Teoride, Milletin gönüllü olarak kabul ettiği kanun ve müeyyidelerin temeli anayasadır. Uygulamada ise durum değişiklik arz eder.
Evrensel hukuk kurallarını ilke edinen demokrasilerde; Anayasa, milleti oluşturan tüm unsurların gelenek, görenek, inanç ve değerlerini kapsadığı gibi, birlik ve bütünlük içinde geleceğe yön verme esasına dayanır.
Evrensel hukuk kurallarının temelini oluşturan “Güçler ayrılığı” ilkesine göre Yasama, yürütme ve yargı birbirini denetleyen mekanizmalardır.
Demokrasinin oturmadığı toplumlarda da yasama yürütme ve yargı bulunur. Ancak bu güçlerin hepsi yürütmeyi eline geçiren erk (iktidar)in kontrolündedir.
İster askeri idare, ister sivil yönetim olsun; Anayasayı ve yasaları yapan, yürüten ve denetleyen güçler tekelde toplandığında hak, hukuk ve adaletten bahsetmek mümkün değildir.
Türkiye’deki anayasanın eksiklikleri kabullenmeyen neredeyse yok gibi.
Darbeyle yada tek başına İktidara gelenler, muhalefet ve farklı düşünceleri yok saydı.
Siyasi ve ekonomik baskı uyguladı, zaman zamanda zulüm ve işkenceler yaptı.
Kendi görüş ve çıkarlarına göre anayasayı değiştirmeleri sonucu en az toplumun yarısının vicdanını kanattı.
Bu gün geldiğimiz noktada ise yapılmak istenen anayasa değişikliği daha farklı.
Faklılıktan ziyade daha radikal.
Kolay kolay telafisi mümkün olmayan değişiklikler içeriyor.
Halk iradesi adına, Yasama, yürütme ve yargının tüm yetkilerini tek kişide toplayan değişiklikler dayatılıyor.
Demokrasi adına, baasçılığın ve despotizmin yolunu açan değişiklikler demeti.
Üniter yapıdan kopup federasyonlaşma, farklılaşma ve ayrışmanın önünü açma özelliklerini taşıyor.
Daha fazla yorum yapmadan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin istediği başkanlık sistemine bir göz atalım:
‘1) Başkan Devletin ve yürütmenin başıdır. Yürütme yetkisi Başkana aittir.
(2) Başkan, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.
(3) Başkan, yürütmenin başı olarak genel/(iç ve dış) siyaseti yürütür.
(4) Başkanın görev ve yetkiler şunlardır:
a) Gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılış konuşmasını yapmak,
b) Ülkenin iç ve dış siyaseti hakkında Meclise yıllık mesaj vermek,
c) Kanunları onaylamak,
ç) Kanunları tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri göndermek,
d) Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunmak,
e) Kanunların, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün, tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya şekil veya esas bakımından aykırı oldukları gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmak,
f) Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar vermek, (Meclisi feshetmek)
g) Bakanları atamak ve görevlerine son vermek,
ğ) Başkanlık kararnamesi çıkarmak,
h) Yabancı devletlere Türkiye Cumhuriyetinin temsilcilerini göndermek, Türkiye Cumhuriyetine gönderilecek yabancı devlet temsilcilerini kabul etmek,
ı) Milletlerarası andlaşma akdetmek ve yayınlamak,
i) Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil etmek,
j) Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek,
k) Kamu yöneticilerini atamak ve görevlerine son vermek,
l) Sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilân etmek ve sıkıyönetim veya olağanüstü hal kararnamesi çıkarmak,
m) Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak,
n) Yükseköğretim Kurulu üyelerinin yarısını seçmek,
o) Üniversite rektörlerini seçmek,
p) Anayasa Mahkemesi üyelerinin yarısını, Danıştay üyelerinin yarısını, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin yarısını seçmek.
(5) Başkan ayrıca Anayasada ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.’
Burada sayılan görev ve yetkilerin bir bölümü mevcut anayasada cumhurbaşkanının, bir kısmı başbakanın, bir kısmı bakanların diğerleri ise meclisin görev ve yetkileri arasında.
Başkan bakan atıyor, Meclis onayına sunmuyor. Başkan yüksek yargıya yargıç atıyor, onaya gerek duyulmuyor. Neredeyse her işi başkan tek başına yapıyor.
İşin en can alıcı noktası ise başkanın uygulamaları yargısal denetime tabi değil.
Öte yandan başkan bu anayasaya göre fiilen ‘sorumsuz’ ... Çünkü başkanı soruşturmaya başlamak için bile Meclis’te üçte iki çoğunluk aranıyor.
Aslında tartışılan konu başkanlık sisteminin neler getirip götüreceğinden ziyade Tayyip Erdoğan’ın seçilip-seçilemeyeceği.
