Medyaların gücünü çok iyi analiz eden siyasilerin, bu gücün kendi siyasi hedeflerine hizmet etmesi için her türlü girişimlerde bulunduğu aşikardır. Siyasi iktidarın medya gücünü elinde bulundurma faaliyetleri, medyaları bir merkezden idare edilmesi tehlikesini de beraberinde getirdi.
Geçmişte medyaları derin devletin manipüle ettiğini ileri süren AKP Hükümeti, medyaları derin devletin elinden kurtarmaya çalışırken, medyaların büyük çoğunluğunu kendi tekeline alıverdi. Bu manada eski uygulamalar ile yeni uygulamalar arasında bir fark kalmadı.
Derin devlet ile mücadele ettiğini her fırsatta söyleyen AKP Hükümeti, bu mücadelede eski derinleri pasivize ederken, kendi derinini oluşturması dikkatlerden kaçmıyor. Bu durumda, derinlerin devri sona erdi derken, AKP’li derin dönemi başladığını söylemenin hiç de abartılı bir söylem olmadığını düşünüyorum.
Küresel gladio bitiriliyor görüntüsü altında, siyasi iktidara muhalif olan bir kesimin, bir şekilde pasivize edildiği gerçeği var orta yerde. Peki, yeni derinlikler küreselci değil mi? Oslo’da İngiltere koordinatörlüğünde pazarlık yapanlar, küreselcilikten arınmış oluyor mu?
Küresel gladio emrindeki medyalar, ülkemizdeki yeni derinliklerin sözünü dinleyerek manşetler atınca, küreselcilikten arınmış oluyorlar mı? Küresel medyaları yöneten küresel irade, bir şekilde ülkemizdeki medyaları da yörüngesine oturtmadı mı?
Küresel iradenin ve ülkemizdeki yeni derinliklerin emirlerini dinlemeyen medyalar, bir şekilde güçsüzleştiriliyor ve el değiştirmeye zorlanıyor. Yönetimi değişen medyalar, küreselcilere ve yeni derinliklere biat ediyor.
Yeni döneme biat eden medyalarda çalışan idareciler ve yazarlar, patronlarının biat ettiği yerlere biat etmek zorunda bırakılıyor. Biat etmeyen idareciler ve yazarlar, hedef haline getirilerek, çalıştığı medyadan uzaklaştırılıyor.
AKP lideri, bazen miting alanlarında bazen de TBMM Grup toplantılarında, AKP Hükümetine muhalefet eden köşe yazarlarını hedefine koyuyor. ‘’Ey yazar, sen ne biçim köşe yazarısın? Ey yazarın patronu, bu yazarı niye gazetende çalıştırıyorsun?’’ diyen AKP lideri, söz konusu yazarın, çalıştığı yerden kovulmasına neden oluyor.
Ülkenin Başbakanı, yazarak ekmeğini kazanan bir köşe yazarını hedefine koyup uluorta azarladığında, o yazar işsiz kalıyor. Başbakan’ın görevi, yazarak ekmeğini kazanan gazetecileri işsiz bırakmak mıdır? O gazeteci, ülkenin Başbakanı tarafından mimlendiğinde, hangi gazetede iş bulabilecektir? O gazeteci, eşine ve çocuklarına nasıl ekmek görürecek ve işten kovulmasını nasıl izah edebilecektir? Eşine ve çocuklarına ‘’Başbakan beni işten kovdurdu mu’’ diyecek?
Ülkeyi yöneten Başbakan, her fırsatta medyalarda çalışanları azarlayıp işten atılmasına sebep olursa, Başbakan’ın bürokratları bu yöntemi normal görmeye başlamazlar mı? Aynı yöntemi uygulamazlar mı? İmam cemaat örneğinde olduğu gibi bürokratlar Başbakan’ın yolundan gider.
Nihayetinde, Başbakan’ı örnek alan illerimizdeki bürokratlar, basın danışmanları aracılığıyla köşe yazarlarını takibe almışlardır. Köşe yazarlarının ne yazdıkları didik didik ediliyor. AKP iktidarına ve bürokratlarının icraatlarını eleştiren köşe yazarları, anında çizik yiyor.
