Büyükşehir (Yasa Tasarısı): Deve mi? Kuş mu?
Uzunca bir zamandır iktidar partisinin ve hükumetin gündeminde bulunan ancak mahalli idareler genel seçiminin öne alınmasının gündeme gelmesiyle birlikte hükumet tarafından 8 Ekim 2012 tarihinde alelacele TBMM Başkanlığına sunulan “Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” İçişleri ile Plân ve Bütçe Komisyonlarında karara bağlandıktan sonra TBMM Genel Kurulunda görüşülmesi bekleniyor.
Alelacele dememize itiraz edecek kimse olmadığını düşünüyorum. Zira özellikle İçişleri Komisyonundaki görüşmeler esasında AKP’li milletvekillerinin tavır ve davranışları aldıkları emri bir an evvel yerine getirmeleri gereğini ortaya koymakta ve her şey kamuoyunun gözleri önünde cereyan etmektedir.
Şimdi usûlü bir kenara bırakıp kısaca tasarı hükümlerini hatırlatarak kanun tasarısının esasına değinelim. Tasarının 1’inci maddesi ile 13 ilde daha büyükşehir belediyesi kurularak toplam büyükşehir sayısı 29’a çıkarılıyor, aynı zamanda bu illerin mülkî sınırları içinde bulunan köy, belde ve bucakları tüzel kişilikleri sona erdirilerek mahalle statüsüne geçiriliyor ve büyükşehir belediyesinin sınırları il mülkî sınırı olarak belirleniyor. Bu maddedeki en önemli husus ise mevcut 29 il özel idaresinin tüzel kişiliklerinin kaldırılmasıdır.
2’nci madde ile yeni kurulan büyükşehirlerdeki mevcut merkez ilçelerde yeni bir isimle 1-3 toplamda da 24 ilçe kurulmak suretiyle büyükşehrin alt yapısı oluşturulmaya çalışılıyor. 3’üncü maddede ise tüzel kişilikleri kaldırılan il özel idareleri ve köyler ile ilgili yapılacak işlemler düzenlenmektedir.
İl özel idarelerinin ikamesi olarak “Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezleri” Tasarının 4’üncü maddesi ile düzenlenmektedir. 5’inci madde ile de başta Büyükşehir Belediyesi Kanunu olmak üzere ilgili diğer kanunlarda yapılan değişiklikler hükme bağlanmaktadır.
Geçici 1’inci madde ile tüzel kişilikleri kaldırılan belediye ve köylerin bağlantı durumlarına göre personel ve maddî varlıkların devir işlemlerinin nasıl yapılacağı düzenlenirken büyükşehirlerin dışında kalan 52 ildeki belde belediyelerinden 31 Aralık 2011 tarihi itibariyle nüfusu 2.000’in altında olan 559’unun belediyelikleri düşürülerek köy statüsüne geçirilmektedirler. Toplamda ise 1591 belde belediyesi ile 16.082 köyün tüzel kişiliği sona erdirilmektedir.
2004 yılında 5216 Sayılı Kanunla konulan merkez ilçe nüfusunun 750.000 olması durumu tasarı ile il nüfusunun tamamı olarak değiştirilmektedir. Bu durum merkez nüfusu oldukça az olmasına rağmen, yani şehirleşme ve bütünlük açısından büyükşehir özelliği taşımayan illerde büyükşehir belediyesi kurulması sonucunu doğurmaktadır. Örneğin Aydın Merkez İlçenin kent nüfusu 191.037 olmasına rağmen Nazilli (kent nüfusu 110.401) gibi büyük ilçeleri sayesinde toplam nüfusu 999.163 olmasından dolayı, aynı şekilde Tekirdağ Merkez İlçenin kent nüfusu 147.490 olmasına rağmen Çorlu (kent nüfusu 226.921) ve diğer ilçeleri ile birlikte toplam nüfusu 829.873 olması nedeniyle bu illerde büyükşehir belediyesi kurulmaktadır. Buna karşın merkez ilçe nüfusları bu illerin yaklaşık iki katı olmalarına rağmen toplam nüfusları 750.000’in altında olmasından dolayı Sivas (merkez ilçe 310.647, toplam 627.056 nüfusa sahip) ve Elazığ (merkez ilçe 341.220, toplam 558.556 nüfusa sahip) illerinde büyükşehir belediyesi kurulması öngörülmemiştir. Kentsel alan ve nüfus bakımından zıtlık, haksızlık ve adaletsizlik içeren bu durumun düzeltilmesi gerekir. İl geneli nüfusu yerine merkez ilçe nüfusunun esas alınması, ancak 750.000 olan nüfus ölçütünün 500.000 veya 400.000 gibi bir rakama çekilerek daha nesnel ve gerçekçi kriterler oluşturulması uygun bir hal tarzı olarak değerlendirilmektedir.
