Barış ve Kardeşliğin Karşısında Olan Kim?

Emperyalizmin silahlı maşası PKK terör örgütünün akıttığı kan, aldığı can ve yaptığı katliamları unutturup meşrulaştırmanın adı; “Analar ağlamasın, gözyaşları dinsin ve barış gelsin” korosuna dönüştü. İktidar medyası, yandaş medya ve vatansever geçinen eski tüfek Marksist medya koronun ön safını tutmuş, Erdoğan’ın şefliğinde var güçleriyle PKK’yı Ak’lamanın telaşında. Örgüt militanlarını barış güvercini, yurt dışındaki teröristleri koruyucu melek ve PKK’nın elebaşlarını Türkiye’nin kurtarıcısı gibi gösterme hezeyanı, aldı başını gidiyor. Devletin kuruluş anlayışı olan Milli bütünlük esasına dayalı olarak yürütülen genel siyaset felsefesi, AKP iktidar ile değişerek; anayasal vatandaşlık, etnisite ve mezhepsel katogorilere göre tanımlanmaya başlandı. Bütünleştirici, kaynaştırıcı ve milletleşme anlayışı, AKP ile birlikte yerini, mozaikçi ve her an birbirinden kopmaya müsait insanlar yığını bakış açısına bıraktı. PKK, millet ve vatanımızı ayrıştırmaya çalışan silahlı bir terör örgütü olarak bilinirken, AKP ile birlikte etnik yapının temsilcisi ve özgürlük savaşçısı gibi algılatmanın yolu açıldı. Devlet karşısında beli kırılmış ve hareket edemez hale düşmüş olan terör örgütü, Erdoğan’ın iktidara gelmesi ile birlikte yeniden palazlanıp baş kaldırdı. Geniş Kürt halk toplulukları, aşiretler ve bölgenin işadamları terör örgütünden kurtulmak isterken AKP ile birlikte PKK’nın safında yer almaya başladılar. Marjinal, terörist ve her türlü kirli işleri yürüten küçük bir grubu temsil eden PKK, AKP iktidarı ile birlikte devlet ile müzakere yapacak düzeye yükseltildi. Devletin kurucu öğesi sosyal bütünleşmeci ve millet kavramı AKP ile birlikte değişerek, Başbakanın ağzından 36 parçalı bir toplumdan söz edildi ve Kürtçülüğün önü açıldı. Bin yıldır birlikte yaşayan, tasada ve kıvançta aynı duyguları paylaşan Milletimiz, AKP ile birlikte “Kürt realitesini tanımak” maskesi ile ayrışmanın ve çatışmanın eşiğine sürüklendi. Yıllardır bölücü terör örgütü olarak tanınan ve taban tutamayan PKK, AKP’nin iktidara gelmesi ile birlikte KCK aracığıyla yerel yapılanmaya girdi. Sayıları ve sempatizanları belli bir terörist grup olarak bilinen Örgüt, AKP iktidar ile birlikte siyasi uzantısı BDP eliyle çocukları sokaklara döküp bilenme, direnme ve düşman yaratma, ötekileştirerek ayrışma provalarına girişti. Kuruluş amacı; milleti, vatanı ve devleti ile Türkiye’yi bölmek olan ayrılıkçı terör örgütüne sağlanan imkan ve verilen tavizler yetmemiş gibi AKP iktidarı bir taraftan Milletleşmeye statükoculuk diye saldırırken, öte yandan ayrışma ve başkaldırının yolunu döşeyen “açılım” başlattı. PKK militanlarını, Habur’da kahramanlar gibi karşılayan iktidar, hukuk düzenini çiğneyip teröristlerin ayağına mahkemeler götürdü. Terör örgütünün elebaşları ile militanları, giriştikleri katliamların hesabını vermesi gerekirken, AKP’nin kurduğu özel mahkemelerde teröre karşı büyük mücadele vermiş olan Ordu mensuplarını yargılandı. Bu yargılamalarda, militanlar gizli tanık konumuna getirildi. Güneydoğu bölgemizde, yıllardır kurduğu baskı ve akıttığı kana rağmen halktan destek bulamayan PKK, Erdoğan’ın sözleri ve uygulamaları ile taban tutmaya müsait bir yapıya sokuldu. Vatandaşa şefkat, merhamet ve adaletli davranıp, Teröristleri