Açılımınız Batsın! Şerefiniz Varsa Bayrağımıza Sahip Çıkın!

  MHP Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin "Lice’de silahları toplatılan askere Tayyip Erdoğan’ın görevini yapmadığı suçlamasını yöneltmesi büyük bir ikiyüzlülüktür. Keza açılım süreci boyunca silahlı PKK militanlarına operasyon yapılmaması için güvenlik güçlerine uygulanan baskılar bölücü fitne için en uygun ortamı hazırlamıştır. Bölücülerle kol kola vaziyetteki AKP hükümetinin bütün engellemeleri karşısında, yine de şerefli Türk askerinin her şeyi göze alarak şanlı bayrağımıza uzanan alçaklığa müdahale etmemesinin ise özrü yoktur" dedi.   Çetin açıklamasında şu ifadeleri kullandı:   Diyarbakır’da 2’nci Hava Kuvvet Komutanlığındaki Türk bayrağının indirilmesi, Türk milletinin en büyük mukaddesatına karşı bölücülerin ve işbirlikçilerinin hadlerini aştığı alçakça bir saldırıdır. Bayrağımıza karşı girişilen bu provkatif eylem, milli hassasiyetler taşıyan her Türk insanının sabrını taşıran bir milat niteliğindedir. Millet olarak varlığımızın, bağımsızlığımızın ve onurumuzun timsali olan şanlı bayrağımıza uzanan hain eller, bu topraklardaki kardeşlik hukukunu tehdit etmektedir. Bu alçak saldırı 75 milyonluk Türk milletini hedef almaktadır ve hesabı sorulmadığı takdirde arkası çok karanlıktır.   Türkiye hızla kaos ve kargaşa ortamına doğru sürüklenmekte, bölücülük fitnesinin yaktığı ihanet ateşi her tarafı sarmaktadır. Bayrak direğinin çekimine kapılan bölücü sefillere cesaret ve fırsat vererek Türkiye’yi parçalanmaya doğru götüren ise açılım adlı ihanet sürecidir. Bu yüzden açılımın sahibi kim ise indirilen bayrağımızın sorumluluğu da ona aittir. Açılımın baş mimarı Tayyip Erdoğan olduğuna göre, al bayrağımıza yapılan hakaretin hesabını vermesi gereken de bizzat Tayyip Erdoğan’dır.   Başbakanlık koltuğunda oturduğu halde, “Ankara’dan gidip ben mi indireyim” diyecek pişkinliği göstermek yerine, sorumluluklarını yerine getirmelidir. Bu devletin askeri, polisi, savcıları kendi emrinde değil midir? Şanlı bayrağımız indirilerek en büyük ihanet gerçekleştirilirken Tayyip Erdoğan hâlâ mağdur rolü oynayarak kimleri kandırabileceğini sanmaktadır! Millete televizyonlarda, kürsülerde tek bayrak nutukları atan Tayyip Erdoğan’ın maskesi, açılım ortaklarının kanlı ellerinin Diyarbakır’da bayrağımıza uzanmasıyla düşmüştür.   Neredeyse Diyarbakır’daki olaylardan dahi MHP’yi sorumlu tutacak kadar akıl tutulması yaşayan Tayyip Erdoğan’ın hesapları şaşmış ve psikolojisi bozulmuştur. MHP’ye “şehit gelmesini bekliyor” diye çamur atmaya yeltenen Tayyip Erdoğan, aslında Türk bayrağı, Türk vatanı ve Allah yolunda ölmenin anlamını dahi idrakten uzak olduğunu itiraf etmektedir. Bayrağına ve vatanına sahip çıkmak için canını verenler sayesinde bu büyük milletin bahşettiği o koltukta oturduğunu unuttuğu anlaşılan Tayyip Erdoğan, teslimiyetçi zihniyetle kimlere hizmet etmektedir? Bölücüden korkmayan, hatta Oslo’dan Diyarbakır’a kadar çözülme sürecinin her aşamasındaki işbirliği tescilli Tayyip Erdoğan’daki bu MHP korkusu muhakkak Abdullah Öcalan’dan bulaşmış olmalıdır.   Son yıllarda yaşanan hadiseler devletin askerini ve polisini vatanın muhafazası misyonundan uzaklaştırarak politik kavgalara kurban etmiştir. Adli yargılama örtüsü altında sindirme operasyonları tatbik edilen kurumlarımız milli duruş sergileyemez ve hatta sancağını savunamaz hale getirilmiştir. Bayrağımıza yönelik saldırıdan bir gün önce Lice’de askerlerin silahlarının toplatılmasının başka bir izahı yoktur. Bayrağımıza el uzatma cüretini gösterenler karşısında askerin seyirci kalmasının utancı en fazla Tayyip Erdoğan’a aittir. 