Bahçeli'den Ekonomiye Saldıran Emperyalistlere Rest
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR !
Haber Detayı
30 Kasım 2021 - Salı 15:26 Bu haber 2633 kez okundu
 
Bahçeli'den Ekonomiye Saldıran Emperyalistlere Rest
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 19. yüzyılda ekonomik saldırıları yapanların günümüzdeki varislerine boyun eğmeyeceğini söyledi.
MHP Haberi
Bahçeli'den Ekonomiye Saldıran Emperyalistlere Rest

TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Türk milletinin geçmişten bu yana yaşadığı ekonomik ambargo ve yatırımlara karşı verdiği mücadele konusunda değerlendirmelerde bulunan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, nice zorlukları atlatan Türk Milletinin geleceğin yol haritasını geçmişin tecrübeleriyle çizmekten başka çaresinin olmadığını belirterek, yokluğa dayanabilen ancak esarete tahammül edemeyen Türk Milletinin 19. yüzyılda ekonomik saldırıları yapanların günümüzdeki varislerine boyun eğmeyeceğini söyledi.

 

ANADOLU'YU SEFALET COĞRAFYASI OLARAK GÖREN TANZİMATÇI KAFALAR

 

Fikrimizin, zikrimizin, siyasetimizin ve hareketimizin öznesi insan, aynı zamanda bunun cümlesi olan millettir. İnsansız siyaset kansız damar, kalpsiz beden gibidir. Tanzimat neslinin önemli isimlerinden birisi olan Merhum Ziya Paşa, şiirlerinde olmasa bile bazı yazılarında Anadolu’yu sefalet coğrafyası olarak görmüş ve göstermişti. Halbuki Anadolu bir cevherdi, milli kültürün merkeziydi. Tanzimatçı kafalar bu gerçeği bir türlü isabetle tefekkür, hatta tezekkür edememişti. Bu nedenle hayatın her alanında kopukluklar ve ikilikler yaşanmıştı. Roman ve hikâyelerde mekanın sınırlarını İstanbul dışına taşıyan, Anadolu’daki bir köye doğru genişleten ilk eser Merhum Ahmet Mithat Efendi’nin 1876’da kaleme aldığı “Bir Gerçek Hikaye” isimli çalışmasıyla ortaya çıkmıştı. Yine aynı müellifimizin “Bahtiyarlık” isimli romanı köy hayatına, Anadolu’nun varlığına, huzur arayışına tutulan bir aynaydı.

 

ANADOLU'YU KARIŞ KARIŞ GEZMEMİZ TESADÜFİ DEĞİLDİR

 

Merhum Ziya Gökalp, Türkçülüğün esaslarından birisi olarak kabul ettiği halka doğru ilkesinin millet için gerekli bir anlayış olduğunu, bu sayede milletin kendi içinde kaynaşmış bir toplum hayatı yaşaması gerektiğini düşünmüştü. Ona göre halk milli kültürün kaynağıydı. Merhum Gökalp II.Meşrutiyet’ten sonra aydınların Anadolu’ya yönelmesini ısrarla teşvik etmiş, benimsediği halk kültürü fikriyatı ise müteakiben edebiyat, sanat, siyaset ve ekonomi sahalarında derin etkiler bırakmıştı. “Adım Adım 2023, İl İl Anadolu” temasıyla bir aydır yürüttüğümüz siyasi çalışmalarımızın fikri temeli bu ifadelerimde, insanımıza, halkımıza, milletimize doğru sürdürdüğümüz gönül hareketinde aranmalıdır. Aklımızın estiği gibi davranmadığımız bilinmelidir. Veya Anadolu’yu karış karış gezmemiz tesadüf olarak değerlendirilmemelidir. Anadolu her şeyin şahididir. Türk milleti hadiselerin, hayatın olağan akışının bizzat içindedir.

