Küresel iradenin, Türkleri Anadolu’dan atmak amacıyla düzenlediği Haçlı Seferleri organizasyonlarından birisi olan Çanakkale’yi geçme projesi ile AKP – PKK işbirliğiyle yürütülen İmralı müzakereleri arasındaki bağı görebiliyor muyuz?
Fransız İhtilali’nden sonra toplanan, Viyana Kongresi neticesinde ortaya çıkan Şark Meselesi, Türkleri Balkanlardan kovduktan sonra Anadolu’dan tamamen atma projesiydi. 1853’teki Kırım Savaşı’ndan sonraki zor günleri dış borç alarak aşmaya çalışan Osmanlı Devleti, 1881’de Duyun-u Umumiye noktasına kadar gelmişti.
Küresel iradenin güçlü devletleri, Osmanlı Devleti içindeki halkların ayaklanması için çaba sarfederek, hasta adam ilan ettikleri Osmanlı’yı parçalamaya başlamışlardı. Ayaklanan halkların bölgelerine özerklik verilerek bağımsızlıkları ertelense de bağımsızlık ilanlarının önüne geçilememişti. Endüstri devrimiyle, fabrikalarında ürettikleri malları Osmanlı’nın geniş topraklarında pazarlamayı hedefleyen güçlü devletler, Osmanlı topraklarını sömürgeci güçlerini yerleştirerek ele geçiriyordu.
İngiliz, Fransız ve bazı devletlerin Boğazları ele geçirmek için harekete geçmesi, o ana kadar sürekli toprak kaybedip geri çekilen Müslüman Türk Milletimizi uyandırmıştı. Uyanan Türk Milleti, dünyada eşi olmayan Havada, Denizde ve Karada aynı anda savaşmanın ilk örneğini sergileyerek, hem Anadolu’yu kurtarmak hem de kaybettikleri toprakları geri alabilmenin mücadelesini başlatmıştı.
Gelibolu, Conkbayırı ve Anafartalar’da, ‘’Size ölmeyi emrediyorum’’ diyen Mustafa Kemal’in emrinde 250 bin Şehit vererek, Yedi Düvel’e namusunu çiğnetmeyip Çanakkale’nin geçilemeyeceğini göstermiştir.
Çanakkale’de ve Anadolu’nun her yerinde vatan topraklarını küffara karşı koruyan ve düşmanı defetmesini bilen Müslüman Türk Milleti, müzakere masalarında mağlup edilmeye çalışılmıştı. Ancak Mustafa Kemal’in Bağımsızlık Meşalesini yakmasıyla başlayan mücadelenin neticesinde, Yedi Düvel’in müzakere masalarında Türkleri yenme projesi çöpe atılmıştır.
Çanakkale’de mağlup olan Yedi Düvel’in günümüzdeki adı olan Küresel Güçler, o günden bu yana boş durmayarak, aynı projenin değişik versiyonlarını sürekli olarak uygulamaya çalıştı. O günün Kapitülasyonları bugünün Küresel Şirketleri Türkiye Cumhuriyeti içerisinde her varlığı ele geçirmeye çalıştılar.
Günümüzde; Bankaların, Sigorta şirketlerinin, Borsanın, Gıda ve Hayvancılık Sektörünün yarıdan fazlasının yabancı şirketlerin eline geçmesi, Yedi Düvel’in Çanakkale Savaşı’na kadar olan süreçteki, Endüstri Devrimi neticesinde ürettikleri malları Osmanlı topraklarında pazarlama projesinin aynısıdır. O gün başaramadılar ama bugün silahlı işgal olmadan başardılar.
Yedi Düvel’in, Osmanlı’yı parçalama projesinin ikinci önemli maddesi ise halkları ayaklandırarak özerk bölgeler oluşturmaktı. Çanakkale Zaferi, Yedi Düvel’i başarıya ulaştıramamıştı. Ancak Yedi Düvel’in günümüzdeki adı olan Küresel Güçler başarmak üzeredir.
1980 Darbesinden sonraki siyasi iktidara ön çalışma protokolünü yaptırıp da AKP iktidarına imzalattıkları ‘’Halkların kendi kaderini kendisi tayin etmesi’’ hükmünün gereğinin yapılması noktasında, son hızla yol alıyoruz.
