Üretim Yapılmayan AKP Ekonomisinde İthal Mal Bağımlılığı

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu, üretim yapılmayan AKP döneminde ihracat ile övünülürken ithal mal artışlarının ülkemizi tehlikeli boyutlara sürüklenişini eleştirdi. Ahmet Kenan Tanrıkulu, ''AKP iktidarında artık kronik hale getirilen ithal bağımlılığıyla, ihraç ürünlerimizin içerisindeki ithal girdi oranı çok ciddî boyutlara ulaşmıştır. Bir zamanlar en lüks toplantı salonlarında yandaşlar ile birlikte ihracat rakamlarını açıklayan ‘ihracattan sorumlu bakanlar’, dış ticaretteki başarısızlıkları gün yüzüne çıkınca artık yazılı açıklama yapar hale gelmişlerdir.'' dedi. Sürekli olarak kendilerinden önceki hükümetlerin ekonomi politikalarını eleştirerek, kendi ekonomi yönetimlerinin foyalarını kapatmaya çalışan AKP Hükümetinin bir foyasını daha ortaya döken Tanrıkulu, cari açık artışlarının telafisi olmayan neticeler doğuracağının farkına varılmasını istedi.   MHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI AHMET KENAN TANRIKULU'NUN AÇIKLAMASI AKP Hükümeti, ekonomik kriz çıktığında mı tedbir alacak? Başarısızlığın faturası yine milletimizin sırtına mı yüklenecek? Ülkemizde iktidarın basiretsiz tutumuyla her geçen gün toplumsal ayrışmamız daha da derinleşmektedir. Başarısız dış politikanın ülkemizi sürüklediği kritik süreç, diğer yandan terör örgütünün ülkemize yönelik artan tehditleri tüm vatandaşlarımızı tedirgin etmektedir. ''Demokratikleşme paketi'' adıyla süslenmiş olan, aslında terör örgütünün pazarlıkları sonucu iktidara kabul ettirdiği isteklerini içeren kanun tasarısı hazırlıkları iktidar tarafından tüm hızıyla devam ettirilmektedir. Bu bağlamda AKP; önümüzdeki günlerde tasarının içine birkaç genel kabul görecek madde de ekleyerek, esas niyetini gizlemiş bir şekilde, milletimizden hiç çekinmeden ülkemizin gündemine getirecektir.   AKP HÜKÜMETİ EKONOMİYİ KÖTÜ YÖNETİYOR İktidar; Taksim Gezi Parkı olayları gibi sosyolojik tepkileri iyi okuyamadığını sadece ülkemize değil, tüm dünyaya göstermiştir. Bu süreçteki başarısızlık sadece sosyal ve siyasî alanlarda kalmamış, ekonomideki yönetişimsizlik de had safhaya ulaşmıştır. Merkez Bankası’nın net döviz rezervleriyle kurun yükselmesine başarısız bir şekilde müdahale ettirilmiş ve net rezervin erimesine sebep olunmuştur. Böylece yabancı yatırımcının ürkmesine ve çıkışına zemin hazırlanmış, sonunda da Merkez Bankası’nın bağımsızlığına gölge düşürülerek faiz artırılmasına sebep olunmuştur. Başbakan’ın suçladığı, fakat ekonomik çevrelerin kimler olduğunu hâlâ tespit edemediği ‘faiz lobisine’ vermiş olduğu bu hediye (faiz artırımı) sanırız piyasalarda ‘yetmez ama evet’ olarak algılanmıştır. Ancak faiz silahını zamanında, doğru bir biçimde ve bağımsız olarak kullanamayan Merkez Bankası, ilerleyen süreçte tıpkı 2006 ve 2011 yıllarında olduğu gibi daha sert faiz artırımı yapmak zorunda kalabilecektir. Bu öngörü bugün bütün ekonomi çevrelerince genel kabul görür hale gelmiştir.   