Küresel iradenin, ülkemiz üzerine asırlık projeleri uygulayarak paramparça ettiği siyaset ortamında, dava adamı olarak kalabilmenin zorluklarını yaşıyoruz. Bu ortamda, dava adamı olarak kalabilmek, herkese nasip olabilecek bir unvan değildir.
Her türlü küresel saldırının ve küresel rüşvetlerin döndüğü pespayeleşmiş ortamda, dava adamı olarak kalabilenleri, türünün son örnekleri oldukları için korumak ve kollamak gerekir. Ülkemizin bekası için türünün son örneği kalmış dava adamlarını desteklemek, Müslüman Türk Milletimize düşen en önemli vazifedir.
Müslüman Türk Milletimizin davası nedir? İlay-ı Kelimetullah davasıdır. Her Müslüman’a emrolunan ise şartlar ne olursa olsun davalarından vazgeçmemeleri gerektiğidir. Davalarını her türlü zorluğa rağmen savunanlar ve davalarından asla vazgeçmeyenler, dava adamlarıdırlar.
Müslüman Türk Milletimizin örnek alacağı dava adamlığı nasıl olmalıdır? Örnekler vererek anlatmaya çalışalım.
Müşrikler, Peygamber Efendimize(s.a.v) davasından vazgeçmesi için para, mal, mülk ve makam teklif etmişlerdi. Mekke’nin Valiliğini bile teklif eden müşriklere Peygamber Efendimizin(s.a.v) cevabı çok netti: ‘’Güneşi sağ elime, ay’ı sol elime verseniz dahi, davamdan vazgeçmem.’’
Anadolu’daki küffarın hakimiyetine son vermek ve Anadolu’yu Türklere yurt yapmak için yola çıkan Alparslan, 1.071 yılında Anadolu’yu fethederek, amacına ulaşmıştır. Selçuklu Devleti kurularak, Müslüman Türklerin Anadolu’da hüküm sürmesinin başlamasını sağlamıştır.
Selçuklu Devleti’nin dağılmasından sonraki süreçte, Ertuğrul Gazi’nin oğlu Osman Bey, Osmanlı Devleti’ni kurarak, Müslüman Türklere İmparatorluk kurma yolunu açmıştır. Peygamber Efendimizin(s.a.v) müjdesine nail olabilmek için, Bizans kapılarına dayanan Fatih Sultan Mehmet Han, ‘’Ya İstanbul beni, ya da ben İstanbul’u alacağım’’ diyerek dava adamı örneği sergilemiş ve sözünü tutarak İstanbul’u fethetmiştir.
Yedi Düvel’in ülkemizi işgal ettiğinde, dönemin ‘’Devletin Sahipleri’’ tarafından görevlendirilen Mustafa Kemal, Müslüman Türk Milletine önderlik ederek, işgalci küresel güçleri ülkemizden kovdu. Müslüman Türklerin, Anadolu’da hüküm sürmesi için yeni bir devlet kurarak, dava adamlığı örneği sergiledi.
Türk Ordumuzun genç bir subayı olarak, emir komuta zinciri içerisinde 1960 darbesinin içinde yer almak zorunda kalanAlparslan Türkeş, İçişleri Bakanlığı binasındaki CIA odasını görüp kaldırılmasını emrettiğinde, darbecilerle ters düşmeye başlamıştı. Türk Milletimizin içinde yer almadığı bir yönetim şeklini reddetmesi üzerine, 14 arkadaşıyla birlikte sürgüne gönderilen Türkeş, Menderes’in idamının zulüm olacağını hapisteyken bile haykırabilmiştir.
‘’En kötü sivil idare, en iyi askeri idareden iyidir’’ diyen Alparslan Türkeş, Müslüman Türk Milletimizi uyandırma çalışmaları yürütürken, geçmişte kendisine yapılan zulüm günlerinin benzerlerini, hayatı boyunca defalarca yaşamıştır. Ancak o yılmayarak, Müslüman Türk Milletimizin ve Devletinin bekası için son nefesine kadar mücadele ederek, dava adamlığı örneği sergilemiştir.