Siyasi iktidara ve bürokratlarına muhalefet eden köşe yazarının yazısını, yayınlayan gazeteler ve internet haberciliği yapan siteler, muhalif köşe yazarını işten kovmadığı taktirde, o gazeteye ve siteye baskılar başlıyor.
Siyasi iktidar ve bürokratlarının baskılarına boyun eğen medya yöneticileri, dengeleri korumak adına kendilerinin davetiyle köşe yazarı yaptıkları kişilerin yazılarını yayınlamamaya başlıyor. Siyasi baskılara boyun eğerek eğilip bükülmenin adı, ‘‘Dengeleri korumak’’ oldu. Üstelik yazısını yayınlamadığınız köşe yazarı ile aynı fikri taşımaları, bir şey ifade etmiyor. Dengeleri korumak adına, fikirdaş olduğu köşe yazarını dışlamaya başlıyorlar.
Sadece Allah rızası için yazan bir köşe yazarına, reva gördüğünüz muamelenin, vicdanlarınızdaki yeri nedir? Geceleri gözlerinizi kapattığınızda uykunuz kaçmıyor mu? Siz şimdi adında adalet olan siyasi iktidarın partisi AKP’ye ve bürokratlarına, gazeteciliğin bütün geleneklerini ve raconlarını çöpe atıp boyun eğerek, adaletli olduğunuzu mu zannediyorsunuz?
Siz hala ‘’Basın hürdür ve sansür edilemez’’ diye tarif edilen, gazetecilik ilkelerine uyduğunuzu söyleyebiliyor musunuz? Siz tarafsız gazetecilik ilkelerine uyduğunuza inanıyor musunuz? İlkelerinizin ne olduğunu söyler misiniz? Siyasi iktidarın yanlışına da bürokratlarının haksızlığına da boyun eğmek, gazeteciliğin yeni ilkeleri mi?
Ülkenin Başbakanı ve bürokratları, medyalara ve çalışanlarına bu kadar cephe alırsa, bu iktidara oy veren sade vatandaşlar ne yapar? İmam cemaat meselesi dedik ya, aynen öyle yapar. Çünkü muhalif basına baskı yaparak saldırmak, en üst perdeden suç sayılmadığı bir yola girildi.
Spor taraftarlarının içerisinde, futbol holiganları var. Maç neticeleri, fanatiği olduğu takımın aleyhine olduğunda, sahada eline ne geçerse sağa sola atarak etrafına zarar veren holiganlardan bahsediyorum. Bir de maç neticesi tuttuğu takımın lehine olduğu halde maç çıkışında medyalara saldıran holiganlar türedi.
Futbol holiganlığı literatürüne yeni kurallar geldi. Maçı kazansanız dahi holiganlık yapacaksınız. Maçın sahada oynandığı saatlerde, maçı seyrediyormuş gibi yaparak, aynı şehrin bir başka takımını tutan medya patronuna, nasıl zarar verebilirimi konuşan holiganlardan bahsediyoruz.
Şehrin göbeğinde bir çok işletmenin kameralarının çalıştığı bir ortamda, takımınızın rakibi olan futbol takımı taraftarı olan medya patronunun canlı yayın aracına, taşlı,sopalı ve tekmeli saldırmak nedendir? Siz sahiden futbol taraftarı mısınız? Yoksa sizi futbol fanatiği adı altında, şehrin en güzide medyasının canlı yayın aracına, saldırmak üzere eğitilen, siyasi militanlar mısınız?
Bahsettiğim medya, Adana’da merkezi olan Akdeniz TV’dir. Futbol holiganı görüntüsünde Akdeniz TV’ye saldıranlar da Adanaspor taraftarlarından bir gruptur. Adanaspor Başkanı’nın söz konusu saldırıya üzülmediğini açıklayan beyanatına rağmen, Akdeniz TV’ye saldıranları, Adanaspor’un tüzel kişiliğinden ve Adanaspor’un güzide taraftarlarından ayrı tutuyorum.
