Bahçeli MHP'nin Göç Sorunu Politikasını Açıkladı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, sığınmacıların külfeti Türkiye'nin üzerine yıkılırken yeni bir göç dalgasının göğüslenemeyeceğini söyledi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, MHP'nin göç meselesini bütün yönleriyle ele aldığını belirterek, göçlerin insanlık tarihinde imparatorlukların yıkılmasına yeni devletlerin kurulmasına neden olduğunu, binlerce insanın Avrupa'ya giderken göç yolunda hayatını kaybettiğini, mazlumların ahının vakti geldiğinde zalimleri perişan edeceğini, Türk Milletinin mazlumlara kucak açarken batılı ülkelerin kulak tıkadığını, sığınmacıların külfeti Türkiye'nin üzerine yıkılırken yeni bir göç dalgasının göğüslenemeyeceğini söyledi.

GÖÇLER SONUCUNDA YENİ DEVLETLER KURULUP İMPARATORLUKLAR YIKILDI

Göç olgusu insanlık tarihi kadar eskidir. Pek çok insan terörden, savaştan, işkence ve ölüm tehlikelerinden kurtulabilmek uğruna mesela plastik şişme botlarla açık denizleri geçmeyi dahi göze almıştır. 1960’da 76 milyon olan uluslararası göçmen sayısı, 1980’de 100 milyona, 1990’da 154 milyona, 2015 yılında 244 milyona ulaşmıştır. Uluslararası Göç Örgütü’nün 2020 Dünya Göç Raporu’na göre halen 272 milyon insan göç yolundadır. 2050 yılı için yapılan göç tahminleri sayının 230 milyona ulaşacağı yönünde olmasına rağmen, son verilerle birlikte tahmin 30 yıl önceden aşılmıştır. Tarih boyunca göç güzergâhları tehdit ve felaketlerle çevrelenmiştir. Kaynak ülkeden hedef ülkeye doğru yapılan göçler sosyal ve siyasal gerçekleri de müessir ölçülerde etkilemiş, hatta dönüştürmüştür. Göçler sonucunda bir yanda yeni devletler kurulurken, diğer yanda imparatorluklar yıkılmıştır.

BİNLERCE İNSAN AVRUPA'YA GÖÇ YOLUNDA HAYATINI KAYBETTİ

Tarihin bilinen ilk şehir surları olan Batı Şeria ve Uruk duvarlarıyla başlayıp nesiller boyunca devam eden sınır ve şehirlere duvar inşası beklenen sonuçları vermemiştir. Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı kontrolsüz ve düzensiz göçün sonucudur. Bugünkü çağda sorunlar artarak, yaygınlaşarak devam etmektedir. Binlerce insan Akdeniz’i geçip Avrupa topraklarına sığınabilmek amacıyla maalesef hayatlarını kaybetmişlerdir. 2016’da 6 bin kişi denizlerde boğulmuş ve balıklara yem olmuştur. Hatırlarsanız, 2 Eylül 2015’de, Bodrum’dan Kos’a geçmek isteyen sığınmacıların fiber tekneleri batınca 11 kişi ölmüştü. Ne acıdır ki, 3 yaşındaki Aylan bebeğin cansız bedeni kıyıya vurmuştu.

MAZLUMLARIN AHI VAKTİ GELDİĞİNDE ZALİMLERİ PERİŞAN EDECEK

Bebeklerin denizlerde can verip sahillere sürüklendiği bir dünyanın iyiliğinden, gelişmişliğinden, medeniliğinden bahsedecek kim varsa şart olsun alnını karışlarız. Açlık, kıtlık, yoksulluk ve güvenlik tehditleri milyonlarca insanın yerini yurdunu bırakıp başka bir yere gitme arayışının temel motivasyonudur. Bilhassa, Arap Baharı isimli dehşet döngüsünün son durağı olan Suriye’de milyonlarca insan hayati risk ve tehlikelerinden dolayı yurtlarından kopmuş, yollara dökülmüştür. Aylan bebeğin hiçbir suçu günahı yoktu. Ne silahı, ne bombayı, ne de güç ve hakimiyet mücadelelerini biliyordu. Eline aldığı kurumuş ekmekle öğün geçiriyor, ailesiyle birlikte umuda yelken açıyordu. Aylan bebekten bütün ülkeler, bütün küresel kuruluşlar yüzleri varsa kızarmalı, gözleri varsa yaşarmalı, vicdanları varsa da sızlamalıdır. Allah bu hesabı bir gün mutlaka soracaktır. Mazlumların ahı vakti saati geldiğinde zalimleri perişan edecek, inim inim inletecektir. Bizim niyazımız, bizim duamız, dünya gözüyle dileğimiz kesinlikle budur.

