Stabil Paradigmada Değişim: Öcalan'ın Gücü (1)

Açlık grevleri ve ilk güç on binlerce kişinin katili ve müsebbibi " bebek katili Apo" iken, birden etnik barış simgesi, arabulucu ve iyilik meleği haline dönüştürülen Abdullah Öcalan'ın son bir sene içerisinde elinin nasıl güçlendirildiğinden bahsedelim. 12 Eylül 2012 tarihinde KCK tutukluları kaldıkları hapishanelerde "Anadilde savunma hakkı" ve "Öcalan'a özgürlük" için açlık grevine başladılar. İmralı-BDP-AKP hattında yoğun görüşme trafiği kirli meyvesini verdi. Abdullah Öcalan konuyla ilgili "Bu eylem yerini bulmuş ve amacına ulaşmıştır." dedi. Abdullah Öcalan'ın "eylemi bitirin" çağrısı üzerine açlık grevleri sona erdi. Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da yaptığı açıklamalarla durumu, Abdullah Öcalan ile devlet görevlileri vasıtası ile görüştüklerini üstü kapalı belirttiler. Başbakan Erdoğan açlık grevlerinin ilk zamanlarında "Bunlar blöf, şantaj. Bunlara asla boyun eğmeyeceğiz." dese de, anadilde savunma önce tasarı olarak hazırlandı daha sonra da AKP ve BDP'nin oyları ile meclisten geçti. Esas nokta açıklamalar ise Erzurum'da grev sözcüsü olarak konuşan Deniz Kaya ve DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk'tan geldi. Deniz Kaya "Kürt sorununun demokratik çözümü için kendi bedenlerimizi ortaya koyduk." derken Aysel Tuğuk da "İmralı ve Kandil olmadan hiçbir çözümün olmayacağı ortadadır." açıklamasını yaptı. Böylece Abdullah Öcalan yaklaşık 2 ay süren açlık grevleri boyunca KCK yönetimi ve PKK üzerinde, bunların destekçisi BDP ve seçmeni üzerinde adını ve gücünü arttırdı. Sızıntı Tutanak AKP ve BDP oyları ile çıkartılan anadilde savunma yasasının Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanmasından yaklaşık 3 hafta sonra, yani 23 Şubat 2013 taihinde BDP milletvekillerinden Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan İmralı'da terörist başı Abdullah Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmenin zabıtları sızdırılarak 28.02.2012 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde Namık Durukan imzalı haberle yayınlandı. Sızıntı tutanaklarda Türkiye'nin geleceğini çok yakından ilgilendiren kirli konular var. Bu tutanaklarda yer alan ifadelerde Öcalan, süreç içerisinde tek taraflı çekilme olmayacağını; yani, PKK'lılar gibi askerlerimizin de geri çekilmesi ile sürecin sağlıklı yürüyeceğini söylüyor. Ayrıca Öcalan, çekildikten sonra sınır dışında PKK'yı daha da büyüteceklerini söylüyor ve aksini inkar edene inanmadığını belirtiyor. Kuvvetle muhtemel Öcalan, bu inancıyla paralel olarak "Kürtler kendi kendilerini yönetecektir. Şu anda yasa dayatılırsa büyük alerji yaratır. İlerde olabilir." diyor. Bugün de bunun aşamalarını görüyoruz. Türkiye içinde, Kuzey Irak'ta ve Avrupa'da yapılan kongrelerde bunlar açıkça dile getiriliyor. Bu tutanaklarda sızanların en dikkat çekeni ise, belki de bu sürecin başlatılmasının ana nedeni olan ve gündeme geldiği andan itbaren büyük tartışmalara yol açan "başkanlık sistemi" ! Başbakan Erdoğan'ın başkanlık sistemini çok istediği aşikar. Bazı bakanların ve bazı milletvekillerinin de başkanlık sistemine geçilmesi yönünde yaptığı açıklamalar var. En son meclis başkanı Cemil Çiçek de bu konuya değinerek süreci sekteye uğratacak bir yasa olmadığını ve başkanlık sisteminin diğer parti liderleri ile de görüşülmesi gerektiğini söyledi. Öcalan sızdırılan tutanaklarda başkanlık sistemi konusu için "Biz Tayyip (Erdoğan) Bey'in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına gidebiliriz." diyor. Bu sızıntı Oslo görüşmelerine benzer bir rezalet yaşattı ve içerik olarak tarafların "asıl amaçları" konusunda nasıl istişare ettiklerini, aşamalardaki danışıklı dövüşleri ile öğrenmiş olduk.