Kendince ve yadaşlarınca sert olduğu iddia edilen sözler sarfetti. Dün yaptığı 'Sorumlu değilim' tarzındaki açıklamalarına ek yaparak devam etti. Genelkurmay'a ve Diyarbakır'da 2'nci Hava Kuvvet Komutanlığı'ndaki askerlere kendince verdi veriştirdi.
Ankara'dan yürütülen ihanet sürecinin bahane edilmeyeceğini söyleyerek bu hadisenin sebep ve sonucunun kendi yaptığı basiretsiz,müzakereci politikalar olduğunu inkar etmeye çalıştı.
İşte konuşmanın o bölümü: "Çözüm sürecini sekteye uğratmayalım. Ne demek ya. Ne demek çözüm süreci. O garnizonun içine girip de bayrağı indireni orada her halükarda indirip gereğini yapacaksın. Yapmıyorsan sorumlusun. Heralde ben Ankara'dan gelip de o bayrağı indireni ben indirmeyeceğim. Oradaki görevli indirecek. Çözüm süreci falan böyle bir şey olmaz. Askerin bahanesi olamaz. Polisin bahanesi olamaz. Gereği neyse bunu yapacak. Ben buradan güneydoğuya sesleniyorum. Yollar kesiliyor. Ne olacak? Çözüm süreci sekteye uğramasın. Arkadaşlar böyle bir mantık olmaz. Gelip yol kesen bu eşkıyalara bu teröristlere jandarması da polisi de haddini bildirecek ne olursa olsun. Bir devletin görevi yol emniyetini sağlamaktır. Can emniyetini sağlamaktır. Mal iemniyetini sağlamaktır. Eğer sen yapamıyorsan onlara da biz gerek teftiş yapılması gereken uygulamayı yaparız."
Oysa birkaç gün önce Diyarbakır'daki Çözüm Süreci Çalıştayı'nda Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay başbakanın bugünkü açıklamalarını yalanlayan bir açıklama yaptı: "Bölgede hareketlilik başladı. Yol kesmeler başladı. Bunları açıklamakta ve anlamakta zorlanıyoruz. Güvenlik birimlerimiz çözüm süreci hassasiyeti nedeniyle çok temkinli, dikkatli davranıyor. Çünkü bizim talimatımızdır o ama bölgede de bu hassasiyetin çok fazla dikkate alınması gerekiyor. Bu sabrın istismar edilmemesi gerekir.” Başbakan 'beni ilgilendirmez' diyor, yardımcısı 'Biz söyledik bir şey yapmamalarını' diyor. Yüce Türk milleti kime inanacak?