MHP'li Ersoy: Tüketim Alışkanlarımızı Değiştirelim
TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada iklim değişikliğinden kaynaklanan su sorununa dikkat çeken MHP Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy, hayatı kolaylaştırmak için üretim yapan insanların faaliyetleriyle doğaya baskı oluşturduğunu ve doğanın bilinçsiz kullanılmasının salgın, iklim, su ve gıda krizlerini doğurduğunu belirterek, iklim değişikliğinden kaynaklanan su krizine önlem olarak tüketim alışkanlıklarının değişmesi gerektiğini söyledi.
İNSAN ELİYLE YAPILAN ÜRETİMLER HAYATI KOLAYLAŞTIRIRKEN DOĞAYA BASKI OLUŞTURDU
Bilim insanlarına göre, yaklaşık 5 milyar yıldır varlığını sürdüren dünyamız, bu süre zarfında birçok olaya tanıklık etti. Ancak son 200-300 yıldır tarihte görülmemiş bir dönüşüm yaşıyor. İnsan eliyle yapılan üretimler bir taraftan hayatımızı kolaylaştırırken diğer taraftan da doğamız üzerindeki baskıyı artırdı. Bilim insanları bu nedenle artık yeni bir çağda olduğumuzu dile getiriyorlar. İnsan hakimiyetinin yoğun olduğu bu çağa antroposen yani insan çağı adını veriyorlar.
İNSANLARIN DOĞAYI BİLİNÇSİZ KULLANMASI SALGIN, İKLİM, SU VE GIDA KRİZLERİNİ DOĞURDU
Bu değerlendirmeyi yapan uluslararası kuruluşlardan biri de Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP). UNDP 1990'dan beri insani gelişme raporları yayınlıyor. 15 Aralık 2020 tarihinde tanıtılan 30'uncu İnsani Gelişim Raporu'nda ilk kez karbon ayak izi ve maddesel ayak izi gibi kavramları içeren çevresel konuları da ele aldı. Raporda öne çıkan en önemli nokta ise insan çağına girdiğimizin vurgulanması oldu. Raporda insanın doğanın düzenine uymak yerine kendi düzenini oluşturduğu, böylelikle doğa üzerinde hâkimiyet kurduğu, doğal kaynakların da bilinçsiz bir şekilde kullanıldığı bir dönemden geçtiğimiz belirtiliyor. Covid-19 salgını, iklim, su ve gıda krizleri gibi felaketlerin de esasında bunun doğal bir sonucu olarak ifade ediliyor.
ZATEN AZ OLAN KULLANILABİLİR SU, KURAKLIK RİSKİYLE KARŞI KARŞIYA
Gezegenimizin yüzde 71'i suyla kaplı. O yüzden bol miktarda su var diye düşünüyoruz. Hâlbuki işin aslı hiç de öyle değil. Zira yer yüzünde kullanılabilir ve tatlı olarak nitelendirilen su tüm suların sadece yüzde 3'üne tekabül ediyor. Bunun yüzde 67'si buzullarda, yüzde 30'u ulaşılamayacak şekilde yer altındaki akiferlerde yer alıyor yani kullanamıyoruz. Kullanılabilir nitelikteki geriye kalan miktar ise yer yüzündeki tüm suların sadece binde 6'sını oluşturuyor. Ne yazık ki o da büyük bir tehditle, büyük bir riskle karşı karşıya, kuraklık riskiyle.
DÜNYADAKİ İKLİM KRİZİ SU SORUNUNU ORTAYA ÇIKARDI
Esasında su döngüsü sayesinde dünyadaki su miktarı değişmiyor çünkü su döngü dolayısıyla sürekli bir devinim, bir hareket hâlinde; kimi zaman faz, kimi zaman ortam değiştiriyor. Günümüzün en büyük küresel sorunu iklim kriziyle birlikte yağış rejimlerinde oluşan değişimler beraberinde su sorununu da gün yüzüne çıkardı. Su sorunu sadece insanoğlunun değil nebatat ve hayvanatın da problemleri. Su, yaşamın sürdürülmesi, hayatın devamı için olmazsa olmazlar arasında. Bu yüzden, her damlasının değerini bilmeli, ona göre kullanmalı ve gerekirse kullanılanı tekrar kullanabilecek hâle getirmeliyiz.
SU KAYNAKLARIMIZI KORUMAK İÇİN TÜKETİM ALIŞKANLIKLARIMIZI DEĞİŞTİRMELİYİZ
Bize düşen sorumluluklar da var. Bunların en önemlisi tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmek olmalı. Su ayak izi daha düşük olan gıdalara yönelme bunlardan birisi olabilir. Vücudumuzun ihtiyaç duyduğu 1 gram proteini dana etinden karşılamayı tercih ettiğimiz durumda su ayak izimiz 112 litre olurken; bunu bir yumurtadan temin ettiğimizde su ayak izimiz 4 kat azalışla 29 litreye iniyor. Hatta bu 1 gramlık proteini bakliyatlardan elde etme yolunu tercih edersek su ayak izimiz sadece 19 litre oluyor. Bu durum hem su kaynaklarımızı koruyacak hem iklim değişikliyle mücadeleye büyük katkı sunacak. Hayata bir iz bırakalım, unutulmayan bir iz, büyük olsun, su ayak izimiz küçük olsun.