 

MİLLİYETÇİ ÜLKÜCÜ HAREKET, VATANIN TÜM SATHINDADIR

 

Milliyetçi-Ülkücü Hareket de Anadolu’nun havasını teneffüs etmek, insanımızın derdini dinleyip derman olmak için el birliği, güç birliği, hedef birliği, gelecek birliği sağlamak üzere vatanın tüm sathındadır. Nitekim geçtiğimiz hafta sonu yaptığımız çalışmalarla 70 ilimizi ziyaret etmiş olduk. Elbette bunu yeterli görmüyoruz, bununla da iktifa etmeyeceğiz. Önümüzdeki hafta sonu kalan illerimizi, buralarda yaşayan vatandaşlarımızı samimiyetle kucaklayacağız, hatır soracağız, gönül alacağız, umut olacağız, ufuk açacağız. Yalancıların maskesini düşüreceğiz. Türkiye üzerinde oynanan oyunları anlatacağız, kurulan tuzakları aktaracağız, kötü niyetlileri açıklayacağız. Bunu ısrarla yapacağız, inatla savunacağız. Halka doğru gideceğiz, halkımızla bütünleşeceğiz, mutlaka anlaşacağız, sözleşeceğiz, aramızdaki sevgi köprülerini tahkim edeceğiz. “Geliyor gelmekte olan” diyorlar ya, biz de gidiyor gitmekte olanlar diyeceğiz. Sonra da gelmeden gittiklerini göreceğiz. Davetsiz gelenin mindersiz oturacağını göstereceğiz. Bir kere eğilenin bir daha dik duramayacağını öğreteceğiz.

 

CUMHURİYET'İN 100. YILINDA TÜRK MİLLETİNİN YENİ BİR ZAFERİNE İMZA ATACAĞIZ

 

Türk milletini zillete ikna edemeyecekler. Türkiye’yi kaos anaforuna itemeyecekler. İhanetin fermanını okumak isteyenleri kaçtıkları yere kadar kovalayacağız. Milletimiz varlığına sahip çıkacak, istiklaline sahip çıkacak, istikbaline sahip çıkacak, birliğine ve kardeşliğine sonuna kadar destek olacak. Hiç kimse hayale kapılmasın, karambol ortamı yaratıp fırsatçılığa kalkışmasın, bölücülük ittifakına, zillet ittifakına, zulmet ittifakına, iftira siyasetine aziz Türk milleti aldanmayacak, asla da itibar etmeyecektir. Bunu biliriz, bunu söyleriz, buna da imanımız gibi itimat ederiz. Cumhurun kaderi Cumhuriyet’in kaderidir. Bu kader Levh-i Mahfuz’da belirlenmiştir. Cumhur İttifakı Türkiye’yi kem gözlerden, kötü sözlerden, ölümcül engellerden, karanlık emellerden, kaos tetikçilerinden fedakarca koruyacak, milletiyle bir ve bütün halinde geleceği inşa edecektir. Bu inşa hamlesinin, bu irade haysiyetinin önüne geçmeye hiç kimsenin nefesi yetişmeyecektir. Çalışacağız, çabalayacağız, çağıracağız, çağlayacağız, sular seller gibi coşacağız. Azmedeceğiz, sabredeceğiz, emek vereceğiz, mücadele edeceğiz, mutlaka başaracağız. Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümünde Türk milletinin yeni bir zaferine imza atacağız. “Adım Adım 2023, İl İl Anadolu” temasıyla düzenlediğimiz program ve ziyaretlerde partimizi temsilen görev yapan, vakarıyla ve birikimiyle sahada göz dolduran bütün dava arkadaşlarımı bir kez daha ve yürekten tebrik ediyorum. Allah hepinizden ve tüm teşkilatlarımızdan razı olsun diyorum.

 

GELECEĞİN YOL HARİTASINI GEÇMİŞİN TECRÜBELERİYLE ÇİZECEĞİZ

 