Çanakkale’yi işgale çalışan Fransızlar, Çukurova Bölgesi’ni de işgal etmişti. Ülkemizde Fransızlara mihmandarlık yapan Ermeniler, Fransızlar ile birlikte Müslüman Türk Milletimizi katletmişti. Müslüman Türk Milleti, Fransızları topraklarımızdan atmasını bilmiş Ermenilere dersini vermişti.
Küresel Güçlerin Osmanlı’yı parçalamak için ayaklandırdıkları maşalık yaptırdıkları hain Ermeniler, 1980’li yıllarda Asala Terör Örgütü olarak aynı görevi ifa etmek için hortladılar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Rahmetli Abdullah Çatlı’nın mücadeleleri sayesinde Ermeni Asala’dan kurtulmuştu.
Ermeni Asala yok olurken, B Planı olarak hazırlanan PKK terör örgütü Küresel Güçler tarafından ileriye sürüldü. Kürt olduğu söylenen ama Kürtçe dahi bilmeyen aslen Ermeni olan Abdullah Öcalan, Küresel Güçlerin ve içimizdeki hainlerin desteğiyle PKK terör örgütünü kurdu.
Kürtlerin haklarını savunduğunu söyleyen PKK terör örgütünü oluşturan militanların, yaklaşık % 70’i Ermeni kökenliydi. Ermenilikten Kürtlüğe dönen bu caniler, kendilerini Kürt kimliğiyle kamufle etmişti. Bunlardan bazıları ise Kürtlükten Aleviliğe geçiş yaparak kamufle oldular. Burada gerçek Kürt kökenli olup da Alevi inancına bağlı olan vatandaşlarımızı tenzih ederim.
PKK içindeki Ermenilikten Kürtlüğe dönenlerin önemli bir kısmının, Yahudi olması manidar değil mi? PKK’ya destek veren ülkelerin başında İsrail olduğuna göre, aslında hiç şaşırmamamız gerekiyor. Zaten Kürtleri kandırarak Kürdistan kuracağını söyleyenlerin esas amacı, Büyük İsrail Devleti’ni kurmaktır.
Müslüman Türk Milletimizin asker, polis ve masum vatandaşlarından, yaklaşık 50 bin kişiyi öldüren PKK, Abdullah Öcalan’ın hapse atılmasıyla ve Koalisyon Hükümeti’nin silahlı eylem yapması halinde PKK liderinin hemen infaz edileceği hükmünü kayıt altına alması, PKK faaliyetlerini durdurmuştu. Ancak, 2002 yılında iktidara gelen AKP Hükümeti, öncelikle terör suçlularının da idamını kaldıran kanuni düzenlemeye gitmesi, PKK’yı yeniden diriltmişti.
Osmanlı’yı parçalama sürecinde kullanılan ‘’Halkların kendi kaderini kendisi tayin eder’’ hükmünü imza altına alan AKP Hükümeti, terörle yeterince mücadele etmeyerek PKK’nın toparlanıp iyice güçlenmesine sebep olmuştur. Arkasında ABD, AB ve İsrail Şeytan Üçgeni olan PKK, Barzani’nin desteğiyle de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne her istediğini yaptıran bir silahlı güç haline gelmiştir.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın ‘’Kürtler ne isterse vereceğiz’’ açıklaması, AKP Hükümeti’nin PKK’ya her türlü tavizi vereceğinin ilanından başka bir şey değildir. PKK’nın Kürtlerin temsilcisi haline getirilmesinin yollarını ne yazık ki, AKP Hükümeti açmıştır.
‘’Her şey iyi olacak’’ söyleminden bu yana başlatılan Ermeni ve PKK açılımlarının geldiği nokta, Türkiye Cumhuriyeti ile PKK terör örgütü’nün İmralı’da müzakere masasına oturup pazarlık yapmasıdır.
PKK istedikçe AKP veriyor. Apo, ölüm orucuna girdirdiği PKK militanlarını bir emriyle ölüm orucundan vazgeçirip kahraman pozisyonuna sokuluyor. Başbakan, dokunulmazlıklarını kaldıracağını söylediği PKK’nın partisi BDP’nin milletvekillerini adeta affediyor ama bunların İmralı’ya gitmesini de engelleyip şov yapıyor. PKK ile kucaklaşanların İmralı’ya gidemeyeceğini söyleyen Başbakan, İmralı’ya gidecekleri tayin ederken bunların İmralı’da PKK lideriyle kucaklaşacağını neden düşünmüyor?
