Cübbeli Ahmet Hoca'dan Devlet Bahçeli Hakkında Açıklama
Haber Detayı
17 Ekim 2023 - Salı 19:47 Bu haber 4585 kez okundu
 
Cübbeli Ahmet Hoca'dan Devlet Bahçeli Hakkında Açıklama
Cübbeli Ahmet Hoca, MHP Lideri Devlet Bahçeli hakkında dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
GÜNDEM Haberi
Cübbeli Ahmet Hoca'dan Devlet Bahçeli Hakkında Açıklama

Halk arasında Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin TBMM Grup Toplantısı'nda Filistin davası hakkında yaptığı konuşmayı sosyal medya hesabından paylaşarak, kendisinin çok etkilendiğini belirttiği konuşmayı takipçilerine dinlemeleri yönünde tavsiyede bulundu.

 

CÜBBELİ AHMET HOCA'DAN DEVLET BAHÇELİ AÇIKLAMASI

 

TBMM Grup Toplantısında Filistin - İsrail cephesinde yaşanan son gelişmelere yönelik uyarılar yapan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Osmanlı Ordusu'nun son neferlerinden Hasan Onbaşı'nın Mescid-i Aksa'yı korumak için tuttuğu nöbetin hikayesini anlatarak, Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa'yı koruma nöbetinde sıranın kendilerine geldiğini söylemişti. 

 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin konuşmasının olduğu videoyu sosyal medya hesabından paylaşan Cübbeli Ahmet Hoca, ''Kıymetli büyüğümüz Devlet Bahçeli Beyefendi’nin Filistin davası hakkındaki bu konuşması beni çok etkiledi sizin de dinlemenizi tavsiye ederim.'' dedi. 

 

CÜBBELİ AHMET HOCA'NIN PAYLAŞTIĞI DEVLET BAHÇELİ'NİN KONUŞMASI

 

Gazze’de yaşanan insani felaketlere geçmeden evvel, maşeri vicdana mıh gibi çakılan yaşanmış bir hadiseyi ve bu hadisenin göz yaşartan, göğüs kabartan muhterem şahsiyetlerini sizlerle paylaşmak arzundayım. 

 

1972 yılında bir gazeteci, bazı siyasetçi ve işadamlarıyla birlikte İsrail’e gider. Mescid-i Aksa’ya vardıklarında, doksan yaşlarında dimdik duran bir adam gazetecinin dikkatini çeker. Yaşı iyice ilerlemiş olan bu kartal bakışlı adamın üzerinde her tarafı yamalı, eski mi eski bir asker üniforması vardır. Gazeteci selam verip söz konusu şahsın hatırını ve kim olduğunu sorar. İhtiyar olsa da, gönlü, görev ve vatan aşkı ilk günkü gibi heyecan dolu olan elleri öpülesi millet evladı sorulan soruya şöyle cevap verir: “Ben Osmanlı ordusu, 20.Kolordu, 36.Tabur, 8.Bölük, 11. Ağır Makineli Tüfek Takım Komutanı Onbaşı Hasan.”

 

Bu kahraman büyüğümüz şöyle devam eder: “Ben Iğdırlı Onbaşı Hasan’ım. Bizim bölük Cihan Harbi’nde Kanal Cephesi’nde İngiliz’e saldırdı. Canım ordu Kanal’da yenildi. Artık geri çekilmek elzem idi. Ecdat yadigarı topraklar bir bir elden gidiyordu. İngiliz, sonra Kudüs’e dayandı, şehri işgal etti. Biz de artçı bölük olarak Kudüs’te bırakıldık.”

 

Mütarekenin hitamında bölük komutanı yüzbaşı İstanbul’a çağrılır. Mondros’la birlikte ordu terhis edilmiştir. Yüzbaşı geride kalan askerlerine seslenerek, memleketlerine dönebileceklerini, ancak kendisini dinleyecek olurlarsa tek bir isteğinin olduğunu dile getirerek şunları söyler: “Kudüs bize Sultan Selim Han Hazretlerinin yadigârıdır. Siz burada nöbeti sürdürün. Sonra halk Osmanlı da gitti, bundan sonra bizim halimiz nice olur demesin. Fahri kainat Efendimizin ilk kıblesini Osmanlı da terk ederse gavura bayramdır.”

