Selamün Aleyküm Mehmetim.
Utanıyorum Çanakkale’den, Sakarya’dan.
Utanıyorum kış ayazında çocuğunun üzerinden örtüsünü alıp cephaneyi saran Şerife Bacı’mdan.
Utanıyorum Fatih’ten, Yavuz’dan, Alparslan’dan.
Utanmak ne kelime, ar ediyorum Hz. Muhammed’den(s.a.v).
Yüzüne bakamıyorum şehidim Mehmetimin.
Şehitler ölmez Vatan bölünmez demiştik…
Vatanı bölmek isteyenler, milletin en kutsal yerine daldılar… Sen şimdi öldün Mehmetim… Ben ise kahrımdan başımı kaldıramıyorum.
Hani analarımızın bacılarımızın bela okuduğu, hani sana dağda kurşun sıkanlar, yoluna mayın döşeyenler var ya… Onları cezaevlerinden aldılar mecliste ağırladılar, milletvekili yaptılar, ben ağlamayım da kim ağlasın Mehmetim?
Sana ben ne cevap vereceğim Mehmetim.
Sen sıradağlar gibi toprağın kara bağrında yatarken, sana kurşun sıkanları başımıza taç ettiler Mehmetim.
“Ben niçin Şehit oldum?” diye soruyorsun Mehmetim…
Ben şimdi sana ne cevap verip, ne söyleyeyim?
Açma yaramı Mehmetim.
Seni katledenlerin başına sayın, senin gibi şehit olanlara da kelle diyenler gene baş tacı edildi ben ne diyeyim Mehmetim.
İki paket erzak, beş torba kömüre ananı, babanı, amcanı, çocuk ve torunlarını kandırdılar…
Ben sana bir şey söyleyemem…Ben sana bir cevap veremem Mehmetim.
Dağlarda ve şehirlerde sana kurşun sıkan eller şimdi kına yakıyor, ben kahrımdan ölüyorum Mehmetim…
Sana pusu kuranlar, beşikteki bebeğe ve yetmişlik anama dahi yirmi mermi sıkanlar…
Türkiye bölünsün, apo serbest kalsın diye Meclis kürsüsünden bağırıyorlar, sana ben ne anlatayım senin ızdırabını nasıl gidereyim Mehmetim.
Ah Mehmetim ah..! Sana kurşun sıkanları kutsayıp İmralı’nın yol haritasına sarıldılar.
Uğruna can verdiğin milletin temsilcilerinin başı bölücü katillere Habur’da selam durup, Oslo'da el pençe divan oldu. Şimdi de katilbaşı karşısında diz çöktüler Mehmetim.
Sen şehit oldun ama dökülen kanın yerde kaldı Mehmetim…
Allah indinde yerin belli... Sen bir sefer şehit olup kurtuldun.
Biz her gün kahırdan ölüyoruz Mehmet’im. Bizi affet Mehmetim.