Osmanlı Devleti’ni yıkarken, Türkleri Anadolu’dan atmak ya da güçsüzleştirmek için Sevr Anlaşmasını dayatan Yedi Düvel’in günümüzdeki versiyonu Küresel Güçler, maşa olarak kullandıkları PKK aracılığıyla İmralı’da Postmodern Sevr Anlaşması’nı dayatıyorlar.
İmralı Tutanakları diye ortalığa yaydıkları belgeler Postmodern Sevr Anlaşması’nın ön hazırlığıdır. Bugün İmralı tutanaklarında konuşulanlara izin verip kuzu kuzu dinleyen AKP Hükümetinin, yarın hangi tavizleri PKK’ya vereceğini merak ediyoruz.
AKP lideri, PKK terör örgütünün partisi BDP’nin hangi Milletvekilini PKK lideriyle kucaklaştıracağını tayin eder konumdadır. İmralı’daki müzakere masasına oturması için tayin edilen BDP’li Milletvekillerinin TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi olması manidardır. AKP Hükümeti, İmralı’da PKK ile kafa kafaya vererek yeni Anayasa metnini mi hazırlıyor?
Anayasa’dan Türk Milleti kavramını çıkarmaya azmetmiş AKP ve PKK’nın partisi BDP işbirliğine Yeni CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun kredi vermesi, meseleyi başka boyuta taşımaktadır. TBMM’de bulunan dört siyasi partiden üçü olan AKP,CHP ve BDP, Anayasa’dan Türk Milleti kavramını çıkarmak için işbirliğine hazır konuma gelmiştir.
Türk Milliyetçiliğini ayakları altına aldığını söyleyerek Türk Milliyetçilerine düşmanlık besleyen AKP lideri, PKK’ya genel af isteyecek kadar ileri giden CHP lideri ve PKK’nın partisi BDP liderlerinin ortak özelliği ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ diyememesidir. Bu sözü TBMM’de söyleyebilen tek siyasi parti lideri ise MHP lideri Devlet Bahçeli’dir.
MHP, Yalnız Kurt misali TBMM’de yalnız bırakılmıştır. Siyasi Kürtçülükte ruh Üçüzlüğü yapan AKP, CHP ve BDP’ye karşı tek başına mücadele eden MHP’dir. Bundan dolayıdır ki, Türk Milliyetçilerine düşmanlık yapan siyasi Kürtçüler, AKP yandaşı medyalar, Küresel güç maşalığı yapan STK’lar güç birliği yaparak Ülkücü Hareket’e ve MHP’ye saldırıyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli, Ülkücülerin demokrasi içerisinde mücadele etmesini sağlarken, İmralı’da müzakere edilenlerin karşısında nereye kadar demokrasi içerisinde mücadeleye devam edeceğini artık kestiremiyoruz. Nihayetinde, sertleşen söylemleriyle MHP lideri, İmralı sürecinin durdurulmaması neticesinde ‘’Son sözü söyleme’’ noktasına doğru yol alınacağının işaretini vermiştir.
Analar ağlamasın diyerek yola çıkan AKP ve PKK’nın partisi BDP’nin işbirliğiyle yapılan Nevruz kutlamasında bir tane bile Türk Bayrağının olmaması, BDP’nin Türklerle barış içerisinde yaşama söylemlerinin iflas etmesinin göstergesi değil mi?
Nevruz kutlamasında, 50 bin kişinin katili PKK’nın liderinin mektubu okunacak diye bütün AKP yandaşı medyaların canlı yayında hazır ve nazır olması neyin ifadesidir? PKK lideri, ‘’Artık silahlar sussun siyasi mücadele devam edecek’’ diyor ve yurt içindeki PKK militanlarının yurt dışına çıkmasını emrediyor. AKP Hükümeti ise bir genel af demek olan PKK liderinin bu emrinin gereğini yapmak için hazır ve nazır olduğunu söyleyebiliyor.
