MHP'li Bülbül'den Sözde Kürdistan Tartışmasına Tepki
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki bir bölgeyi sözde Kürdistan olarak tanımlama gayretini TBMM Genel Kurulu'nda ısrarla sürdüren Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş ve YSP Milletvekillerine tepki gösteren MHP Grup Başkanvekili ve Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Kürdistan tanımlamasının bir politika çerçevesinde sistemli bir şekilde yapılmaya çalışıldığını belirterek, TBMM İçtüzük hükümlerinin uygulanmasını talep etti.
TBMM'DE SÖZDE KÜRDİSTAN TARTIŞMASI BÜYÜDÜ
Terör örgütü PKK'nın siyasi uzantısı Yeşil Sol Parti'nin; Hakkari Milletvekili Vezir Coşkun, Şırnak Milletvekili Nevroz Uysal Aslan ve Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmalarda, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki bir bölgeyi "Kürdistan" olarak tanımlama gayretini ısrarla sürdürdüler. Meral Danış Beştaş, ifadeyi siyasi bir kavram olarak değil sosyolojik, tarihsel, aynı zamanda coğrafi bir kavram olarak kullandıklarını söyledi.
Yeşil Sol Parti'nin Kürdistan tanımlamasını bir politika çerçevesinde sistemli bir şekilde yapmaya çalıştığını belirten MHP Grup Başkanvekili Muhammed Levent Bülbül, TBMM İçtüzüğü'ne göre bu ifadenin kullanılmasının geçici çıkarma cezasını gerektirdiğini hatırlatarak, İçtüzük hükümlerinin uygulanmasını talep etti. TBMM Genel Kurulu'nda çıkan büyük tartışmada sataşma yapılarak defalarca sözü kesilen MHP'li Bülbül, defalarca söz almak zorunda kaldığı açıklamalarında, Yeşil Sol Parti'li Milletvekillerine tepki gösterdi.
MHP'Lİ MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL'DEN YSP MİLLETVEKİLLERİNE SERT TEPKİ
Kürsüde konuşan hatip ısrarla Türkiye'de bir kürdistan bölgesi varmış gibi ve buranın turizminden "kürdistan turizmi" olarak ifade ederek ve farklı yerlerde, farklı cümlelerde de defaatle bunu kullanmak suretiyle Türkiye'nin Anayasa'mızda çok net bir şekilde, açık bir şekilde ifade edilmiş olan ülkesiyle ve milletiyle bölünmez, üniter yapısına aykırı bir şekilde ifadede bulunmuştur. Herkes bilmekte, kendileri de çok iyi bilmektedir ki Türkiye idari yapısı itibarıyla hiçbir şekilde etnik veyahut da dinî, mezhepsel bir ayrım gözetilmeksizin 81 ilden oluşan, 85 milyon nüfusu olan ve burada herhangi bir şekilde hiçbir bölgesinin etnik açıdan, dinî ve mezhepsel açıdan birbirinden farkı olmayan bir bütünlüğe sahiptir. Bu noktada, bunun dışında yapılan değerlendirmenin hem Anayasa'mız açısından hem de sosyolojik açıdan doğru ifadeler olmadığını ifade etmek istiyor, bunların tekerrür etmemesi noktasındaki düşüncemizi Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL: SİSTEMLİ BİR ÇALIŞMA YÜRÜTÜLÜYOR
Demin münasip bir şekilde ifade etme gayreti içerisinde oldum fakat bu konuda aksine bir değerlendirmeyi Sayın Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş Hanımefendi yaptı, arkasından da hatip altını çizerek ve şeddeleyerek bunu ifade etme ısrarını sürdürdüler. Demek ki bu bir politika çerçevesinde, sistemli bir şekilde yürütülmeye çalışılıyor anladığımız kadarıyla. Burasının adı TBMM, bu memlekette bu devletin ne olduğu, bu devletin hangi şartlarda kurulduğu, idari yapısı, anayasal yapısı çok açık bir şekilde tarif edilmiştir. Dolayısıyla İç Tüzük'ün 161'inci maddesinin (3)'üncü fıkrasında "Görüşmeler sırasında Cumhurbaşkanına, TBMM'ye..." diye başlayan ifadeler -uzun olmasın diye söylemiyorum- "...Anayasanın ilk dört maddesinde çerçevesi çizilen Anayasal düzene hakaret etmek ve sövmek, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü esasında Anayasada düzenlenen idari yapısına aykırı tanımlamalar yapmak..." olarak ifade edilen husus Meclisten geçici çıkarma cezasını düzenleyen maddenin içerisinde yer almaktadır.
