MHP'li Özdemir'den Yeni Dünya Düzeninde Türkiye
Dünya Kupası Kalkanı Harekâtı'na iştirak etmek üzere TSK'nın Katar Devleti ve kara suları ile mücavir bölgelerinde görevlendirilmesi hakkındaki tezkereyle ilgili MHP Grubu adına TBMM Genel Kurulu'nda konuşan MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir, Türkiye'nin küresel hedeflerine ulaşması açısından Katar'da olmanın önemine dikkat çektiği konuşmasında, yeniden şekillenen dünya düzeninde aleme nizam vermek isteyen Türkiye'nin önemli bir yere sahip olacağını ve 21. Asrın Türk Asrı olacağını söyledi.
KATAR FİFA DÜNYA KUPASI ORGANİZASYONUNA EV SAHPLİĞİ YAPACAK
21 Kasım-18 Aralık 2022 tarihlerinde FIFA Dünya Kupası organizasyonuna ev sahipliği yapacak Katar, Körfez bölgesinde bulunan dost, kardeş ve müttefikimiz olan, ilişkimizin de en ileri seviyede olduğu ülkelerden bir tanesidir. Bu zamana dek ülkemiz ve Katar arasında kurulan müstesna iş birliği sadece muhatap iki ülke açısından değil bölgemiz açısından da son derece olumlu neticeler doğurmuştur. Ülkelerimiz arasındaki uyumlu seyreden ve örnek teşkil eden ilişkinin stratejik düzeyde ilerliyor oluşu ise diğer bölgesel ve küresel gelişmeler karşısında bazı müşterek imkânları da doğurmaktadır. Buradaki husus, kamuoyunda farklı yönlere çekilmek istendiği gibi sadece ekonomik sahayı kapsamamakta; siyasi, diplomatik ve askerî açıdan da değerli olan bazı sonuçları karşımıza getirmektedir. Katar'la ilişkilerimizin yüksek seviyede ilerlemesi ve her türlü sınama karşısında güçlenerek yoluna devam etmesi dış politikamızın ve etki sahamızın gelişmesine katkı sunan bir mahiyette de ilerlemeyi sürdürmektedir.
KÜRESEL HEDEFLERİMİZ AÇISINDAN KATAR'IN ÖNEMİ
Körfez bölgesinin stratejik önemi küresel seviyede yaşanan enerji krizi münasebetiyle bugünlerde daha da artmıştır. Bu şartlarda Katar'a destek olmak Türkiye'nin dostluğunun nelere kadir olduğunun görülmesine imkan tanımıştır. Katar'ın diğer Körfez ülkeleriyle yaşadığı sorunlar devam ederken ülkemizin verdiği destek, karşı karşıya kaldıkları problemlerin aşılmasında önemli bir etki de doğurmuştur. Kriz ve gerginlik coğrafyalarının başında gelen Körfez bölgesindeki barışın hâkim olması için iş birliği imkânlarının daha da geliştirilmesi açısından Katar'la süregelen münasebetlerimiz diğer bölge ülkeleriyle olan ilişkimize de pozitif yönde katkı sağlamaktadır. Körfez ülkeleri arasında yakın zamana kadar devam eden gerginliğin aşılarak bunun yerine neredeyse tüm Orta Doğu'yu içerisini alacak biçimde karşılıklı kazanmaya odaklı bir sürecin başlaması bizlerin de dikkatinden kaçmamıştır. Kaldı ki Katar'la gerçekleştirdiğimiz iş birliği ve müttefiklik Türkiye'nin diğer Müslüman ülkelerle gerçekleştirebileceği olası diğer ilişkiler açısından da örnek oluşturabilecektir. Bugün Katar'da konuşlu bulunan askerî üssümüz sayesinde sadece Orta Doğu bölgesi değil, Basra Körfezi ve hatta Hint Okyanusu'na kadar uzanan geniş bir sahada manevra, imkân ve kabiliyetimiz mevcuttur. Dolayısıyla küresel hedeflerimiz açısından Katar değerli bir yere sahiptir.
