21. YÜZYILDA KUVA-YI MİLLİYE !

Sene 2014; işgal altındayız. Dört bir yandan kuşatılıyoruz, sarılıyoruz. Bir yanda başımıza getirilen Siyasal İslamcılar ile siyasi ortakları bölücüler. Sömürgecilerin çembere aldığı bir Türkiye. Ateş çemberinde bir Türkiye… Yarı bağımlıydık, tam bağımlı olma yolunda hızlı adımlar atılmakta. ABD ve AB merkezli politikaların egemen olduğu bir iktidar. ABD’li politikacılarının biri geliyor, ötekisi gidiyor. Türkiye’yi yol geçen hanına çevirdiler. Binlerce yıllık Türk devlet geleneği terk edildi. Sınırlarımız ateş hattına döndü ne giren belli ne geçenler. Bombalar patlıyor, uzun namlulu silahlar konuşuyor, insanlarımız ölüyor… Türk Ordusu tarihinin hiçbir döneminde olmadığı bir acziyet ve sorumsuzluk içerisinde, hükümetin emri ile Doğu’dan, Güneydoğu’dan çektirilerek oluşan boşluğa teröristlere bırakıyor. 200 yıldan beri sürüp gelen ulusal birliğimizi parçalama çabaları ABD, AKP, PKK bütünleşmesi ve dayanışması ile günümüzde doruğa ulaştı. Mezhepsel ve etnik köken çatışmaları körüklenmekte, bu unsurlar, ülkenin parçalanması yolunda bir silah gibi kullanılmakta ve yeniden Sevr’i hayata geçirmeye çalışmaktadırlar. Yapılmak istenen Yeni Anayasa ile Sevr’in temellerini yeniden hayata geçirmek ve ‘Demokratik-Laik-Sosyal-Hukuk devletinden, ‘Etnik Federal Devlet’ sistemine geçiş yapılmak istenmektedir. Bütün bunlar olurken, iktidar ne yapıyor ve ne yapmaktadır ? 17-25 Aralık Yolsuzluk skandalına bulaşan BOP Eşbaşkanı’nın “Milliyetçiliği ayaklar altına aldık” dendiği bir Ülkede, Onun yerine atadığı Davutoğlu’nun “Ulusalcılıkla hesaplaşmamız gerek!” demesi hiç de tesadüfi olamaz. Haydi o zaman bu zatı muhteremlere güzel bir ders verelim, cümle alem şahit olsun. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti’nin yöneticileri, kendi gelecekleri için Türk yurdunun istilasına göz yumunca, Türk Milleti kendi namusunu, yurdunu, geleceğini kurtarmak amacıyla “Kuva-yı Milliye” adı verilen hareketi kurdular. Bu hareket; Kurtuluş Savaşı destanını yazacak olan Türk Milletinin, kahraman ordusunun çekirdeğini oluşturmuştur. Aşağıda ki anekdot da, Atatürk’ün Kuva-yı Milliye ile ilgili ilginç değerlendirmesi yer almaktadır. ” Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra memleket işgal edilmiş, ordu dağılmış, elde bir şey kalmamış durumdaydı. Yabancılar, artık Türkiye’nin tarihe karıştığını iddia ediyor, memleket üzerinde pazarlıklar yapıyorlardı. İşte bu sırada Atatürk, Samsun’a çıkmış, Erzurum ve Sivas Kongrelerini toplayarak, “Kuva-yı Milliye”nin oluşmasına çalışıyordu. Bu durum karşısında etrafındakilerden umutsuzluk içinde olanlardan biri, bir gün Mustafa Kemal’e: ‘’…Paşam, memleket işgal edilmiş, ordu tümüyle dağılmış, büyük devletler bizim sonumuzu görüşüyorlar. İşgal devletlerinin kuvvetli orduları ve donanmaları karşısında kurmak istediğiniz “Kuva-yı Milliye” neye yarayacaktır ?