Günümüzdeki Küresel Güç kavramının 19. yüzyıldaki adı olan Yedi Düvel’e karşı, Müslüman Türk Milletimizin var olma mücadelesi yaptığı İstiklal Harbi’nin, en önemli duraklarından birisi de Adana’dır.
Adana’yı işgal eden Fransızların, en büyük destekçileri ise Müslüman Türk Milletimizi sırtından hançerlemeyi kendisine vazife edinen Ermenilerdir. Ermeniler, Fransızlara mihmandarlık yaparak Çukurova’nın köylerini basmış ve belekteki çocuklardan hamile kadınlara, gençlerden ihtiyarlara varıncaya kadar katletmiştir.
Fransızlar ve Ermeniler, kutsalımız olan Camilere baskın yaparak Müslüman Türkleri katlettikten sonra, bu kutsal mekanlarda içki ve fuhuş alemleri yapacak kadar dinsiz imansızlık örneği sergilediler.
Çukurova’nın yiğitleri, kendi yörelerini korumak amacıyla çeteler kurmuş, Fransız ve Ermenilere karşı silahlı mücadeleye girişmiştir. Nihayetinde 5 Ocak günü Adana, Fransızlar ve Ermenilerin ortaklaşa işgalini bertaraf etmesini bilmiştir. O günden bu yana 5 Ocak günü, Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunu kutladığımız Milli Bayram haline gelmiştir.
Geçtiğimiz hafta, Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunu kutladık. Geçmiş yıllardaki kutlamalar ile günümüzdeki kutlamalar kıyaslandığında, son yıllarda bütün illerimizdeki Milli Bayram kutlamalarının daha sönük geçtiğini görmekteyiz.
Milli Bayramlarını kutlamak için sosyal medyalarda yarışan hatta twitter’de ‘’5 Ocak’ta Adana Kurtuldu’’ cümlesini, bir saat içerisinde tag sıralamasına koyabilen Adanalılar, resmi bayram kutlamasına neden ilgi göstermemişti?
AKP’nin, iktidar olduğundan bu yana kademeli olarak Milli Bayram kutlamalarına sınırlar getirmesi, vatandaşlarımızın bayram kutlamalarından uzak durmasının sebebi olabilir mi?
İktidar partisi AKP’nin lideri ile Anamuhalefet partisi CHP’nin liderinin, ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ diyememesi Milli Bayramlardaki resmi kutlamalara olan ilgiyi azaltmış olabilir mi?
Milli Mücadele önderi Mustafa Kemal’in en ünlü sözü olan ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ cümlesini diyemeyen AKP Hükümeti sözcüleri ve atadığı bürokratların, 5 Ocak kutlamalarında Mustafa Kemal’den bahsetmelerindeki samimiyetsizlik, Türk Milletimizi bıktırmış olabilir mi?
5 Ocak’ta Adana düşman işgalinden kurtuldu diye sevinç yaşıyoruz da, sahiden Adana kurtuldu mu?
Küresel Güçler, bir ülkeyi askeri, siyasi ve ekonomik olarak işgal edeceği zaman geçmişteki tarihi olayların yıl dönümlerini seçerek, aynı günde operasyon yapmaya özen gösterirler.
Fatih Sultan Mehmet Han’ın Pontus Rum Devletini yıktığının yıl dönümünde, aynı gün Rumların Sümela Manastırı’nı ‘’Ya Allah Bismillah’’ diyerek açan AKP Hükümeti’dir.
Fransızlar’ın Libya’dan çıkışlarının 100. Yıl dönümünde aynı gün Libya’ya operasyon yaparak girmeleri intikam duygularının tezahürüydü. Peki, ‘’Nato’nun Libya’da ne işi var?’’ tepkisini gösterip de, Nato’nun Libya’ya operasyon merkezinin üssünü İzmir’e konuşlandıran AKP Hükümeti neyin peşindeydi?
Adanalıların, 5 Ocak’ta düşman işgalinden kurtuluşunu kutlayacağı günlerde, Amerikan askerleri eşliğinde Patriot parçalarının Adana’ya getirilişinin hikmeti neydi?
AKP Hükümetinin Adana Havaalanı’nın genişletilmesini reddedip de yeni Havaalanı’nı Mersin’e yapmasının sebebi, yoksa ABD’nin zamanı geldiğinde, Patriotları Adana Havaalanı yanındaki boş araziye koyma düşüncesinin ürünü müydü?
Adanalılar kurtuluş bayramını kutlamaya hazırlanırken, yılbaşı gecesi İncirlik Hava Üssü’ndeki ABD askerlerinin mescit basarak, camlarını kırması ve Kuran-ı Kerim parçalamasının hikmeti neydi? Bu hadise karşısında şaşkına dönüp ne yapacağını bilemeyen AKP Hükümeti ve bürokratlarının durumu da içler acısıydı.
