AKP’nin Milli İrade Dediği PKK’nın Doğu’daki İradesidir
MHP Grup Başkanvekili OktayVural ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Kenan Tanrıkulu, MHP İzmir il teşkilatınca düzenlenen iftar yemeğinde yaptıkları konuşmalarda, AKP-PKK işbirliğiyle yürütülen sözde çözüm sürecine ağır eleştirilerde bulundular.
MHP İzmir İl Teşkilatı'nın İnciraltı'nda düzenlediği iftar yemeğine katılan MHP Grup Başkanvekili OktayVural ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Kenan Tanrıkulu, AKP Hükümetinin PKK ile birlikte organize ettiği sözde çözüm sürecini yerden yere vurdular. Yapılan konuşmalarda çözüm süreci denilen ucube fikrin PKK çözümü olduğu ve Güneydoğu'dan PKK'nın değil devletin çekildiği konusunda değerlendirmeler yapıldı.
İftar proğramına, MHP İl Başkanı Necat Karataş’ın yanı sıra, MHP İzmir Milletvekilleri Oktay Vural ve Ahmet Kenan Tanrıkulu, İESOB Başkanı Zekeriya Mutlu, siyasi parti temsilcileri, il ve ilçe yöneticileri, sivil toplum örgütleri ve dernek temsilcileri ile çok sayıda partili katıldı.
MHP GRUP BAŞKANVEKİLİ OKTAY VURAL'IN KONUŞMASI
İftarlar aynı zamanda bazı değerlerin idrak edilmesi gereken buluşmalardır. Bu buluşmalarda Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun iyi anlaşılması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sözde çözüm ve barış süreci adı altında çözülmektedir.
PKK terör örgütü çekilecek dediler, devlet çekiliyor. Milli irade dediler, milli irade yerine, PKK'nın iradesini Doğu ve Güneydoğu'da hakim kılmaya başladılar. Böylesi bir tablonun yaşandığı Türkiye'de, bu iftar sofralarındaoruçlarını açan herkesin olan biteni görmesi ve bu olan bitene karşı da tavır oluşturması gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyeti devletini AKP hükümeti nereye götürüyor? Elimizi vicdanımıza koyalım. Bugün Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç diyor ki, 'bu çözüm sürecini çaresizliğimizden başlattık'. PKK terör örgütüne karşı acizliğini ifade etmiş bir AKP'nin, Türkiye'yi götüreceği yer, ancak ve ancak uçurumdur. Bu ifadeler Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin ve AKP'nin, PKK'ya karşı teslimiyet bayrağını çektiğini ortaya koymaktadır. Çözüm dedikleri, PKK çözümüdür; barış dedikleri de devletin Doğu ve Güneydoğu'dan çekilmesidir. Bugün maalesef güvenlik güçlerimiz, Doğu ve Güneydoğu'dan çekiliyor, PKK terör örgütünün teröristleri de asayiş birimleri kuruyor, yol kontrolü yapıyor, diplomalar dağıtıyorlar, her şeyi yapıyorlar.
PKK GÜNEYDOĞU'YU TESLİM ALDI VE SEVR DAYATILIYOR
Çözüm sürecine "analar ağlamasın" denilerek başlandı. Ancak gelinen nokta ortadadır. Böyle bir tabloyu gören analarımız ağlamıyor mu? Şehitler bu ülkede, ay yıldızlı bayrağın yerine paçavralar olmasın, millet egemenliği bölünmesin, devletin iradesi hakim olsun diye şehit oldu.
Bugün sözde çözüm ve barış süreci adı altında maalesef, PKK terör örgütü, Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğusunda devleti teslim almış durumdadır. Doğu ve Güneydoğu'dan vatandaşlarımız, Kürt kökenli kardeşlerimiz arıyor; 'Evet biz terörden bıktık, biz çözüm istedik, terör bitsin istedik. Analar ağlamasın istedik ama biz burada PKK devleti kurulsun istemedik. Benim devletim nerede' diye soruyor. Nerede bu devlet, nerede?
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Erbil'de toplanması planlanan konferansla Kürtler'in, hangi devlette, hangi statüde yaşayacaklarını belirleyecekleri" yönündeki sözlerine dikkatinizi çekmek istiyorum. Türk milleti, bir bütün olarak nerede yaşayacağına Serv Anlaşması'nı yırtıp atarak ortaya koydu ve Lozan Barış Anlaşması ile karar verdi.
