Devlet Bahçeli: Demokrasi İhanetin Kılıfı Olamaz
TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, demokrasinin yolunun Diyarbakır’dan geçeceğini dillendiren muhalefet liderleri ile Devletin ve Milletin değerlerine hakaret edenlere demokrasi dersi veren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, demokrasinin; ihanetin kılıfı olamayacağını, egemenliğe kast etmenin kaynağı görülemeyeceğini, sövüp saymanın ve yakıp yıkmanın meşruiyet zemini olarak asla kullanılamayacağını söyledi.
DEMOKRASİNİN AKLİ VE AHLAKİ TEMELLERİ VARDIR
Demokrasinin akli ve ahlaki temelleri vardır ve mutlaka da olmalıdır. Milletsiz bir vatan, hukuksuz bir özgürlük, halksız bir demokrasi, halsiz bir adalet, hakikatsiz ve hafızasız bir insan düşü kuran mihrakların bitmek tükenmek bilmeyen operasyonel faaliyetleri devamlı tetikte, devamlı teyakkuzda olmamızı gerektirmektedir. Bu mihrakların hüviyeti esasen meçhul değildir. Değerlere yönelik kategorik saldırılar, kavramlara yönelmiş işgal niyetleri, maneviyatımıza kurulmuş tuzaklar maalesef vahim bir düzeydedir. İnsanlığın ortak hazinesi olan demokrasi, hak, hukuk, özgürlük, adalet sürekli aşınmaya, sürekli irtifa kaybına maruz kalmaktadır. Aslında bu kaygı verici gerçek bilinçli bir tertibin, sistematik bir tahribatın uzun metrajlı sonucudur. Gerçek manasından koparılmış bir demokrasinin, sadece demagojiyi besleyeceği, bunun yanı sıra despotik tahakkümlere davetiye çıkaracağı açıktır, ortadadır, tecrübeyle sabittir.
DEMOKRASİ İNSANA DAYANAN VE İNSANI ESAS ALAN BİR REJİMDİR
Demokrasi işin özünde insana dayanan, insanı esas alan, insanla anlamını bulan bir rejimdir. Ve demokratik sürecin kilit taşı insandır. Bununla birlikte demokrasinin resmi bir ideolojisi yoktur. Herkes ne düşünürse düşünsün, bir insanın başka türlü düşünmeye ve bunu savunmaya demokratik ve meşru sınırlar içinde hakkı olacaktır. Demokrasi salt seçimden seçime varlığını hatırlatan bir rejim de değildir. İşlevi, siyasal kurumlarla sosyal kesimler arasında denge, denetim, düzen ve karşılıklı mükellefiyetler sağlamaktan ibarettir. Demokrasiyi yalnızca çoğunluğun yönetimi, seçimlerden elde edilmiş sayısal veya oransal bir üstünlük olarak görmek de makul sayılamayacaktır. Demokrasi, siyasal katılım ve tercih külliyatı, uzlaşma ve hoşgörü küfesi, saygı ve muhabbet kültürü, sandık ve seçim küresidir.
ASIL SORUN MASKELİ DEMOKRATLARIN DEMOKRASİYİ KIRIP DÖKMELERİDİR
Batının siyasal düşünürleri, demokrasi için ekonomik gelişmişlik ve batılı değerler sistemini vaaz etseler de, evrensel demokratik kazanımlar tam aksine vurgu yapmaktadır. Millet varsa, ülke varsa, devlet varsa, insanların adil, hür ve tarafsız seçimlerinden bahsediliyorsa demokrasi kaçınılmaz bir realite olarak karşımıza çıkacaktır. Çünkü milletin kendi geleceği hakkında hüküm verme ve hedeflerini belirleme hakkı aynı zamanda bir insanlık onurudur, bu onurun muhafazası demokrasi namusudur. Batılı doğulu, kuzeyli güneyli demokrasi tanımlaması dayatma tonu ağır basan seçkinci, ayrımcı ve mesnetsiz bir iddiadır, ayrıca imtiyazlı bir alan açma çabasıdır. Asıl sorun maskeli demokratların, mayası ve meşrebi bozuk siyaset bezirgânlarının demokrasiyi kırıp dökmeleri, bozup parçalamaları, işlerine geldiği gibi söküp takmalarıdır.
