Mart ayından bu yana köşe yazımı yenilemediğimden dolayı, siz değerli okurlarımızdan özür dileyerek, sözlerime başlamak istiyorum. Öncelikle, yazılarıma ara vermemin sebebini açıklama gereğini, sizlere borçlu olduğumu düşünüyorum.
Köşe yazarlığına, Adana Medya haber sitesinde yazarak başlamıştım. Adana’nın en çok okunan yazarları arasına girmekte gecikmedim. Bundan dolayıdır ki, Adana’nın en eski gazetelerinden birisinden teklif aldığımda daha çok kişiye ulaşmak adına hiç düşünmeden kabul ettim. Artık haftalık köşe yazısı yazma döneminden, günlük köşe yazısı yazma dönemine geçmiştim.
Köşe yazılarımın geniş kitlelere ulaşması, Adana’nın zalimlerini rahatsız etmeye başlamıştı. Nihayetinde, Firavunlaşma Karunlaşma konularında köşe yazımın yayınlanmasının ertesinde, Adana’nın en eski gazetesinden kovuluşumdum. Gazete yönetimi, Adana’nın siyasi ve bürokratik elitlerinin baskılarına dayanamadığından, köşe yazılarımın yayınlanmasına son vermişti. Gazeteye baskı yapanlar ile bu dünya da hesaplaşamasam da, Ahirette Allah’ın huzurunda hesaplaşacağımdan kimsenin kuşkusu olmasın.
Adana’nın duayenlerinin gazetesinden kovulsam da, ilk köşe yazısı yazdığım Adana Medya’da yazılarım yayınlanmaya devam ediyordu. Esasen, Adana’nın zalimleri ilk yazmaya başladığımdan itibaren, baskı tezgahını kurarak Adana Medya’da yazılarımın yayınlanmamasını talep ediyorlardı. Ancak, dik duruşuna ve cesaretine her zaman saygı duyduğum Taner Talaş, birileri gibi denge politikası izlemeyip yazılarımı yayınlamaya devam etti.
‘’Sen misin zalim yönetime dik duran yazarın yazılarını yayınlamaya devam eden?’’ dercesine Taner Talaş’a olmadık baskılar yapıldı. Taner Talaş, baskılara boyun eğmedi ama zalimler onun aile çevresine zulüm yapmaya kalktı. Şair kardeşimize yapılan zulümleri görünce, Taner Talaş ile karşılıklı anlaşarak yazılarıma bir süre ara verdik.
Bütün bu olanların bir gün başıma geleceğini bildiğimden dolayı, yeni bir haber sitesi kurmaya çalışıyordum. Baskıların arttığı son günlere varıldığında Şükürler olsun ki, sesimi duyurabileceğim Adana Hilal haber sitemiz yayına başlamıştı. Köşe yazılarımı kendi sitemizde yayınlamaya devam ederken, olan bitenlerden dolayı yazı yazma hevesimin kırıldığını da hissediyordum.
Nihayetinde hiçbir baskı yapan olmadığı halde Mart ayından bu yana köşe yazısı yayınlamadım. Olan bitenlerden dolayı köşe yazmaktan tiksindiğimden, elim bir türlü köşe yazısı yazmaya varmıyordu. Kendimi, yeni kurduğumuz haber sitesini geliştirmek adına haber yapmaya verdim. Şükürler olsun ki, haber sitemiz istediğim noktaya geldi. Taner kardeşimiz, arayarak köşe yazılarına kaldığım yerden başlayabileceğimi söyleyince, yeniden köşe yazma hevesim geldi. Sekiz ay sonra okurlarımla buluştuğumdan dolayı, mutlu olduğumu ifade etmek istiyorum.
Bu köşede ‘’Nerede kalmıştık?’’ dercesine, kaldığımız yerden devam etmek adına, zulme karşı dik durmanın bedelinden bahsederek yolumuza devam edeceğiz. Zalimlerin arkasında, küresel sermaye sahipleri ve siyasi iktidar sahipleri olabilir. Ancak bizim de arkamızda Cenab-ı Allah var. Bizleri yaratan irade, zulme uğrayan kullarına elbette ki, sahip çıkacaktır.
Günümüzde, sadece insan öldürenlerin zalim sayıldığı bir anlayışın hakim kılınmaya çalışıldığını görüyoruz. Bir insanın hayatına son vermek elbette zulümdür. Ancak zalimlerin zulmü insan öldürmekle sınırlı olmayıp, hayatlarını sürdürmeye çalışan insanlara yapılan baskılar, düşüncelerin yayılmasının önündeki engellemeler, zalim yönetimlere bir şekilde itiraz edenleri susturmalar da zulümdür.