TÜM DÜNYANIN GÖZÜ KATAR'DAYKEN TÜRK ASKERİ ORADA GÖREV YAPACAK
2022 FIFA Dünya Kupası'nın Katar'da yapılacak olması bizim açımızdan da memnuniyet verici bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Dünya çapında gerçekleştirilen böylesine büyük bir organizasyonun dost ve kardeş bir ülkenin ev sahipliğinde yapılacak olması Katar için önemli olduğu kadar başarılı ve güvenli bir şekilde icra edilmesi de ehemmiyet arz etmektedir. Bu kapsamda Katar Devleti Silahlı Kuvvetleri ile Katar Devleti Hükûmeti tarafından bazı ülkelere müşterek güvenlik faaliyetlerine katılmak üzere davet gönderilmiştir. Katar Devleti sınırları, kara, hava ve deniz yetki alanlarında alınacak tedbirlerle oluşturulacak Görev Kuvvetine ülkemizin de katılması talep edilmiştir. Üzerinde görüştüğümüz tezkereyle hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir edilecek güvenlik güçlerimizin görevlendirilmesi planlanmaktadır. Böylesine büyük ve uluslararası çaptaki organizasyonda Türk güvenlik güçlerinin sorumluluk üstlenecek olması gerek Katar gibi dost ve kardeş bir ülkeye karşı vermemiz gereken destek olarak kabul edilmeli gerekse de üllkemizin prestij ve yüksek kudreti açısından dikkate alınması gereken bir durum olarak değerlendirilmelidir. Türkiye'nin sağlayacağı güvencenin tüm dünya ülkeleri tarafından takip edilecek bir faaliyette görünmesi küresel barışa sağladığımız katkının müstesna bir örneği olacaktır.
TÜRK GÜVENLİK GÜÇLERİNİN FARKI GÖRÜLECEK
Diğer yandan, güvenlik güçlerimizin daha evvel benzer kapsamdaki uluslararası bazı organizasyonlarda başarıyla görev yapmış olması da Türk güvenlik güçlerinin farkını ortaya koymaktadır. Bu konuda fiilî faaliyetlerin yanı sıra eğitimle alakalı konularda da Türk Silahlı Kuvvetleri ile Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatımızın üstün kabiliyeti hem Birleşmiş Milletler hem de Avrupa Birliği nazarında kabul görmüştür. İlgili organizasyonda görev yapacak Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin millî komuta altında bulunacak olması müşterek bir hassasiyetimiz olarak ön plana çıkarken aynı kapsamda Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin de bulunması ve 2 güzide kuruluşumuzun birbiriyle uyum ve bütünlük içerisinde olmaları da önemi haizdir. Verilen bilgilere bakıldığında Emniyet Genel Müdürlüğü çoğunluğu Çevik Kuvvet personelinden oluşacak 2.240 kişilik bir kuvveti şimdiden hazır hâle getirmiş ve Güvenlik Daire Başkanlığının emrinde, görev yapılacak koşullar için hazırlıklarına başlamıştır. İlgili organizasyonda öne çıkan ana tehdit unsurunun olası terör eylemleri olduğu elbette ki açıktır. Bununla birlikte, ülkemizin terörle mücadele anlamında sahip olduğu yüksek tecrübe ve birikimin, müşterek bir görev kuvveti çerçevesinde ortaya konması yine, terörle mücadele sahasında karşılıklı iş birliği ve bilgi paylaşımını da sağlayabilecektir. Bu durumun da karşılıklı fayda doğurabileceği gerçeğini akıllardan elbette ki çıkarmamak gerekiyor.
TÜRKİYE TARİHİ BİR SORUMLULUĞU YERİNE GETİRECEK
Dünyanın gergin bir dönemden geçtiği süreçte barış ikliminin her bölgeye ve müşterek faaliyetlere hâkim olabilmesi için sergilenecek gayretler elbette küresel istikrarı hedefleyen güç ve iddia sahibi ülkelerin harcıdır. Dolayısıyla, Katar'ın ev sahipliğinde gerçekleştirilecek dünya kupası müsabakalarında, Türk Silahlı Kuvvetleri ile Emniyet Genel Müdürlüğü personelimizin görevlendirilmesini desteklediğimizi ve olumlu yönde değerlendirdiğimizi ifade etmek isterim. Sporun, dostluk ve kardeşliğe açılan bir kapı olduğu gerçeğinden hareketle, Türkiye'nin tarihî bir sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Meclisten de geçeceğine inandığımız bu tezkereyle, Katar'a görevlendirilecek personelimize şimdiden üstün başarılar diliyor, Cenab-ı Allah'tan himaye ve yardımını kendilerinden esirgememesini niyaz ediyoruz.