12 yıllık AKP iktidarında açılım saçmalığı başta olmak üzere milli devlete ve kurumlarına karşı başlatılan cadı avı yüzünden, askerimiz hainleri vursa da suçlu, vurmasa da suçlu pozisyonunda bırakılmaktadır.   Lice’de silahları toplatılan askere Tayyip Erdoğan’ın görevini yapmadığı suçlamasını yöneltmesi büyük bir ikiyüzlülüktür. Keza açılım süreci boyunca silahlı PKK militanlarına operasyon yapılmaması için güvenlik güçlerine uygulanan baskılar bölücü fitne için en uygun ortamı hazırlamıştır. Bölücülerle kol kola vaziyetteki AKP hükümetinin bütün engellemeleri karşısında, yine de şerefli Türk askerinin her şeyi göze alarak şanlı bayrağımıza uzanan alçaklığa müdahale etmemesinin ise özrü yoktur.   Çözüm adıyla yürütülen ihanet sürecinde PKK adım adım bölgede devletin çekildiği boşluğu doldururken, ne yazık ki Türk devleti ele geçirilerek beyni imha edilmiş, düşünemez ve tepki veremez bir enkaza dönüştürülmektedir. Kuzey Irak’ta Barzani bölgesinin ve Suriye’de otonom Kürt bölgelerinin oluşturulduğu, Musul’un yasadışı bir örgüt olan IŞİD’in eline geçtiği bir konjonktürde, Türkiye’deki bölücü faaliyetleri demokratik adımlar ambalajıyla sunma mahareti ancak AKP’nin başarabileceği bir aldatmacadır. Mesele küresel güçlerin yeni bir oyunu, bizim sayamadığımız ama onların hiç vazgeçmediği haçlı seferlerinden bir başkasıdır. Yapılmak istenen şey İslam dünyasının göğsüne bir hançer gibi ikinci bir İsrail devleti sokmak, vadedilmiş topraklar davasını gütmektir.   Suriye’deyken olmadığı ölçüde rahatı ve güvenliği sağlanan Abdullah Öcalan, AKP hükümetinin muhataplığı sayesinde mühim roller üstlenen bir aktör haline dönüştürülmüştür. Anlaşılan AKP hükümeti PKK’ya kamuoyunun bildiğinden çok daha büyük bir paye vermiş ve bu yüzden örgüt bölgede devletleşmeye başlarken, Apo da sorunları çözen bir lider olarak kamuoyuna takdim edilmeye hazırlanmaktadır. Aksi takdirde PKK’nın yol kestiği, kontrol yaptığı bir yerde çözüm süreci çalıştayı düzenleyen AKP zihniyetine sormazlar mı, “sen mi devletsin, onlar mı?” diye. Ancak belli ki AKP ile PKK kendi arasında ciddi bir iş bölümüne gitmiş ve al gülüm ver gülüm geçinmektedirler. Şayet böylesi bir işbirliği olmasa idi, AKP hükümeti terör örgütünün faaliyetleri için yasaları işletir, güvenlik güçlerinin ve savcıların yaşanan ihaneti seyretmesine müsaade etmezdi.   AKP’nin terör örgütü ile pazarlığa girişmesi ve bunu yaparken örgütün silahlı gücünü muhafaza etmesi ve hatta militan teminine göz yumması dünyada eşi görülmemiş bir gaflet örneğidir. PKK’nın silahla alamadıklarını AKP siyasi yollarla yerine getirmekte, milleti ise mağduriyetler ve demokratikleşme yalanlarıyla oyalamaktadır. Demokratikleşen toplumların ayrışmak yerine daha fazla kenetlenmesi gerekirken, Türkiye’de etnik gruplardan yeni milletler yaratılmaya çalışılmaktadır. Bizi bir bütün yapan ortak değerlerimiz yok edilmekte, icat edilen farklılıklarla bir arada yaşama iradesi bitirilmektedir. Tayyip Erdoğan hükümetinin uyguladığı etnik ve mezhep politikalarının Türkiye’deki insanlar arasında huzuru mu, yoksa düşmanlığı mı artırdığını sağduyu, akıl ve vicdan sahibi herkesin bir kere daha düşünmesinde fayda vardır.   Ne olduğu hiçbir zaman tam olarak açıklanmayan açılım süreci adı altında gizli görüşmeler ve vaatlerle palazlandırılan terör örgütü bin yıllık kardeşlik hukukuna kan doğramak için var gücüyle hazırlık yapmaktadır. Kürtçe tv, ana dilde eğitim ve özerkliğe kadar içinden neler çıkaracağı kestirilemeyen AKP’nin açılım çıkını Türkiye’yi atomlarına kadar parçalamakta, kardeşi kardeşe düşman yapacak nifak tohumları saçmaktadır.   