TÜRK MİLLETİ MAZLUMLARA KUCAK AÇARKEN BATILI ÜLKELER KULAK TIKADI

Türk milleti mazlumlara her fırsatta kucak açmış, sofrasına buyur etmiştir. Batılı ülkeler ise kulak tıkamış, burun kıvırmıştır. Suriye kaosunun sosyal ve ekonomik faturasını ödeyen devlet bellidir. Ülkelerindeki çatışmalardan kaçan Suriyeliler 29 Nisan 2011 tarihinden itibaren kitlesel olarak ülkemize gelmeye başlamışlardır. 2011 yılının Mayıs ayında sığınmacı kampları açılmıştır. Türkiye’de 28 Şubat 2020 tarihinde sınır kapılarının açılmasından önce yaklaşık 5 milyon yabancı bulunuyordu. Ülkemizde geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı kamp içinde yaklaşık 60 bin, kamp dışında da 3 milyon 600 bin düzeyindedir. Bir milyona yakın Suriyeli’nin geçici ikamet izni vardır. 2014 yılında ortalama 50 bin seviyesinde olan düzensiz göçmen sayısı son beş yıl içinde sıçrama yaşamıştır. Sadece 2019 yılında yakalanan düzensiz göçmen sayısı 373 bin 468’dir. Bunların yarısından fazlası ülkelerine iade edilmiştir.

TÜRKİYE TAAHHÜTLERİNE SADIK KALIRKEN BATILI ÜLKELER TUTMADI

27 Şubat 2020’de İdlib’de yapılan kanlı saldırıda 34 şehit vermemiz üzerine isabetli şekilde sınır kapıları açılmış, ilk etapta 47 bin 113 sığınmacı Türkiye’den ayrılmıştır. Dün itibariyle Meriç Nehri’ni geçen sığınmacı sayısı 142 bin, Ege Denizi’ni geçen sığınmacı sayısı da yaklaşık bin kişidir. Sayıları 8 bine yaklaşan sığınmacı halen sınırda insanlık dışı önlemlerle, tel örgülerin ve kalın duvarların ardında bekletilmektedir. Türkiye taahhütlerine her zaman sadık kalmış, sözünü tutmuştur. Sözünü tutmayanların kimler olduğu çok açıktır. Türkiye’nin AB ile yaptığı 18 Mart 2016 tarihli anlaşmasına uymayan, mükellefiyetlerini yerine getirmeyen bilinmektedir. Şunu bir defa açık yüreklilikle ifade etmek isterim ki, Türkiye sığınmacı deposu, mülteci toplama kampı, göçmen barınma alanı değildir. 

SIĞINMACILARIN KÜLFETİ TAMAMEN TÜRKİYE'NİN SIRTINA YÜKLENDİ

Ege’de göçmen ölümlerinin önlenmesi, insan kaçakçılığı zincirinin kırılması ve yasadışı göçün yasal göçle ikame edilmesi amaçlansa da, sonuç alınamamıştır. Avrupa Birliği sürekli olarak bozgunculuk yapmıştır. 18 Mart mutabakatının önemli bir unsuru olan “1’e 1” formülü uyarınca, Yunan adalarından 4 Nisan 2016 tarihi itibariyle alınacak her bir Suriyeli için ülkemizde geçici koruma altındaki bir Suriyeli’nin AB ülkelerine yerleştirilmeleri sağlanacaktı. Böylelikle Türkiye’de mülteci yığılması en aza indirilecekti. Ne var ki uygulamada pek çok pürüz çıkmış, külfet tamamen Türkiye’nin sırtına yüklenmiştir. Buna da hiç kimsenin, hiçbir ülkenin hakkı yoktur. Biz gerekirse ekmeğimizi bölüşür yeriz, fakat aklımızla oynanmasına izin vermeyiz.

