MHP Konya Milletvekili Faruk Bal, "Dün PKK canileri ile kucaklaşan BDP'lilerin dokunulmazlığını kaldırmaya yeltenen Başbakan bugün İmralı canisinin merhametine muhtaç hale gelmiştir.'' dedi.
SORULAR VE CEVAPLAR:
Sayın Bal öncelikle yoğun çalışma programınızda röportaj talebimize gösterdiğiniz ilgi için teşekkürlerimi sunuyorum. Size ilk sorum gündemin ana konularından biri olacak. Başbakan Erdoğan NTV'de katıldığı bir programda kendisinin de devletin içine sızan çeteler tarafından dinlendiğini ve evinin altındaki ofiste böcekler bulunduğunu kamuoyuna duyurdu.
Bugüne kadar hep AKP muhaliflerine yönelik kasetleme olayları yaşandı. CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal'a ve MHP'li on yöneticiye karşı bu çetelerin operasyonu oldu. AKP iktidarı bugüne kadar bu konuyu istismar etmek dışında hiç adım atmadı. Yargı da bu olayın üzerine gitmemektedir. Başbakanın bu açıklamalarına ve yaşanan bu olaylara bir hukukçu olarak bakış açınız nedir?
"ÜLKENİN BAŞBAKANI KENDİ MESKENİNİ VE ÇALIŞMA MAKAMINI KORUYAMIYOR İSE HALKIN HUZURUNU NASIL KORUYACAKTIR"
Sayın Başbakanın evinde ve Başbakanlık makamında dinleme aygıtlarının bulunması vahim bir durumdur. Ülkenin Başbakanı'nın meskeni ve Başbakanlık makamı bu kadar güvensiz ise sıradan vatandaşların can ve mal güvenliği ne durumdadır?
Ülkenin Başbakanı kendi meskenini ve çalışma makamını koruyamıyor ise halkın huzurunu nasıl koruyacaktır? Ülkenin Başbakanın meskeni ve Başbakanlık makamına kadar dinleme cihazı yerleştirme cüreti gösterenler bu cesareti nereden almaktadırlar? Bunlar kimdir ve ne zamandan beri icrai faaliyettedirler?
Bu sorulara ne ben ne de siz cevap verebilirsiniz. Bu sorulara cevap verecek bir tek kişi vardır. O da Sayın Başbakan'dır. Sayın Başbakan cevabı vermiştir; derin devlet! İşte vahim olan durum tam da budur. Sığlığı ile derinliği ile bu devleti on yıldır Sayın Başbakan yönetmektedir.
Eğer fail derin devlet ise ya Başbakan derini ve derin olmayanı ile birlikte bu devleti idare ediyor, 10 yıl boyunca kendisinin ve sorumlu olduğu vatandaşın huzurunu ve güvenliğini sağlayamıyor. Ya da Sayın Başbakan gündem oluşturmak ve alışkın olduğu mağduriyet rolünü bir defa daha oynamaya kalkıyor: Cumhurbaşkanlığı adaylığı da dikkate alınırsa muhtemel rakiplerine karşı derin devlet tarafından mağdur edilmiş başbakan profili ile üstünlük sağlamaya çalışıyor.
Onlarca defa kendisine suikast yapıldığı iddiası ile on yılı kendisine oy verenlere hesap vermeden mağduriyet edebiyatı ile geçiştiren Sayın Başbakan'ın, bu son mağduriyeti olmasını diliyorum.
Kaset olayına gelince; CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'ı hedef alan kaset operasyonu başarıya ulaşmıştır. CHP ekseni kaydırılmış, AKP karşısında antrenman boksörü gibi yumruk yemeye mahkum, yumruk atması yasak, istenildiğinde AKP'nin bölücü siyasetine kredi açan, istenildiğinde AKP'den daha fazla PKK söylemlerine yaklaşan fakat Devleti kuran parti olarak devlet ve millet değerlerinden uzaklaşan bir parti haline getirilmiştir. Kısaca ekseni kaydırılan CHP'nin bu operasyon ile tarafı değiştirilmiştir.
MHP üst düzey yöneticilerine kurulan tuzağın amacı belliydi. 2012 seçimlerinden sonra BOP kapsamında Türkiyelilik, mozaiklik, anadille eğitim, etnik imtiyaz talepleri, Türk kimliğinin Anayasadan çıkarılması, milli ve üniter devletin şirket hissesi gibi paylara bölünmesi, bölücü PKK ile masaya oturulması, gibi hayati meseleler yeni anayasa sürecinde gündeme gelecekti.