Yönetiminizi eleştirenleri, bir punduna getirip olur olmaz konularda dava açıp yargılatmaya çalışmak zulümdür. Yönetiminizi eleştirenleri, susturmak için işsiz bırakmak, aç kalmaya mahkum etmek zulümdür. Haksızlıkların kol gezdiği yerde, haksızlıklara karşı susmayanları, akla gelmedik baskılarla susturmaya çalışmak zulümdür. Dilsiz şeytanlığa bürünmemek adına, yapılan haksızlıkları haykıranlara baskı yapmak zulümdür.
Köşe yazısı yazmadığım süre zarfında zalimlerin boş durmayıp zulümlerine devam ettiğinin de farkındayım. Siyasi iktidara karşı fikir üretenlere, icraat yapmaya çalışanlara, zulümlere karşı boyun eğmeyenlere, baskıların son hızla devam edişini hayretle izliyorum.
Zalimlerin, Ülkücü ve MHP’lilere zulüm yapmak için her fırsatı değerlendirdiği bir dönemdeyiz. Bozkurt selamı yaptığından dolayı, ifadesi alınmak üzere karakola çektirilen MHP Adana Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hüseyin Sözlü’nün 16 yaşındaki yeğenine yapılan zulmü unutmadık. Üzerinde Hüseyin Sözlü’nün ismi ve Türk Bayrağı olan tişörtleri giyen gençlerin, Milli maça alınmama zulmünü de unutmadık. Vatandaşlara yapılan küfür zulmünü de unutmadık.
Adana’da, ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ diyebilen Ülkücü ve Ulusalcı bürokratların makamlarından edilişini de unutmadık. Ülkücü ve Ulusalcı bürokratları Devlet makamlarından temizleyen zalimlerin yeni hedeflerinin, yıllardır kendilerine oy verip de son aylarda kendilerine karşı dik duruş sergileyen, Fethullah Hoca’ya gönül vermiş bürokratlar olduğunun da farkındayız. Nihayetinde Cemaate gönül veren bürokratlar da Devlet makamlarından ayıklanmaya başlandı.
Ey siyasi gücü elinde bulunduran zalimler! Ülkücülere, Ulusalcılara ve Cemaatçilere düşmansınız da kime dostsunuz? Milli Görüşçülere dost olmadığınızı da Milli Görüş gömleğini çıkartışınızdan biliyoruz. Sahi, geriye kim kaldı? Lionsçular mı? Rotaryanlar mı? Amerikancılar mı? Avrupa Birlikçiler mi?
Nasıl unuturum yahu? BOP’çular var ya. Kürdistancılar var ya. ‘’Dostum’’ diye yere göğe sığdıramadığınız, PKK hamisi Barzani var ya. Size ‘’Hastır’’ çekip de meşe dallarından bahseden, PKK’lı Osman Baydemir var ya. Hani sevgili gibi ellerini tuttuğunuz Osman’dan bahsediyorum. Hainperver dostunuzla aile fotoğrafları çektiriyorsunuz. Hayatında hiç zulüm görmediği halde zulme uğradı diye övgülerle bahsettiğiniz, PKK’lı Ahmet Kaya dostunuzu da unuttuğumu sanmayın ha..! ’’Vallahi Apo’yu özledim’’ diye şarkılar beseteleyen Ahmet Kaya’ya, şimdilerde siz gözyaşı döküyorsunuz. Elli bin kişinin katili İmralı Canisi Apo dostunuzu ise artık dünya alem biliyor.
Şükürler olsun ki, biz Yahudilere ve Hristiyanlara dost değiliz. Şükürler olsun ki, biz vatanımızın altına dinamit koymaya çalışanlara dost değiliz. Şükürler olsun ki, biz Askerimizi, Polisimizi ve masum vatandaşlarımızı katleden vatan hainlerine dost değiliz. Şükürler olsun ki, kendi fikrine uymadığından dolayı vatandaşlarına zulmedenlere dost değiliz.
Biz, ‘’Kelime-i Şehadet’’ getiren herkese dostuz. Biz, ‘’Ne Mutlu Müslümanım Diyene’’ ve ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ diyebilen herkese dostuz. Biz, Türk İslam Sancaktarlığı yapan herkese dostuz. Biz, Müslüman Türk Milletinin ve Devletinin bekası için can vermeye hazır ve nazır olan herkese dostuz.
Bu dünya, en büyük zalimlerden Firavun’a bile kalmadı ki, Firavunlaşma özentisi içerisinde olanlara kalsın. Firavunlaşma, Nemrutlaşma, Karunlaşma özentisi içerinde olan zalimlere hatırlatıyoruz. En büyük zalim de olsanız gideceğiniz yer bellidir. Allah’ın huzuruna çıkmak için bekleyeceksiniz. Vücudunuz ise kara toprakla bütünleşmek için gömülecektir. Yanınızda götüreceğiniz ise sadece beyaz bir kefendir.
ADALETSİZ OLAN MUTLAKA ZALİMDİR…
ZALİMLERİN YÜZLERİNE HAYKIRIYORUM:
ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM..!