Akdeniz TV’nin patronu Yüksel Evsen, canlı yayın aracının kundaklanmasından sonra, çalışanlarıyla bir karar alıyor. Bu karar,‘’Söz konusu saldırganlar bulunup cezalandırılmazsa Adana’dan çekilebiliriz.’’ şeklindedir.
Yüksel Evsen’in ve medyasının, Adana’da ayrı bir yeri vardır. Akdeniz TV, gerektiğinde en sert şekilde siyasi iktidarı ve seçilmişlerini eleştiren, tarafsız kimliği ön planda olan bir televizyon kanalıdır. Bu durumun siyasi iktidarca hoş görüldüğü söylenemez.
Yüksel Evsen’in siyasi kimliği de var. Yüksel Evsen’in, önümüzdeki yerel seçimlerde Belediye Başkan adayı olma ihtimali var. Yüksel Evsen’in, AKP ya da MHP’den aday olacağı siyasi kulislerde dillendiriliyor. Yeri geldiğinde iktidar partisini ve seçilmişlerini sert bir şekilde eleştirirken AKP’den aday olamayacağı düşünülse de, muhtemelen iktidar partisi AKP’den adayı olabileceğini düşünenler daha çoğunluktadır.
Geliniz hep birlikte büyük fotoğrafa bakalım. Bütün bu anlattıklarımızın ışığında, Yüksel Evsen’in Belediye Başkanı olmasını kim istemez? Medyası olan, azimli ve başarılı bir profil çizen Yüksel Evsen’in,, Belediye Başkan adayı olmasını istemeyenler, kim olabilir?
Burada hiç kimseyi yermek ve hedef göstermek niyetinde değiliz. Herhangi bir duyumumuz ve bildiğimiz bir şey de yoktur. Ancak, hadiseleri birleştirdiğinizde böyle bir yorumlu neticeye varabiliyorsunuz.
Bu bağlamda, Akdeniz TV canlı yayın aracını kundaklayanları kınıyor ve bir an önce adaletin yerini bulmasını temenni ediyorum.
Merak ettiğim konu ise siyasi iktidara boyun eğerek medyacılık yapanlar, köşe yazarlarını rencide edenler, Yüksel Evsen’e ve Akdeniz TV’ye nasıl sahip çıkabilecekleridir? Göstermelik sahip çıkılmaları ibretle izleyeceğiz.
Yüksel Evsen’e ve Akdeniz TV’ye, gönülden, yüreklice, baskılara ve derin oyunlara boyun eğmeden sahip çıkılması gerekmektedir. Sahip çıkanlardan Allah razı olsun. Bugün Yüksel Evsen’e sahip çıkmanın adı; Adanalılık Ruhu’dur.
Yüksel Evsen, Adana’dan el çekmemelidir. Yüksel Evsen, Adana’nın gülen yüzüdür. Yüksel Evsen Adanalılara sahip çıkan Çukurova’nın Yiğididir. Yüksel Evsen, Adanalıya sahip çıkan bir medyacı olarak, Adanalılar tarafından sahip çıkılmasını hak etmiştir.
Medyalara saldıran iradenin derinliği, ne kadar da fazla olursa olsun bu derinlikte boğulmayacağız. Derinliği kontrol eden irade, ne kadar güçlü olursa olsun, karşısında eğilip bükülmeyeceğiz. Biz hak bildiğimiz her şeyi Hak’kın emriyle savunmaya devam edeceğiz.
Bizlerden dilsiz şeytanlık bekleyenler bilmelidir ki; Allah şahidimiz olsun dilsiz şeytan olup susmayacağız. Bizlerden susmamızı bekleyenlerin, küresel gücü ve sermayesi olabilir. Bizim arkamızda küresel güç ve sermayesi yoktur. Olmasını isteyen de yoktur. Bizim arkamızda yeri, göğü ve bizleri yaratan Allah var.
Dost istersen Allah yeter. Mürşit istersen Kuranı Kerim yeter. Delil istersen Hz. Muhammed yeter. Meşgale istersen ibadet yeter. Zenginlik istersen kanaat yeter. Şeref istersen islamiyet yeter. İbret istersen ölüm yeter. Düşman istersen nefsin yeter. Bunlar da yetmezse, Cehennem yeter.