Eğer Türk Kültürü bir eksiklik içinde olsaydı, Türkler insanlık tarihini etkileyen medeniyetleri tesis edemezlerdi. Bu sebeple günümüzdeki en büyük eksikliklerimizden biri Türk milletinin, sahibi olduğu Türk kültürünün varlığından habersiz oluşudur.
Türk kültürü; Türk’e ait dilin, tarihin, sanatın, mimarinin, edebiyatın, inancın, örf ve âdetin harmanından oluşan ve de Türk’ün dünya görüşünü ortaya koyan bir olgudur. Büyük Türk şairi Yahya Kemal Beyatlı, Türk’ün ruhunu damgaladığı İstanbul’u anlatırken “Türk doğmuş olmak, Türk ismi taşımak kâfi değildir. Türk gibi düşünmek lazımdır.”diyor. İşte Yahya Kemal’in vurgu yaptığı “Türk Düşüncesi” dediğimiz kavrama, emsalsiz “Türk Kültürü”nden ulaşıyoruz.
Ancak bugün “milli” dediğimiz eğitim sistemimiz, üniversitelerimiz ve medyamız; binlerce yılda yoğrularak bugünkü zirvesine ulaşmış olan “Türk Kültürü”nü; Türk Milletine ve Türk Dünyası’na ve de evrensel değerler taşıması sebebi ile insanlık âlemine öğretmesi ve anlatması icap ederken, bu iş saydıklarımız tarafından ne yazık ki; bilerek ve kasten yapılmamaktadır.
Bu nedenlerle “Türk kültürü” ve kültürümüzün mümtaz simaları ile bunların eşsiz çalışmaları Türk milletinin ve Türk gençliğinin önüne, şuurlu vatan evlatları tarafından acilen ve geç kalınmadan getirilmelidir.
Aydınlar Ocağı Genel Merkezi, bu konuda emsal teşkil edecek bir şekilde, hayatlarını “Türk Kültürü”ne vakfetmiş kültür adamlarımızı, yaşarken veya arkalarından “Ayyıldız Ödülleri” ile hatırlamakta ve onları Türk milletinin önüne bir kez daha getirmeye çabalamaktadır. Biz de bu konu da insanlarımızı benzer çalışmalar yapmaya, Türk kültürü üzerine yazılanları okumaya ve düşünmeye yüreklendirmeli ve de teşvik etmeliyiz.
Aydınlar Ocağı, 01 Mart 2014’te yapılan ödül töreninde, Türk musikisine büyük hizmetler yapmış olan Prof. Dr. Nevzat Atlığ’ı, büyük Türk milliyetçisi sanatçı Bozkurt İlhan Gencer’i, unutulmaz besteleri dillerimizde olan Erol Sayan’ı ve rahmete kavuşmuş ancak Türk ezgilerinin çok sesli icrasının temel taşlarından biri olan icracı bestekâr Yıldırım Gürses’i “Türk Kültürü”ne hizmetlerinden dolayı vefa göstererek hatırladı.
Tören sırasında her ikisi de 89 yaşına ulaşmış olan ihtiyar delikanlılar Bozkurt İlhan Gencer ve Nevzat Atlığ’ın, Türk milletine enerji dolu mesajları ile Erol Sayan’ın “Memleketimizde bestekârları pek hatırlamazlar onun için bu ödülü tüm bestekârlar adına alıyorum” demesi bizler için ders niteliğindeydi...
Sokağa çıksak ve bizi biz yapan değerleri geleceğe taşıyan bu adamları, tanıyor musunuz diye sorsak, inanın çok acı cevaplar alacağımızı biliyorum. Hâlbuki biz ve yaşamımız onların yaptıkları ile değer kazanıyor.
Türk siyaseti; program ve seçim beyannamelerinde “Türk Kültürü”nün öneminden bahisle, Türk milletine bu konuda hizmet edeceğini ve kültür ile sanat adamlarına sahip çıkacağını ifade etmeli; bunu da uygulamaları ile göstermelidir.
Türk milletinin, son yüzyıldaki büyük yol başçısı Atsız, 1932 yılında yazdığı bir yazıda “... bütün milletlerde gençlik milli uyanıklığın, milli düşüncelerin öncüsüdür... Gençlik milli gayelerin ve milli mefkûrenin uşağıdır. Şahısların ve zümrelerin değil...” diyordu. İşte bu vasıfları taşıyan gençlik, “Türk Kültürü”nün Türk milleti ile yeniden hemhal olması için vazife üstlenmelidir.
Günümüzde süratle değişen dünya şartlarında, Türk gençliği; hamasi nutuklar atmak yerine akılcı ve sistemli bir şekilde Türk milliyetçiliğini ve Türk birliği idealini besleyen “Türk kültürü”nü insanlarımız üzerinde hâkim kılmak için azami gayret göstermelidir. Türk kültürünü, geleceğe köprü vazifesi görerek sırtlarında taşıyan kültür ve sanat adamları da gençler tarafından toplumun idolleri haline getirilmelidir. Çünkü onların besleyeceği siyaset anlayışının iktidar olması da kaçınılmazdır.
Dede Efendi’nin “Yine Bir Gülnihal” şarkısını sokakta hep beraber koro halinde söyler hale geldiğimiz gün, Türk Yurdu Türkiye’de işler yolunda gidiyor demektir.