 

Nitekim bölük Kudüs’e konuşlanır. Bu bölüğün neferleri yıllar içinde bir bir ebediyete irtihal eder. Geride yalnızca Onbaşı Hasan kalır. Bu Hasan Onbaşı ki, söz konusu gazeteciye bir emanet tevdi eder ve şunları söyler: Anadolu’ya vardığında, yolun Tokat sancağına düşerse, Mescid-i Aksa’ya beni nöbetçi bırakıp burayı emanet eden Kolağam Mustafa Kumandanıma git. Ellerinden benim için öp ve de ki: “Kudüs’ü bekleyen 11.Makineli Takım Komutanı Iğdırlı Hasan o günden bu yana bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Nöbetini terk etmedi, tekmili tamamdır, hayır dualarınızı beklemektedir.”

 

Rahmet, hürmet ve hayranlıkla andığımız bu kahraman Mehmed, Mescid-i Aksa’yı bekleyen bu son Osmanlı Hasan Onbaşı, 1982’de hayata gözlerini yummuştur. O hayata gözlerini yumsa da, kapalı gözleri açmasını bilmiştir. Bugün ise nöbet manen ve gıyaben bizlerdedir. İşte Kudüs bizim için budur, işte Mescid-i Aksa’ya bakışımız aynısıyla böyledir.

 

Merhum araştırmacı, şair ve yazar Mehmet Akif İnan vicdanımızın vadisinde yankılanan Mescid-i Aksa şiirinde bakınız neler söylemişti: Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde, Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu. Varıp eşiğine alnımı koydum, Sanki yeraltı nehri gibi çağlıyordu. Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde, Götür Müslümana selam diyordu. Dayanamıyorum bu ayrılığa, Kucaklasın beni İslam diyordu.

 

400 yılı aşan bir süre hâkimiyetimiz altında adalet, hakkaniyet, şefkat, hoşgörü ve huzurla yönetilen, Harem-i Şerifimizin kalpgahı Kudüs 9 Aralık 1917’de İngilizler tarafından işgal edilmişti. O gün bugündür Kudüs ağlıyor, Gazze ağlıyor, samimi Müslümanlar feryat figan ediyor. O günden beri mabetlerimizin kanı çekiliyor, ahı yükseliyor, mazlumların göz pınarlarından sicim gibi yaşlar akıyor. Harem-i Şerif’in içinde yer alan Mescid-i Aksa bu yüzden hüzünlü, Kubbetü’s Sahra bu nedenle mahzun, Filistinli kardeşlerimiz bu sebeple gariptir.

 

Kudüs İslam’dır ve aynı zamanda Türklüğün derin izlerini taşımaktadır. Merhum Falih Rıfkı Atay’ın meşhur eserinde anlatılan Zeytindağı Kudüs’tedir. Kudüs mukaddesatımızın namus kilididir. Gitti demekle gitmez, düştü demekle düşmez, İsrail’in demekle bu tartı bu sıkleti çekmez, çekemez, çekmeyecektir. Sanmasınlar sadece Kudüs, sadece Gazze İslam’dır, buraların dağı İslam’dır, taşı İslam’dır, kuşu İslam’dır, kurdu İslam’dır, havası İslam’dır, toprağı İslam’dır ve koruyucusu Allah’tır.

 

Evanjelist ve Kabala tezgâhı pususunu kurmuş, Siyonizm’in infaz ve imha müfrezeleri suçsuz günahsız insanları yayılım ateşine tutmuştur. Kıyamet günü senaryoları tedavüle sokulmuştur. Zalimler kudurmuş, zulüm seriye bağlanmıştır. Savaş suçu kabul edilen ve ciğerleri patlatan beyaz fosfor bombası kullanıldığına ilişkin kanıtlar bir bir ortalığa dökülmüştür. Gazze’de insanlık değerleri, insan hak ve hukuku sukut etmiş, vurgun yemiş, yağma edilmiştir.

