Türkiye’de ben doğdum doğalı birçok olay yaşanıyor. Tabii bunların benden öncesi de var. Herkes bu olaylara kendi zaviyesinden bakıyor ve “iyi veya kötü” diye bir yorum yapıyor. Tıpkı 13 Ekim 1970 tarihinde duayen gazeteci Hasan Pulur’un yazdığı fıkra gibi:
“Vakti zamanında üç adam yılbaşı akşamı bir araya gelir. Türk’ün adı Mehmet, Rum’un adı Yorgo, Yahudi’nin adı Salamon. Üçü de asker arkadaşı. O gece kumar oynayıp şanslarını deneyecekler. Mehmet bir fikir atmış ortaya:
- Yere bir daire çizelim. İçine para atalım. Dairenin içinde kalan para Allah’ın... Yoksullara dağıtsın. Dışındakilerde bizim. Günahımız, sevabımıza denk gelsin.
Yorgo itiraz etmiş!
- Senin çizdiğin daire çok büyük. Paranın hepsi Allah’a gider. Bize kalmaz. Daireyi küçültelim.
Salamon “İkiside olmaz!” diye ayaklanmış:
- Günaha gireriz. Çünkü Allah, yerde değil gökte! Yere para atarsak kızar. Biz paraları havaya atalım. O istediğini alsın, düşenler bizim!”
Siz de kıssa gibi olan bu fıkradan hissenize düşeni alın.
Ülkemizde meydana gelen olayları, milli açıdan ele aldığınızda doğru sonuçlara varırsınız. Eğer olayları şahsi ve diğer açılardan ele alırsanız, Türk milletinin ve şahsınızın aleyhine sonuçlara varırsınız.
Dün Türk Ordusu’na karşı yapılan yargı operasyonlarına göz yumanlar ve sessiz kalanlar bu gün “Türk Ordusuna komplo mu kurulmuş?” sorusunu soramazlar. Çünkü o gün yapılanların ne olduğunun, herkes farkındaydı.
Dün “Anayasa Referandumu” adı altında yapılan yargıyı yoldan çıkarma çalışmalarına “evet” veya “yetmez ama evet” diyenler bugün “yanlış yaptık” diyemezler... Muhteremler, yaptıklarının bal gibi farkındaydılar.
Dün pkk ile “demokratik çözülme” için masaya oturanlar, bugün bölünme açısından ne hale geldiğimizi sorgulayarak, kendileri de şikayet eder pozisyona geçemezler...
Dün “cemaat” desteği ve oylarıyla sultanlık sürenler, bugün yol arkadaşları için “biz bunları tanımamışız” diyemezler ve de karşılıklı olarak beddua edemezler.
Örneklerini saydıklarımız gibi, dünleri ve bugünleri uzatmak çok mümkün.
Ancak bu davranışlar bir toplumsal karakterimiz olarak karşımızda duruyor. Dün olayları şahsi ve toplumsal menfaatlerimiz açısından farklı değerlendirirken, bu gün değişen şartlara göre farklı davranıyor veya konuşuyoruz. Çünkü doğrudan yana değiliz. Ne diyor fıkra da Salamon; “Allah, yerde değil gökte! Yere para atarsak kızar. Biz paraları havaya atalım. O istediğini alsın, düşenler bizim!”. Olaylara böyle bakarsak ne Türkiye ne de Türk milleti; kargaşadan kurtulabilir, huzur bulabilir, refah düzeyini geliştirebilir...
Biz bunları söylüyoruz ve anlatıyoruz. Ancak kendimizi de zaman zaman Temel’in yerine koyuyoruz yine Hasan Pulur üstattan bir fıkra ile bitirelim:
“Temel bir gün tribünde maç seyrediyormuş. Birden bağırmaya başlamış. Ama ne bağırma. Yer gök inliyormuş:
- Cazim, Cazim, Caziim!
Yanındaki sinirlenmiş:
- Yahu Kazım kim? Nerede? Ne bağırıp duruyorsun? Kulağımın zarı patlayacak.
Temel, karşısındaki tribünü göstermiş:
- Şuradaki adamı Cazim’a benzeteyrum da...
Yine bağırmaya başlayınca. Yanındaki bir dürbün uzatmış:
- Dürbünle bak da, o mu değil mi anla!
Temel, dürbünü gözüne yerleştirince, Kazım’ı yanında görmüş ve bağırmayı kesip hafifi sesle seslenmiş.
- Cazim buraya gelsene da!
Sonra yanındakine dürbünü geri vermiş:
- Çok teşeççür edeyrum, söyledim Cazim’un kulağına, gelir şimdi puraya!”
Biz de dün ve bugün diyoruz ama sakın dürbünden kulağınıza kısık sesle söylemek gibi olmasın!