1980 öncesinde, ülkemizi küresel güçlere teslim etmeye kalkanlara karşı mücadele eden Ülkü Şehidi Mustafa Pehlivanoğlu, darbecilerin idam etmesinden önce ailesine yazdığı mektupta, ‘’Mustafa’lar ölür, Allah davası ölmez, Milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah’a inananlarındır.’’ diyerek dava adamlığı örneği sergiliyordu.
Günümüzde, küresel güçlerin ve uşaklarının ülkemizdeki her türlü pis oyunlarını bozarak, küresel canilerin kendisine sunduğu iktidar rüşvetini elinin tersiyle iterek, Devletimizin bekasına zarar gelmemesi için Müslüman Türk Milletimize önderlik eden Devlet Bahçeli, dava adamlığı örneği sergiliyor.
Günümüzde, babasının genel hatlarını oluşturduğu Milli Görüş davasını terk ederek küresel iradenin yönlendirmeleriyle iktidar olan AKP’nin, bütün siyasi rüşvetlerine karşılık kanmayan Fatih Erbakan, ‘’Başbakan Erdoğan’ın A Takımına katılmaktansa Milli Görüş’te çaycılık yaparım daha iyi’’ diyerek dava adamlığı örneği sergilemiştir.
Fatih Erbakan, bu konuda başka neler söyledi?
“Biz Sultan Fatih’in gemisinden inip akıbeti belli olan Titanik gemisine binmeyiz. Sultan Fatih’in gemisi Milli Görüş’tür, Saadet Partisi’dir. Allah’ın izniyle biz ömrümüzün sonuna kadar bu gemiden inmeyeceğiz. Başbakan Erdoğan, Merhum Erbakan’ın yolundan gittiğini söylüyor. Ortadoğu Projesi’nin eş başkanıyım diye övünenler Erbakan Hoca’nın yolundan gidemezler. Merhum Liderimiz Büyük Ortadoğu Projesi’nin değil, İslam Birliği’nin başkanıydı.
“Erbakan’ın yolundan gitmek için hükümetteyken bir kuruş borç almayacaksın, memur ve işçiye yüzde 300 zam vereceksin, bir tane ilave vergi koymayacaksın, bir tane ilave zam yapmayacaksın, bir tane milli müessese satmayacaksın, Kıbrıs’tan vazgeçmeyeceksin. Sizin yolunuz Merhum Menderes’in, Merhum Erbakan’ın yolu değil, olsa olsa Mesut Yılmaz’ın, Kemal Derviş’in, Süleyman Demirel’in yoludur”
Fatih Erbakan, Siyonizmin Türkiye üzerindeki planlarını anlatırken, ‘’Haim Nahum planı, aç bırak, işsiz bırak, borca esir edip yumuşak lokma haline getir planıdır ve Türkiye’de uygulanmaya devam etmektedir. Bu planın uygulayıcısı da bizzat AKP olmuştur.’’ dedi.
Fatih Erbakan, bu sözleri Milli Görüş camiasında yetişip de Milli Görüş gömleğini çıkartıp iktidar olan AKP lideri ve arkadaşlarına diyordu. Erbakan bu sözleri, Milli Görüş’ün partisi SP’yi bölerek HSP’yi kuran sonrada Milli Görüş gömleğini çıkarmaktan da öte gömleği parçalayıp atan Numan Kurtulmuş’a diyordu.
AKP’nin siyasi rüşvetlerine kanarak Erdoğan’ın A Takımına giren Numan Kurtulmuş’un yolundan Fatih Erbakan’ın da gideceği söylenirken, Fatih Erbakan bu genç haliyle Erdoğan ve Kurtulmuş’a dava adamlığı dersi vererek, iktidar nimetlerinden faydalanmaktansa Milli Görüş’ün çaycılığını tercih edeceğini haykırıyordu.
‘’Firavunlaşmayacağız, Karunlaşmayacağız’’ diyerek AKP’ye en ağır eleştirileri sunan Numan Kurtulmuş ve Firavun ve Karun sözlerinin muhatabı Erdoğan, genç bir delikanlıdan dava dersi alacak durumlara düşmüştü. Bir siyasetçi için bundan daha büyük zul ne olabilir ki? Tabiki, Erdoğan ve Kurtulmuş’un bu dava adamlığı örneğini anlaması mümkün değildir.
