Sarı Gelin Türküsünün Hikayesi

Kültür emperyalizminin ahtapot gibi sarmaladığı Müslüman Türk kültürümüzü, son dönemde bir başka tehlike daha tehdit etmeye başladı. Kültür emperyalizminin Keklik Avcıları, Müslüman Türk Milletimize ait olan kültüre kendi kültürleriymiş gibi sahip çıkmaya başladılar. Bazı yemeklerimize Rumlar, bazı türkülerimize de Ermeniler sahip çıkmaya başladı. Gayeleri Müslüman Türk kültürünü yok saymaya çalışmaktır. Her Türk evladı gibi, ben de bu gelişmelerden rahatsız oluyorum. Son zamanlarda birçok yerde duyuyorum ki, “Sarı Gelin” türküsü güya Ermenilere ait bir türküymüş. Gerçekleri halkımıza anlatmak adına yola çıkarak, “Sarı Gelin” türküsünün hikâyesini araştırdım. Sarı Gelin efsanesinin en yaygın efsanesinin birincisi şöyledir: Şeyh Abdülkadir Geylani’nin Müritlerinden Sasani, şeyhine darılarak firar eder. Yolu Erzurum ve Oltu’ya düşer. Burada tanıştığı bir dervişle yola çıkar. Bir su kıyısına geldiklerinde derviş, genç Sasani’den kendisini karşıya geçirmesini ister. Sasani teklifi kabul etmez. Derviş’te ona “Benden esirgediğin omuzlarına domuz yavruları binsin” diye beddua eder. Misafir oldukları bir Hıristiyan beyinin kızına aşık olan Sasani o evde hizmetçi olarak kalır ve domuz çobanlığı yapar. Şeyh Geylani Müridinin bu halini öğrenir ve çok üzülür. Müritlerini o beyin evine gönderir ve Sasani’yi domuz çobanlığı yaparken bulurlar. Şeyhin isteğini bildirirler “Şeyh Geylani seni dergâha geri çağırıyor” derler. Sasani, ancak sevdiği kızla gelebileceğini söyler. Müritler geri dönmek için yola çıkarlar. Sasani, bir sabah kızı aldığı gibi Müritlerin arkasından gider ve onlara yetişir. Bu arada kızın babası adamlarını peşlerine takar ve bir kovalamaca başlar. O bölgede bulunan dağının güneyine sarkarlar. O dağlar bugünkü Allahuekber dağlarıdır. O günkü Müritlerin kaçarken Allahuekber Allahuekber nidalarından almıştır adını. Aşıkların da, Müritlerin de kabirleri o dağın eteklerinde olduğu bilinir ve bu gün ziyaret yeridir. Bu gün Sarıkamış’ta her hasat mevsimi başladığında o bölge insanları gider hem, Şehit Sasani’yle Sarı Gelinin kabrini ziyaret eder dualar gönderirler, hem de Sarıkamış şehitlerini ziyaret ederler dualar okurlar. Sarı Gelin türküsüyle ilgili ikinci hikaye şöyledir: “Sarı Gelin” türküsünün Kuzey Anadolu da ortaya çıktığı da söylenir. Bu araştırmada Türkiye de adı geçen gelinin, eski çağlardan beni Çoruh ve kür Irmakları boyunda yaşayan Hıristiyan Türk olan Kıpçak Beyinin kızı olduğu belirtilir. Türklerin büyük kolunu teşkil eden Kıpçakların diğer bir adının “Kuman” olduğu da bilinir. Diğer kavimlerin ise Kıpçakları “Sarışın” anlamına gelen bu isimle anıldığı belirtilir. Birçok araştırma yapılmış ama hiç birinde Ermeni izine rastlanmamıştır. Burada Müslüman olmuş bir Türk gencinin, o dönemlerde henüz Müslüman olmamış Kıpçak beyinin kızına aşık olması ve kızı vermedikleri için kaçırması anlatılır. Müslüman olan Türk genci ve kızı, kızın babası tarafından her ikisinin de öldürülmesi anlatılır. Erzurum da halk arasındaki Sarı Gelin hikâyesi de şöyle anlatılır: Eski çağlardan beri Çoruh Irmağı boyunda yaşayan Hıristiyan Kıpçak beyinin kızıdır Sarı Gelin. Erzurumlu bir delikanlı, sarışın Kıpçak beyinin kızına aşık olur. Aileler karşı çıkar. Delikanlı aşkını şiirlerle anlatır, söyler gezer. SARI GELİN TÜRKÜSÜ Vardım kilisesine baktım haçına Mail oldum belik belik saçına Kız seni götürem İslam içine Vay sinem ölsün sarı gelin Seni vermem dünya malına.    Saçın uzun örmezler Gülü sulu (gonca) dermezler Bu sevda ne sevdadır Seni mene vermezler Nenen ölsün sarı gelin suna yarim.   Erzurum çarşı Pazar İçinde bir kız ezer Elinde divit kalem Katlime ferman yazar Nenen ölsün sarı gelin suna yarim   Palandöken güzel dağ Altı mor sümbüllü bağ Vermem seni ellere Niceki bu canım sağ Nenen ölsün sarı gelin suna yârim.