…’’ Mustafa Kemal gayet sakin şu cevabı verdi: “Kuvay-ı Milliye, namuslu bir insanın yastığının altındaki tabancaya benzer. Namusunu koruması için, herhangi bir ümidi kalmadığı zamanda hiç değilse intihara yarar.” Anadolu’da, Atatürk’ün önderliğinde yükselen bu hareket, yazılan bu destan mazlum milletlere de önderlik eder. Yeryüzünden silinmek istenen Türk, bu imtihandan başarıyla çıkar. Sene 2014; Kuva-yı Milliye ruhu nerede? Bugün de yine “Vatanın bütünlüğü tehlikededir. Ancak bu tehlikeden, milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Bunun için de her türlü tesir (etki) ve murakabeden (denetleme) azade, bir heyeti milliyenin vücudu elzemdir. (gereklidir)…” (Mustafa Kemal Atatürk) Cumhuriyetin, Atatürk’ün, vatan bütünlüğünün tehlikeye girdiği bugünkü yangın ortamından kurtulabilmemiz için her şeyden önce, tüm halk kesimlerinin katıldığı ulusal bir şahlanışa ihtiyaç vardır. Bunun için de Atatürk’ün “Müdafa-i Hukuk”, “Kuva-yi Milliye” koşulları ve ortamı yeniden yaratılmalıdır. Bakınız bu noktada çok çarpıcı değerlendirmelerde bulunan ve tarihi mesajlar veren Bilge Lider Dr.Devlet Bahçeli neler söylemektedir : ‘’ …Türkiye’nin dünyadaki gelişmeleri iyi kavraması, fırsatları iyi okuyup değerlendirmesi lazımdır. Yeni bir Türkiye, yeni bir adalet, yeni bir ahlak, yeni bir şahlanış konusunda Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in tarihi bir görevi vardır. Önce şu soruların net olarak cevaplandırılması gerekmektedir: Türkiye, kendi milli-tarihi değerleriyle barışık, güçlü, sorun çözme kabiliyeti olan etkin bir siyasi yapı ve devlet düzeni istiyor mu istemiyor mu? Türkiye, gelir dağılımı adaletsizliğini çözecek, ekonomik uçurumları kapatacak, üretime dayalı ve kendi kaynaklarını harekete geçirebilen sürdürülebilir insani ve ekonomik büyümeyi sağlayacak milli nitelikli bir ekonomik sistem istiyor mu istemiyor mu? Türkiye, hakikaten de içinde bulunduğu geniş ve engin coğrafyalarda saygın, nüfuz sahibi, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Kafkaslar’dan Orta Asya’ya kadar itibarlı, sözü yere düşmeyen, yaptırımı olan, şova ve gösterişe prim vermeyen başkent Ankara merkezli bir güç olmayı istiyor mu istemiyor mu? Biz hala Batı’nın stratejik planlarına tutunarak mı devam edeceğiz? Biz hala başkalarının siyaset ve diplomasi denkleminde figüran olmayı mı sürdüreceğiz? Ekonomik anlamda yine başkalarının ağzına bakacak, insaf ve icazetini mi bekleyeceğiz? Yeni bir Türkiye kendi köklerinden, kendi öz değerlerinden yükselen bir değer olarak her alanda bağımsız olmayı hedeflemelidir demektedir. Mustafa Kemal Paşa’da, Kuva-yı Milliye’yi başlatmadan evvel Milletin yanında olup olmadığına önem göstermemiş midir ? Nihayetinde bir avuç da olsa Anadoluda ki Türk insanının desteğini ve o kıvılcımı gören orduyu yanına alarak bu harekete başlamıştır. Yani Silahın akla teslim olduğu noktada verilen bir mücadeledir Kuva-yı Milliye ,Aklın silaha teslim olduğu noktada yaşanan bir hezeyan değildir. Unutmayın; Biz Türk milletiyiz, Parolamız vatan, işaretimiz namustur. Ne şiirlere sığarız ne destanlara… Tarih yazmaz bizi. Biz tarihi yazarız. Çünkü biz Türk milletiyiz. Unutmayın; Namık KEMAL: “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?” Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK: “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini.” Ne Mutlu Türküm Diyene Handan Ömer