Geleceğin yol haritasını geçmişin tecrübeleriyle çizmekten başka seçeneğimiz yoktur. Kaldı ki ne kadar geçmişe bakarsak o kadar ileriyi görmemiz mümkündür. Ruh enginliğine ve özgüvene sahip toplum veya milletler yeri geldiğinde geçmişleriyle yüzleşmeyi bilecek kadar cesurlardır. Türk milleti yaklaşık iki yüz yıldır ekonomik baskılara, diplomatik tehditlere, siyasi dayatmalara maruz kalmıştır. Yine de daha huzurlu bir hayat, daha güvenli bir toplum, daha istikrarlı bir ekonomi, daha güçlü bir devlet özlemi milli yüreklerde kor gibi durarak alev alacağı zamanı beklemiştir. Aziz milletimiz yoksul, yorgun, yılgın, bitkin, durgun ve düşkün olduğu dönemlerde bile umudunu hiç kaybetmemiş, kutlu hedeflerinden en ufak sapma göstermemiştir. Zalim sömürgecilerin stratejik hesapları devleşmiş iman karşısında tıpkı çorap gibi sökülmüş, tıpkı kumdan kaleler gibi devrilmiştir. Nezih mizaçlı insanımız ekmeğini büyütmek, aşını kaynatmak, işini bulmak, ekonomik güvenliğini tesis ve temin etmek için her zorluğa katlanmış, her çileye dayanmıştır.

 

VARLIKLARIMIZ EKONOMİK AMBARGO VE YAPTIRIMLARLA TACİZ EDİLDİ

 

Ne var ki siyasi, tarihi, kültürel varlığımız ekonomik ambargo ve yaptırımlarla taciz edilmiş, sürekli tahribata uğramıştır. Bu itibarla yaşadığımız ekonomik sorunların içyüzünü, can alıcı noktalarını doğru tahlil, doğru tefrik etmek zorundayız. Eklektik ve mütereddit yorumların, önyargıyla beslenmiş, siyasi hırsla perçinlenmiş, husumetle derinleşmiş değerlendirmelerin bizi bir yere götürmesi, sağlıklı sonuçlara kapı aralaması imkansızdır. Bu ülke hepimizindir. Bu vatan üzerinde yaşayan her insanımızın namusudur. Temiz bir dil kullanmak, empati kurmak, erdemli olmak, meseleleri geniş bir açıyla ele almak öncelikle siyasi partilerin, sonra da herkesin müşterek sorumluluğudur. Birbirimizi suçlayarak, birbirimize düşman muamelesi yaparak kin ve öfkelerimizi yarıştırmak Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Aklıselim ve kalbiselim çizgisinden savrulmanın bedeli herkes için ağır olacaktır.

 

TÜRK MİLLETİ SAHNELENEN EKONOMİK OYUNLARI DEFALARCA GÖRDÜ

 

Türk milleti sahnelenen ekonomik oyunların benzerlerine mazisinde defalarca şahit, maalesef defalarca da mahkum olmuştur. Saldıran, tuzak kuran, komplo imal eden, zehir saçan ekonomik çetelerin, sermaye gruplarının, küresel tefecilerin neyi amaçladıkları, nereye ulaşmak istedikleri vicdan sahibi her insanımızın esasen malumudur. Dün hasta adam olarak tarif ve tanımını yaptıkları İmparatorluğumuzun bünyesinde geniş ekonomik gedikler açan, bölüşüm ve paylaşım masalarında askeri ve siyasi operasyonlar kurgulayan, hitamında da icra eden muhasım ülkelerin mütecaviz politikalarından mutlak süratte ders almak zorundayız. Makuliyetten verilecek her tavizin sorunların daha da karmaşıklaşmasına, Türkiye’nin çıkmaz sokaklara sürüklenmesine hizmet edeceğini aklımızdan çıkarmamalıyız. 

 

BOĞAZDA KEYİF ÇATANLAR VARKEN, ANADOLU KAN AĞLIYORDU

 

Dış yardıma dayanan Tanzimat devletçiliği Ermeni ve Rum Osmanlı vatandaşları arasında ilk sermaye birikiminin folluğu işlevi görmüştü. Fakat bu süreç üretim istikametine yönlenmediğinden dolayı yığılan borçlar, artan hayat pahalılığı ve yükselen enflasyon bir avuç kaymak tabaka dışında Anadolu insanını kasıp kavurmuştu. II.Meşrutiyet’in ilanından sonra dönemin müessir gazetelerinden birisi olan Tanin’de muhabir olarak çalışan Ahmet Şerif Bey Anadolu gezisine çıkmış, izlenimlerini, ilk elden tespitlerini, müşahede ettiği gelişmeleri gazetesinde yayımlamıştı. Ahmet Şerif Bey bir defasında şunları yazmıştı: “Memleket haraplıktan, yoksulluktan, cahillikten, zorbalıktan, adaletsizlikten feryat ediyor. Halk birçok yerde ekecek tohumluk bulamıyor.” Ne hüzün verici bir tenakuzdur ki, boğaza nazır yalılarda şiir, musiki ve sohbet toplantıları keyifle yapılırken, Anadolu kan ağlıyordu.