AKP DÖNEMİNDE CARİ AÇIK REKOR ÜSTÜNE REKOR KIRIYOR Türkiye’nin yurtiçi tasarruf yetmezliğinden kaynaklanan dış kaynak ihtiyacı 10 yıldır artarak devam etmektedir. Rekor seviyelerdeki cari açığın finansman tarafı, yani fonlanması bugüne kadar dışarıdan sağlanan sürdürülebilir olmayan kaynaklarla elde edilmektedir. Yabancı sermayenin Türkiye'ye gelmesi ve kalması ancak ekonomik ve siyasî istikrarın devam etmesiyle mümkün olabilecektir. Oysa iktidar şu anda tüm yerli ve yabancı girişimcileri tedirgin eden baskıcı uygulamalarıyla; gerek sermaye piyasalarında, gerekse bankacılık düzenleme ve denetleme araçlarıyla ve gerekse de sindirici vergi denetimleriyle büyük holdinglere ait tesislere ancak kendilerinin inanacakları bahanelerle müdahalede bulunmaktadır. Bu ‘benden olan, olmayan’ düşünce yapısı ile gerçekleştirdikleri korku salma politikasının sonuçları ülkemize çok ağır ekonomik bedellerin ödetilmesine neden olabilecektir. Bu konularda iktidarı uyarması gereken, işadamları ve girişimcileri bünyesinde barındıran Türkiye’nin en önemli sivil toplum kuruluşu da, üstüne düşen görevi yapmak yerine, iktidar yanlısı tutum ve tavrı ile büyük bir hayal kırıklığı yaratmaktadır.   EKONOMİK GÖSTERGELER GELECEK GÜNLERİN KARANLIK OLDUĞUNUN DELİLİDİR Ekonomi yönetimindeki bu çarpık zihniyet ve bencil yönetim anlayışının çok kısa bir süre önce ifade ettiği; yüzde 5 (enflasyon) + yüzde 5 (büyüme) + yüzde 5 (cari açık / millî gelir oranı) hedefleri; bugün yüzde 6,2 (enflasyon) + yüzde 3 (büyüme) + yüzde 7 (cari açık / millî gelir oranı) olarak revize edilmiş durumdadır. Bu revizeler bile gelecek günlerin karanlığını şimdiden bizlere göstermektedir. Bizlerin geçtiğimiz Mayıs ayında dile getirdiği ‘büyüme hedeflerinde aşağı yönlü revizyon yapılacak’ tespitimiz, geç de olsa ekonomi yönetimince bugünlerde dillendirilmeye başlanmıştır. Sanırız, başarısızlıkları nedeniyle yapacakları revizenin oranı hakkında, üretecekleri yeni bahanelerin araştırılması yapılmaktadır. Başarısız ekonomi politikaları nedeniyle büyüyemeyen ülkemizin bu yıl ihtiyacı olan 220 milyar doları (hedeflenen cari açık+vadesi gelen ödemeler vs.) nasıl finanse edebileceğini ekonomi yönetiminden birilerinin toplumla paylaşması gerekmektedir. Zira siyasî külhanbeylikler ciddî boyuttaki bu finansman ihtiyacımıza çare değil, tam tersi zarar vermeye devam etmektedir.   AKP DÖVİZ ARTIŞLARINI ÖNGÖREMEDİ Öngöremedikleri dolar şoku; ithalatı pahalılaştırmış, maliyet enflasyonunu kamçılamıştır. Şimdiden akaryakıta ve buna bağlı olarak diğer ürünlere zamlar gelmeye başlamıştır. Ocak-Temmuz dönemi yıllık enflasyon yüzde 8,88’e çıkarken, vatandaşımız için önem arzeden gıda enflasyonu yüzde 13’e yaklaşmıştır. Doların hesapta olmayan tırmanışı, zam mevsimi sonbaharı beklemeden enflasyonu da tırmandıracaktır. Enflasyonda gelinen seviyelerde henüz kurdaki artıştan kaynaklı geçişkenlik görülmese de, yılın ikinci yarısında bu geçişkenlik daha net ve sert görülecektir. Yıllardır