Eğer seçilirse ülkeyi tek kişi yönetimine götürüp-götürmeyeceği.
Çünkü destekleyenler de eleştirenler de çok iyi biliyor ki başkanlık sisteminin gündeme gelmesinin en büyük sebebi Başbakan
Erdoğan’ın kontrol edilemez kin, hırs ve inadı.
Bu gün olduğu gibi geleceğini de Erdoğan’a bağlayan candaşlardan Fehmi Koru, Zaman ve Star gazetelerinde şunları yazıyor
“Başbakan Erdoğan kendisini evlâtlarını yanlış etkilerden korumakla görevli, onların üzerine titreyen bir baba gibi görüyor…Öyle babaları bilirsiniz: Önce itirazları dinlemez, karşı görüşlere kulak vermez görünür, bir süre sonra gerçekler karşısında yelkenleri indirir ve elde ettiğiyle yetinir...
Sert babalar çocuklarının iyiliğini istedikleri için sert davranırlar; ister beğenin ister beğenmeyin, Tayyip Erdoğan’ın üslubu böyle... Babanın sert olduğu ailelerde esas önemli olan çocukların tavrıdır... Babayı yumuşatan, yanlış saydığının doğru olduğunu hatırlatan, çağla birlikte değişen şartlara dikkat çeken...
Erdoğan doğru olduğuna inandığı konularda görüş serdettiğinde hemen karşısına dikilenler ile her istediğine veya her itiraz ettiğine derhal topuk vuranlar yanlışa düşüyorlar...
Çocuklar ne zaman büyür?... Babaları karşısında haklı çıktıkça...”
Erdoğan’ı baba, 75 milyonu ise itaat etmesi gereken çocuk olarak gören Koru’ya bir çift sözümüz var:
Sen ve senin gibiler Erdoğan’ı baba olarak görebilir. Ama biz ve milletin kahır ekseriyeti; Son on yılda İslam alemindeki işgal ve katliamların baş sorumlusu olan Erdoğan’ı, saltanat için İslam’a fitne ve fesat sokup sevgili peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin’i şehit eden Yezid’e benzetiyoruz.
Ülke yönetimini bir kişinin geleceğine bağlayanlar,
O kişinin istikbali için yasa ve anayasa değişikliğine gidenler,
Yargı ve adalet sistemini alt üst edilmesine destek verenler,
Muhaliflerin koteslere tıkılmasına ön ayak olanlar,
Masumiyet ve mazlumiyet edebiyatı ile iktidara gelenler,
Türkiye cumhuriyeti vatandaşlarına Türk milleti diyemeyenler,
Yandaşlar, Candaşlar ve İktidardan çıkarı olanlar,
Şimdilik federasyonlaşmayı dile getiremeyenler,
Türk milletinin milli ve maneviyat düşmanları, bölücüler,
ABD çıkarları için Okyanus ötesinden vaaz verenler,
“Allah katında tek din İslam” inancından devşirilip dinler arası diyalog safsatası havarileri, Başkanlık sistemini o derece savunmaya başladılar ki bir anda tüm güçlerin tekelde toplanması hastalığına yakalandılar.
Başkanlık hastalığına yakalananların hızlarını alamayıp yakında, İslam’ın altıncı şartı olarak tek kişilik sistemi kutsamalarından korkarım.
Öncülüğünü ABD’nin yaptığı Büyük Ortadoğu Projesinin öngörüsüne göre;
Başta Petrol olmak üzere doğal kaynaklar üzerindeki İslam ülkelerinin bölünüp parçalanarak etnik ve mezhebi yapıda küçük devletçiklerin oluşturulması.
Bu kanlı BOP’a göre hem emperyalizm hedefine ulaşıyor, hem de İsrail’e tehdit olarak görülen ülkeler parçalanıyor.
İsrail’in düşman gördüğü Irak, Libya ne hale geldi?
Bu planda Suriye ara basamağı oluşturmakta!
Netleşen resme göre şimdilik üç parçadan oluşan bir Suriye görünüyor;
Bunlardan biri PYD denetimindeki Özerk Kürt Bölgesi.
Bir başkası Sayın Başbakan’ın tabiriyle Suriye’nin öz evlatlarının denetimine geçmiş Özgür Suriye bölgesi.
Üçüncüsü ise Beşar Esat yönetiminde küçültülmüş ve tarumar edilmiş bir Suriye.
Kimsenin kuşkusu olmasın ki; AKP tekrar iktidar yada Erdoğan'ın başkanlık hayali gerçekleşirse, Suriye’de yaşanan bu kanlı süreç ve bölünmeden sonra Federatif yapıya geçmesi için Türkiye baskı altına alınacaktır.