 

YOKSULLUĞA DAYANIRIZ AMA ESARETE TAHAMMÜL EDEMEYİZ

 

Türk milleti Duyun-ı Umumiye denen bir zilletle sınanmıştı. İmparatorluğumuzun bütün gelirleri bir çeşme gibi buraya akmıştı. Hatta, İtalya Duyun-ı Umumiye’den aldığı borçla, yani bizim verdiğimiz krediyle, yine bize karşı yapılan Trablusgarp Savaşı’nı finanse etmişti. İlk borcu aldığımız 4 Ağustos 1854’den, son borç taksitini ödediğimiz 25 Mayıs 1954 yılına kadar tam yüz yıl borç içinde çırpındık. 1882’den 1954’e kadar aralıksız 72 yıl borç ödedik. Nice badirelerden geçerek bugünlere geldik. Hamd olsun onurumuzdan, şerefimizden, var oluş haklarımızdan asla vazgeçmedik. Biliyoruz ki, bir Türk dünyaya bedeldir, dünyalar bizim olsa da bu cennet vatandan tavizimiz düşünülemeyecektir. Çayımıza koyacak şekerimiz yoktu, ama Çanakkale’de destanlar yazdık. Lambamıza koyacak gazyağı bulamıyor, yalnızca haşhaş yağı kullanıyorduk, ama Milli Mücadele’de düşmanın hayallerini Türk süngüsüyle kırdık. Çünkü irademiz imanımız kadar büyüktü. Çünkü yoksulluğu çekebilirdik, yokluğa dayanabilirdik, ama esarete, köleliğe, teslimiyete kesinlikle tahammül edemezdik. Yeri geldi silah bulamadık, mermi bulamadık, bunları alacak para bulamadık, kuru ekmekle öğün geçirdik, ne gam, ne tasa; elimize geçirdiğimiz küreklerle, dirgenlerle, çapalarla, taşlarla düşmana karşı koyduk.

 

19. YÜZYILDA EKONOMİK SALDIRILARI YAPANLARIN GÜNÜMÜZDEKİ VARİSLERİNE BOYUN EĞMEYECEĞİZ

 

19’uncu ve 20’inci yüzyılların zorlu dönemeçlerinde ekonomik saldırılarla milletimizi teslim alamayanların şimdiki varislerine, feleğin çemberini kırıp yükselişe geçtiğimiz bugünkü zaman diliminde boyun eğeceğimiz mi zannediliyor? Felaketimizin siyasetini yapmak üzere kuyruğa giren ahmaklara sessiz kalacağımız mı düşünülüyor? Türkiye’yi ölümü göstererek sıtmaya razı etmeye çalışanlara duyarsız, duygusuz ve dirençsiz olacağımız mı hesap ediliyor? Şairin dile getirdiği gibi; İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez, Zira bu terazi o kadar sıkleti çekemez. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten mülhem diyorum ki, para yoksa buluruz, ordu yoksa kurarız, düşman çoksa mutlaka yeneriz. Yeter ki bir olalım, diri olalım, iri olalım, birbirimizin uzağı değil yakını olalım, karşılıklı hak ve hukukumuzu şartlar ne kadar vahim olsa da gözetmeyi ve müdafaa etmeyi bilelim. Işık diye milleti ateşe, sonu hüsran bir tünele çekmek için çırpınanlara affımız yoktur, müsamahamız yoktur, sabrımız yoktur, merhametimiz yoktur.