DEMOKRASİ İHANETİN KILIFI OLAMAZ
Demokrasi ihanetin kılıfı olamaz. Demokrasi egemenliğe kast etmenin kaynağı görülemez. Demokrasi sövüp saymanın, yakıp yıkmanın meşruiyet zemini olarak asla kullanılamaz. Demokrasi, hukuk ve hürriyetin, hukuk ve hürriyet, demokrasinin karşılıklı güvencesidir. Biri olmadan diğerinin varlığından söz edilemez. İfade ve düşünce hürriyeti, vandal hedeflerin, vahşi emellerin, öfke ve nefret akımlarının, suç ve suçluları koruma alçaklığının ikmal deposu, ikbal dekoru değildir. Hürriyet öyle bir hassas terazidir ki, kefenin birisi yükselirken diğeri iniyorsa orada sorun var demektir. Devletin varlığını müdafaa için yaptığı her mücadele meşrudur. Bu meşruluğu demokrasi ve hürriyet kisvesiyle sulandırmaya çalışmak devlete kast etmektir, bunu adı da ihanettir.
SEDEF KABAŞ VE SEZEN AKSU'NUN SÖYLEMLERİNE TEPKİ
Hiçbir toplum, hiçbir ülke, mensuplarından hiç birine, hürriyetlerin tümünü sınırsız kullanma ehliyeti vermemiştir. Kaldı ki toplum hayatının bir bedeli vardır. Sınırlar hukuk kurallarıyla çizilmiştir. Bu hukuk kurallarına riayet ve sadakat hatırı sayılı pek çok siyaset felsefecisine göre hürriyetin ta kendisidir. İnsanların birbirine göstereceği hoşgörü hudutları aynı şekilde demokrasi ve hürriyetin de hudut hattının temerküz ve tecelli etmesini sağlayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na hakaret etmek, büyükbaş hayvan benzetmesi yapmak ifade ve düşünce hürriyeti sayılamaz. Bu tip bir kötü söz terbiyesizliktir, edepsizliktir, nitekim suçtur. Hz.Adem ile Hz.Havva’ya cahil demek bir sanatçı marifeti, demokratik bir hak, sıradan bir şarkı sözü olarak değerlendirilemez. Herkes aksini söylese de MHP bu görüşte olamaz, bu ilkelliğe göz yumamaz, selin akıntısına kapılamaz. Hakaret eden, küfreden, faşizan arzularını ilk fırsatta ifşa eden kim olursa olsun, bunun sonuçlarına mutlak surette katlanmalıdır.
TRABZONLU BİR ÇOCUĞUN MUHALEFETE SÖYLEDİĞİ SÖZLER
Bir televizyon kanalında Sayın Cumhurbaşkanı’na en ağır hakaretleri sıralayan sözde bir gazeteciye sessiz kalanların, Trabzon’da bir çocuğun heyecanla söylediği sözlere ateş püskürmeleri ikiyüzlülüğün deşifresidir. Dikkat buyurunuz, henüz 10 yaşında olan bu çocuğumuz Cumhurbaşkanı’na amca derken, Kılıçdaroğlu’na hain diye seslenmiştir. 203 sözde yazar, çizer, aydın ve gazetecinin bildiri hazırlayıp yayımlamak yerine bu sorunu ele almalarında yarar olacaktır. Bu yavrumuzu bu noktaya getiren nedir? Böylesi bir tercihe zorlayan ve bunu da telaffuz ettiren gelişmeler nelerdir? Şehidimiz Eren Bülbül’ün katilleriyle sarmaş dolaş olanların, ittifak kuranların, yanak yanağa verenlerin, bilahare herkesin, her kesimin geleceğimiz adına bu soruların üstünde kafa yormaları elzemdir.
TERÖRİZMİN DEĞİRMENİNE SU TAŞIMANIN NERESİ HAKTIR?