Büyükşehir belediyesi sınırının il mülkî sınırı olarak değiştirilerek il özel idaresinin kaldırılması mülkî idarenin etkisini ve kontrolünü önemli ölçüde azaltmakta, şehir kavramının esas unsuru nüfus yoğunluğu göz ardı edilmektedir. Tasarı gerekçesinde 2004 yılından beri “İstanbul ve Kocaeli illerinde uygulanan il sınırında büyükşehir belediye modelinin imar, plânlama, ulaşım, itfaiye gibi geniş çerçevede eşgüdüm ve bütünlük içerisinde yürütülmesi gereken mahallî müşterek nitelikteki kamu hizmetlerinin sunumunda etkinlik sağladığı görülmüştür” denilerek, bu etkinliğin diğer illerde de sağlanmasının hedeflendiği belirtilmektedir. Burada göz ardı edilen husus İstanbul ve Kocaeli illerindeki nüfus yoğunluğunun diğer iller ile kıyaslanamayacak kadar fazla olmasıdır. Daha doğrusu diğer illerimizin hiç birinin bu iki ilimize benzemediğidir. Bu illerimizin hemen hemen tamamı gerçek anlamda kentsel alan iken diğer illerimizde böyle bir şeyin sözkonusu olmadığıdır.
Tasarı ile bilimadamlarının kullandığı şehir kavramının tanımı değiştirilmek isteniyor, tasarı yasalaştığı takdirde Türkiye’de kır, şehir, büyükşehir ve belediye gibi tanımlamaların yeniden yapılması gerekir. Köy ise zaten yok veya köyüm eski köyüm değil. Köy olmayınca köylü de olmayacak, çıkarılması düşünülen yasa ile köy ve köylünün sorunları kökünden halledilmiş(!) olacak. 1591 belde belediyesi ile 16.082 köyün tüzel kişiliğinin sona erdirilmesi ayrıca sosyal, ekonomik ve kültürel dengenin bozulmasına vesile olacaktır. Mahalleye dönüştürülecek köylerin sakinlerinden 5 yıl süre ile belediyece alınması gereken vergi, harç ve katılım payları alınmayacaktır. Beş yıl sonra bu vergiler vatandaşlarımızın sırtına bir yük olarak binecek, iki ineği, üç-beş tavuğu ile geçimini sağlamaya çalışan fakir fukaranın sofrasından bir ekmek daha eksilecektir. Bütün bunlardan daha vahimi ise, belediye meclisinin alacağı bir karar ile “şehirde hayvan (inek, keçi, koyun, tavuk vs) beslemenin” yasaklanması, ahırlarının yıkılması durumunda bu mahallelerde(!) yaşayan vatandaşlarımız ne yapacaktır, geçimlerini nasıl sağlayacaklardır?
Tasarının gerekçesinde olabildiğince yerel bir yönetim anlayışından bahsediliyor. Yerelleşme yerel halkın görüşlerine, fikirlerine, nihayetinde siyasal kararlarına saygı ile başlar. Oysa köyü ve beldesi kapatılacak olan insanların bu konuda fikri alınmadan, onlara danışılmadan merkezî hükumet tarafından böyle bir tasarı hazırlanıyor. Bu mudur yerel yönetim anlayışı?
Büyükşehir belediye sınırlarının il sınırına çekilmesinin bölgesel yönetim ve eyalet sistemine geçişin bir basamağı olacağı yönündeki görüşler de gözardı edilmemesi gereken önemli hususlardır. Tasarı ile vali ve kaymakamların etkinliğinin azaldığı, büyükşehir belediye başkanının hizmet alanı ve etkinliğinin artırıldığı görülmektedir. Bunun bir başka anlamı da kanaatimce; “valiler ve kaymakamlar kaynakları iyi kullanamıyor, vatandaşa iyi hizmet edemiyorlar, bu işleri belediye başkanlarına verelim de vatandaş bir hizmet görsün” demektir. Bu da vali ve kaymakamlarımıza yapılabilecek en büyük hakaretlerden biridir diye düşünüyorum. Burada esas yapılmak istenen şeyin devleti temsil eden mülkî idarenin tamamen kaldırılması için bir altyapı hazırlamaktır. Şartlar olgunlaşınca yönetim tamamen belediyelere bırakılacaktır. Esas itibariyle bu durum kamu düzeninin sağlanmasına ve hizmetlerin etkin, koordineli ve eşgüdüm içinde yürütülmesine engel olacağı gibi aynı zamanda yıkıcı ve bölücü unsurların bölge tabanlı demokratik özerklik ve otonomi talepleri kısmen yerine getirilmiş olacak, demokratikleşme ve yerelleşme söylemleri ile Türkiye, adım adım bölünmeye doğru ilerleyecektir.