halktan izole ederek hukuk çerçevesinde yargılaması gereken AKP, tam tersi bir politika ile halkı ve teröristleri aynı kategoriye soktu. Başta Erdoğan olmak üzere AKP yöneticileri, öyle sözler söyleyip öyle politikalar uyguladılar ki; ayrı bayrağı, ayrı dili, ayrı halkı olduğuna inanan azgın azınlık kitlelere sirayet etmeye başladı. Terör örgütünün haraç hesaplaşmasında Paris’te öldürülen üç PKK’lı kadının Diyarbakır’daki cenazesi; millet ve devlet düşmanlarını turnusol kağıdı gibi ortaya çıkardı. Milletin gözüne sokarcasına teröristlerin tabutları PKK paçavralarına sarılması, hükümet temsilcileri ve teröristleri barış güvercini olarak gösteren medya tarafından güzel gelişmeler olarak gösterildi. Devlete başkaldırının adı “demokratikleşme” oldu. Toplanan kalabalığa eli kanlı bebek katili Öcalan için slogan attırmanın adı “Özgürlük” oldu. Militan cenazelerinin bulunduğu AKP’li vekil Ensarioğlu’nun olduğu söylenen hastanedeki bayrak direğine PKK paçavrası asılması “kardeşlik” oldu. Ömürlerini Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü bozmakla geçiren terörist tabutlarının milletin gözünün içine baka baka PKK paçavralarına sarılarak defnedilmesi; Türkiye Cumhuriyetinin en ağır, en acı ve en karanlık tablosudur. Emperyalizmin silahlı maşalarıyla yapılan mücadelede AKP’nin pes edip Diyarbakır'ın hükümet eliyle bölücü hainlere teslimidir. 40 bin kişinin katili, maddi ve manevi yıkımın baş sorumlusu Abdullah Öcalan şimdi iktidarın gözbebeği oldu! Türk Devletini yöneten siyasi irade “İmralı süreci” diye bebek katilinin önünde diz çöktü. Yaşanılan bunca rezaleti “Efendim, terör duracak! Barış havası esiyor” ambalajına sardılar. Bölücüsünden, din düşmanına, teröristinden bayrak düşmanına kadar Türk milletinin kuyusunu kazanların hepsi bir araya gelmiş bölünme planını “barış havası” ambalajı ile süsleme çabasındalar. Diyarbakır'da barışın kazandığını söyleyenler, ellerini vicdanlarına koyup, PKK’nın niçin kurulduğunu ve yıllardır ne istediğine baksın. Eli kanlı katiller niçin dağa çıktılar? PKK'nın belgelerinde ne yazıyor? Sözcüleri neler söylüyor? PKK’nın amacının Türkiye'yi Irak gibi bölüp, kuzey Irak gibi Kürdistan oluşturmak ve başkentini de Diyarbakır yapmak olduğunu bilmeyen var mı? 40 bin kişinin canına ve 500 milyar dolar maddi kayba sebep olan PKK, ulaşmak istediği hedefe , 3 teröristin cenazesi bahanesiyle Diyarbakır'da ulaştı. Kan dökerek 30 yıldır ulaşamadığı ve artık vazgeçme noktasına geldiği hedefe, AKP sayesinde tören yaparak nasıl varıldığını içimiz sızlayarak gördük. Vatan ve millet bütünlüğünden vazgeçmenin, geri çekilmenin, teslim olmanın adı ne zaman barış oldu? Terör örgütünün hedefi bölgeden Türkiye cumhuriyeti devletinin çekilmesi, istedikleri paçavraları asmaları değil miydi? Her şey PKK’nın istediği gibi hazırlanıp eksiksiz biçimde teslim edilmiş. Artık niye olay çıksın? “Kanın durmasını istemiyor musun?” diye soranlara; Vatanını, milletini ve bayrağını seven herkes; huzuru, barışı, kardeşliği ve kanın durmasını ister. Bölücülük ve terörün bitmesini bekler. Ancak İktidarın “imarlı süreci” diye adlandırdığı müzakere masasında, Bebek katili Öcalan, vatanı ve milleti ile Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü kabul edip, bölücülük ve terörden vazgeçtiğini bildirmesi ön şart olmalıdır.