Siyasi iktidar, stratejik ortakları ABD’nin askerlerinin kutsalımıza saldırması karşısında suspus olurken, imdadımıza MHP lideri yetişerek ‘’Türkiye, ne Afganistan ne de Irak’tır’’ açıklamasıyla tepkisini gösterdi. MHP Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ise bu konuyu TBMM’ye taşıyarak araştırılmasını istedi.
Adanalılar, kurtuluş bayramı heyecanı yaşarken, AKP Hükümetinin PKK açılımları çerçevesinde 50 bin kişinin katili PKK’nın lideri ile İmralı müzakeresi yapmasının hikmeti neydi?
İmralı görüşmeleri sürerken, Türkiye Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Adana Şube Başkanı Ersin Güluçar’ın ‘’Bu görüşmeleri istemeyenin vatandaşlığından şüphe ederim’’ açıklaması, düşman işgalinden kurtuluşlarını kutlayan Adanalılara, hakaretlerin en büyüğü değil miydi?
PKK ile mücadele ederken gazi olmuş bir askere, mücadele ettiği PKK’nın lideriyle AKP Hükümetinin mücadele etmeyi bırakıp müzakere etmesini desteklettiren sebep ve saik nedir?
5 Ocak’ta Sarıçam Bölgesi’ndeki Fransız ve Ermenileri mağlup eden, Adana’yı kurtaran çete komutanlarından Adamhasanoğlu’nun torunu olarak Ersin Güluçar’a soruyorum:
Milli düşünüp de İmralı müzakerelerine karşı duruş sergileyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımızın, vatandaşlığından şüphe etme cüretini nereden alıyorsun? Bizim vatandaşlığımızdan şüphe etmek, senin haddine mi düştü?
Şimdi senin sözlerine karşı bizler de, İmralı görüşmelerini destekleyenlerin vatandaşlığından şüphe etsek, hoşuna gidecek mi? Dolayısıyla kimse kimsenin vatandaşlığından şüphe etme densizliğini göstermemelidir. Başkalarının vatandaşlığından şüphe eden kişi, Gazi olsa bile bu hakkı ona kimse vermez.
Sen İmralı görüşmelerine bir Gazi olarak destek verme cehaletini gösterirken, o destek verdiğin görüşme masasındaki 50 bin kişinin katili PKK’nın militanları, Adanalı Uzman Çavuş Mehmet Doğan’ı Şehit etti. Haydi Şehit ve Gazi Derneği Başkanı olarak, Şehidimizin ailesine git de özür dile.
Geçmişte PKK’lıların en ağır şekilde cezalandırılmasını talep ederken, günümüzde PKK’lıların affına bile yol açacak İmralı görüşmelerine destek vererek, Milli düşünenlerin vatandaşlığından şüphe eden Ersin Güluçar, ya Milli düşünenlerden özür dileyecek, ya dernek başkanlığından istifa edecek ya da bu derneğin genel yöneticileri bu kişiyi görevinden azledecektir.
5 Ocak’ta Adana sahiden kurtuldu mu? Bütün bu olanlardan sonra bu soruyu sormakta haksız mıyız? Fransızlar ve Ermeniler, ülkemizi işgal ederek, insanlarımızı katlederek zulüm yaptılar. Günümüzde ise askeri işgale gözleri kesmediğinden, siyasi ve ekonomik olarak işgal etmeye çalışıyorlar.
1980 yılına kadar, kendi kendisine yetebilen yedi ülkeden birisi olan Türkiye’nin, günümüzde bankaları, sigorta şirketleri, borsası ve gıda sektörünün yarıdan fazlasının yabancıların kontrolüne geçmesini, siyasi ve ekonomik olarak işgal olarak değerlendirme lütfuna ne zaman erişeceksiniz?
Ülkemizi işgal eden Fransızlar ve mihmandarı Ermeniler, işgal ederek öldürüyordu. Günümüzde ise Ermenilikten Kürtlüğe terfi etmişlerden oluşan PKK militanları, ülkemizi işgal etmeden askerimizi, polisimizi ve masum vatandaşlarımızı katlediyor.
AKP Hükümetinin, günümüzde aymazlıkla anlamamakta ısrar ettiği şey; Yedi Düvel’in Küresel Güç olarak, 19. Yüzyılda yarım bıraktığı hesabı tamamlamaya çalıştığı gerçeğidir. AKP Hükümeti bu gerçeği anlamış olsaydı, Fransızların mihmandarı Ermenilerin Kürtleşmiş dölleriyle İmralı’da pazarlık yapmazdı.
AKP Hükümeti, bu gerçeği anlamış olsaydı, Habur’da PKK’lıları aklamaya, Oslo’da MİT aracılığıyla PKK ile masaya oturmaya kalkmazdı. AKP’li siyasiler ve bürokratları da bu gerçeği anlamış olsaydı, dağda ölen PKK’lılara hüngür hüngür ağlamazdı.
