Kendini Bilmez ve Şöhret Tutkunu Danışman: Yalçın Akdoğan
MHP; vatanın bütünlüğüne kasteden ve milletin birliğine diş bileyen soysuzların, nesepsizlerin ve hainlerin şeceresini çıkarmayı da görev bildiğini ifade eden Yalçın’ın açıklamaları şu şekildedir:
Başbakan Erdoğan’ın memlekette suları bulandırmak, medyayı dejenere etmek ve dümenini parlatmaktan sorumlu (kıl)avuzlarından Yalçın Akdoğan, fiilî propaganda bakanlığını yürütmeye başladığı günden beri, medya üzerinden partisinin siyasi rakiplerine yönelik karalama kampanyaları yürütmektedir.
İkinci Dünya Savaşı arifesindeki Avrupa siyaset mimarlarına rahmet okuturcasına totaliter kuramlar üreten Yalçın Akdoğan, bütün muhalefet partilerine birer kulp takmakta, hepsini iftira kampanyalarıyla boğmaya çalışmaktadır.
İkinci Büyük Savaş yıllarında dünyayı sarsan faşizm dalgasının izleri AKP’nin politikasına yön verenlerden birinin şedit ve hoşgörüsüz tutumundan aksetmekte; iktidarın dikta özlemi ve çok sesliliğe tahammülsüzlüğü, demokrasiye inanan çevrelerde endişeyle müşahede edilmektedir.
Bir kendini bilmez ve şöhret tutkunu danışman, Yalçın Akdoğan, dün TRT’de katıldığı programda MHP’ye saldırmıştır. Büyük bir cüretkârlıkla partimizi hedef alan Akdoğan, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’yi seviyesiz açıklamalar yapmakla, soyla sopla uğraşmakla itham etme küstahlığına yeltenmiştir.
Bilumum AKP kurmayları ve meddahları bilmelidirler ki Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli başta olmak üzere MHP mensupları kimsenin soyuyla sopuyla uğraşmaz. Ama MHP; vatanın bütünlüğüne kasteden ve milletin birliğine diş bileyen soysuzların, nesepsizlerin ve hainlerin şeceresini çıkarmayı da görev bilir.
Eğer MHP Türklüğü ırk, soy gibi kavramlar üzerinden değerlendirse ve başkalarını da aynı mefhumlar vasıtasıyla suçlamaya tenezzül etseydi, her şeyden önce kendi değerlerine ve inançlarına ters düşmüş olurdu. MHP saflarında Çerkez, Kürt, Gürcü, Boşnak, Arap kökenli yüzbinlerce gönüldaşımız ve kardeşimiz bulunmakta; camiamız, gücünü her kökenden Türk’ün oluşturduğu sağlam birliktelikten almaktadır.
Türkiye halkını oluşturan Türk milletinin sosyokültürel bir gerçeklik olarak vücuda geliş süreci MHP’nin geçmişinden çok eskilerde başlamıştır. Farklı etnik kökenlerden oluşan insanlarımızın Anadolu topraklarında Türk adını alan muktedir ve egemen bir kültürel şemsiyenin altında buluşmaya başlamaları, Başbakan’ın sık sık istismar ettiği 1071 tarihli Malazgirt Zaferi’nden hemen sonraya rastlar. Bu tarihten sonraki doğulu ve yabancı tarihi belgelerde Anadolu topraklarının adı Türkiye diye geçmektedir. Yani Anadolu coğrafyasında çağdaş anlamda Türk milletinin teşekkülü en az bin yıllık bir tarih süreci sonucunda gerçekleşmiştir.
İçinde acıların, sevinçlerin, mücadelelerin, savaşların ihanetlerin, paylaşma ve dayanışmanın bulunduğu bu teşekkül yolculuğunda, tarihin en ağır bedelleri ödenmiş, milyonlarca şehit verilmiştir. Sonuçta farklı kökenlerden gelse de, Anadolu insanının karışıp kaynaşmasından Türk adıyla bir millet vücuda gelmiştir.
Bu itibarla, bin yılda karılan bir harcın korunması ve sürdürülmesi azmine dayanan ve Türk milletine duyulan sevgi ve derin mensubiyet şuurunun ifadesi olan Türklük ideali de, zengin bir miras olarak Cumhuriyet nesillerine intikal etmiştir. Bunun ne ırkla, ne soy sop aramakla uzaktan yakından alâkası yoktur. Bu mirası çarçur etmeye kimsenin hakkı ve mezuniyeti de yoktur.
Bilimin ve aklın kabul ettiği bu gerçeklere rağmen, Başbakan Erdoğan’ın yeteneksiz rehberleri ateşle oynamakta, bir türlü terk edemedikleri etnik hassasiyetleri bilerek kaşımaktadır. AKP kurmayları Türk kimliğinden rahatsızdır; Türk kültürünün kucaklayıcılığına, birleştiriciliğine inanmamaktadır. Hemen hepsinin söyleminde belirginleşen Türklük alerjisi, kamuoyuna pis bir etnik ırkçılık kokusu yaymaktadır.