Şu bir gerçektir ki, dilediği zaman Türkiye’nin her yerinde eylem yapabilecek duruma gelen PKK hala Tayyip Erdoğan’ın çözüm ortağıdır. Şimdiye kadar verdiği tavizlerle beslediği terör örgütünün kucağına düşen Tayyip Erdoğan, kendi siyasi ikbali için PKK ile pazarlık masasından kalkamamaktadır. AKP hükümetinin kontrol edemez hale geldiği açılım adı verilen pazarlık süreci, PKK’yı hiç olmadığı ölçüde bu devlete ve millete tehdit haline getirmiştir.   Türk bayrağı bu topraklarda yaşayan herkesin şerefinin ve namusunun timsalidir. Al bayrağımızı korumak, milli bağımsızlığımızı ve onurumuzu korumak demektir. Devletin yetkili makamları askeri kışladan bayrak indiren teröriste dur diyemeyecek kadar acziyete düştüyse eğer, ülkemizin bölünmez bütünlüğü ve bağımsızlığımız da tehlikede demektir. Teröristle pazarlık masasında el sıkışan siyasi iradenin gözü indirilen şanlı Türk bayrağında değil, seçim sandığında bölücülerin oylarını nasıl kazanacağım derdinde olduğu müddetçe bölücüler cesaret bulmaya devam edecektir. Bugüne kadar Türk bayrağını sadece bir istismar aracı olarak kullanan Tayyip Erdoğan’ın, bayrağımızın bölücüler tarafından indirilmesi karşısında gereğini yapmasını engelleyen nedir? Tayyip Erdoğan, PKK’yla oturduğu pazarlık masasına mahkûm olmanın bedelini millete ödetmekte, hain eller bayrağımızı ondan aldıkları cesaretle indirmektedir.   Gücünü yetirdiği TSK’yı görevini yapamaz hale getiren AKP hükümeti, müzakereye oturduğu PKK’ya ise silah bıraktıramadığı gibi, tekrar kan akıtma tehditleri karşısında Türkiye’nin bir bölgesini teslim etmektedir. Bölgedeki meselenin bir demokratikleşme ihtiyacı olmadığını cümle âlem bilmekte, yapılan her terör eylemi bunu ispatlamaktadır. Bu yüzden süreç ne kadar uzatılırsa uzatılsın sonunda PKK’nın taleplerinin bitmeyeceği ve en nihayetinde yine silahlarını konuşturacağı aşikârdır. Belki o gün geldiğinde Tayyip Erdoğan tıpkı bir zamanlar ortaklık yaptığı cemaate söylediği gibi “ne istediler de vermedik” diyecek ve olan bitenin sorumlusu olarak kendisini kandırdığı iddiasıyla PKK’yı ve yancılarını şikâyet edecektir.   Terörle müzakere edeyim derken Türkiye Cumhuriyeti ile mücadele etmenin ve milleti 36 parçaya bölmenin hiçbir mazereti olamaz. Bu vatanın sahipsiz olmadığını tarihin her devrinde milletimizin yiğit evlatları göstermiştir. Milliyetçi Ülkücü Hareket uğruna can vereceğimiz büyük Türk milletinin değerlerine yapılan saldırılar karşısında milli ve üniter yapımızın teminatı olarak vardır ve var olmaya devam edecektir. Öncelikli vazifemiz, Türk milletini ihanet sürecine karşı uyandırmak ve uyarmaktır. Bu memleket bölücünün, işbirlikçinin, hırsızın ve rüşvetçinin elini kolunu sallayarak gezeceği kadar sahipsiz değildir. Büyük Türk milletini ve Türk milliyetçilerini hesaba katmayanlar açılım adıyla boylarını ne kadar aştıklarını fark ettiklerinde iş işten geçmiş olacak ve maşeri vicdanda mutlaka mahkûm olacaklardır.   Kendi topraklarımızda bayrağımızın indirilmesine müsaade edecek ölçüde zavallı duruma düşen ve utanç içerisinde olması gerekenler, eğer ihanet içerisinde değillerse derhal gaflet uykusundan uyanmalıdır. İşgal ettikleri makamlar mazeret üretilecek yerler değildir. Milletin birlik ve bütünlüğüne ilişkin vazifelerini yapamayan ve ne yazık ki bayrağın yere düşürülmesinden sorumlu olanlar daha fazla rezilliğe sebep olmadan derhal kenara çekilmelidir. Aksi takdirde ancak reklamlarda bayrağa sahip çıkabilen ancak gerçek hayatta bayrak direğine çıkan hainlere cesaret vermekten başka bir iş beceremeyenler bilsinler ki millet hainleri de işbirlikçilerini de indirmesini bilecektir.