Yedi Düvel ülkemizi işgal ederek zulüm yapmıştı. AKP Hükümeti ise Yedi Düvel’in günümüzdeki adı Küresel Güçlerin jandarmalığını yapan ABD ile stratejik ortak olmasıyla, zulme ortak oluyor. Fatih Erbakan’ın söylemiyle, Müslüman Türkler, ekonomik olarak zayıflatılarak Siyonist bir plan çerçevesinde güçsüzleştiriliyor.
PKK, geçmişte Rusya’nın günümüzde ise Amerika’nın taşeronluğunu yaparak Devletimizi ve Milletimizin güçsüz kalmasını sağlıyor. MHP’li Oktay Vural’ın söylemiyle, sanki Türk Ordusu PKK ile mücadelede mağlup olmuşcasına PKK’ya beyaz bayrak çeken AKP Hükümetinin İmralı müzakeresi, Müslüman Türk Milletimize yapılmış en büyük zulümlerden birisidir.
‘’Haçlı Seferleri Müslümanlara ve Türklere karşı yapılmadı’’ diyebilen Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Ak Komünist Kültür Bakanı’nın, devlet parasıyla durmadan kilise tamir ederek Hristiyanlara hizmet etmesi, Müslüman Türk Milletimize en büyük zulümdür.
Hristiyanların kiliselerini, ecdadımızın yıktığı tarihin yıl dönümünde açmayı ihmal etmeyen AKP Hükümeti Bakanları, Müslümanların Cuma namazı saatini unutacak kadar ihmalkarlaşmışlar.
Adanalılar düşman işgalinden kurtuluşlarını kutlayacağı haftada, MEB Ömer Dinçer’in, medyaya beyanat verme gayretindeyken, Cuma namazına gecikeceği anlaşılıyor. Bürokratlar Cuma namazı için okunacak Ezan’ın saatini ileriye alması için, Adana Merkez Sabancı Cami imamına talimatlar veriyor. Ve Ezan geç okunuyor.
Bakan için Ezan’ın geç okunmasına, cemaat tepki gösteriyor ama Bakan verdiği beyanatta böyle bir şeyin olmadığını iddia ediyor. Bütün cemaat olayın şahidi olmasına rağmen, Bakan bir tek kendisi için Ezan’ın geç okunmasını inkar ediyor. Padişahlar bile böyle bir şey yapmamışken Bakan kendisini Padişahların da ötesinde görüyor olmalı diye düşünmeye başladım.
AKP taraftarı medyalar, bu haberi yok sayma gayretindeydi. Hadise duyulduğunda ise kendisini aydın diye lanse eden AKP taraftarı basın mensuplarından bazıları, Bakan’ın Ezan’ı geç okutmasını insani bir şey diye geçiştirmeye çalışıyor. Bunun neresi insani, neresi İslami? Bir tek kişi için bütün cemaatin bekletilmesi, ancak AKP iktidarı devrinde olup, Başbakan ve Bakanlarına yakışan(!) bir davranıştır.
AKP’li aydın geçinen yazar çizerlerin, AKP zulmünü savunması yeni bir şey değildir. AKP Hükümetinin Müslüman Türk Milletimize karşı yaptığı hataları evire çevire doğru bir şeymiş gibi lanse etmeye çalışmaları 10 yıldır devam ediyor.
AKP taraftarı olup da adalet duygularını kaybetmeyen ve yapılan yanlışları dile getiren medya mensuplarını, her zaman ayrı tutmuşum ve taktir etmişimdir. Ancak, yanlışları eleştirip dik duruş sergileyen söz konusu medya mensuplarına, siyasi iktidar ve bürokratlarınca yapılan baskı ve zulümleri de lanetlemişimdir.
Siyasi iktidarın, Müslüman Türk Milletimize yaptığı baskılardan ve zulümlerden, AKP taraftarı olan dik duruşlu medya mensuplarının da nasiplenmesi, zulmün boyutunun nerelere varışının resmidir.
Susturulmuş, sindirilmiş ve korkutulmuş Müslüman Türk Milletimiz, nereye kadar susacaktır? Nereye kadar sinmeye devam edecektir? Nereye kadar korkmaya devam edecektir?
AKP Hükümetinin bu zulümlerine karşı, önümüzdeki üç seçimde Müslüman Türk Milletimiz nasıl cevap vereceğini bilemem. Yerel seçimlerden başlayarak, AKP Hükümetinin zulümlerine son vermeye çalışırlar mı bilemem?
AKP Hükümetinin zulümlerine, bu zulmü alkışlayanlara ve bu zulümlere bilerek sessiz kalanlara karşı, benim cevabım çok nettir:
ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM..!