Bugün ecdat yadigarı güzel ülkemizin milli birlik ve bütünlüğü, üniter yapısı ve yekpare milli devlet konumu Amerikan ve AB Emperyalizmiyle onların şeytan partneri İsrail ve bu konsorsiyumun ete kemiğe bürünmüş hali ayrılıkçı – bölücü örgüt tarafından derin bir tehdit altındadır. Bu varlık sorununa yönelik yaşamsal tehditin açılımı tam olarak şu şekildedir:
Önce Güney Doğu ve Doğu Anadolu’nun bir bölümü üzerinde özerk bir yapı oluşturulacak, bu otonom yapı kendi valisini kendisi seçecek, öz savunma gücünü ve mali yapısını kuracak, kendi dilinin ikinci bir resmi dil olarak eğitim ve kamusal alan da kullanımını belirleyebilecektir. Bu özerk yapı bir müddet sonra milli, tekil devletin ortadan kaldırılmasıyla birlikte önce çoğulcu etnik bir Türk – Kürt Federalizmine, sonrasın da kendi kaderini tayin hakkıyla birlik de, bölgenin tamamen Türkiye’den kopartılıp Büyük Kürdistan’a ilhakı sağlanacaktır.
Pazılın ilk ayağı yıllar öncesinden Irak’ın kuzeyinde, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi adı altında kurulmuş, ikinci ayak Kuzey Suriye de PYD adı altında fiili olarak yapılandırılmış ve sıra Büyük Kürdistan pazılının Kuzey Kürdistan parçasını oluşturmaya yani Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına gelmiştir. Dışarıda ki ve içeride ki BOP’cuların Türkiye de adım adım, aşama aşama, bölüm bölüm, merhale merhale uygulamaya koymaya çalıştıkları bölünüp, parçalanma süreci bu stratejik konsept üzerine kurgulanmıştır.
Şimdilerde siyasal iktidar bu sürecin böyle gelişmeyeceğini çünkü çözüme yönelik bir barış çalışmaları başlatıldığını ve sürecin sonunda annelerin ağlamayacağını, vicdanların kanatılmayacağını, şehitlerin aziz ruhlarının muazzep edilmeyeceğini, Türkiye’nin ulus, tekil, yekpare, milli devlet konumuna halel gelmeyeceğini kalıcı ve sürdürülebilir bir barışın ikame edileceğini söylemektedir.
Bizler yani Türkiye üzerinde hassasiyetleri olanlar da Sayın Başbakan’a soruyoruz…
Öcalan ve PKK ayrı bir toprak parçası, özerklik, federalizm ve bağımsız bir Kürdistan hayalinden vazmı geçti? Vazgeçildiyse Öcalan’ı da içerisine alan genel af, ana dil de eğitim, demokratik özerklik, federasyon ve nihayetinde İran – Irak – Suriye ve Türkiye topraklarının bir bölümünü de içerisine alan Kürt Konfederasyonu, yani Büyük Kürdistan hayali neden en güçlü bir biçimde seslendiriliyor?
İmralı mutabakatları hükümet nezdin de karşılık bulmazsa 50 bin kişilik halk savaşı başlar söylemi, söylenmemiş mi kabul edildi? İmralı’da ki Tagut bir gün de, bir gece de siyasi, idari, sosyolojik, ideolojik, coğrafi sınırların yeniden belirlenmesi noktasında Türkiye’ye adeta balans ayarı verebilecek bir konuma nasıl geldi? Nasıl birdenbire “MESİH” ilan edildi?
Türkiye, son on yılda bölücü terörün enterne edilememesi yanın da farklı biçim ve yönleriyle de almış olduğu derin yaralar sonucu dizlerinin üzerine çökerek derin bir koma haline girmiş ve şu an yoğun bakım da yaşamla ölüm arasında Hayat – Memat mücadelesi vermektedir. Ayrılıkçı – Bölücü terör dışında, Türkiye’yi Hayat – Memat mücadelesinde oksijen çadırında ölüm uykusuna yatıran bir diğer ölümcül yara da… “Nesil Emniyetinin, Nesillerin İfsadı” koma halidir.
Nesil Emniyetinin İfsadına yönelik olarak önümüz de… her türlü kötülüğü toplum nezdinde normalize eden, ne yapılırsa yapılsın, ne olursa olsun hiçbir çirkinliğe, kötülüğe, fenalığa ve sapkınlığa tavır almayan, duyarsız kalan, şiddete tapan, alkol denizinde yüzen, fuhuş bataklığına gömülen bir Türkiye resmi var.
Önümüz de… öz babasının, abisinin amca veya dayısının ya da yakın akrabalarından birinin tecavüzüne uğrayıp sonra öz annesi tarafından erkeklere pazarlanan masum, zavallı kız çocukları gerçeği var. 13, 14 yaşındaki küçücük kız çocuğu yavrularımıza aralarında öğretmen, müdür, doktor, mühendis, amir, memur, subay, imamların da bulunduğu onlarca alçak, hayvan tarafından günlerce, haftalarca aylarca tecavüz edilen bir Türkiye gerçeği var.
Önümüz de… sınıf da öğretmenini, hastanede doktoru, adliyede avukatı öldüren, iki yaşındaki bebeleri önce boğup sonra parçalara ayırarak sobaya atıp kül eden, annelerini, babalarını bazen de ikisini birden öldüren, çok ağladı diye 1 yaşındaki öz çocuğunu duvara çarpıp öldüren, töre deyip, kan davası deyip, ya benimsin ya kara toprağın deyip öldüren bir Türkiye gerçeği var.
Önümüz de… Allahın aziz kıldığı cana sineği ezer gibi kıyan, annesini kesen, 3 aylık bebesini, 3 yaşındaki yavrusunu ekmek bıçağıyla doğrayan, kız arkadaşının başını kör testere ile kesen, kadınları koyun boğazlar gibi cadde ve sokak ortasında boğazlayan, hırsızlığa girdiği evin 85 yaşındaki ninesine önce tecavüz edip sonra da öldüren us’unu yitirmiş bir Türkiye gerçeği var.
Bir taraf da bölünüp, parçalanma yangınına körükle giden istikametini, rotasını, pusulasını şaşırmış bir siyasi iktidar var. Diğer taraf da çürümüş, kokuşmuş, dejenere olmuş her türlü ahlaksızlık ve sapkınlığı özgürlük, çağdaşlık ve modernlik olarak kabul etmiş aklını, fikrini, düşünme melekelerini kaybederek esfel-i safilin’e yuvarlanmış milletin önemli bir bölümü var.
Türkiye; bu çürümüş, kokuşmuş, dejenere olmuş, çözülmüş, erdemsiz, ahlaksız, sosyal anomi (çılgınlık, kuralsızlık) haliyle, tarih de bütün değerleri değersizleştirmiş, bütün erdemleri erdemsizleştirmiş, bütün ahlaki kuralları ahlaksızlaştırmış sapkın Pompei halkının düştüğü konumdan daha da feci bir hale düşmüştür.
Böyle bir ülke de çanlar kimin için çalıyor dersiniz? Elbet de… “Çanlar Türkiye İçin Çalıyor.” Selam ve Dua İle, Allah (cc) Bes, Bâki Heves.
NOT: Değerli okuyucu kardeşlerim, sitemizde yayınlanan yazılarımı okuduktan sonra, olumlu ya da olumsuz yönde yorum yapmanız suretiyle yazıya ve yazara katkıda bulunmanızı sizlerden bekliyor ve hassaten istirham ediyoruz.