Türk milleti, yedi düvel Sevr'i getirdi, yırtıp attı. Milli kurtuluş savaşıyla kaderimizi tayin ettik ve bu coğrafyada Türk milletinin dirliğiyle, bütünlüğüyle beraber, birlikte bir kader çizgisinde olacağımızı ifade ettik. Kürt kökenli insanlar, 'Ben Türk milletinin birliğinden yanayım'dedi. 'Türkiye Cumhuriyeti devleti, benim devletimdir'dedi. Sen kim oluyorsun da Kürtlerin temsilcisi olarak bu coğrafyada yaşayan vatandaşlarımızı bizden koparacaksın, ayrı bir devlet sevdasına gireceksin de kendi kaderini tayin edeceksin?
BDP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, "Yeni bir Lozan'ın geldiği" şeklindeki sözlerine bakınız. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş tapusu olan, kurucu anlaşması olan Lozan'ı hiç kimse delemeyecektir. Lozan'ın tartışıldığı bir ortamda, Lozan öncesi durumla bugün yaşananlar aynıdır. Sevr Anlaşması neyse bugün de AKP'nin çözüm ve barış süreci aynıdır. Bugün maalesef, o gün Sevr ile Kürdistan'ı kurduramayanlar, bugün AKP'nin teslimiyetiyle Doğu ve Güneydoğu'da Kürdistan kurduruyorlar.
Böyle bir şey olamaz. Türk milleti ve Türk devleti aciz değildir, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP aciz olabilir ama Türk milleti aciz değildir. Çaresiz olan bu işgal zihniyetini benimseyen müstevlilerdir. Bugün Türkiye belki Sevr'in getirdiği o işgal sürecini yaşamıyor ama maalesef zihinleri işgal edilenler tarafından yönetiliyoruz.
KÖTÜ GİDİŞATA DUR DİYECEK TEK İRADE MHP'DİR
Suriye'de yaşanan iç savaş nedeniyle kuzey bölgesinde yaşanan gelişmeler vahimdir. PYD'nin temsilcisi yurtdışından Türkiye'ye getiriliyor, PKK paçavrasını asanlar Türkiye'de hükümet tarafından karşılanıyor. Bu ne zillettir, bu ne utanmazlıktır? Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin onurunu, şerefini ayaklar altına aldınız.
PKK terör örgütü, gelinen noktada artık uluslararası seviyede de Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten hükümetin muhatabı haline geldi. Şu tabloya bakar mısınız, dört parçalı Kürdistan'ı AKP eliyle kurdurmak isteyen emperyalistler bir oyuncak bulmuşlar. Maalesef bugün iradesini yabancılara teslim etmiş Recep Tayyip Erdoğan ve AKP eliyle cumhuriyetimiz tehlikededir. Artık AKP bir mili güvenlik tehdidi olmuştur. AKP'den kurtulmak, Türkiye'nin güvenliği için önemlidir. O bakımdan bunu sandıkta başaracağız inşallah.
Bu gidişata dur diyecek tek güç Milliyetçi Hareket Partisi'dir. Önümüzdeki ilk yerel seçimlerde AKP'ye hak ettiği dersi vermemiz lazım. Bütün bunların söylediklerine karşı, gördük uyardık, 'yapmayın, etmeyin'dedik ama ecdadımızın dediği gibi 'nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir'. Millet nerede kötek vuracak, sandıkta kötek vuracak.
MHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI TANRIKULU'NUN KONUŞMASI
Bizlerin bu kutlu gönül sofrasında bir araya gelmemize vesile olan, iftar programını tertipleyerek, bu sıcak ortamı sağlayan İzmir İl Başkanlığımıza gönülden teşekkür ediyor, tüm misafirlerimize hoşgeldiniz diyor, saygılarımı sunuyorum. On bir ayın sultanı hayır ve bereket kapısı mübarek Ramazan ayını sevinç ve heyecan içinde idrak etmekteyiz. Bu mübarek ayın aziz milletimiz için güzellik, gerçek anlamıyla barış ve kardeşlik vahası olmasını içtenlikle niyaz ediyorum.
İnşallah sabır ve hoşgörü herkesi sarar, dayanışma ve yardımlaşma duygusu hepimizi aynı hedefte bir araya getirir. Ancak görüyoruz ki; dua ve ibadetlerle idrak ettiğimiz bu manevi günler huzur ve iç barışa tahammülsüz çevrelerce sulandırılmakta, asıl manasına ambargo koyulmaktadır.