Bütün bunları hoş gören AKP Hükümeti ne yapmaya çalışıyor? İki ayrı devlet görüntüsüyle sekiz memur ve askerimizi protokol imzalanması neticesinde serbest bırakan PKK’yı ayrı devlet yöneticisi konumuna sokmanın vebali, AKP Hükümetinin değil mi?
G.Doğu’da yapılan seçimlerde % 85’lere kadar varan oranlarda PKK’nın partisine oy çıkan illerimiz var. ‘’Halkların kendi kaderini kendisi tayin eder’’ hükmü gereğince yarın Referandum istenilirse, AKP Hükümeti ne yapmayı düşünüyor? Uluslararası Anlaşmalar gereği imza attığı hükmü, AKP Hükümeti hatırlamıyor mu? Hatırlıyorlarsa, PKK’nın partisinin % 50’yi aşan oranda oy aldığı kaç ilimizin olduğunun hesabı yapılıyor mu?
Federasyon ve Özerklik olmayınca, Başkanlık sistemi ile Eyaletlere geçiş sürecini hızlandıran AKP Hükümetinin, varacağı nokta neresidir? PKK’ya taviz vererekten nereye varmayı düşünüyor?
TBMM’deki siyasi partilerden AKP, CHP ve PKK’nın partisi BDP siyasi Kürtçülükte ruh üçüzlüğü yaparak, PKK açılımı yaptıkça MHP’nin oyları artmaktadır. MHP % 20’ye ulaşmıştır. Bu oran ile Yerel Seçimlerde başarılı olabilir. Ancak bu oran daha sonra yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimler için yeterli olmayacaktır.
Bu bağlamda Müslüman Türk Milletimiz, MHP’nin demokrasi içerisinde mücadelesini devam ettirebilmesi için, MHP’ye daha fazla destek olmalıdır. Anayasa’daki Türk Milleti kavramını korumak adına yeterli oy desteğini MHP bulması gerekir. MHP, bu desteği bulamaması halinde, ‘’Son sözünü söyleme noktasına’’ doğru sürüklenecektir.
Ülkücü Hareket’in ve MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’nin PKK’nın her istediğini alır konuma gelmesinden sonra verdiği bir beyanatta AKP Hükümetine seslenerek, ‘’25 yıldır dağda gezerek ülkeyi bölme çalışmalarına izin veriliyorsa, 50 yıl dağda gezmeye hazır olup Türkiye’yi böldürtmeyen Milliyetçi Harekete de her istediğini verecek misiniz’’ diye sormuştu.
Bu sözün nereye gittiği gayet açık ve nettir. Aynı konuşmada Bahçeli ‘’Bu ülkede aydın geçinenler ve bazı STK’lar PKK’nın ülkeyi bölmeye çalıştığını anlamadı da Devletin Zirvesi de mi anlamadı?’’ diye sormuştu. Gelinen noktada, AKP Hükümetinin hiçbir şey anlamadığı ya da anlamak istemediği görülmüştür ki, hala PKK ile müzakere masasında oturmaya devam ediyor.
‘’Cenab-ı Allah, Türk Milletine bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın’’ diyen Mehmet Akif Ersoy’un duasına yürekten katılıyoruz. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin ve Müslüman Türk Milletimizin sürüklendiği nokta, yeniden Milli Mücadele verilmesi durumuna doğru sürüklenmektedir.
Netice itibariyle, MHP lideri Bahçeli’nin söylemiyle, Çanakkale’yi işgale çalışanların torunları İmralı masasında müzakere yaptığı bir ortamda; Dedelerimiz Çanakkale’yi geçmeye çalışanları ‘’Çanakkale Geçilmez’’ diyerek nasıl durdurduysa, torunları olarak bizlere İmralı’daki ihanet müzakeresini yırtıp çöpe atmak düşer.
Bu yazımızı, tehditkar algılayan Bedbahtlar olabilir. PKK terör örgütünün Devleti ve Türk Milletimizi tehdit etmesini, İleri Demokrasi çerçevesinde demokratça algılama gafletine düşüyorsanız, Müslüman Türk Milletimizin Milli duygularını anlatmaya çalıştığımız bu yazıyı da İleri Demokratça bir yerlere not ediniz.
NE MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE VE MÜSLÜMAN KALANA…
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE VE TÜRK KALANA…