İşte bu süreçte 'Türk Milleti Sensiz Asla' diyen MHP'nin Mecliste bulunmaması, milli ve manevi değerlerin yegane müdafisi MHP'nin sesinin duyulmaması gerekiyordu.
Tuzak bu amaçla ahlaksızca, arsızca kurulmuş ve işletilmiştir. Ancak istenildiği ölçüde başarılı olamamıştır. Türk Milleti MHP'ye sahip çıkmış, MHP Mecliste yerini almıştır. MHP'yi ve CHP'yi hedef alan bu saldırı çok organizedir, çok profesyoneldir. Aslında bu saldırı MHP ve CHP'ye olduğu kadar demokrasiye karşı da yapılmıştır. Çünkü iktidar her rejimde vardır. Muhalefet ise sadece demokrasilerde vardır.
Bu saldırı ile CHP'nin ekseni kaydırılarak muhalefet ediyormuş gibi görünerek AKP'nin bölücülüğe pirim verem uygulamalarını meşrulaştırmış, yani sarı sendika gibi sarı muhalefet haline getirmiştir. Bu saldırı ile MHP'nin Meclise girmesinin önlenmesi ise, muhalefeti hukuk ve ahlak dışı yol ile bertaraf etmektir. Dolaysıyla bu saldırının asıl amacı muhalefeti bertaraf edilmiş bir rejimi yaratmaktır. Muhalefeti bertaraf edilmiş rejimin adı demokrasi olamaz.
Siyasallaştırılmış yargının işin üzerine gitmemesi bir sorun. Ancak daha büyük sorun MHP'ye kurulan tuzakla ilgili deliller, isimler, araba plaka numaraları, görüntüleri, telefon kayıtları, kredi kartı ile yapılan ödemeler açıkça AKP'de siyaset yapmış birini göstermekte ve resmi kişilerin de yardımcı olduğuna dair kanaat uyandırmaktadır. Eğer mağdur AKP olsa idi derhal bir çete operasyonu ile alakası olan yada olmayan kişiler toplanır, kurunun yanına yaşlar da katılır etraf yangın yerine çevrilirdi.
Ancak AKP siyasi sorumluluğu altında bulanan kolluk kuvvetleri eli kolu bağlı, ya da felçli bir hasta gibi hareketsizdir. Bu hareketsizlik ve duyarsızlık AKP'yi tuzak kuranlar kadar şüphe altına atmaktadır.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi olarak, Anayasa değişikliği konusunda AKP iktidarının ve muhalefet partilerinin tutumları hakkında biraz bilgi verir misiniz?
"MHP, DİKTATÖRLÜK YARATACAK BAŞKANLIK VE YARI BAŞKANLIK SİSTEMİNE KARŞIDIR"
İşin başında bir heyecan ve gayret vardı. Önemli mesafe de alınmıştı. MHP halis niyetle Türkiye'yi 136 yıllık anayasa tartışmalarından kurtararak, enerjisini huzura refaha ve kalkınmaya harcaması için anayasa yapımına katkılarını sürdürmektedir.
Ancak, İmralı'daki mahkumun KCK açlık grevlerini sona erdiren kişi olarak Türk siyasi hayatında itibarlı bir yere oturtan AKP'nin Oslo'da PKK ile yaptırdığı görüşmeleri İmralı'daki terörist başı ile devam ettirmesi, Büyükşehir Kanunu adı altında örtülü bir eyalet sisteminin oluşturulması ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na Başkanlık sistemini dayatması ile işin büyüsünü bozmuştur.
Uzlaşma Komisyonunda AKP eskisi gibi uzlaşabilmek için müzakere yapmaktan ziyade görüşlerini belirtmekle yetinmektedir. Anlaşılan o ki AKP'nin acelesi var. Masadan kalkmaya cesaret edemiyor. Uzlaşma dışında diğer planlarını uygulamak üzere fırsat kolluyor. Diğer partileri bilemem ancak MHP, AKP'ye bu fırsatı vermeyecektir.
CHP eksen kaymasına uğramış bir parti olarak, Devleti kuran parti olarak iki ayrı görüntü vermektedir. Zaman zaman etnik imtiyaz taleplerine AKP'den daha yakın durmakta, zaman zaman eski kimliği ile hareket etmektedir. MHP her şeyin farkındadır; halis bir niyetle uzlaşmaya katkıda bulunmakta; Uzlaşma Komisyonu'nda inandığı her şeyi söylemekte ve kayıt altına aldırtmakta, tarihe not düşmektedir.