Terörizmin değirmenine su taşımanın sorarım sizlere, neresi haktır, neresi hukuktur, neresi demokrasidir? Katile katil, caniye cani, teröriste hain diyemeyen, sırf siyasi rant devşirmek için bölücülerle bir ve aynı kareye girmekten sakınmayan her kim varsa demokrasiyle arasına geceyle gündüz gibi mesafe koymuştur. Sorosçu Osman Kavala’yı savunmak, terörist Demirtaş’a methiyeler düzmek adalet, demokrasi ve hürriyet konusu değil, işlenmiş suç ve hıyanete taammüden ortaklıktır. Terörist hem devlet hem de demokrasi düşmanıdır. Düşmana ganimet olan siyasetçilerin demokrasi iddiası tilkinin kümes bekçiliğine talip olmasıyla aynı kurnazlıktır. Bilinmelidir ki, demokrasi taşlaşmış kalplerin, buzlanmış vicdanların, kiralanmış akılların, satılmış ruhların, devşirilmiş zihniyetlerin, millete silah çeken şerefsizlerin harcı değildir, hakkı değildir.
DEMOKRASİNİN YOLU DİYARBAKIR'DAN GEÇER DİYENLERİN YOLU NEREYE ÇIKIYOR?
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu geçen hafta demiş ki: “Terörle mücadele ediyoruz derken demokrasi askıya alınıyor. Demokrasi askıya alınırsa da en çok terör örgütlerine prim verirsiniz." Sayın Kılıçdaroğlu şu hususu unutma ki, tekerimize taş koymaya kalkışanların alınlarını karışlarız, bunlara karşı da çekilmeye hazır keskin bıçak olup ayağa kalkarız. Terörle mücadele sürecinde demokrasinin askıya alındığını söylemek su katılmamış bölücü bir dildir. Terörle mücadele sürecinde demokrasinin hiçe sayıldığını iddia etmek terörist üslubudur, terör usulüdür, zillet bir bühtandır. Demokrasiyi korumak için terörle mücadele ediliyor, ey Kılıçdaroğlu bundan haberin var mı? Vatana ve millete musallat olan seri katilleri cezalandırmak amacıyla terörle mücadele yapılıyor, ey Kılıçdaroğlu bunu biliyor, bunu hazmedebiliyor musun? Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer diyen Kılıçdaroğlu, senin yolun nereye çıkıyor? Karanlık yolculuğun nereye doğru gidiyor?
DEMOKRASİYE ULAŞACAK YOL ARIYORSANIZ ANKARA'NIN YOLLARI AÇIKTIR
Kılıçdaroğlu sosyal medyada video çeke çeke akli melekelerini yitirmiş, trolleşmiş bir figür olarak milli ve siyasi hayata bütünüyle aykırı davranmaya başlamıştır. Demokrasinin bir yolu vardır, o da insanımızın, milletimizin vicdan, asalet ve ahlakından geçmektedir. Eğer ille de demokrasiye ulaşacak bir yol aranıyorsa başkent Ankara’nın tertemiz ve geniş yolları aziz milletimizin her ferdine sonuna kadar açıktır, her zaman da açık kalacaktır. Güçlendirilmiş parlamenter sistem hazırlığı yapıyorlarmış. Bu ay içinde de taslak metni açıklayacaklarmış. Ama henüz kurulacak masada nasıl oturacaklarını tespit edememişler. Alfabetik mi olsun, aritmetik mi olsun, yaşa göre mi olsun, yoksa boy sırasına göre mi olsun, karar vermiş değiller. Kendi aralarında demokratik nezaketin çatısını örmekten aciz kalan, ittifakın isim değişikliğini planlayan, üçüncü bir ittifak projesiyle HDP’yi bagaja koymayı düşünen zillet ittifakının Türkiye’ye katacağı, Türk milletine kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Doğalgaz stokunda olmayan azalmayı bir yalana bin yalan ekleyerek anlatan, benzin fiyatlarını görünce ata bindiklerini açıklayan bu demokrasi kaçkınlarını, ahde vefalarını çiğnemiş bu nimet bilmez taifeyi aziz milletimiz ibretle takip etmektedir.
TÜRK MİLLETİ NE ZAMAN BİRBİRİNE KÜSMÜŞTÜR?