enflasyon hedeflerini tutturamayan AKP iktidarının bu öngörüsüzlüğü nedeniyle girişimcilerimiz de mağdur olmaktadır. Çünkü hedef, yıl ortasında sürekli yukarı yönde revize edilmekte, buna bağlı olarak diğer ekonomik rakamlar da etkilenmektedir. Taammüden kuru arttırarak kazanılan rekabet gücü kalıcı olmayacak ve bu süreçte yaratılan sanal güç, enflasyonla uçup gidecektir. Merkez Bankası Temmuz ayında açıkladığı son enflasyon raporunda tahminlerini yine yukarı yönlü 0,9 puan revize ederek, yüzde 5,3’ten, yüzde 6,2’ye çıkarmıştır. Yani Bankanın enflasyon hedefi yüzde 5, tahmini ise yüzde 6,2’dir. Burada enflasyon hedefinin de bir anlamı kalmamaktadır. Tahmin ise çoktan inandırıcılığını yitirmiştir. Çünkü bizlerin ve piyasaların enflasyon beklentisi yüzde 7,5 ile 8,0 aralığındadır. Geldiğimiz noktada Temmuz ayı enflasyon rakamı bizlerin ve piyasaların haklılığını teyid etmektedir. Temmuz ayında enflasyon yüzde 8,88 olarak gerçekleşmiştir. Ağustos ayı gerçekleşmesi ile bu rakam yüzde 9’ları aşabilecektir.   AKP HÜKÜMETİ TÜRKİYE'Yİ İTHAL MALLARA BAĞIMLI HALE GETİRDİ Diğer yandan AKP iktidarında artık kronik hale getirilen ithal bağımlılığıyla, ihraç ürünlerimizin içerisindeki ithal girdi oranı çok ciddî boyutlara ulaşmıştır. Bir zamanlar en lüks toplantı salonlarında yandaşlar ile birlikte ihracat rakamlarını açıklayan ‘ihracattan sorumlu bakanlar’, dış ticaretteki başarısızlıkları gün yüzüne çıkınca artık yazılı açıklama yapar hale gelmişlerdir. Bu düşünce yapısında olanlar; geçtiğimiz yıl doğalgaz karşılığı olarak yapılan altın ihracatını, ‘altın da maldır, ne bulursam satarım’ diyerek ihracat rakamlarını yüksek göstermişlerdi. Ancak ABD’nin bu alanda aldığı tedbirler nedeniyle 2013 yılında altın ihracatı düşerken, altın ithalatı artmış, pazar kayıpları ve talep daralmasıyla beraber ihracat rakamları da tıpkı Türkiye’nin büyüme rakamı gibi çakılmıştır. Altın balonunun patlaması sonucunda bu yıl bazı yorumcular da ithalat rakamlarını altın hariç diyerek makyajlamaya çalışmaktadırlar. Ortada ihracatı değil, ithalatı ve dış ticaret açığını artıran bir dış ticaret anlayışına sahip yönetim mevcuttur. Bizleri duymuyorlarsa bile, sektörden kişiler bu yönetime ithalatı değil, ihracatı artırmaları gerektiğini muhakkak söylemelidir. Ekonomik gerçeklerin doğruluğunu siyasî ve makam ihtiraslarıyla kabul edemeyenlerin artık ‘dış güçler’ gibi söylemlerle mağduriyet yaratacak bahaneleri de kalmamıştır. Sonbaharın gelmesiyle ekonomide kalan yapraklar da dökülecek, dile getirmeye çalıştığımız gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak; her zaman olduğu gibi, başarısız ekonomi politikalarının ağır sonuçlarının vatandaşımızın sırtına yüklenmemesi için iktidarı uyarıyoruz. Zira ekonomi dümeninden sorumlu olanlar, olumsuzluklara karşı tüm tedbirleri de alma imkânına sahiptirler ve bahaneleri de yoktur. Koltuk ve makamların geçici, Milletimizin bakî olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.