MHP, Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen ilk üç maddesinin korunmasını, Türkiye Devleti'nin kurucu değerlerini ve Cumhuriyetin temel niteliklerini, ülkenin milletin bölünmez bütünlüğünü, üniter devlet yapısı, savunmaktadır.
MHP; vatandaşlarımızın aynı milletin ferdi olmaktan gurur duyacağı, ayrışmayı değil bütünleşmeyi, farklılaşmayı değil kucaklaşmayı, kutuplaşmayı değil kaynaşmayı sağlayacak ve kimlik sorunu yaşamayacağı bir anayasadan yanadır.
MHP, birbirinden uzaklaşmamış, birbirine yabancılaşmamış bir millet yapısı ile etnik köken, inanç, mezhep gibi özelliklerin milli kimliğin ve bin yıllık kardeşliğin zenginliği olarak gören ve her türlü ayrımcılığı ret eden bir toplum hayatına kavuşulması hedefini benimsemiştir.
MHP, etnik kimliklere siyasi ve hukuki statü ve imtiyaz tanınmasına, kişi hak ve özgürlüklerinin etnik temelli kolektif haklara dönüştürülmesine, Türkçe dışındaki dillerde anadil olarak eğitim yapılmasına ve yeni azınlıklar yaratılmasına karşıdır.
MHP, Türk milleti kavramı yerine milli kimlik tanımının değiştirilerek mozaik düşüncesinin ürünü olan Türkiyelilik veya Türkiye vatandaşlığı gibi kavramların ikame edilmesine karşıdır.
MHP, devletin merkezi yönetim ve yerel yönetim organlarının çatışmadan uyum içinde yeniden yapılandırılmasından, kamu hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde sunulmasından, kurum ve kuruluşların vatandaşa eşit, kaliteli ve verimli hizmet anlayışı ile şekillendirilmesinden yanadır.
MHP, mahalli idarelerin güçlendirilmesi adı altında Türkiye'nin idari yapısının değiştirilerek, yerel yönetimlerin mahalli parlamento olarak çalışacağı bölgesel yönetim veya özerk bölgelere, Türkiye'nin huzur ve güvenliğini tehlikeye düşürecek, etnik bölücülüğün önünü açacak ve bölücü terörün siyasi gündemine ve emellerine hizmet edecek, üniter yapıyı bozacak tekliflere karşıdır.
MHP, demokrasi değerleri ile Cumhuriyet değerlerini bağdaştıran ve evrensel standartlara kavuşturan bir anayasadan yanadır.
Parlamenter sisteme dayalı demokrasiyi savunmaktadır. MHP, yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı ilkesinin korunmasından ve bu erklerin çatışmadan uyum içinde çalıştırılmasından yanadır. MHP, yasama ve yürütme erklerinin bağımsız ve tarafsız yargının denetiminden ve erklerin kendi içinde birbirlerini dengeleyecek evrensel standartlarda mekanizmaların oluşturulmasından yanadır. MHP, diktatörlük yaratacak başkanlık ve yarı başkanlık sistemine karşıdır.
Recep Tayyip Erdoğan "Başkanlık Sistemi"ni niçin ısrarla hayata geçirmek istemektedir? Başbakan geçmişte "Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesi." derken bugün niçin savunur duruma gelmiştir?
"BELLİ BİR PLANIN ADIM ADIM GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİNİ AÇIKÇA GÖRMEKTEYİZ"
Gömlek değiştirerek dün inandıklarının bugün tam tersini söyleyebilen Sayın Başbakan'ın geçmişte Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesi dediği başkanlık sistemini hayallerini süslediğini söylemesi sürpriz değildir. Ancak, başkanlık sisteminin PKK ile yabancı bir devlet nezaretinde yapılan ve %95 anlaşmaya varılan Oslo görüşmelerinden sonra Uzlaşma Komisyonu'na dayatılması ilginçtir ve ciddidir.
Bundan önce Büyükşehir adı altında KCK sözleşmesinden esinlenilerek Türkiye'de eyaletlerin kurulmuş olması, PKK uzantılarının valinin de seçimle iş başına getirilmesi gerektiği itirazına Başbakan'ın hemen olumlu cevap vermesi, AKP Genel Kurulunda anadilde savunma ve kamu hizmetlerinde kullanılması kararlarının alınmış olması ile birlikte değerlendirildiğinde önceden belli bir planın adım adım gerçekleştirildiğini açıkça görmekteyiz.