Mevcut büyükşehir belediyelerinin bir çoğu halihazırdaki sınırları içerisinde birçok hizmeti yerine getiremiyorken örneğini vereceğim köylere/mahallelere nasıl hizmet götürecektir. Adana Büyükşehir Belediyesi yaklaşık 200 km. uzaklıktaki Tufanbeyli İlçesi Koçcağız Köyü, yaklaşık 150 km.uzaklıktaki Pozantı İlçesi Karakışlakçı Köyü, Mersin Büyükşehir Belediyesi, yaklaşık 250 km. uzaklıktaki Anamur İlçesi Sarıdana Köyü, Ceyhan İlçesi İmran, Soğukpınar, Gümürdülü, Sarımazı, Dutlupınar Köyleri, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi yaklaşık 200 km. uzaklıktaki Elbistan İlçesi Karamağara Köyü. Benzer uzaklıktaki köyler hemen her ilimizde mevcut olup, mevcut durumda kapatılan köy hizmetlerinin donanım, bilgi ve birikimiyle il özel idarelerince hizmetler götürülmektedir.
Şimdi bazıları diyecektir ki; AKP’nin ve Erdoğan hükumetlerinin yaptığı her iyi işe bir kulp takıp olumsuz taraflarını ön plâna çıkarıp kötülemeye çalışıyorsunuz. Bu görüş elbette doğru değildir. Bizim böyle düşünmemizi sağlayan hükumetin bazı tutum ve davranışlarıdır. Birincisi, hükumet böylesine önemli değişiklikler içeren bir tasarıyı hani çok önem verdikleri sivil toplum kuruluşlarının, ilgili birimlerin,uzmanların, akademisyenlerin görüşlerini almadan kanunlaştırmak istiyor. İkincisi AKP tasarıya karşı çıkan muhalefet partilerini iş bilmezlikle, diğer kişi ve kuruluşları ideolojik davranmak ve AKP karşıtlığı ile suçlayıp görüşlerini dikkate almıyor. Üçüncüsü AKP içinde bile bu tasarıdan birçok kişinin haberdar olmadığı, tasarının gündeme gelmesi ile birlikte parti içi rahatsızlıklar olduğu konuşulmaktadır. Böyle bir gelişmenin ülkemizin oldukça sorunlu olan bölgelerinde nelere yol açabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerektir.
Başbakan 21 Ekim 2012 tarihinde İstanbul’da Haliç’e deniz suyu verilmesi töreninde yaptığı konuşmada Büyükşehir Yasa Tasarısına karşı çıkan CHP Genel Başkanına ”Sayın Kılıçdaroğlu Muğla Belediyesi ne demektir?” diye sorarak “Fethiye, Bodrum, Datça Muğla Belediyesi’ne bağlı mıdır değil midir? Korkarım ki; ‘Bağlıdır’ der. Çünkü bilmez. Hal bu ki Muğla Belediyesi, MUĞLA MERKEZ İLÇE BELEDİYESİDİR, İL BELEDİYESİ DEĞİLDİR aslında. Ama ne? Adı Muğla. Rize Belediyesi… Rize il değil, Rize merkez ilçe belediyesi. …Ama bunu anlamaktan maalesef yoksun. …”
Kanun Tasarısının 1’inci maddesinin 1’inci fıkrasında ise; “Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin İL BELEDİYELERİ büyükşehir belediyesine dönüştürülmüştür.” denilmektedir. Başbakanın konuşması ile altında imzası bulunan kanun tasarısı arasındaki çelişki kimlerin iş bilmez olduğunu açık bir şekilde gösteriyor sanıyorum.
Tasarı ile yeni kurulacak büyükşehir belediyelerindeki mevcut merkez ilçelerden bazıları nüfus bakımından Anayasamızın öngördüğü “büyük yerleşim merkezi” olma özelliği taşımamaları nedeniyle, il özel idarelerinin kaldırılmasının il idaresinin bütünlüğünü bozması ve Türk idaresinin dayandığı ilkeleri bütünüyle sakatlaması açısından, ayrıca orman köylüsünün korunması ile ilgili hükümlerin ihlal edilmesi nedeniyle Anayasa’ya aykırılık teşkil ettiği kanaatindeyim. Tasarının bu yönüyle de incelenmesi gerekmektedir.
Sonuç itibariyle kamuoyunun ve vatandaşlarımızın beklentileri doğrultusunda mevcut yasal şartları taşıyan bazı yerlerde büyükşehir belediyeleri kurulmalıdır. Ancak ülkemizin siyasal, sosyal, idarî ve ekonomik yapısını önemli ölçüde etkileyecek olan Büyükşehir Belediyesi Kanununda önemli değişiklikleri kamuoyunda yeterince tartışılmasını sağlamak, eksik, aksak ve olumsuz sonuçlar doğurabilecek maddeleri yeniden düzenlemek amacıyla tasarı geri çekilmelidir.