Rüşvet ve yolsuzluk operasyonların oğluna ve kendine kadar dayanmasından sonra Recep Tayyip Erdoğan ne konuştuğunu bilmeden ve şuursuzca miting konuşmaları yapıyor. Belki sussa millet en azından diyecek ki , "Adam hukuka saygılı olaylara müdahale etmeden sonucunu bekliyor" . Konuştukça batıyor, battıkça konuşuyor.
Hiç susmadığı gibi, birde iktidar gücünü kullanarak hem yargıya, hem emniyete baskılar yapıyor. AKP'nin yolsuzluk ve rüşvet olaylarının derinleşmemesi için sürekli görevden almalara devam ediyor.
Toplum içinde o kadar dalga konusu oldu ki, daha onun farkında değil… Herkes AKP'nin karıştığı hırsızlık, rüşvet ve yolsuzluk üzerinde mizah tezi oluşturuyor, bunun başrolünü de Recep Tayyip Erdoğan'a vermişler, Başbakanda hala "İstiklal Mücadelesi" nutuklarıyla fıkralara malzeme olmaya devam ediyor.
Recep Tayyip Erdoğan'a hangi akıllı AKP'ye yapılan hırsızlık, rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu "Bu durumu AKP'ye yapılan uluslar arası operasyon diye yutturalım" dediyse tiyatronun büyüğünü Başbakana oynatmaktadır. Bu rolü oynayacağız diye, sanki faziletli bir iş yapmış gibi Başbakan başta olmak üzere hepsi miting meydanlarında, televizyon ekranlarında kasılıp duruyorlar. Yahu uğradığınız operasyon rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık operasyonu neden bu kadar kasılıyorsunuz. Utanın biraz, yüzünüz kızarsın ey AKP’liler!
Başbakan olayların yönünü saptırmak için kendisini o kadar zorluyor ki, tam trajı-komik AKP manzaraları üretiyor.
Şimdi soralım aynı savcılar, aynı suçlamalarla CHP'ye yahut MHP'ye operasyon yapsaydı, bu Recep Tayyip Erdoğan'ın ağzından çıkanlar ne olurdu acaba? Hiç düşünmeye gerek yok, ağzından neler döküleceğini tüm Türkiye zaten biliyor.
AKP'ye yapılan bu operasyonu yöneten savcılar, Ergenekon davasını yönettiğinde Başbakan bu savcıları göklere çıkarıyor, bu savcılara en ufak eleştiri getirenlere tonla laf söylüyordu.
Şimdi ise kendisi bu savcılara çeteci diyor ve daha da ileri giderek savcıları 'İş takipçisi' olmakla suçluyor.
Başbakan 'O savcı belediyede iş takip ediyor' diyor. O savcı iş takip ediyor mu, etmiyor mu bilmiyoruz. Çünkü söyleyen kişinin bu konularda güvenirliliği yoktur.
MHP'nin "AKP PKK ile görüşüyor, pazarlık yapıyor" suçlamasına "PKK ile görüşen namussuzdur, alçaktır, şerefsizdir" şeklinde cevap verdikten 1 yıl sonra "Evet Oslo'ya ve İmralı'ya ben gönderdim" diyen bir Başbakanı ölçü alarak hiçbir konu üzerinde kanaate varmak mümkün değildir.
Bizler o savcıların iş takip edip etmediğini bilemeyiz. Ama Başbakan Erdoğan'ın bir dönem ortaya çıkan telefon görüşmelerinde kendisine "Sana" diye hitap eden bir adama "Üçe kapatın" diye talimat verdiğini kendi sesinden dinlemiş kişileriz. Hangi işi takip ettiğini, hangi ihalede belirleyici olduğunu bilemiyoruz ama savcıları suçladığı konuları, Başbakanlık koltuğunda uygulayan bizzat kendisidir.
Türkiye Cumhuriyeti böyle bir Başbakanı bugüne kadar ne gördü, bundan sonrada bir daha ne görecektir. Her olayı işine ve siyasi menfaatine nasıl geliyorsa öyle değerlendirmektedir. Türkiye'de her devlet kurumunun çivisi bizzat bu anlayış yüzünden yerinden çıkmıştır. Türkiye'de güven veren 1 tane kurum bırakmamıştır. Nereye el attıysa hukuksuzluk, adaletsizlik, güvensizlik o kuruma bulaşıcı hastalık gibi bulaşmıştır.
Çünkü her olaya AKP'nin işine geliyor mu, gelmiyor mu diye değerlendirme yaparak karar vermektedirler. Devlet mekanizmasını da buna göre zorlamaktadırlar.
İşte gelinen nokta AKP erirken, devlet mekanizması da aynı oranda erimektedir. Allah AKP'den sonra gelen iktidarlara güç ve sabır versin… AKP'nin bıraktığı enkaz ve siyasi pislikler 1000 yıl geçse zor temizlenir. Ama Türk milletinin geleceği, Türk devletinin bekası için temizliğe bir noktadan artık başlamak gerekiyor.
Yıldıray Çiçek