Bu plan AKP'nin resmi planı değildir. Çünkü AKP 2002 yılından beri girdiği her seçimde parlamenter sistemi savunarak vatandaştan oy istemiştir. On yıl boyunca parlamenter sistemi savunarak seçmenden oy alan bir partinin durup dururken tam tersini söylemesi hayra alamet değildir. PKK ile eskiden Oslo'da şimdi eli şehit ve gazi kanına bulanmış bir mahkum ile İmralı'da görüşmesi zaten hayra alamet değildi.
Bunun bir tek izahı var, o da, BOP çerçevesinde Türkiye yeniden şekillendirilmek istenmektedir. İsteyenler Başbakanın yıllar önce söylediği emperyalistlerdir. Ancak gömlek değiştiren Başbakana BOP eş başkanlığı görevi de verilmiştir. Bu proje Türkiye'nin millet bütünlüğünü ve üniter devlet yapısını bozmaya ya yöneliktir.
Sayın Başbakan eşbaşkanı olduğu BOP projesini hayata geçirirken kendisinin dikta ve tek adam yönetimi özlemini yerine getirecek olan yani bir taşla iki kuş vurarak bu planın üzerine gözü kapalı atlamıştır. Ancak iktidar hırsı gözünü kapattığı için Başbakan Türkiye'yi nasıl bir ateşin içine attığının farkında değildir.
MHP Lideri Devlet Bahçeli "Büyükşehir Kanun Tasarısı'nın bir an önce geri çekilmesi ve inattan vazgeçilmeli" dediği halde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bunu onayladı. Bu onay ile birlikte Türkiye'yi ne gibi tehlikeler beklemektedir? Büyükşehir Kanun Tasarısı ile ilgili geçmişte "Üniter yapıyı bozan bir uygulama. Nasıl Tunus'ta, Libya'da başlayan bahar oraya kan ve zulüm ve işkence götürmüşse, başlatılacak baharın çerçevesi de bu kanunla Türkiye'nin gündemine girmiştir." demiştiniz. Bu görüşünüzü biraz burada genişletir misiniz?
"BU KANUN BÜYÜKŞEHİR KANUNUNU DEĞİL EYALET KANUNUDUR"
Doğrudur. Başta Sayın Genel Başkanımız olmak üzere MHP bu kanunun yasalaşmaması için büyük gayret sarf etmiştir. Ancak AKP milletvekilleri MHP'nin uyarılarına kulak tıkadı. Vicdanlarının sesini dinlemedi, ellerini emme basma tulumba gibi indirip kaldırarak parmakmatik demokrasi ile meclisten geçirdiler.
Bu Kanun büyükşehir kanununu değil eyalet kanunudur. Oslo görüşmelerinden sonra KCK sözleşmesinde ifade edilen ve PKK tarafından talep edilen özerk bölgelerin Van, Diyarbakır, Mardin ve Urfa illerinde hayata geçirilmesini amaçlamaktadır. Bu illerin etrafındaki küçük iller de sonradan eklenerek eyalete dönüşmesi sağlanacaktır.
Bu iller ve etrafındaki küçük illeri haritaya yerleştirdiğinizde Barzani'nin Kuzey Irak'ta sözde devletinin resmi dairelerine astığı harita karşınıza çıkar. Bu haritanın benzerleri NATO toplantılarında da masa üzerinde görülmüştür.
Başkanlık sistemi içinde eyalet haline dönüştürülerek, PKK'nın silah zoru ile alacağı oylara göre yönetimi oluşacak bu illerimiz Libya, Tunus, Mısır ve son zamanlarda Suriye örneğinde görüldüğü gibi ikinci adımda bağımsızlığın ilan edilmesi için Arap Baharı'na benzer bir bahar ile Türkiye'nin kana bulanması sürpriz olmayacaktır.
Sayın Bal, geçtiğimiz ay BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması tartışılıyordu. Başbakan Erdoğan, BDP milletvekillerinin PKK'lı teröristlerle kucaklaşmasını dokunulmazlıklarının kaldırılmasına yönelik gerekçe gösteriyordu. Fakat bugüne kadar PKK'lı teröristlerin meşrulaştırılması konusunda AKP de BDP'den geri kalmamıştır. Habur'daki görüntüler, Oslo'daki ses kayıtları ortada iken bu dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda AKP'nin de nasibini alması gerekmiyor mu sizce?
