O; demokrat Tayyip değil, “Mele Recep”tir

  MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın; “Çatımıza taş atan Başbakan Erdoğan ve avenesi bilmelidir ki bizim çatımız kiremitten yapılmamış, bin yıllık kardeşliğin ocağında pişerek çelikleşmiş bir iradeyle örülmüştür. Bizim çatımızı millet inşa etmiştir. AKP iktidarının çatısı ise İmralı ve Kandil’den gelen taşeronlarca örüldüğü için akabilir, uçabilir, yıkılabilir” ifadelerini kullandı.   Semih Yalçın açıklamalarında şu ifadelere yer vermiştir:   Başbakan Erdoğan Türkiye’de gazete ve televizyonları susturup kendi emrinde bir havuz medyası oluşturunca muhalif ve haklı sesleri kısabileceğini zannetmiştir. Ancak Başbakan, 21. yüzyılın en önemli fenomenlerinden olan İnternet ve sosyal medyayı hesaba katmamıştır.   Sosyal medyanın kitleler ve özellikle gençler üzerindeki etkisi karşısında şaşkına dönen Erdoğan, bu konuda da sınırlamalar getirmek için çırpınmıştır. Başbakan’ın twitter, facebook, youtube gibi sosyal medya kanallarına savaş açmasının arkasında, bunları zapturapt altına alma telaşı yatmaktadır. Ancak bunların yandaş medya gibi hizaya getirilmesinin mümkün olmadığını öğrenmiştir. Bu yüzden de “140 karakter yazınca kendilerini dünyayı kurtaran adam zannederler” diyerek aklınca sosyal medyayı ve onu kullananları küçümsemektedir.   Daha da kötüsü Başbakan, hiç alakası olmadığı hâlde bir yoksul ailenin sofrasına oturmakla, sosyal medyada 140 karakter yazmayı mukayese etmektedir. Başbakan Erdoğan, artık o kadar hiddet ve huşunet içindedir ki artık normal düşünme kabiliyetini yitirmiştir. Son açıklamalarına bakıldığında, cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça Erdoğan’ın hezeyanlarının, manasız ve mesnetsiz sözlerinin artacağı anlaşılmaktadır.   Tayyip Erdoğan, dün partisinin il başkanları toplantısında “Çatı 30 Mart’ta uçtu gitti.” derken aslında Türk milletini bir arada tutan çatıyı kastetmiştir. Zira Başbakan olduğu günden beri, Türk milletini meydana getiren çeşitli toplum kesimlerini birbirine düşman edip ayrıştırarak millî çatıyı yok etmek için elinden geleni yapmaktadır. Bu yüzden de ilk defa halkın sandığa gitmesiyle gerçekleştirilecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir millî mutabakat arayışından ve herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir cumhurbaşkanı adayı bulunması kaygısından ibaret olan çatı aday önerisinden memnun kalmamıştır.   Çatımıza taş atan Başbakan Erdoğan ve avenesi bilmelidir ki bizim çatımız kiremitten yapılmamış, bin yıllık kardeşliğin ocağında pişerek çelikleşmiş bir iradeyle örülmüştür. Bizim çatımızı millet inşa etmiştir. AKP iktidarının çatısı ise İmralı ve Kandil’den gelen taşeronlarca örüldüğü için akabilir, uçabilir, yıkılabilir.   Erdoğan’ın, dün “Başbakan’ınız kömür ocaklarına inmiş bir Başbakan’dır.” diye şişinmesi ise manidar ve acınacak bir durumdur. 301 canın yittiği Soma faciasına rağmen bu sözleri sarf etmesi “Şecaat arz ederken mürd-ü kıpti sirkatin söyler.” misalidir. Bu ifadeler, onun sağlıksız ruh hâlinin bir başka göstergesidir. O zaman, “Kardeşim kömür ocaklarına inip onlarla yemek yiyeceğine, onların güvenliği için sığınma odaları kurulmasını zorunlu kılacak yasa teklifi hazırlatsaydın.” demezler mi adama?   Başbakan Erdoğan dünkü konuşmasında yüzüne tükürüleceklerden de bahsetmiştir. Aslında yüzüne tükürülmesi gerekenler, bir süre önce Soma ile ilgili Meclise gelen önergeyi reddeden, şimdi de sorumluluktan kaçan zihniyetin sahipleridir.   Tayyip Erdoğan, dünkü açıklamasında gerilimi tırmandıracak fevkalade tehlikeli ifadelere de yer vermiştir. Okmeydanı’ndaki olayları kast ederek “Polisin eli kolu bağlı mı kalacak?” diyen Erdoğan, güvenlik güçlerini hem tahrik hem teşvik etmektedir. Bu sorumsuzca açıklamalar, vatandaşla polisi karşı karşıya getirecek cinstendir. Erdoğan’ın huşuneti yüzünden sürekli tırmanan gerilim, masum vatandaşların canına mal olmaktadır. Dün Okmeydanı’nda Cemevi önünde bekleyen vatandaşımızın ölümü buna acı bir örnektir.   