Kılıçdaroğlu, geçen hafta katıldığı bir televizyon programında pot üstüne pot kırmış, vahamet düzeyinde falso yaparak, “bu milleti barıştıracağız” diyebilmiştir. Sayın Kılıçdaroğlu barışmak, küsler arasında olur. Türk milleti ne zaman birbirine küsmüştür? Bu küslükten bir tek bizim mi haberimiz olmadı? Sen ne demeye çalışıyorsun? Maksat ve muradın nedir? Demokrasinin arkasına sığınıp Türkiye’yi yaylım ateşine tutmana, nifak saçmana, sanal ihtilaflar üretip bunu yaymana tahammül etmeyeceğiz, suskun kalmayacağız. Sayın Kılıçdaroğlu, AB büyükelçileriyle buluşmanda, “Deva partisinin ekonomi çalışmasına katılacağız” sözlerinle küstürdüğün, kızdırdığın, özgüveniyle oynadığın CHP’ye oy veren kardeşlerimle önce barışman, öncelikle onların gönüllerine girmen sana başlıca tavsiyemizdir. Milletin arasında en küçük bir küslüğün olmadığını, buna dair bir emarenin dahi bulunmadığını görmelisin, hiç kuşku yok aklını da başına acilen devşirmelisin.
MHP, GÜCÜNÜ MİLLETTEN ALAN SİYASAL BİR DÜŞÜNCENİN SAVUNUCUSUDUR
Partimiz, gücünü milletinden alan siyasal bir düşüncenin savunucusudur. Onun için de adımız Milliyetçi Harekettir. Millet olma halinden daha güçlü bir yapı ve kudret henüz bulunmamıştır. Millet olmakla, yeryüzünün çehresi değişmiştir. Millet olmakla, milli devletler doğmuştur. Demokrasiler de millet gerçeğinden beslenmiş ve gelişmiştir. Bizim vazgeçmeyeceğimiz temel husus millet gerçeği ve demokrasi mirasımızdır. Milliyetçilik de bu gerçeğin şuurla kavranması ve savunulmasıdır. Ne var ki; milletleşme, sonuçlanmış değil devam eden bir süreçtir. Beraberce yaşanan her gün, her saat, üzerinde ittifak edilmiş dile, kültüre, ülkülere doğru artan bir kaynaşmadır.
MHP'NİN MİLLET ANLAYIŞI ÖTEKİLEŞTİRİCİ VE UZAKLAŞTIRICI DEĞİLDİR
Millet olma hali, toplumun sosyal, kültürel, ekonomik bağın demokratik ve doğal uzlaşma alanıdır. Bu doğal ve kendiliğinden oluşan uzlaşma sonucu; Bir halay havası ile neşelenmemiz, bir ağıtla hüzünlenmemiz bu yüzdendir. Milli bir zaferle sevinmemiz, doğal bir afetle üzülmemiz bu sebepledir. Millet olma şuurunun zemini ve çıkış noktası ise yükselen üst kimlik ve kültür unsurlarıdır. Ancak, millet olma hali, onu oluşturan alt kültürlerin, lehçelerin ve hatta kimliklerin inkârı anlamını da taşımayacaktır. Bu açıdan MHP'nin millet anlayışı ötekileştirici ve uzaklaştırıcı değildir, hiç de olmamıştır. Tamamen kültürel eksende tecessüm eden “Ne Mutlu Türküm Diyene” beyanı milli bir heyecanda ve bir tarih şuurunda kenetlenmeyi temsil etmiştir. Bu itibarla, bizim hiçbir zaman kimsenin kökeni veya mezhebini öne çıkaran, kaşıyan, reddeden, aşağılayan, engelleyen, yasaklayan bir zihniyetle yakınlaşmamız mümkün değildir.
YOLU SEVGİDEN GEÇEN, BAYRAK VE VATAN SEVGİSİNDEN GEÇEN HERKES KARDEŞİMİZDİR
Bizim için Edirne neyse Hakkari odur. Yozgat neyse Diyarbakır aynısıdır. Bütün yolların çakıştığı nokta Türkiye Cumhuriyeti’dir. Yolu sevgiden, mensubiyet şuurundan, bayrak ve vatan sevgisinden geçen herkes kardeşimizdir. Hiçbir insanımızın diğerinden, hiçbir yurt köşesinin bir başka yerinden üstünlüğü veya eksikliği yoktur. Yine bu kapsamda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda, millet kavramı birleştirici bir rol üstlenmiştir. Etnik köken, dil ve din gibi farklılıklara bakılmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Türk milletinin eşit ve saygın fertleridir. Türkiye Cumhuriyeti devletini Türk milletinin birlikte yaşama ülküsü ve aynı kaderi paylaşma iradesi kurmuştur. Partimiz, ülkemizde yaşayan vatandaşlarımızı “Türk milleti” tanımı içinde görmektedir. Ancak zillet ittifakının paydaşları milleti oluşturan kimlikleri sorgulamakta, tahriklerini sürdürmektedir. Asırlar içinde üst birliğe ve millet kimliğine yönelen bütün süreç bu tahriklerle geriye dönme riskini içinde barındırmaktadır. Etnik kimliklerin kaşınması, kaçınılmaz olarak kimlik taleplerini doğuracak, hepimizin adı olan Türk milleti tanımına itirazlar çoğalacaktır.