Osman Baydemir de geçmişte buna dair bir ifadede bulunduğu için Mecliste ceza almış, çıkarma cezası almış ve artı, maaş kesmeyle cezalandırılmıştır. Arkasından, bu husus Anayasa Mahkemesine gönderildiğinde, Anayasa Mahkemesi bu hususta Parlamentonun bu tür kararlarını değerlendiremeyeceği noktasındaki görüşle yetkisizlik kararı vermiştir ama daha sonrasında, Osman Baydemir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunu bir hak ihlali olarak değerlendirmiştir.
Fakat biz biliyoruz ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Türkiye'ye ayrı, İspanya'da Batasuna meselesinde ayrı, diğer Avrupa ülkelerine ayrı şekilde muamele ettiğine, farklı kararlar verdiğine bugüne kadar çok defa şahit olduk. Bu noktada, bu ifadeler devam ettiği takdirde, bu şekilde devam ettiği takdirde Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü esasındaki mevcut yapısının aleyhine sistemli bir siyasi çalışma yapıldığı kanaatiyle bu noktadaki İç Tüzük hükümlerinin uygulanmasını talep edeceğimizi şimdiden ifade ediyor, saygılar sunuyorum.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL: ÖZERKLİK İSTEYEN BİR YAPININ KARŞISINDA OLURUZ
MHP olarak biz herhangi bir şekilde bir inkâr politikası ve inkâr siyasetini kurulduğumuz günden bugüne hiçbir zaman, hiçbir dönem gütmedik çünkü bizim millet anlayışımızın özünde hiçbir şekilde bir etnik köken, ırk, kafatası veya mezhepsel veya dinsel bir ayrımcılık söz konusu değildir. Tamamen mensubiyet şuuruna dayalı, bir meseleyi, bir millete mensubiyeti hissedebilme meselesine odaklanmış bir kültür esaslı, medeniyet esaslı bir milliyetçilik anlayışımız vardır. Dolayısıyla cumhuriyet sürecinde de Mustafa Kemal Atatürk'ün de anlayışının bu yönde olduğunu, bizler ve tarih bunu bilmekteyiz. Bunun dışında Türkiye'de birçok dönem, birçok farklı bölgede, dönem dönem farklı uygulamalar, farklı mağduriyetler yaşanmış olsa da bunu hiçbir şekilde genele mal etmek doğru bir netice çıkarmaz.
Biz açık bir şekilde ifade ettik, dedik ki: "Türkiye Anayasası olan, 1923 yılında cumhuriyet olarak kurulmuş bir devlet." Tarihen tabii ki devlet geleneğimiz çok eski de olsa Türkiye, Osmanlı da dâhil olmak üzere, Osmanlı devleti de Selçuklu devleti de dâhil olmak üzere merkezî devletlerdir, üniter devletlerdir. Şimdi, burada bu yapının dışında birtakım tarifleri ısrarla ifade etmeye çalışmak, hele hele bunu tarif edenlerin geçmişte tüzüklerinde olmasa da özellikle hendek eylemleri sürecinde dahi "Bu bölgede demokratik özerklik ilan ediyoruz." diyen bir yapının şu an devamı olan bir yapı olduğu göz önüne alındığında tabii ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuku ve Anayasası itibarıyla bizler hassasiyet gösteririz, bu hassasiyetimiz meşrudur, hukuka uygundur.