ABD'DE YAŞANAN 11 EYLÜL KRİZİ SONRASINDA YAŞANAN ÇATIŞMALAR
2000'li yılların başında ABD'de Dünya Ticaret Merkezine gerçekleştirilen terör saldırılarından sonra özellikle Orta Doğu bölgesini içerisine alan bir süreç başlatıldı. Terörle mücadelenin öne çıktığı bu dönemde, Irak ve Afganistan'ın işgaliyle ilerleyen süreç, 2011 yılına gelindiğinde Tunus'ta başlayan yeni koşulları da beraberinde getirdi. Kuzey Afrika'da başlayıp Körfez bölgesinin yanı sıra Yemen, Lübnan ve Suriye'ye kadar sirayet eden halk hareketlilikleriyse iç karışıklıklar, rejim değişiklikleri ve iç savaşları da doğurmuştur. Bu etkinin günümüzde hâlâ sürmekte olduğunu ifade etmek elbette ki mümkündür. 2020'li yıllara doğru ilerleyen zaman dilimindeyse dünyada küresel ve bölgesel rekabetin giderek kızıştığı ve somut gerçekliğe dönüştüğü yeni bir döneme girilmiştir. Bu dönemde terör tehdidi ve vekâlet savaşlarının yanında, ülkelerin birbirlerini yaptırımlar yoluyla doğrudan hedef aldıkları "ekonomik savaş" olarak tabir edilen gelişmelere şahitlik edilmiştir.
2. DÜNYA SAVAŞI SONRASI KURULAN SİSTEMİN ÇÖKMEYE BAŞLAMASI
ABD ve Çin arasında başlayan ekonomik savaş, zaman içerisinde dünyanın geri kalan bölgelerine de yayılmış, yaptırımlar açık bir silah olarak kullanılmaya başlanmıştır. Siber dünya ve uzay alanındaki rekabetin de devreye girmesiyle, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan küresel sistemin her yönüyle bozulmaya yüz tuttuğu ve hatta çöktüğüne dair getirilen yorumlar artış göstermektedir. Böylesi bir zaman diliminde Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, çok uluslu yapı ve ortaklıkların tamamında revizyon yapılmazsa varlıklarını sürdüremeyeceğine dair tespitler yaygınlık kazanmıştır.
SALGIN VE SAVAŞIN ETKİSİ BİRİKEN SORUNLARI ORTAYA ÇIKARDI
2019 yılının son aylarında Çin'de ortaya çıkarak pandemiye dönüşen Covid-19 salgını ise netice ve yansımaları itibarıyla restleşmeleri daha da kızıştırmış, ekonomiler üzerinde yarattığı tahribatla ülkeleri yeni kararlar almaya zorlamıştır. Bu gelişmelerin tamamı dünyayı etkileyen bir potansiyel ve sorunlar yaratmış olsa da kuşku yok ki 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna ve Rusya arasında başlayan savaş, bir yandan şimdiye kadar birikmiş meselelerin patlama noktasına eriştiğini, diğer taraftan da bölgesel ve küresel rekabetin artık çok daha çetin şartlarda geçeceğini açık etmiştir.
MHP'NİN HAKLILIĞI AÇIKÇA GÖRÜLDÜ
Rusya'nın Ukrayna'ya ait olan Kırım'ın ardından Donetsk'i, Luhansk'ı, Herson'u ve Zaporijiya'yı ilhak kararı alması koşulların zorlaştığını işaret etmektedir. Bu şartlarda partimiz, yaşanan savaşı ve yansımalarını değerlendirirken gelişmeleri Rusya Federasyonu'nun Ukrayna üzerinden eski hâkimiyet havzalarına tutunmayı ve buraları kontrol altına almayı hedeflediğini, buna mukabil ABD'nin de afişe ettiği Rus tehlikesine dayanarak Avrupa'yı ve NATO müttefiki ülkeleri ortak tehdit mimarisi etrafında toplamayı amaçladığını ilan etmişti. Gelinen aşamada yaşanan ilhak girişimine karşılık NATO'nun yeni stratejik konseptinde yer alan konularla Avrupa'ya ABD'nin gerçekleştirdiği silah satışı ve yığınaklar dikkate alındığında, partimizin haklılığı açıkça görülmektedir.