Bu fevkalade tehlikeli ve zararlı bir politikadır. AKP’nin aklı evvel kurmayları MHP’yi ırkçılıkla suçlayayım derken kendileri etnik ırkçılığın tuzağına düşmekte, kaş yapayım derken göz çıkarmaktadır.
Bilinmelidir ki asıl ırkçılık; “Türk’üm” demek değil, “Türk değilim” iddialarıyla millî bütünlüğümüze kastetmektir. Milletin içinden siyasî pertavsızla mikro milletler, kavimler çıkarmaktır. İşte asıl o zaman bin yıllık bir beraberlik ret ve inkâr edilmiş, ayrışma ve bölünme yeğlenmiş; asıl o zaman, milletin ayrılmaz parçalarını ayrıştıracak şekilde etnik bir kökenin varlığı savıyla yola çıkılmış olur.
Gerçek sorumsuzluk, millet düşmanlarıyla hak ettikleri dilden konuşmak değil; dün Türk’e, Türklüğe ve Türkiye’ye küfür ve düşmanlık eden şarlatanları bugün demokrasi kahramanı ve barış güvercini mertebesine çıkarıp onlara Türkü söyletmektir.
Hâl böyle iken Yalçın Akdoğan’ın gerçekleri tahrif ve tağyir eden apaçık iftiraları yaptığı ne dine, ne imana, ne de insanlığa sığmaktadır.
Türk milliyetçiliğinin İslam’la şereflenmiş bir ideoloji olduğunu ve ırkçılığın dinimizde suç sayıldığını, partimizin mensupları Akdoğan’dan daha iyi bilmektedir. Millî manevî değerlerimiz konusunda camiamızı eleştirmek ise Akdoğan’ın hakkı ve haddi değildir. Kendisinin bıkıp usanmadan partimiz hakkında iftira ve yalana tevessül etmesi, fındıkkabuğu kadar bilgi dağarcığında MHP’nin fikriyatını gönüllerden silecek başka bir fikir kırıntısı bulunmadığındandır.
Akdoğan, Allah korkusu ve kuldan utanması olmadığı için en küçük pişmanlık duymadan iftira ederken, muhakkak ki kendisine sunulan dünya nimetlerinin karşılığını vermekte, bedelini ödemektedir; lakin Başbakan’a (kıl)avuz olduğu günden beri kullandığı çukur ve yağcı üslupla yalnız liderini değil, partisini de tehlikeli sulara sürüklemektedir.
Başbakan (kıl)avuzunun partimiz hakkındaki ithamlarının nezdimizde kıl kadar değeri olmamakla birlikte, siyasette meddahlığın nasıl rezil bir meslek olduğunu ortaya koyması bakımından, şahsının manidar bir örnek olarak dikkat nazarlarımızda yer bulduğunu vurgulamak isteriz.
Her zamanki hiddetli, hazımsız, tatminsiz üslubu ve asık suratıyla politik atmosfere negatif enerji yaymayı, iktidarın borazanı olan TRT’de sürdüren Yalçın Akdoğan’ın, aklını MHP ile bozduğu anlaşılmaktadır. Padişah ve şah bildiği Erdoğan’ı methüsena edip göklere çıkarırken bile MHP üzerinden akıl yürütmesi bundan olsa gerektir. Bu da kendisini büyük bir yanılgıya ve fikir derbederliğine, ruh perişanlığına götürmektedir.
Erdoğan’ın kıdemli (kıl)avuzunun yüreğindeki MHP kini ve nefreti yüzüne yansımış, iç karartıcı siyaset tarzını daha da sevimsizleştirmiştir. Yalan ve iftira, Akdoğan’ın meşrebi, mezhebi ve karakteri hâline gelmiştir.
Değerlendirmeleri, karanlık ruhunun derinlerindeki Türk düşmanlığını yansıtan söz konusu danışman; bir siyasiden çok provokatör, ajitatör gibi davranmakta, Erdoğan’ı göklere çıkaracağım derken, düşmanlık kin ve nefret tohumlarını kamuoyuna serpmektedir.
Ancak unutulmamalıdır ki durmaksızın rüzgâr eken bu danışmanın, iki ucuna pislik bulaşmış orağıyla biçeceği, fırtınadan başka bir şey değildir. Mesnetsiz iftiraları bir gün ayağına dolanacak, vazgeçilmez değerlerini ayaklar altına alarak fütursuzca saldırdığı milletimiz, gün geldiğinde onun gibilerden yaptıklarının hesabını soracaktır.