Ayrıca, bu mübarek günlerde canilerin Kerkük’e yönelmeleri, ölüm ibresini Türkmen kardeşlerimize çevirmeleri Türk milletini acıya boğmuştur.
Bunun yanısıra Doğu Türkistan’daki Çin zulmü, oruç tutan kardeşlerimize yönelik alçakça uygulanan baskılar iyice artmıştır. Öte yandan; güçlerini ve hedeflerini Türkiye aleyhine birleştirmiş gruplar, oluşumlar ve taraflar son hızla, son bir gayretle faaliyetlerini sürdürmektedir. Bugünden geriye dönüp baktığımızda hiçbir sorunu çözülemeyen, hiçbir yükü hafifletilemeyen bir ülke gerçeğiyle yüz yüzeyiz.
ÇÖZÜM SÜRECİ PKK TALEPLERİNİ KARŞILAMA SÜRECİDİR
Seneler AKP’yle heba edilmiş ve boşa geçmiştir. Milletin verdiği demokratik kredi kullanılamamıştır. Türk milleti kaderiyle baş başa bırakılmış, boş sözlerle avutulmuştur. AKP himayesi altındaki çözüm lobisinin üzerinde çalıştığı çöküş planı, PKK taleplerinin karşılanmasını amaçlayan bir süreçtir. Bu süreçte PKK’lı eşkıyalar çekilmemiş, aksine teröristler tüm yurda yayılmış ve mevzilerini tahkim etmiştir. Hatta daha da ileriye gidip mezarlık dahi kurmuşlardır.
Türk kimliğine, Türkçeye ve Türk vatanına karşı olanlar, AKP’nin bölücü katarına binerek, karanlığa doğru yola çıkmışlardır. Türk milleti artık tam bir kuşatma altındadır ve şer ittifakının hedefindedir. Millî kimliğimiz, millî şerefimiz ve millî bütünlüğümüz ciddî tehlike altındadır. Can ve mal güvenliği kalmamış; dirlik, düzen ve karşılıklı güven kaybolmuştur. AKP; etnik ve mezhep gerilimini tırmandırarak, köken ayrıştırmaktadır. Böylece kişisel hak ve özgürlüklere darbe vurulmaktadır.
Başbakan, Gezi Parkı’yla ilgili hayal mahsulü açıklamalar yapmaktadır. Eli silahlılar barış yanlısı, tencere tava çalanlar suçlu konumuna düşürülmüştür. Neredeyse tencere – tava yasaklanacak hale gelmiştir. “Arap Baharı”ndan uyanamayan AKP dış politikası, bugün iflâsın eşiğindedir. Bunlar bölgedeki dinamikleri okumaktan da aciz olduklarını ortaya koymuşlardır. Yürüttükleri yanlış dış politikayla; Ege’yi Yunan tezlerine, Akdeniz’i İsrail’e, Kıbrıs’ı Rum taleplerine ve Karadeniz’i küresel iştahlara kurban vereceklerdir. İşte bu yüzden AKP, millî güvenliğimiz ve millî geleceğimiz açısından bir numaralı tehdit haline dönüşmüştür.
PKK DEVLETLEŞME TEŞEBBÜSÜNÜ HIZLANDIRDI
Diğer taraftan, çözülme süreciyle birlikte Türkiye’yi terk ettiği iddia edilen PKK, Suriye’nin Kuzey bölgesindeki “devletleşme” teşebbüsüne ivme kazandırmıştır. Hiç şüphesiz Suriye’nin kuzeyinde cereyan eden hadiseler Türkiye için büyük bir risktir. PKK’nın Suriye uzantısı PYD, Türkiye’nin güney sınırının mücavir alanlarında hakimiyet kurma peşindedir. Türkiye’deki iktidar boşluğundan azami ölçüde istifade etmektedirler.
Başbakanın günlük işlerle meşgul “siyasetçi” profilini bir kenara bırakıp, “devlet adamı” mertebesine gelemeyeceği anlaşılmıştır. Bölge siyasetine hükmetmek çok seyahat ederek olmaz. Leylek de çok uçarmış ama ömrü laklakla geçermiş. Strateji ve vizyon fukarası AKP’nin dış politikası her yerde olduğu gibi Suriye’de de duvara toslamıştır.