 

Gazze’de çocuklar, kundaktaki bebekler, yaşlılar, kadınlar, tüm sivil ve masumlar kurşunların, bombaların, barbar saldırıların canlı hedefidir. Sivillerin yaşadığı 2 binden fazla bina bombalanmıştır. Bebeklerin ağzında emzik değil yara izi, süt değil kan lekesi vardır. 724’ü çocuk, 458’i kadın olmak üzere can kaybı yaklaşık 2 bin 700’e dayanmış, yaralı sayısı da 9 bin 600’i bulmuştur.

 

Sanıyorum hepiniz ya gazetelerde ya da televizyon ekranlarında görmüşsünüzdür; İsrail bombardımanıyla ağır yaralanan bir anne ve hareketsiz yattığı sedyenin başında ona bakan Filistinli sabinin görüntüleri insanım diyen herkesin kalbini sızlatmıştır. O masum yavru ağlamaklı yüzüyle annesinin elinden tutmuş, fakat annesi tepki vermemiştir.

 

Merhum Cemil Meriç’in aynısıyla vurguladığı gibi; “Yemin ederim ki, dünyanın bütün toprakları bir tek insanın kanını akıtmaya değmez.” Yine dediği üzere: Cinayete ses çıkarmayan caninin suç ortağıdır. İsrail hunhar saldırılarına hız kesmeden devam etmektedir. Ablukaya alınan, adeta toplama kampına dönen Gazze Şeridi’nde; dökülen kanlardan, işlenen cinayetlerden, yıkılan binalardan ve gasp edilen haklardan başka bir şey neredeyse kalmamıştır. Ne hazin, ne yürek burkan bir gerçektir ki, insanlığın gözü önünde toplu katliam yapılmaktadır.

 

Tek dişi kalan sözde medeni ülkeler sırayla İsrail’in arkasında toplanmıştır. Yeri geldiğinde mangalda kül bırakmayan insan hakları savunucuları, soruyorum alayınıza neredesiniz? Avrupa ülkelerinin Filistin lehine yapılan haklı ve masum gösterileri yasaklaması utanç duyulacak bir ilkellik değil midir? İsrail’in başına gelenler karşısında yas tutup da, Gazze’nin çığlıklarına kulak tıkayanlara her şey bir yana insan demek mümkün müdür? Hür ve uygar dünyanın ikiyüzlü demokratları, mayası ve meşrebi karmakarışık olan özgürlük şakşakçıları nereye sindiniz? Nereye gittiniz? Ne zaman Gazze’deki bebeklerin kefenlendiğini göreceksiniz?

 

İnsan hakları; dini, etnik, felsefi gibi farklılıklara rağmen her insanın sırf insan olması sebebiyle bir değeri olduğunu ve bu hakların dışarıdan gelebilecek her türlü müdahaleye kapalı bulunacağını esas almaktadır. Kişilerin insan olmalarından dolayı sahip oldukları hakların çiğnenmesi, ihlal edilmesi, yok sayılması küresel anarşizme hizmettir. İnsani haklar, devrolunamaz, zorunluluktan bağımsız, herhangi bir rol ile tanımlanamaz. Bir insan hakkına sahip olmak için kişi, bir insan varlığı olmaktan başka hiçbir şeye ihtiyaç duymaz, duyamaz.

 

Demek istediğim şudur: İnsan hakları doğuştan kazanılan haklardır. İnsan hakları evrenseldir, kaldı ki bütün insanlar eşittir. Sözde insan hakları müdavimlerinin alayı gül gibi görünüp dikenlerini batıran, bal diye zehir saçan insanlığın yüz karaları, haddizatında esfele safilinlerdir. Biliniz ki, alçaklığın olimpiyat şampiyonası düzenlenmiş olsa yanan meşaleyi bunlardan daha iyi, daha heyecanlı taşıyan bulunamazdı. Gazzeli masumlar aç ve açıktadır. Üstelik yüzbinlerce Gazzeli kuzeyden güneye, yani Mısır’a doğru sürülmektedir. İsrail’in 13 Ekim’de, Gazze’de mukim Filistinlilere, 24 saat içinde kuzeyden güneye geçin çağrısı ve sonrasında bir milyon insanın yollara düşmesi yürek yaralayıcı bir dramdır.