Küresel saldırıların ortasında kalan Türkiye’de dava adamı olmak ve dava adamı kalabilmek gerçekten yiğitlik ister, omurga ister, iman ister, inanç ister ve ihlas ister. Bu özelliklere sahip kişilere sahip çıkacak, bir de halk olması gerekir. Müslüman Türk Milletimizin son yıllardaki en büyük zaafı ve hatası dava adamlarına sahip çıkamayışıdır.
Müslüman Türk Milletimizin ve Devletinin bekası için her türlü baskıyı göğüsleyebilen liderlere sahip çıkılıyor mu? TBMM’de ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ diyebilen tek lider kalan, MHP lideri Devlet Bahçeli’ye sahip çıkılıyor mu?
Ömürlerinin son nefesine kadar davasına sadık kalıp, Allah ve vatan için şehit olanların ailelerine sahip çıkılıyor mu? Allah ve vatan için savaşmış gazilerimize sahip çıkılıyor mu? Allah ve vatan için şehadet şerbetini içmeye yeminli olan Türk İslam Sancaktarlığı Davasının Neferlerine, Müslüman Türk Milletimiz sahip çıkıyor mu?
Ömürlerini Allah ve vatan için mücadele etmekle geçiren, malını ve cebindeki ekmek parasını, bu uğurda hiç düşünmeden harcamış, içimizdeki dava adamlarına ne kadar sahip çıkıyoruz?
Türünün son örnekleri dediğimiz bu dava adamlarına sahip çıkamayıp, siyasi ayak oyunlarına kurban mı veriyoruz? Bu dava adamlarının mücadelesi karşısında, siyaseten yapacağı bir şey olmayanlar, bu dava adamlarının önlerini mi kesiyor?
Ülkesine, İline, İlçesine, Teşkilatına ve bölgesinin halkına sahip çıkmaya gayret eden bu dava adamlarını, siyasi ayak oyunlarıyla davasından ve teşkilatından soğutmaya çalışanlar yok mu?
Teşkilat kongreleri öncesinde, İlçe Teşkilatının kurucusu olmuş dava adamlarını, ailesinden şehit vermiş dava adamlarını delegelikten çıkarmak suretiyle İlçe yönetimlerini ellerine geçirenler, hangi davanın savunucusudurlar?
İlçe halkına hizmet etmesinden dolayı, halkın sempatisini kazanmış dava adamlarının Belediye Başkanı olmaması için teşkilatı ele geçirip siyasi ayak oyunları yapanlar, hangi davanın uşaklığını yapmaktadırlar?
Bütün bu siyasi ayak oyunlarına rağmen, davasına küsmeyen ve hala ülkesi, ili ve ilçesi için en önemlisi de Allah rızası için çalışmalarını sürdüren dava adamlarına, sahip çıkılmayacak mı? Bu dava adamlarının küsmesi için çaba sarfedenler, hala görevlerinde mi kalacaklar?
Ne yazık ki, bu tür örnekler bütün siyasi partilerde yaşanagelmiştir. Ve ne yazık ki, her defasında da müdahele edilmekte geç kalınmıştır. Eğer davamıza sahip çıkmak istiyorsak, artık müdahelelerde gecikmememiz gerekiyor.
Müslüman Türk Milletimiz, Ülkesinin ve kendisinin davasına sahip çıkmak istiyorsa, Ülkesini ve Milletini savunmakla ömrünü geçiren dava adamlarına sahip çıkmakta gecikmemelidir.
Müslüman Türk Milletimiz, içinden yetişen Allah ve vatan davasının neferliğini yapan dava adamlarına sahip çıkmakta biraz daha gecikirse, küresel güçler ve ülkemizdeki uşakları Ülkemizi parçalama amacına ulaşmış olacaklardır.
Netice itibariyle, Müslüman Türk Milletimiz hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun içlerinden çıkan Allah ve vatan sevdalılarına, sahip çıkmak zorundadırlar. Önümüzde üç seçim varken, dava adamlarımıza sahip çıkma meselesini gözden geçirmeliyiz.