SAVAŞIN ETKİSİYLE AVRUPA'DA YAŞANAN KRİZLER
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana coğrafyaların değiştirilmeye çalışıldığının belki de açık göstergesi olan Ukrayna-Rusya arasındaki savaş, sadece yaşandığı coğrafyayla sınırlı kalmayacak sorunları gün yüzüne çıkarmaya koyulmuştur. Bu sebeple, Rusya'nın hukuksuz eylemi yalnızca Ukrayna'nın sorunu olarak görülmemelidir. Ukrayna'nın küresel düzeyde yaşanan rekabette âdeta kurban edilmek istenmesi bir yana, malum savaşla, günümüz Avrupa'sında toplamda 11 ülkeyi etkileyen, 20 bölgeyi kapsayan ayrılıkçı çabaların muhatap olduğu ülkelere karşı harekete geçileceği şimdiden belli olmuştur. İki cihan harbine tanıklık etmiş ve ev sahipliği yapmış Avrupa açısından sorun, yalnızca enerji, üretim ve gıda krizi boyutuyla ilgili değildir. Zira Avrupa'da güvenlik mimarisi çoktan yerle yeksan olmuştur, silahlanmaya dayalı politikalar hız kazanmıştır. Baltık bölgesinin yanı sıra Karadeniz sahillerini kapsayan Avrupa'nın doğu bölgesi ve elbette Balkan coğrafyası hareketli ve hararetli bir hâle taşınmak istenmektedir. Bunun yanı sıra, Avrupa'nın karanlık suretinden kaynaklı mezhepsel farklılıklara dayalı yaklaşımlarla ırkçı akımlar sadece toplumsal zemin kazanmamakta, aynı zamanda çoğu Avrupa ülkesinde iktidara gelmektedir.
ÜLKELER ARASI YENİ YAPILANMA VE GÜNCEL İTTİFAKLAR
Diğer yandan, Uzak Doğu bölgesinde de sular ısınma derecesini aşmış, kaynama noktasına âdeta ramak kalmıştır. Çin'in Tayvan üzerinden ABD ve diğer bölge ülkeleriyle yaşadığı gerilim giderek artmaktadır. Kuzey Kore'nin nükleer çalışmalarına hizmet ettiği anlaşılan balistik füze denemelerinin sayısı fazlalaşmıştır. Çin'i kuşatmak amacıyla ABD'nin Asya ve Pasifik bölgesine yoğunlaştığı gerçeği hepimizin malumudur. Ülkeler arası yeni yapılanma ve güncel ittifaklar çoktandır kurulmaya koyulmuştur; insanlığın huzuru bozulmuş, küresel barış ve istikrar hedefi yerini açıkça rekabet ve savaş ortamının temellerini oluşturmaya dönüşmüştür. Hiç şüphe yoktur ki bu durumun bir sonraki adımı insanlığın yine ve yeni bir felakete sürüklenmesi olabilecektir.
KÜRESEL KRİZLERİN ÇÖZÜMÜ NOKTASINDA ÖNE ÇIKAN TÜRKİYE
Bu şartlarda diplomasinin gücüne, barış diline ve uzlaşmanın tesisine hizmet edebilecek sorumlu politikalara ihtiyaç vardır. Günümüzde, her ülke, artık yalnız askerî anlamda değil, ekonomik ve sivil savunma anlamında da tehlike dolu bir sürece hazırlandığını gizlememektedir. Bu durum her ne kadar tedbirli politikaların uygulanması olarak yansıtılsa da silahlar duvara çoktan asılmıştır. Bozulan sadece küresel tedarik zinciri değildir, aksayan yalnızca enerji arzı olarak yorumlanmamalıdır, kriz sadece ekonomik boyutta yaşanmamaktadır, hesaplaşma düşünülenin ötesinde kızışmıştır. Gelişmekte olan ülkeler ile gerginlik coğrafyaları arasında sıkışan diğer ülkeler yaşanan restleşmelerin öncelikli kurbanları arasındadır. Bu ağır şartlarda taraflarla aynı anda görüşebilmek, uzlaşıyı tesis edebilmek, güven verici bir durumda olmak, küresel barış ve istikrara hizmet edebilecek uygulamaları hayata geçirebilmek önem arz etmektedir. Bugün ülkemizin yaptığı da tam olarak budur. Ukrayna-Rusya arasında yaşanan savaşta her iki tarafla aynı anda görüşebilen ve savaşın neticelerinden olan tahıl krizinin aşılmasında öncü bir rol alan, yine, her iki ülke arasında esir takasını gerçekleştirebilen potansiyele sahip olan Türkiye'den başka bir ülke yoktur. Bu yaklaşımımız doğru, yerinde ve diğer ülkelerin durumuyla mukayese dahi edilemeyecek kadar büyük bir anlam ve öneme sahiptir.