 

ZİLLET İTTİFAKI, TÜRKİYE'NİN KARŞISINDA NE ARADIKLARINI AÇIKLAMAK ZORUNDADIR

 

Merkez Bankası rezervlerinin eridiği yalanına bel bağlayan zillet ittifakı, 128 milyar dolar nerede sorusunu soracağına, Türkiye’nin karşısında ne aradıklarını, emperyalizme nasıl işbirlikçilik yaptıklarını, adamlıklarının nerede olduğunu açıklamak mecburiyetindedir. Millet vicdanında tükenmez bir hazine vardır ki, o da ahlakındaki saflık ve bozulmamışlıktır. CHP yönetimi başta olmak üzere zilletin diğer ortaklarının bunu görmesi için milli duruş göstermeleri, kuldan utanan, Allah’tan korkan bir kalbe sahip olmaları gerekmektedir. Merhum Hocamız Prof.Dr. Mehmet Eröz, ekonominin soyut formül ve ilkeleri, sosyolojik muhtevayla doldurulmadığı takdirde, özü olmayan boş kalıplar olarak kalacağını söylemişti. Haklıydı, teşhisinde isabet kaydetmişti. Sosyoloji, hayatın görünüşte bildik olan taraflarının nasıl bir başka gözle görülebileceğini ve yorumlanabileceğini anlatır. Sosyolojik düşünmek, bugüne kadar tartışmasız kabul edilen, kesin olduğu iddia edilen görüşleri eleştirme ve sorgulama alışkanlığı kazanmaktır.

 

EKONOMİ KISIR DÖNGÜSÜNDEN BİR AN ÖNCE ÇIKMALIYIZ

 

İnsanın olmadığı, ahlakın, adaletin, özgürlüğün, sosyolojinin, felsefenin, tarihin, maneviyatın, değerlerin ve milli hassasiyetlerin bulunmadığı bir ekonomide sabah kalkar döviz kuruna bakarız, akşam yatar borsaya, faize ve enflasyona kafa yorarız. Bu kısır döngüden çıkmadıktan sonra bir asır geçse bile yine aynı sorunlarla boğuşmamız kaçınılmazdır. Ekonomi rakam, oran, yüzde, matematik, grafikten çok daha öte bir alandır, böyle de olmalıdır. Keynes’in dediği gibi, sorun, yeni fikirlerde değil, içinde yetiştiğimiz zihinlerimizin her köşesine tutunmuş eski fikirlerdir. Modası geçmiş ekonomik düşünceler miras aldığımız kör noktalardır. Bize kendi çıkarlarımızı düşünen, birbirinden yalıtılmış, sürekli hesaplar yapan, zevkleri sabit ve doğa üzerinde egemen kişiler olduğumuzu kabullendirmek istediler. Görünmez el metaforuyla sömürünün çarkını çevirdiler. Piyasayı eşrefi mahlukat olan insanın önüne geçirdiler.

 

ESKİ TEORİK ŞEMALARI YIKAN YENİ KEŞİFLER YAPILMALIDIR

 

20’inci yüzyıl ekonomisinin yakasına rasyonel insan portresi astılar. Oysaki her insanın rasyonel olması, her sakallının dede olması kadar saçma bir beklentiydi. Aslında hepimiz aynı şeylerden konuşuyoruz, fakat konuştuğumuz şeyin ne olduğu konusunda hala anlaşabilmiş değiliz. Alışıldık düşünce ve ifade kalıplarından kaçma mücadelesi veriyoruz, fakat henüz tam bir sonuç almış sayılamayız. Eski teorik şemaları yıkan yeni keşifler yapmadıkça, daha adil, daha insani, daha vicdani, daha hakkaniyetli, daha eşitlikçi, daha paylaşımcı bir dünyaya ve küresel ekonomiye ulaşmamız sadece entelektüel bir sızlanma olarak kalacaktır. Bugünkü şartlarda dünya nüfusunun yüzde 20’si açlıkla ve yetersiz beslenmeyle yüz yüzedir. Açlık ve dahi mutlak yoksulluğun hiç yenilmeyen veya israf edilmiş yiyeceklerin yüzde 10’uyla tamamen ortadan kaldırılması yapılan araştırmalarla ortadadır.