Dış politikada bugüne kadar hiçbir hedef tutturulamamış, hiçbir tahmin gerçekleşmemiştir. İşte bu nedenle Türkiye’nin dış politikası çökmüştür. Biz; Lozan Anlaşması’nın 90’ncı yıldönümünde Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden sahiplenmeye var gücümüzle yeminliyiz. Ülkemizi rencide edici, risk altına sokan bu iç ve dış gelişmeler yaşanırken, ekonomide de kritik gelişmeler olmaktadır.
AKP TÜRK MİLLETİMİZİ BORÇLANDIRDI
Başbakan, kredi kartına ve faiz lobisine kafayı takmış, ‘faiz lobisi’ diye diye, lobiye tam teslim olmuştur. Merkez Bankası talimatla faiz artırmıştır. Arkası da önümüzdeki günlerde gelecektir. Faturası yine milletimize çıkacaktır. AKP iktidarında ailelerimizin tüketici kredileri borcu 2002 yılına göre 99 kat, kredi kartları borcu ise 18 kat artmıştır. Aileler 2002 yılında gelirinin %5,5’i kadar bankalara borçluyken, şimdi borç gelirin %50’sine ulaşmış durumdadır! Bir bankadan alınan krediyle, diğer bankanın kredisi kapatılmaktadır.
İşsizlik, istihdam konusundaki başarısızlık 2013 yılında da devam etmektedir. Nisan 2013’te gerçek işsiz sayısı 4,5 milyonu aşmış durumdadır. Gençler ve kadınlarda işsizlik büyük oranlara ulaşmıştır. 2002'de asgari ücretle çalışanlar 26 gr altın alabiliyorken, 2013'te asgari ücret ile 9 gr altın alabilir duruma düşürüldüler. Bunlar işçi ücretlerine % 4 zam yaparken, 2012’de 35 olan milyarder zengin sayısı 2013’te 44’e çıkmış. Diğer taraftan BDDK verilerine göre 1 milyon ve üzeri hesap sayısı Mayıs sonu itibariyle 55 bine yaklaşmış durumdadır.
Türkiye Cumhuriyeti 80 yılda (1923-2002) 44 milyar Dolar cari açık vermişken, son 10 yılda (2003- Mart 2013) bu rakam 350 milyar doları bulmuştur. Cari açık tabii ki patlar, artık sarımsak, saman bile ithal eder duruma getirildik! Cumhuriyet tarihimizin en yüksek borçlanma rakamları bu dönemde gerçekleşmiştir. 2002’de 130 milyar dolar olan Türkiye’nin toplam dış borcu, 2013 yılı ilk çeyrek itibariyle 350 milyar dolara ulaşmış durumdadır.
Özel sektörün dış borcu 2002 yılındaki 43 milyar dolar seviyesinden, 2013 yılı ilk çeyreğinde 240 milyar dolara yükselmiştir. Bu yıl ödemelerimiz için 220 milyar dolar para bulmalıyız. Kapanan firma sayısı her yıl daha da artmakta, esnaf ve sanatkârlar, KOBİ’ler halen finansmana erişim güçlükleri çekmektedirler. Sokağın ticarî nabzını gösteren protestolu senet sayısı patlamış; karşılıksız çek sayısı ise Haziran sonu itibariyle 423 bin adete çıkmıştır.
AKP tarafından yaratılan içinde bulunduğumuz ekonomik ve sosyal karamsarlığın dağılması ve istikrar için, Milliyetçi Hareket Partisi olarak çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Ülkemizin ekonomik anlamda daha fazla değer kaybetmemesi için, gerekli reformları yapacak bilgi ve donanıma sahip sağlam bir siyasî iradenin 44 yıldır var olması, bu süreçte büyük önem taşımaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi mensubu Bizler; bölünmeyi istemeyen herkesin nefesi olmaya varız. Bu ülkede yaşayan her insanımız Cenab-ı Allah’ın kutsal bir emanetidir. Beraberce, mutlu günlere doğru kat edeceğimiz daha çok yüzyıllar vardır. Bizlerin başka vatanı, gidecek, sığınacak başka toprakları bulunmamaktadır. Bu nedenle, Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’yi böldürmeme konusunda kararlıdır. Milliyetçi Hareket Partisi vatana, bayrağa ve millete son ferdine kadar sahip çıkacak ve leke sürdürmeyecektir. Bu düşüncelerimle bir kez daha hepinize saygılarımı sunuyorum.