 

Gazze’de; elektrik, su, enerji ve iletişim hatları kesilmiş, sivillere hava saldırısı ve sürekli bombardıman ortalığı savaş alanına çevirmiştir. Şehir karanlıktadır, içecek, yiyecek, giyecek, ilaç gibi temel ve insani ihtiyaç maddelerinin karşılanması bugünkü şartlarda çok zordur. Konu Türk olunca, konu Müslüman olunca hatırlanmayan insan hakları gerçek manada kimlerin güdümündedir? Bu zulmete ve zillete nereye kadar tahammül edilecektir?

 

12 Ekim’de İsrail’i ziyaret eden, bugünlerde tekrar ziyareti gündemde olan ABD Dışişleri Bakanı, Tel Aviv’de: “Ben bugün sadece Dışişleri Bakanı olarak değil, bir Yahudi olarak da buradayım” demiştir. Peki Müslüman Türk milleti oraya giderse olacakları hesap eden bir akıl, mantık ve izan sahibi acaba karşımıza çıkacak mıdır? Gazze’ye insani yardımların önü kesilmemelidir. Refah Sınır Kapısı ile Akdeniz’de oluşturulacak insani yardım koridoru aracılığıyla Gazzelilere el uzatılmalıdır. Türkiye tarihi ve vicdani sorumluluğun fevkinde üç uçak dolusu insani yardımı Mısır üzerinden Gazze’ye göndermiştir. İsrail saldırılarına derhal son vermelidir. İki devletli çözüm vasatı mutlaka oluşturulmalıdır.

 

18 Ekim 2023 tarihinde toplanacak İslam İşbirliği Teşkilatı top çevirmekten, cılız kınama mesajlarından çok daha fazlasını yapacak karar ve kararlılık içinde olmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın akılcı, ahlaklı ve aktif diplomasisi desteklenmelidir. Ayrıca ABD’nin Doğu Akdeniz’e uçak gemilerini sevk etmesi hafife alınamayacak bir tehdit ve sorumsuzluktur. Buna misilleme ve cevap olarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de tatbikat kararı alması doğru ve cesur bir tavırdır. 16-20 Ekim 2023 tarihlerinde Doğu Akdeniz’de fiili atış eğitiminin yanı sıra, 23-27 Ekim 2023 tarihlerine Türkiye ile Kıbrıs Türk Devletinin birlikte icra edeceği Şehit Teğmen Caner Gönyeli Arama Kurtarma Tatbikatı” meydanın boş olmadığına dair çok güçlü bir mesajdır. 

 

İsrail’in sivillere saldırısına karşı çıktığımız gibi Hamas’ın da sivillere saldırmasına karşı çıkıyoruz. Biz katledilen masumların kimlik kartlarına, derilerinin rengine, kökenlerinin çeşitliliğine, dini ve milli aidiyetlerine, nerede doğup nerede yetiştiklerine bakmıyoruz. ABD’nin Küba’dan kiraladığı topraklar üzerinde kurduğu Guantanamo Askeri Üssü’nde işlenen insanlık suçları ile Gazze’de yaşanan insani dram arasında da bir fark görmüyoruz. Ve diyoruz ki, Filistinli kardeşlerimiz yalnız değildir, çaresiz değildir, Türk milleti dua ve desteğiyle yanlarındadır.

 

Açıklama yok.

 

 

 

Kaynak: Editör:
Etiketler: Cübbeli Ahmet Hoca, Devlet Bahçeli, Filistin, Hasan Onbaşı, nöbet
Yorumlar
Haber Yazılımı