Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Şefkat ÇETİN’in, gündemdeki MİT yasası ve HSYK düzenlemesi ile ilgili yazılı basın açıklaması
“MEGRİ MEGRİ’DEN TÜRK MÜZİĞİNE NE ZAMAN DÖNDÜNÜZ?”
Daha üç ay önce Barzani’yle birlikte Diyarbakır’da “megri megri” türküsünü söyleyen Tayyip Erdoğan, seçim müziğindeki Türklük vurgusuyla ikiyüzlülüğünü tescillemiştir. Türkiye’yi etnik kökeni, dini ve mezhebi ne olursa olsun Türk üst kimliği altında bütün insanların kardeşçe yaşadığı huzurlu bir ülkü olmaktan çıkaran projeyi inşa eden Tayyip Erdoğan’ın Türklük vurgusuyla seçmen karşısına çıkmaya hakkı yoktur. Doğuda başka, batıda başka, kuzeyde ve güneyde başka görünerek milletin karşısına çıkan Tayyip Erdoğan’a Türk müziği dombra yerine, kıvrak bir dansöz havası daha çok yakışacaktır. 17 Aralık operasyonuyla hırsızlık düzenleri ortaya çıkan, ayakkabı kutularındaki paralarıyla suçüstü yakalananları ne türban istismarı ne de Türklük hamaseti kurtaracaktır. Tayyip Erdoğan, milletin değerlerini istismar siyasetiyle sürdürdüğü saltanatının sonuna gelmiştir. İki tane şarkıyla milletin kandırıldığı günler geride kalmıştır. Bu seçimlerde Tayyip Erdoğan Türk milletinden oy yerine, şamar alacaktır.
Belediye başkanlığından bugüne kadar Türkiye’yi 36 etnik unsura parçalamaya uğraşan Tayyip Erdoğan, seçim çalışmalarında ülkemizin her bölgesi için farklı diller kullanarak bölücülük yapmaktadır. Bölünmüş Türkiye haritalarının sorumlularını aramak için uzaklara gitmeye gerek yoktur. Ülkemizin siyasi ve beşeri manada ayrışması, her geçen gün birbirinden uzaklaşan, ortak noktaları azaltılan toplumlar haline getirilmesi için ne gerekiyorsa AKP iktidarı tarafından hayata geçirilmiştir. AKP hükümetinin ve bizzat Tayyip Erdoğan’ın marifetiyle Türkiye’nin ayrıştırma süreci tamamlanmak üzeredir. Yaklaşan seçimlerle birlikte sıra bölünme aşamasına getirilmek istenmektedir. 30 Mart seçimlerinin güneydoğudaki illerimizde bir plebisite dönüştürülme tehlikesinin müsebbibi AKP hükümetidir. Ortadaki aleni tehlikeye rağmen Tayyip Erdoğan’ın bu süreçten endişe duymak yerine, teşvik ettiği ortadadır.
Suriye’deki kargaşa ve otorite boşluğundan faydalanarak otonomi ilan eden Kürtlerin Barzani ve teröristbaşı tarafından yönlendirildiği bilinmektedir. Küresel güçlerin bu yüzyıllık rüyası, Irak ve Suriye’nin ardından Türkiye’de de Kürtlere ait özerk bir yönetim için tarihin en büyük fırsatı AKP sayesinde kapımıza dayanmıştır. Başbakan bölücülerin hamisi gibi hareket etmekte, Barzani’yi de, teröristbaşı Apo’yu da üzmemektedir. Devletin bütün imkânları Türkiye’de bir Kürt kimliğinin ortaya çıkarılması için seferber edilmiştir. Ağırlaştırılmış müebbet hapsini İmralı’da çekmesi gereken bebek katili Apo, AKP sayesinde beşyıldızlı otel konforunda örgütünü güvenle yönetmektedir. Misafirlerini adasında ağırlamakta, devlet yetkililerine buyruklar vermektedir.
Devletin Anadolu Ajansı ise bu kanlı terör örgütünün elebaşısı için imaj çalışması içerisine girmiştir. 30 bin insanımızın katlinden sorumlu bu vatan hainine, bölücü çevrelerin isteği ile Anadolu Ajansı “teröristbaşı” ve “terör elebaşı” gibi sıfatları kullanmaktan vazgeçmiştir. Türkiye’de yaşanan Tanzimat’tan çok daha ağır bir süreçtir ve artık teröriste bile terörist denememektedir. Bu acı tablo Tayyip Erdoğan’ın eseridir, ne kadar gurur duysa azdır.