"AKP VE BAŞBAKAN ANAYASA SUÇU İŞLEMEKTEDİR"
BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması gündemde idi, şimdi değil.
Dün şahin olan Başbakan bugün güvercindir. Dün PKK canileri ile kucaklaşan BDP'lilerin dokunulmazlığını kaldırmaya yeltenen Başbakan bugün İmralı canisinin merhametine muhtaç hale gelmiştir.
Dün "PKK ile görüşüyorsunuz ne görüştüğünüzü millete açıklayın" diyen Sayın Genel Başkanımıza görüşmeyi inkâr ederek ispatlayamayan şerefsizdir, alçaktır diyerek hakaret etmişti. Bugün PKK ile görüşmeyi ikrar eden Başbakan'dan BDP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması bir kenara onlarla işbirliği yaparak bölücü taleplerini anayasaya dâhil etmesi dahi beklenmektedir.
AKP ve Sayın Başbakan anayasa suçu işlemektedir. Bu konuda MİT müsteşarından başlayan bir soruşturmayı ucu kendine geleceğini bildiği için MİT Kanununda özel bir değişiklik yaparak engelledi.
Türkiye'de gerçekten bağımsız ve gerçekten tarafsız bir yargı olsa idi bu suçlarından dolayı Başbakan'ın ve diğer ilgililerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına hakkındaki dosyalar Meclis gündemine gelmesi gerekirdi.
Başbakan Erdoğan geçtiğimiz haftalarda TRT'de katıldığı bir programda "Öcalan ile görüşmeye devam ediyoruz." demiştir. 12 Eylül 2010 yılında gerçekleşen referandum sürecinde "Bizim dört kez bunlarla (terör örgütü) bir araya oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini yapanlar bu alçakça iftirada bulunanlar, bunun hesabını her yerde vereceklerdir." diyerek MHP'ye saldıran Recep Tayyip Erdoğan, şimdi görüşmeler yapıldığını neden rahat rahat söylüyor sizce?
"BU DÜNYADA YAPILANLARIN HİÇ BİRİSİ ÖBÜR DÜNYADA CEZASIZ KALMAZ"
Rahat söylemenin bir tek sebebi vardı. O da korkmamaktır.
Seçimle işbaşına gelen herkes kendisine güvenerek oy veren seçmenin ve vatandaşın güvenini kaybetmekten korkar. Başbakan aldatma ve kandırma ustası olduğu için, yarattığı yandaş basın, korkuttuğu candaş basının da yardımı ile bu hakareti ve ikiyüzlülüğü ya unutturacak veya allayıp pullayıp PKK ile görüşme rezaletini bulunmaz hint kumaşı gibi satarak halkın sormasını engelleyecektir.
Diğer taraftan hukukun üstünlüğü ilkesinin uygulandığı her ülkede başbakanlar dahil herkes kanunların verdiği cezadan korkar. AKP'nin on yılı aşan iktidarında hukukun üstünlüğü yerine üstünlere hukuk yaratıldığı ve yargı siyasi emellere alet edildiği için sayın başbakan kanundan korkmuyor. PKK ile görüşmeyi inkar ediyor, ispatlayamayan şerefsizdir diyor, arkasından ikrar ediyor. Ne halkın tepkisinden ne de kanundan korkuyor.
Tabii inan herkesin bir de Allah'tan korkusu, öbür dünya korkusu vardır. Bu dünyada yapılanların hiç birisi öbür dünyada cezasız kalmaz. Onu da Cenab-ı Zülcelal bilir.
MHP'nin önümüzdeki süreçte sırasıyla yerel seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler sınavı bulunmaktadır. MHP bu sınavlarda nasıl bir başarı yakalayacaktır sizce?
"TÜRK MİLLET MHP'YE YÜZÜNÜ DÖNMÜŞ, TEVECCÜHÜNÜ ORTAYA KOYMUŞTUR"
Türkiye bir dönüm noktasındadır. Yerel seçimler, şayet yapılabilir ise Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Milletvekili Genel seçimi önemli bir fırsattır. Türk Millet MHP'ne yüzünü dönmüş, teveccühünü ortaya koymuştur. Camiamızın ve partililerimizin birlik ve beraberlik şuuru içinde başarıya odaklanarak tarihin bize yüklediği görevin idraki içinde Ülkemizi ve Milletimizi küresel planların çemberinden çıkararak, huzurlu, mutlu, müreffeh hale getirelim.
Faruk Bey bizlere ayırdığınız vakit için tekrar teşekkürlerimizi sunuyorum.