Son günlerde kamuoyunun dikkatini çekecek nitelikte bir terör eylemi gerçekleşmemesi nedeniyle pek de gündemde olmayan bölücü terör konusunu gündeme getirmek, öfkeden, kızgınlıktan nispeten uzak, dingin bir zaman aralığında okunup düşünülmesi, özellikle sessiz çoğunluğun bu konuyu daha sağlıklı değerlendirebilmesi niyet ve dileklerimle bu yazıyı kaleme alıyorum.
Yaklaşık yirmi sekiz yıldır Türkiye’mizin en önemli ve tartışmasız bir numaralı gündem maddesi şüphesiz ki bölücü terör meselesidir. Ancak son yıllarda bu konu sıradanlaştırılmaya, vatandaşımızın gündeminden uzaklaştırılmaya çalışılmış ve nispeten de başarılı olunmuştur. (AKP) Erdoğan Hükûmetleri yok ederek terörü gündemden düşürmek yerine; yokmuş gibi davranışlar sergileyerek, yandaş medyanın ısrarlı bir biçimde terör bitti bitiyor yaygaralarıyla, alıştıra alıştıra vatandaşımızda terörün bittiği yönünde oluşturulan algı ile terörü gündemden düşürmeye çalıştı.
2001-2002 yıllarında neredeyse bitme noktasına gelen bölücü terör AKP’nin iktidara gelişiyle, BOP Eşbaşkanlığının da bir gereği olarak verilen tavizlerle tekrar canlanmış ve 2012 yılı itibariyle de artan bir ivme ile terörün yükselişi devam etmektedir. Terörü kanıksayan vatandaşımız ise kendi ocağına düşmediği veya en az 8-10 askerimiz, polisimiz şehit olmadığı sürece “AKP terör konusunu halledemedi ama yol, sağlık vb. konularda başarılı, inşallah terörü de halleder” demek suretiyle tepkisizliğini, göz göre göre bölünmeye giden yolda atılan her adımı “sindire sindire” izlemektedir.
Son on yıldaki artışla birlikte sadece 2012 yılında meydana gelen terör olaylarına ve şehit sayılarına bakıldığında bu konuda gereken adımlar atılmaz ise, şehit haberlerini sık sık duymaya devam edeceğimizi söylemek bir kehanet olmasa gerek. Terör eylemleri sadece belirli bir bölgede ve kırsalda kalmamış, hemen hemen ülkemizin her yerinde, hatta şehir merkezlerinde olabilmektedir. Bitme noktasına gelen terör olaylarının son yıllarda artış göstermesinin sebeplerinin iyi analiz edilerek doğru sonuçlara ulaşılması gerekir. İktidar partisi ve Hükûmet sözcüleri her eylemden sonra veya şehit cenaze törenlerinde “Teröre boyun eğilmeyecek, gereken yapılacak, şehidin kanı yerde kalmayacak” gibi açıklamalar yapmakta ancak bu konuda somut adımlar atılmadığı ve herhangi bir sonuç alınamadığı da görülmektedir.
Yıllardır TBMM’den sınır ötesi harekât için yetki alan Hükûmet, her ne hikmetse bu yetkiyi kullanmakta oldukça tembel davranmakta, hatta geçtiğimiz yıllarda 3 - 3,5 yıl gibi bir süre ile bu yetkiyi hiç kullanmadığı görülmektedir. Gelişmiş ülkeler olan ABD, İngiltere, Rusya, Fransa, Çin, İsrail gibi ülkeleri kendi memleketlerinden binlerce kilometre uzaklarda kendi menfaatleri için asker bulundurmakta ve operasyonlar yapmaktadırlar. Her fırsatta dünyada ve bölgede söz sahibi bir ülke haline geldiğimizi dile getiren AKP yetkilileri, neden hiçbir çekincesi olmadan, sadece Türkiye Cumhuriyetinin millî menfaatleri için sınır ötesi operasyonlar yapılmadığını nasıl izah edebilirler. Çok değil 10 yıl önce bir sınır tabur komutanının kapısında onunla görüşebilmek için bekleyen bazı Irak vatandaşları bugün Ankara’da en yüksek makamlarda ayakta ve devlet töreni ile karşılanıp ağırlanır hale gelmişler, hükûmet üyelerinin kadim dostları ve ağabeyleri olmuşlardır. Operasyon yapılamamasının nedenleri arasında özel ilişkiler ve özellikle Mersin’deki Irak ortaklıklı veya destekli şirketler de var mıdır?
(AKP) Erdoğan Hükûmetleri önce anayasal bir kurum olan Olağanüstü Hal (OHAL) durumunu kaldırdı, ardından da bir açılım politikasıdır tutturdu gidiyor. 12 Eylül 2010 Referandumunda başta AKP’liler olmak üzere EVET’çilerin bir sloganı da “Evet de(yin), Analar Ağlamasın” idi. Referandumdan evet çıkalı iki yılı geçti ama açılımlarla birlikte maalesef Analar Ağlamaya devam ediyor. Evet bölgede OHAL kalktı, güvenlik güçlerinin elindeki bir çok yetki alınmış, hızlı karar ve hareketi kolaylaştıran uygulamalara son verilmiş oldu. Ancak bölücü terör örgütünün halkımız üzerindeki olağanüstü baskı ve uygulamaları sona erdirilemediği gibi artarak devamına da engel olunamadı ve olunamamaktadır. Örneğin; esnafa kepenk kapatılacak deniliyor esnaf dükkânını açamıyor, açanlar bölücü örgüt tarafından bir şekilde cezalandırılıyor. Buna yol kesip kimlik kontrolü ve örgüt propagandası yapılması, iş makinelerinin yakılması, asker, polis, öğretmen vs. kamu görevlilerinin kaçırılması ve kaçırılan kişilerin aylardır hatta yıllardır örgütün elinde tutulması gibi eylemleri de ekleyebiliriz. Açılım politikalarını eleştirenlere karşı veya örgütün büyük eylemlerinden sonra AKP yetkilileri; bizim açılım politikalarımızı baltalamak istiyorlar, bizi kimse yolumuzdan döndüremez şeklinde veya bu anlama gelen açıklamalar yapmaktadırlar. Şimdi sormak lazım; siz hiç yanlış yapmaz mısınız, doğru yapıyorsanız terör neden artarak devam ediyor, niçin yanlışta bu kadar ısrar ediyorsunuz?