 

ÖNÜMÜZE DİKİLEN BENTLERİ BİRLİKTE AŞMALIYIZ

 

Mutasyon üstüne mutasyon geçiren, dünya genelinde sayıları 5 milyonu aşan insanın ölümüne yol açan KOVİD-19 salgını artık başka türlü düşünmemizin, eski davranış kalıplarından sıyrılmamızın hayat memat konusu olduğunu göstermektedir. Ne ekonomi eski ekonomidir, ne de dünya eski dünyadır. Çok yediğinden obez olan çocukların olduğu dünya ile hiç yemediğinden eti kemiğine yapışmış çocukların olduğu dünya korkunç bir çelişkidir, böylesi bir düzen Allah’ın nizamı olarak görülemeyecektir. Ekonomide yeni bir hikayeye, milli ve manevi değerlerimizle temerküz etmiş yepyeni bir zihniyet devrimine ertelenemez ihtiyacın olduğunu görmeliyiz. Hem büyümeyi, hem gelişmeyi, hem de kalkınmayı sağlamak zorundayız. Önümüze dikilen bentleri birlikte aşmalıyız. Kronik ve konjoktürel hastalıkları kalıcı olarak tedavi etmeliyiz. Türkiye ekonomisinin yapısal zaafları vardır ve bellidir. Ancak hiçbiri çözümsüz görülmemelidir. Fiyat istikrarı, finansal istikrar ve makro ekonomik istikrar Allah’ın izniyle sağlanacaktır. Dayanışma ve yardımlaşmaya en fazla ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, ekonomideki devrevi sorunları siyasal ve toplumsal krize tahvil etmek isteyen, bunun üzerinden sokakları karıştırmayı amaçlayan odaklara milletimiz prim vermeyecektir.

 

İNSANLARIMIZIN OMUZUNA YÜKLENEN SIKINTILARIN FARKINDAYIZ

 

İnsanımızın omuzuna çöken ağırlığın, yüklendiği külfetin samimiyetle farkındayız. Ve onları anlıyoruz. Fakat ekonomik dengelenme ve normalleşmenin günbegün hayata geçtiğinin de görülmesini diliyoruz. Fırsatçıların, karaborsacıların, yangından parsa toplama telaşında olan ahlaksızların inanıyorum ki hevesleri kursaklarında kalacaktır. Vatandaşlarımızın ekonomik sorunlarından istifade ederek servetlerine servet katmanın peşinde olan izansızlarla kıran kırana bir mücadelenin yapılması gerektiğine inanıyor, ezcümle bunu ümit ediyoruz. Temelsiz fiyat artışlarının frenlenmesi, hayat pahalılığının düşürülmesi hususunda herkesin yapacağı fedakarlıklar vardır ve olmalıdır. Bilhassa enflasyonla mücadelede gönül birliğini hayata geçirmeliyiz. Mal ve hizmet üreten, satan, pazarlayan firmalarımızın, şirketlerimizin, kurumlarımızın toplumsal rahatlama adına, temel ihtiyaçların fiyatlarında yüzde 2 ile 5 arasında indirime gitmeleri milli birlik ve dayanışmamızın manevi harcıdır. Bizim temennimiz, herkesin elini taşın altına koymasıdır. “Örtünme, beslenme ve barınma” sorunlarının hep birlikte, vicdan seferberliğiyle üstesinden gelmek mümkündür. Karanlıktan şikayet etmek yerine bir mum da biz yakabiliriz. Faiz lobisinin şiddetlenen tazyik ve telkinlerine, zillet ittifakının seriye bağlanan bittik ve tükendik propagandasına hiçbir şekilde kulak asmadan tıpkı Ahilik kültüründe yaşandığı gibi darda ve zorda kalan insanlarımıza şefkat elimizi uzatabiliriz.

 

Resim

 

 

Kaynak: Editör:
Etiketler: MHP Genel Başkanı, Devlet Bahçeli, bir asır önceki, emperyalistlerin, günümüzdeki varisleri, ekonomik saldırı, boyun eğmeyeceğiz, yoksulluk, esaret, MHP
Yorumlar
Haber Yazılımı