TÜRKİYE YENİ SIĞINMACI AKININI GÖĞÜSLEMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR

18 Mart mutabakatı kapsamında vatandaşlarımıza vize serbestisi 2018 yılı içinde sağlanacaktı. En geç 2017 yılı başında Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi hususunda resmi müzakereler başlayacaktı. Suriyeli sığınmacılara 6 milyar Avroluk mali destek vaat edilmişti. Bunların hiçbirisi gerçekleşmemiş, Türkiye’nin sabrı yanlış yorumlanmış, Avrupa Birliği bir kez daha aldatmıştır. Artık gerçeklerin inkarına imkan yoktur. Her şey meydandadır. Türkiye açık kapı politikasıyla gereğini yapmış, laftan sözden anlamayan Avrupa ülkelerinin paçası tutuşmuştur. Türkiye’nin mevcut şartlar altında yeni sığınmacı akınını göğüslemesi mümkün değildir. Şu anda İdlib’deki saldırılardan kaçan 1,5 milyon insan sınırlarımızdadır. Ve insani kriz devasa boyutlardadır. Onlara huzurlu bir gelecek hazırlama konusunda her ülkenin eşit ve adil sorumluluğu vardır ve olmalıdır. Hatta 5 Mart Moskova Zirvesi’yle ülkemizde ve sınırlarımızda birikmiş Suriyeli sığınmacıların gönüllü ve güvenli şekilde asıl ikamet yerlerine geri dönüşlerinin yolu da açılmıştır.

MHP GÖÇ MESELESİNİ BÜTÜN YÖNLERİYLE ELE ALMAKTADIR

Milliyetçi Hareket Partisi göç meselesini bütün yönleriyle analiz etmekte, üstünde kafa yormaktadır. Bu kapsamda partimiz AR-GE bünyesinde aralarında çok değerli bilim insanlarının ve uzmanların bulunduğu “Sınır Aşan Göçler Komisyonu” kurulmuş, nihayetinde 4,5 ayda emek emek hazırlanan teferruatlı çalışma kitaplaştırılarak kamuoyuyla paylaşılmıştır. Bizim her soruna yönelik söyleyecek sözümüz, paylaşacak görüşümüz vardır. Milliyetçi Hareket Partisi’nin göç ve sığınmacı politikasının insani boyutu olduğu kadar tarihi, kültürel, demografik ve stratejik boyutları da bulunmaktadır.

SIĞINMACILARI SAHİPSİZ BIRAKMAYIZ AMA TÜRKİYE'NİN GELECEĞİNİ DE DÜŞÜNMEK ZORUNDAYIZ

Türkiye yolgeçen hanı değildir. Bizim gidecek başka bir ülkemiz, başka bir yurdumuz, başımızı sokacağımız başka bir yuvamız yoktur. Ülkemize sığınmak isteyen mazlumları sahipsiz bırakmayız, ama Türk milletinin ve Türkiye’nin de geleceğini yabana atmayız, atamayız, atmayacağız. Anadolu’ya göç ve fetih güzergâhını takip ederek geldik, fakat hiçbir şart altında da geri gitmeyeceğiz, gidersek bile sadece Turan ülküsü için gideceğiz. Bu topraklarda erimemizi, zaman içinde tasfiye olmamızı planlayanların hesaplarını da hep birlikte muhataplarının başlarına geçireceğiz. Gelecek nesillere, henüz yeni doğmuş Türk çocuklarına tertemiz bir vatan bırakacağız, huzur ve refah bırakacağız, güvenli ve gelişmiş bir ülke bırakacağız, ama asla yük ve kambur bırakmayacağız.