Yazdığım son iki yazıda, Atatürk’ün Bursa Nutku’ndan yola çıkarak memleketin içinde bulunduğu duruma ve gençlerin görevine dair bir yorum ile İstiklal Savaşı’nda, Türk Milletinin davranışlarını ve sonuçlarını ve de bugün verilmesi gerektiğine inandığım “demokrasi savaşı”nın bunu örnek alması gerektiğini, anlatmıştım.
Bu kere kanaatimce verilmesi gerektiğine inandığım “demokrasi savaşı”nın önündeki en büyük sorun, yüzyıllardır varlığı tartışmasız bir gerçek olan “etnik ihanet”tir.
Peşinen söyleyeyim, bu yazıya ve başlığına ilham olan rahmetli Necdet Sevinç ağabeyin “İstiklal Harbi’nde Etnik İhanet” adlı kitabıdır. Necdet Sevinç, iyi ki; bu kitabı yazmıştır da o dönem yaşananlar içinde, etnik ihaneti bütün tarafları ile bugün görebiliyoruz.
Dikkat ederseniz, Türk adını Türkiye’den ve Türk’ün yaşadığı her toprak parçasından silme planı vardır. Türkiye’de de iktidar olan kara zihniyet, bu nedenle “Türk” adını kullanmaz ve her şeye “millet” der, “Türkiyelilik” kavramını teşvik eder, bölücülerle uzlaşma arar ve 36 etnik parçayı dilinden düşürmez.
“Yeni Anayasa” dayatmalarının altında yatan, mevcut anayasadan “Türk” tanımlarının çıkarılmasıdır. Bu birçok hedefin yanında, asıl hedeftir. Böylece benim defaatle belirttiğim gibi, Türkiye’de Türk hükümranlığına hukuken son verilmesi amaçlanmıştır. Sadece Türkiye’de mi dersiniz? Türkmenlerin, Kıbrıs’takilerin, Yunanistan ve Bulgaristan’daki Türklerin durumuna bakıp bunun bütün Türk coğrafyasında da aynı olduğunu net olarak söyleyebilirsiniz...
Kara zihniyetin, bütün yöntemleri deneyerek başta dini, ekonomik ve siyasi olmak üzere her türlü baskı unsurunu kullanarak iktidara gelmesi ve iktidar da kalması, zihniyetinin Türk’e düşman küresel güçlerce kesişmesi sebebiyledir.
Mikro etnikçilerin, Osmanlı’dan günümüze kadar ihanetleri çok açıktır. Ve bu mikro etnikçiler kendileri için en uygun zemini, uzun yıllardır iktidar olan kara parti döneminde bulmuşlardır.
Bu dönem, bölücü terörün arkasındaki yapının kazandığı mesafeler onların da iştahını kabartmış ve kendi hesaplarını da, niyetlerini açık etmeden, pkk’nın elde edeceği kazanımlar üzerinden yürütmeye başlamışlardır. Yani pkk, bir takım haklar elde eder ve kendini hukukî zeminde meşrulaştırırsa, onlarda benzer haklar talep edebiliriz düşüncesindedirler. Burada karşımıza bir etnik ihanet kardeşliğinin çıkması söz konusudur.
Bu nedenle kara partinin, ülkeyi getirdiği uçuruma aldırmaksızın, o küçük akılları ile bu partinin eteğine sarılarak, günümüzde süren iktidarı; çok çalışarak ve destekleyerek ayakta tutmuşlardır.
Kara Partinin iktidarında, devlet zayıflamış olduğundan, Müslüman ve gayrimüslim mikro etnik ırkçılar, aynen İstiklal Harbi’nde olduğu gibi hortlayarak ortaya çıkmıştır.
Türk Milletince ve özellikle Türkler tarafından verilecek olan “Demokrasi Savaşı”nda, kara partinin etrafını bir zırh gibi örerek, onu korumaya alan bu mikro etnik ırkçılar ve onların çalışmaları, önemle göz önünde bulundurulmalıdır.
Dikkat edin, bunlar Suret-i Hak’tan yana gözükürler. Türk’üm, Müslüman’ım adım Ahmet, Mehmet derler. Yetmez ise dedesinin Çanakkale’de, babasının İstiklal Harbi’nde şehitliğini anlatırlar. Türk bayrağını da ellerinden düşürmezler. Bunlar yetmezse Hac hatıraları da dinleyebilirsiniz. Size devlet kasasından yardım bağlatabilir hatta cebinden çıkartıp borç bile verebilir. Dediğim gibi, bunlar Türk’ü yanıltmak ve Türk düşmanlığını politika haline getirmiş olan kara zihniyetin etrafında geçilmez bir duvar örme çabasındadırlar ve çok da başarılıdırlar.
Türk Milletinin vereceği “Demokrasi Savaşı”nda karşısında bulacağı ve mücadele edeceği en büyük kitle budur. Bunlar her yere sızmıştır!
Küresel güçlerin ve onun ülkemizdeki taşeronu kara zihniyetin, Türklüğe karşı takındıkları tavrı anlamak için Necdet Sevinç’in kitabından iki örnek verelim.
“... İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiser Vekili Tom Hohler, İngiliz Dışişleri Bakanlığı Doğu Masası Şefi George Kidston’a bir mektup yazdı. Mevcut şartlardan faydalanılarak İstanbul’un işgal edilmesi lazım geldiğinden söz edilen mektupta şöyle deniyordu:
“... Burasının Türkler tarafından yönetilmesine son vermek için şimdiki şartlardan yararlanılmazsa çok yazık olacak. Bu şehri herhangi bir yönetim altında görmeye hazırım. Yeter ki, bu yönetim, Türk yönetimi olmasın.”
Aslında müttefikler, Amerikan Başkanı Wilson’un isteği üzerine 10 Ocak 1917’de Türkiye’nin ortadan kaldırılmasını savaş sebebi olarak açıklamışlardı. Şöyle diyorlardı:
“... Uygar dünya bilmektedir ki, müttefiklerin savaş amaçları her şeyden önce ve zorunlu olarak Türklerin kanlı istibdadına düşmüş halkların kurtarılması ve Avrupa uygarlığına kesinlikle yabancı olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa dışına atılmasıdır.”
Bu politika İstanbul’un fethinden itibaren Avrupalıların takip ettikleri politika idi.”
Bu politikanın günümüzdeki takipçilerini şimdi anlıyorsunuz değil mi? Onun için diyorum ki; 2015 Haziran ayındaki yapılacak olan ve benim “Demokrasi Savaşı” verilmesi icap ettiğini söylediğim genel seçimler, Türk Milleti ve Türkler açısından çok zorlu geçecektir.
Bu “Demokrasi Savaşı”na hazırlanırken ve savaşılırken “mikro etnik ırkçılar”ı göz ardı etmeyin ve hesabınızı da ona göre yapın. Etnik ihanetin merkezi haline gelmiş olan Kara Parti’nin kongresinde ifade edilen “Yeni Sosyoloji” tanımının da, Türk Milleti için ne ifade ettiğini bir düşünün. Bir de Necdet Sevinç’in “İstiklal Harbi’nde Etnik İhanet” kitabını hâlâ okumadı iseniz, mutlaka bulup okuyun...