Erdoğan gerdikçe germekte, sokaklar da savaş alanına dönmektedir. Başbakan; cumhurbaşkanlığı seçimlerine sokaklarda tansiyonu tırmandırarak gitme siyasetini özellikle kurgulamaktadır. Aynı gezi olayları sırasında yaptığı gibi şimdi de cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ince hesaplar peşindedir.   Soma ve Okmeydanı gibi olayları da kendi tabanını canlı tutmak için vahşi, agresif ve oldukça tehlikeli bir politika ile kullanmaktadır. Devletin polisini jandarmasını kendi vatandaşının üzerine gönderen yöneticilere yakışan sıfat diktatörlüktür. Başbakan Erdoğan, ne düzen, ne ölçü, ne teamül, ne gelenek, ne de siyasi adap tanımaktadır.   Önceki gün TOBB’da yaptığı konuşmayı diğer siyasi parti temsilcileri sabırla dinlemiş, ancak kendisi başkalarını dinleme nezaketini göstermeyerek salonu terk etmiştir. Başbakan, hem millete hem siyaset dünyasına hem de TOBB camiasına saygısızlık etmiştir. Erdoğan kendisi çalıp söylemeyi yeğlemekte, kimsenin sözüne itibar etmemekte, kimseyi kaale almamaktadır. Erdoğan partisinin yandaşları dışındaki herkesi itip kakmaktadır. Bu haliyle AKP iktidarında Başbakan, Başkakan olmuştur.   Başbakan Erdoğan’ın gerçek yüzünü, gerçek niyetini ve hakiki ruh hâlini tam da cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ortaya koymanın, milleti haberdar etmenin tam zamandır. Çünkü o Türk milletini yönetmeyi hak etmemektedir. Onda Allah korkusu, vicdan ve merhamet olmayabilir. Büyüklük taslama ve insanları ve fikirleri aşağılamayla kendini gösteren şiddetli aşağılık duygusu krizlerine kapılmış da olabilir. Ancak gerçek yüzünü Türk milletinden gizleyemeyecektir. Hiçbir konuyu bilenlerine, uzmanlarına ve ilim sahiplerine bırakmamakta “Molla Recep” kimliğiyle her konuda fetva vermekte, her konuda hüküm çıkarmaktadır. Bilim adamlarının, aydınların yüzyıllardır tartışıp çoğunlukla uzlaşma sağladığı ırk ve millet gibi kavramları mezbele deşeler gibi didiklemekte, içinden netameli parçalar çıkarmaktadır. Tefsir-i şerifleriyle milleti yormakta, bıktırmaktadır. 12 yılda saptırmadık fikir ve kanaat, bulandırmadık berrak su bırakmamıştır.   Onun asıl niyeti bellidir. İçinde Türk adının ve Türk milletinin olmadığı teokratik bir saltanat rejimi kurmak derdindedir. Hâkimiyeti Türklerin elinden alıp ne idüğü belirsiz odaklara, Yasin El Kadılara ve onun hempalarına teslim etmek hesabındadır. Onun ileri demokrasiyle, “Yeni Türkiye” ile kastettiği, teokratik-oligarşik nizamdır. Bunun içindir ki El Kaide finansörü olarak anılan ve hakkında yakalama kararı bulunan Yasin El Kadı ile görüştüğü iddiaları basına yansıdığında susmayı tercih etmiştir. Demek ki Erdoğan bütün uluslararası şer güçlerle, özellikle de teokratik devlet kurmayı, insanları cebir ve tahakkümle yönetmeyi şiar edinenlerle dirsek temasındadır. Erdoğan, 21. yüzyılda bir ortaçağ rejimi kurmak istemektedir. Hedefine ulaşmak için adım adım ilerlemekte ve gerçek niyetini de milletten gizlemektedir.   O; demokrat Tayyip değil, “Mele Recep”tir. Tayyip Erdoğan iktidara gelinceye kadar, bölücü unsurlar dışında Türk milletini 36 ayrı etnik unsura bölme cüretini gösteren hiçbir Başbakan çıkmamıştır. Hiçbir Başbakan, Türk milleti demekten utanmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir Başbakan’ı, Türk adını kullanırken onu bir etnik unsur olarak görme ayıbına ve dalaletine saplanmamıştır.   Türk milleti kendisine şöyle sormaktadır: “Ey Tayyip Erdoğan! Şimdi sen, çoğunluk tarafından istenmediğin hâlde hangi yüz ve cüretle Türk milletinin başına cumhurbaşkanı olarak geçmek istiyorsun? Hangi 77 milyonu kucaklamaktan söz ediyorsun? Sen aslında 77 milyonu kazıklamak istiyorsun!” Sayın Başbakan Ağustos ayı gelmeden bir an önce iyi bir psikiyatra gitmeli tedavi görmelidir. Zira bu terazi bu sıkleti çekmeyecek ve Köşk hayali kurarken çatı formülünün yarattığı travma kendisini yiyip bitirecektir. Bundan en büyük zararı da halk görecektir. Halk, onun yaptıklarını asla unutmayacak ve elbette arkasından hayır duası da etmeyecektir. Bir gün muhtemelen Erdoğan’ın arkasından şöyle denecektir: Ne kendi etti rahat, Ne halka verdi huzur. Yıkıldı gitti cihandan, Dayansın ehl-i kubur.