Keza açılım adı altında terör örgütüyle devletin yaptığı müzakereleri yürüten MİT ile ilgili yasal düzenleme teklifi hazırlayan AKP, her zaman yaptığı gibi suçuna yasal kılıf hazırlamaktadır.Bugüne kadar AKP hükümetinin terör örgütü ile yürüttüğü gayrımeşru ve hiçbir yasal dayanağı olmayan münasebetleri, yine PKK çevrelerinin talepleri ile yasal bir zemine oturtulmaya çalışılmaktadır. Görüşmeleri Başbakan adına yürüten MİT ile ilgili yasa teklifinde “MİT mensupları görevlerini yerine getirirken ceza ve infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülerle önceden bilgi vermek suretiyle görüşebilir” hükmü, doğrudan teröristbaşı Apo ile yaptıkları çalışmalara yasal kılıf hazırlığını ifşa etmektedir. Tayyip Erdoğan hükümeti onca yolsuzluk iddiasında yaptığı gibi, vatana ihaneti tescilli bölücülerle temasını da yasalarla oynayarak örtmeye çalışmaktadır. Tayyip Erdoğan Meclis’te yasa çıkarmakla yaptığı işi kitabına uydurduğunu sanabilir ancak milletin vicdanındaki kirli görüntüsünü nasıl temizleyecektir? Bebek katiline terörist demeyi bile yasaklayan ve aynı masaya oturmaktan çekinmeyen Tayyip Erdoğan’ı Türk milleti asla affetmeyecektir.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın asıl gündemi yolsuzluk ve rüşvet iddialarından sıyrılmak amacıyla sürekli gündem değiştirme çabasıdır. Tayyip Erdoğan ve yakın çevresiyle ilgili bu iddialar Başbakanın devlet içerisinde darbe dönemlerinde dahi görülmemiş bir tasfiyeye gitmesine fırsat vermektedir. Önceleri Ergenekon davası bahanesiyle Türk Silahlı Kuvvetlerine uygulanan sindirme ve etkisizleştirme operasyonu, bugün emniyette ve yargıda devam etmektedir. İşin bu kadarla kalmayacağı, başta milli eğitim olmak üzere öteki milli kurumlarımızdaki tasfiyenin sürdürüleceği anlaşılmaktadır.
Öyle anlaşılmaktadır ki, bu ülkede herkes kötü, sadece Tayyip Erdoğan iyidir. Erdoğan dün ortağı olanlara en ağır suçlamaları yöneltirken kendisini müstesna tutmaktadır. Muhteremin herkesi ve her değeri kullanmak gibi bir ayrıcalığı, dilediği gibi yalan söylemek hürriyeti vardır. Arsız hırsız ev sahibine baskın gelmektedir. İktidar partisi hırsızlık ve bölücülük suçlamalarına cevap vermek yerine, muhalefeti suçlamaktadır. Medya üzerinde kurduğu baskı sayesinde yıllardır gerçek yüzünü gizlemeyi başaran Tayyip Erdoğan, millete karşı tiyatro oynamaya devam etmektedir. Bugünkü panik hali, Tayyip Erdoğan’ın yaldızlarla kapatılmış hakiki yüzünün ortaya çıkışındandır. Bu yüzden “Alo Fatihler” artık yetmez olmuş, dünyada benzerine ancak Suriye’de rastlanabilecek internet yasası garabeti devreye sokulmuştur. İnternette sansürü ve fişlemeyi devreye sokmak korkunun itirafıdır.
Tayyip Erdoğan’ın günah galerisi öylesine büyümüştür ki, hangi yasağı getirirse getirsin bunların üzerini örtemeyecektir. Bir kere millet gerçeği görmüştür ve sokaklarda “hırsız var” sesleri yankılanmaktadır. İnterneti yasaklamakla, televizyonlara ve gazetelere sansür uygulamakla milletin gündemi değişmeyecektir.
Hükümetin HSYK inadı, AKP’lilerin milletten yiyecekleri tokadın farkında olduklarının ispatıdır. İki aylık süre içerisinde devlet içerisinde sekizbinden fazla kadroya görevden el çektiren ancak hiç birisi için hukuki süreç başlatamayan, yani henüz bir suç icat edemeyen AKP, altından kalkamayacağı boyutta bir güç mücadelesine girişmiştir. AKP’nin yaptığı aslında iddia ettikleri gibi paralel bir yapıyla mücadele değil, devlete meydan okumaktır. Son HSYK düzenlemesi Tayyip Erdoğan’ın gözünü ne kadar kararttığını göstermektedir. Adalet Bakanına bağlı bir yargı düzeni, Türkiye’deki demokratik sistemin rafa kaldırıldığı anlamına gelmektedir. Tek partinin hem yasamayı, hem yürütmeyi ve hem de yargıyı kontrol ettiği bir diktatörlük rejiminin Türkiye’de toplumsal bir destek bulması mümkün değildir. Türkiye’de bizzat hükümet eliyle erklerin yok edilmesi, rejimin adını parti devletine dönüştürmektedir. Tarihte parti devletine gidenlerin akıbeti hep aynı olmuştur.
Buna karşılık Cumhurbaşkanlığı Makamının Meclis’i rehin alan AKP’nin bir noteri, Köşk’teki temsilcisi olmadığını gösterememesi milli irade adına üzücüdür. İnternet yasasında kamuoyunun beklentilerini görmezden gelerek iyi bir sınav veremeyen Abdullah Gül, bir partinin değil milletin Cumhurbaşkanı olduğunu unutmamalıdır. Meclis’ten AKP’nin tekme tokat geçirdiği HSYK düzenlemesi önünde bulunan Gül, hangi parti tarafından olursa olsun anayasal düzenin rehin alınmasına müsaade etmemelidir. Aksi takdirde bugün raydan çıkmış Tayyip Erdoğan hükümetinin günahlarına ortak olacak ve yakın gelecekte bu AKP’li kadronun kaçınılmaz akıbetini paylaşmak zorunda kalacaktır.