CUMHUR İTTİFAKI'NIN İRADE VE KARARLILIĞI
Cumhur İttifakı'nın irade ve kararlılığı, devletimizin kurucu iradesinin 21'inci yüzyıl şartlarındaki yeni döneme dair sergilenen aynı ruh kökünün devamıdır. Tam da bu noktada Gazi Meclisimizin dikkatini devletimizin banisi ve Türk milletinin büyük Ata'sı Mustafa Kemal Atatürk'ün İkinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde 20 Mart 1937'de Ulus gazetesinde yayımlanan demecine çekmek istiyorum. Atatürk, burada: "İnsan mensup olduğunu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez çünkü dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn ve iyi geçim olmazsa bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur." demişti.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN TAVSİYESİ
Yine, aynı yıl dönemin Romanya Dışişleri Bakanıyla yaptığı görüşmede dile getirdiği fikirlerinde de Ulu Önder'imiz şu tavsiyelere yer vermişti: "Milletleri sevk ve idare eden adamlar, tabii evvela kendi milletinin mevcudiyet ve saadetinin amili olmak isterler. Fakat aynı zamanda bütün milletler için aynı şeyi istemek lazımdır. Bütün dünya hadiseleri bize bunu açıktan açığa ispat eder. En uzakta zannettiğimiz bir hadisenin bize bir gün temas etmeyeceğini bilemeyiz. Bunun için beşeriyetin hepsini bir vücut ve milleti bunun bir uzvu saymak lazımdır. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan bütün aza müteessir olur. Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa 'Bana ne!' diyemeyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla alakadar olmalıyız. Hadise ne kadar uzak olursa olsun bu esastan şaşmamak lazımdır."
KÜRESEL BARIŞIN TESİSİNE YÖNELİK ERDOĞAN VE BAHÇELİ'NİN TAVRI
Biraz evvel Cumhur İttifakı'nın devletimizin kurucu iradesinden beslenen ruh ve köküne vurgu yaparak değinmeyi murat ettiğimiz hususlar işte bunlardır. Böylesi bir dönemde, Sayın Genel Başkanımız insanlığın huzurunun tesis edilmesi gerektiğini haykırırken küresel barışın sağlanmasının gerçekte nereden geçtiğine de işaret buyurmuşlardır. Her fırsatta ama özellikle de müesses nizamı temsil ve kontrol ettiğini iddia edenlerin yüzüne karşı dünyanın 5'ten büyük olduğunu ifade eden Sayın Cumhurbaşkanımız küresel barışın hakkaniyet ve adalet ölçüsüyle nasıl tesis edilebileceğini ifade etmektedir. Ukrayna ve Rusya Savaşı'nda takındığımız tutum, Karabağ Savaşı'nda Can Azerbaycan'la beraber durduğumuz saf, Suriye'de kalıcı barışın tesisine yönelik izlediğimiz politikalar, Balkanlarda gerginliğin düşürülmesiyle ilgili üstlendiğimiz tarihî mesuliyet, Libya'da sergilediğimiz gayretler, Myanmar, Yemen, Kudüs ve Doğu Türkistan gibi meselelerde takındığımız insan merkezli, kendimize has üslup ve politikalarımız Ulu Önder'imiz Atatürk'ün Gazi Meclisimize arz ettiğim yaklaşımlarının ardılı ve devamıdır.
NİZAMI ALEM İÇİN 21. ASRIN TÜRK ASRI OLMASI
Dünya barışının yeniden kurulması ve nizamıâlem için 21'inci yüzyıl Türkiye ve Türk milletine büyük sorumluluklar yüklemektedir. Türkiye, kendi potansiyelini sürekli geliştirerek, coğrafyaların hareketlendiği bir zaman diliminde tarihi yükümlülüklerini yerine getirirken, meselelere kendi yaklaşım tarzını sunarak; yine kendimize has çözüm yollarını bulmak suretiyle, ne derecede büyük bir kuvvet, küresel bir güç olduğunu gösterebilmelidir. Bu suretle, 21'inci yüzyılın Türk yüzyılı olacağına inancımız tamdır. Zira, tarihin coğrafyalara dar geldiği her yönüyle ortadadır. Hakkaniyet ve adaleti önceleyen anlayışın da büyük Türkiye sayesinde cihana hâkim olabileceğini biliyoruz. Bu vesileyle, ilgili tezkereye MHP olarak olumlu yönde oy vereceğimizi bir kez daha yineliyor. Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.