MHP'YE GÖRE TÜRKİYE'NİN MİLLİ BİRLİĞİ VE BÜTÜNLÜĞÜNÜN ÖNEMİ
MHP'ye göre; “Türkiye’nin milli birliği ve bütünlüğü, dil, soy ve din unsurlarının da üstünde tarihi bir gerçektir. Devletimizin beşeri zenginliği ve dayanağı olan tek millet olgusu, bu kucaklaşmanın neticesinde vücut bulmuştur. Bu asla bir dayatma ve asimilasyon değil, tastamam bir demokrasi ve millet zaferidir. Bir başka ifadeyle, daha güçlü bir toplumda, daha müreffeh bir ülkede yaşama gayesinden doğmuş sosyal, kültürel bir uzlaşma ve dayanışma halinin zarafetedir. Türkiye Cumhuriyeti bu birleştirici ve bütünleştirici millet temeli ve sosyolojik uzlaşma üzerinde şekillenmiştir. Ancak tahripkar süreç devam ederse, mensubu olduğumuz Türk milleti, alt kimlik ve çok kültürlülük talepleri sonucunda bölünme tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.
TEK VATAN, TEK BAYRAK, TEK MİLLET, TEK DEVLET VE TEK DİL ÜLKÜSÜ
Bu durum, hem milli birliğimizi tahrip edecek, hem de Türk devletinin sonunu hazırlayacaktır. Kılıçdaroğlu’nun siyaseti buna yöneliktir. Partimiz, etnik, kültürel ve mezhep zeminindeki siyasallaşmanın bölünmeye götüreceğine inanmaktadır. Bunun sonucunda ortaya çıkacak tabloda ise Türkiye’nin bu nüfus ve bu coğrafya bütünlüğü ile devamı mümkün olmayacaktır. Bizim bu konuda duruşumuz nettir ve belgelidir. Bizim dayandığımız ilkeler: Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet ve tek dil ülküsüdür. Tek devlet, üniter yapının korunmasını, Tek millet, Türk milleti kimliğinin devamını; Tek bayrak, milli devletin bekasını, Tek dil, resmi dilin yalnızca Türkçe olabileceğini, Tek vatan ise, ülkemize ortak koşulamayacağını ilan etmektedir. Ve bunlar da bizim kırmızı çizgilerimizdir.
KIRMIZI ÇİZGİLERİMİZİ ÇİĞNEMEYE HAZIRLANANLAR AYAKLARINI DENK ALSIN
Varsa cüret etmek isteyen, Bu değerleri çiğnemeye hazırlanan, Ben bunları kabul etmiyorum diyen, buradan açıklıyorum ki; Ayaklarını denk alsınlar, Bir kere daha düşünsünler, Burada biz varız ve buna izin vermeyiz. Dün vermedik, bugün vermeyiz, yarın da vermeyeceğiz. Ve tereddüt edenler varsa, buradan tam 1287 yıl önce Orhun’dan yola çıkan buyrukları ve inancı tekrarlamak istiyorum. “Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini töreni kim bozabilir? Titre ve kendine dön.” Kaldı ki böylesi bir felaket ve fecaat hali nasıl mümkün olabilir? Sözlerimin sonunda, yarın karşılayacağımız mübarek Üç Ayların, bir gün sonrasında idrak edeceğimiz Regaib Kandilinin aziz milletimize, Türk-İslam alemine ve tüm insanlığa sağlık, huzur, selamet ve nice güzellikler getirmesini temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.