Gerek sosyal hayatın ve gerekse pozitif yaşamın vazgeçilmez gereklerinden olan önemli bir olguya değinmek istiyorum.
Ana kıtanın binlerce mil uzağında ve Atlas Okyanusu'nun kuytu bir yerinde, büyük çığlıklar atarak gökyüzünde daireler atan bir kuş sürüsü fark edilir. Bu kuş sürüsündeki bazı kuşlar ise kendisini adeta intihar edercesine okyanusun sularına bırakırlar ve derin dalgalar arasında yok olurlar.
Yıllardır devam eden bu olay, o bölgede avlanan balıkçıların da dikkatini çeker ve olaya herhangi bir anlam veremezler. Konu ornitoloji (kuşları inceleme bilimi) uzmanlarınca incelenir. Kuş bilimcilerinin yaptıkları araştırmada, söz konusu bölgede çeşitli yönlerden gelen göçmen kuşlarının bir kesişme noktasının olabileceği düşüncesinde karar kılınır. Ancak, kuşların kendilerini denize bırakarak yaşamlarına son vermelerine de bir açıklama yapamazlar.
Gerçek daha sonra anlaşılır. Trajik olayın olduğu o yerde, eskiden depremle birlikte suya gömülen bir ada bulunmaktadır. Göçmen kuşlarının uzun göç yolunda istasyon niteliğindeki bu ada, çok önemli bir dinlenme yeridir. Okyanusun ortasında ki bu istasyonda bir araya gelerek dinlenen kuşlar, tekrar uzun yolculuklarına başlamaktadırlar. Kalıtımsal alışkanlıklarıyla anılan bölgeye gelen ve yorgun düşen bu canlılar, dinlenecekleri adayı bulamadıklarından dolayı yorgun bedenlerini denize bırakmak zorunda kalmaktadırlar.
İnsanın yaşamında da benzeri bir adanın olmasının önemi gerçekten büyüktür. Bu ada fiziki bir toprak parçası olmayıp, yorgunluk esnasında yorgunluğunu alacak bir dostu işaret eder. Hayatın uzun yolculuğu sırasında, kendisinin toparlanmasına ve gücünü yeniden toplayarak kaldığı yerden yoluna devam etmesine yardımcı olabilecek dostlarının varlığı ne kadar güzeldir.
Yukarıdaki olaya benzer bir durumda, Orta asya steplerinde oklarıyla savaşan veya avcılık yapan Türk akıncılarıyla ilgilidir. Söz konusu savaşçılar, düşman oklarından veya mızraklarından korunmak amacıyla arkalarını ya bir kayaya dayayarak ya da sırtlarına bir taş bağlayarak savaşırlarmış. Daha sonraları, taş taşıma zorluğundan dolayı iki okçu sırt sırta vermek suretiyle düşman saldırılarından birbirlerini korurlarmış.
Arkaya yaslandıkları kayadan veya arkalarına bağladıkları taştan dolayı, sırtından yaralanan akıncıya yaralanma sebebi olarak “arka taşın” yok muydu? Diye sorulurmuş. Bu sözcük daha sonraları tamamen öztürkçe olan “arkadaş” sözcüğü haline dönüşmüş ve kişiyi herhangi bir saldırıya karşı arkasından koruyan ve sırtını dayadığı kişi anlamında kullanılmaya başlanmıştır.
Gerek kuşların adası örneğinde ve gerekse Türk savaşçılarının arka taşında olduğu gibi arkadaş, aslında insanın yorgunluğunu gideren adası ve onu herhangi bir saldırıya karşı kollayan ve koruyan kişinin arka taşıdır. Sırtını dayadığı, güvendiği ve onun yanında kendisini güvende ve rahat hissettiği kişidir.
Günümüzde arkadaş olarak isimlendirilen insanın bilinen bir çok değerli vasıflarının yanı sıra belki de, kişiyi sırtından vurmayacak, yola çıkıldığında yolda bulduğu insanlarla değişmeyecek ve bireyi yarı yolda bırakmayacak nitelikte olması önem arz etmektedir..
Bu yüzden arkadaş olabilecek bireylerin seçiminde cinsiyet ve milliyetin hiçbir önemi yoktur. Keza, felsefi inanç ve siyasal düşüncelerinde etkisi fazla değildir. “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları taşıyanlar daha iyi anlaşır” sözü gereği birbirlerini anlayabilen durumda olmaları yeterlidir.
Ayrıca, duygu ve düşünce paylaşımında güçlük çekilmeyen, güven duyulan ve birlikte mutlu anların bolca yaşandığı arkadaş, her birey için gerekli olan vazgeçilmez kişi olmalıdır. Gerektiğinde, Çankaya yı bildiği halde, arkadaşım burası Çankaya ‘nın neresi? Sorusuna benzer mizahi davranışıyla arkadaşına eğlenceli dakikalar yaşatabilen ve onun yorgunluğunu giderebilendir.
Birey bir arkadaş olarak arkadaşının;
Cinsiyetini, statüsünü ve beşeri varlıklarını dikkate almadan değer veriyor ve seviyorsa,
Verdiği sırrı ve sözü tutabiliyor, özü ve sözü birbirini tamamlıyor, başarıyı kıskançlık ve haset duygularından arınabiliyorsa işte o zaman arkadaş olmaya başlamış demektir.
Kaldı ki, arkadaş özellikleri aynı zamanda insani özelliklerdir.
“Ne yaparsan yap, nasıl yaşarsan yaşa; ama gülebilmek için birini ağlatma ve çıkarların için hiç kimseyi satma”! diyen Balzac bu veciz cümlesiyle önemli bir insani özelliği de vurgulamaktadır.
Sonuç itibariyle;
Arkadaşların doğru seçimi önemlidir. Tanıdık “arkadaş” anlamına da gelmemektedir. Birey hem arkadaşını ve hem de arkadaşının arkadaşı olarak kendini gözden geçirdiğinde gerçek dostlarını ve kendi dostluğunu görmekte ve sergileyebilmektedir.
Söz konusu gözden geçirme işinde;
Kişinin, uzun yaşam yolculuğunda soluklanıp dinlendiği, sığındığı kaç tane adası var. Veya kendisi benzeri durumda bir ada olabiliyor mu?
Ya da arkadaşının sırtını koruyabilecek bir taş konumunda mıdır? veya kendi arkasını yaslayabileceği bir taş bulunmakta mıdır?
Bu ve benzeri soruların cevaplarının kolay olması dileğiyle
Kalın sağlıcakla
|