AKP 10 yılı aşkın bir zamandır tek başına iktidardadır. Bu çok partili hayata geçişimizden sonra hiçbir partiye nasip olmamış bir durumdur. Bu 1984 yılında başlayan bölücü terör sürecinin üçte birinden fazla bir zamandır. Kendisinden hemen önceki 3,5 yıllık koalisyon hükûmetini acımasızca eleştirenler, o hükûmetin 3 katı süreyle tek başlarına iktidardırlar. Artık ne o hükûmeti ne de ondan öncekileri eleştirme hakları yoktur, kalmamıştır. Bu konuda yapılması gerekenler bir an evvel, kararlı ve kesin sonuç alacak şekilde yapılmalıdır. Yapılması gerekenler arasında bölücü örgüte, örgüt yandaşlarına, iç ve dış destekçilerine, AB-D’ye şirin görünmek, masum gibi görünen taleplerini karşılamak hele hele taviz anlamına gelebilecek şeyler yapmak asla olmamalıdır. Örneğin, şu anda TBMM gündeminde bulunan anadilde savunma gibi konular gündeme getirilmemeli Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin bölünmesine yol açabilecek konulardan uzak durulmalıdır.
Yaklaşık beş yıl önce meydana gelen Dağlıca’daki baskından sonra, hükûmet destekli bazı gazete ve televizyonlar İnsansız Hava Aracı (İHA) görüntülerinden hareketle Türk Silahlı Kuvvetlerindeki bazı komutan subayların bölücü terör örgütünden yana tavır aldıklarından tutun da kendi askerlerimizin öldürülmelerine (şehit edilmelerine) göz yumdukları yönünde insafsız, acımasız ve ahlaksızca yayınlar yapmışlardı. Aradan beş yıl geçtikten sonra Dağlıca’da veya başka yerlerde baskınlar devam ediyor, örgüt üyeleri milletvekilleri ile dağda buluşup hasret gideriyorlar ve bunu kendileri resmederek kamuoyuna duyuruyorlar. Eğer bu şer güçleri bu duyuruyu yapmasalardı acaba hükûmet güçleri tarafından tespit edilebilecek miydi? İHA’ların yanı sıra dostumuz-müttefikimiz(?) ABD’den aldığımız Predatör’leri de terör örgütüne karşı kullanmaya başlamamıza rağmen, gruplar halinde dolaşın teröristlerin yerleri ve eylem hazırlıkları bugün de tespit edilememektedir. Doğal olarak olaylar engellenememekte buna karşın o gün bas bas bağıranlar; bugün, neden bu olaylar devam ediyor diye yayın yapmadıkları gibi, eylem ve şehit sayılarındaki artışa rağmen, etkin bir şekilde yapılan mücadele sonucunda terör örgütünün bitme noktasına geldiği yönünde haberler yaparak vatandaşlarımızı aldatmaya ve kandırmaya devam etmektedirler.
Son günlerde konuşulan konulara baktığımızda, bölücü terör örgütü üyeleri ve yandaşları ile Başbakan tarafından karşılıklı olarak başlatılan açlık grevleri - idam cezası restleşmesi konularının uzunca bir süre gündemde kaldığı / kalacağı söylenebilir. Restleşmelerin sonucunda idamın en büyük muhatabının araya girmesiyle açlık grevlerinin sona erdirildi. Bu konuda acaba hangi tavizler verildi de açlık grevleri sona erdirildi? Umarız ve bekleriz ki bu konuda terör örgütüne herhangi bir taviz verilmemiştir. 2012 yılının son ayına girdiğimiz bu günlerde gündemin önemli maddelerinden birisi de Anayasa Uzlaşma Komisyonunun yaptığı çalışmalardır. Bu çalışmalarda da Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerini sarsacak sonuçların çıkmamasını, bölücülüğe ve ayrıştırmaya prim verilmemesini bekliyoruz. Artık açılımlara ve tavizlere bir son verilmelidir.
Çok partili siyasal tarihimize baktığımızda, AKP oldukça uzun bir zamandır iktidardadır. Ülkemizin başına yıllardır musallat olan bölücü terör belasını sonlandıracak hamleyi bir an evvel kesin sonuç alacak şekilde yapmalıdır. Bu konuyu ertelemeye, ötelemeye, zamana yaymaya hakları yoktur, kalmamıştır. Zaman ipe un serme zamanı değildir.
Bunca yazıyı okuduk, herhangi bir öneriniz yok mu demeyin, önerilerimizi de, affınıza sığınarak, bir başka yazıya bırakmak istiyorum.