Bu noktada bunun devamı hususunda bir ısrar olduğu takdirde mevzuatın gerektirdiğini, hukukun gerektirdiğini yerine getirmemiz lazım. Biz Kürt kardeşlerimizi, etnik kökeni farklı olan, kökeni itibarıyla farklı olduğunu ifade eden diğer bütün herkesi milletimizin şerefli, asil bir üyesi olarak görürüz, bu anlayışla da yolumuza devam ederiz diyorum.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL: KÜRDİSTAN NERESİDİR? AÇIKLA
Ya ben "Ceza verilecek." demedim. Ben "İç Tüzük ve mevzuat hükümleri gereğince değerlendirilir." dedim, "Talebimizi dile getiririz." dedim. Bundan daha hukuki bir ifade nerede görülmüş? Bunun karşısında da siz beni "tehdit etmekle" itham ediyorsunuz, karşılığında da "Demirden korksak trene binmezdik." diye çok daha amiyane bir yaklaşımla burada bize karşılık vermeye çalışıyorsunuz. Bu noktadaki tehdit meselesini de Meclisin takdirine bırakıyorum.
Şimdi burada Türkiye Cumhuriyeti devletinin nasıl kurulduğu, nasıl ettiğini, çok kadim, çok eski, bunlar tartışılagelen hususlar. Bunlara girmiyoruz ama siz bir şeyi ısrarla dile getirip "kürdistan bölgesi, kürdistan turizmi, kürdistan bilmem nesi, milletvekili..." Arkadaş, sizin geldiğiniz bir vilayet var. Ben Hakkâri vilayetinin milletvekili olarak veya Güneydoğu Anadolu Bölgesi bir milletvekili olarak şu an Türkiye'nin mevcut olan bu tariflerine, bu idari yapısına uygun bir şekilde bir değerlendirme yapabilecekken farklı tercihlere girdiğiniz zaman durum farklı bir boyut alıyor. Osman Baydemir de dün bunu söylediğinde Meclis başkan vekili, yöneten başkan vekili sordu, dedi ki: "Kürdistan vekilisiniz, kürdistan neresidir, nerededir? deyince o da "Kalbimdedir." dedi. Ben isterdim ki "kürdistan" denildiği yerde demagojik bir cevap yerine "kürdistan şurasıdır" diye de bir çıkıp söyleyin de anayasal düzene nasıl bağlı olduğunuzu ondan sonra konuşalım.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL: ÇARPITMAYI KABUL ETMEYİZ
Bu tartışmalar Mecliste her zaman süregelen tartışmalar, mutlaka bir şekilde bir yerinden bulaşıyor, sıçrıyor. Biz de ortak kendi millî tarihimiz adına, sorumluluğumuz adına bunu söylemek durumundayız. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve özellikle Türk milletinin tarihte nasıl millet olduğu, zulmedip etmediği, nasıl savaştığı, nasıl cenk ettiği, başka milletlere karşı tavrının, duruşunun ne olduğu çok iyi bilinen Türk milletine karşı, bu yönde, İsrail gibi bugün vahşetten gözü dönmüş bir yapıyı -kaldı ki orada da İsrail'de yaşayanların değil, İsrail'i bugün yönetenlerin, Siyonizmin gerçekleştirdiği bir şeyden bahsediyoruz- burada onu bir şekilde "tarihimizle barışmak" adı altında birtakım masum ifadelerle böyle bir çarpıtmayı ve bühtanı kabul etmemiz mümkün değildir.
O dönem itibarıyla, şartlar itibarıyla yeni kurulan cumhuriyetin, devletin hâkimiyetini bulunduğu coğrafyada temin etmesi meselesine karşı devletin otoritesini kabul etmeyen, orada birtakım tedhiş faaliyetinde bulunanlarla devletimizin yapmış olduğu bir mücadeleden ibarettir. Orada ne ırki ne etnik ne mezhebî bir esas söz konusudur. Devletin ayakta kalabilmesi, cumhuriyetin ayakta durabilmesi için o noktada, o süreçte gerekenler yapılmıştır. Bunu da tekrar ifade etmek istiyorum.