MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkgün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Orhan Karataş'a verdiği röportajda gündemi değerlendirdi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP’de yaşananlar ve bunun siyasete muhtemel etkileri, Barış Pınarı Harekâtı, ABD, AB ve Rusya’nın bu harekâta yaklaşımları, dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanan kargaşanın doğurabileceği sonuçlar, Suriye meselesi, ekonominin durumu, erken seçim çabalarının sebebi, Parlamenter Sistem’e dönmek isteyenlerin hedefi, FETÖ ile mücadele, EYT’liler ve şartlı ceza indirimi gibi konularda gündem değiştirecek değerlendirmeler yaptı.
DEDİKODUCULARI, ALLAH’A VE MİLLETİN VİCDANINA HAVALE ETTİM
Orhan Karataş: 23 Eylül’den bu tarafa devam eden bir tedavi süreciniz var. Türkiye sizin sağlık durumunuza adeta kilitlendi. Şimdi nasılsınız?
Devlet Bahçeli : Allah’a bin şükür gayet iyiyim. Tedavi sürecimiz çok olumlu seyrediyor. Kaldı ki günlük mesaimize çoktan başladık.
Elbette doktorların tavsiyelerine azami şekilde riayet ediyorum. Üst solunum yollarındaki bir rahatsızlıktan dolayı dikkatli ve titiz bir geçiş dönemi yaşadık. Hamd olsun çoğu gitti azı kaldı. Tedavimizde şifa bulduk.
Hastalığın tekrar nüksetmemesi, tamamıyla silinip gitmesi için çalışmalarımızı bir plan dahilinde, istirahati de ihmal etmeden ifa ediyoruz. Hastalık insan içindir. Düşmez kalkmaz bir Allah’tır.
Bazen insan olduğunu ve insanlık değerlerini unutanlar çıkabiliyor. Hastalık üzerinden spekülasyon yapanları, dedikodu çıkaranları, olmadık şeyleri varmış gibi yazıp söyleyenleri Allah’a ve milletimizin vicdanına havale ediyorum.
Gerçekten de sizin rahatsızlığınız üzerinden pek çok mesnetsiz iddia tedavüle sokuldu…
Maalesef öyle oldu. Bunları müteessir bir ruhla takip ettim. Meğer ne çok müfteri ve ikiyüzlü varmış!
Geberdiğimizi söylediler. Bir daha ayağa kalkamaz dediler. Siyaseti bıraktığımızı veya bırakacağımızı ileri sürdüler.
Bu çerçevede değerli arkadaşlarımızı töhmet altında bıraktılar. Bir daha partinin başına dönemeyeceğimizi uydurdular.
Akla hayale sığmayan hastalıklara maruz kaldığımı iddia ettiler. Kısaca niyetlerinde ne varsa dillerine yansıyan aynısı oldu.
Öyleleri vardır ki, yuva kuranların boşanmalarını beklerler. İş kuranların batmalarını beklerler.
Yükselenlerin düşmelerini beklerler. Düştükleri zaman da biz demiştik derler. Hasta olanların ölümlerini beklerler. Kazananların kaybetmelerini beklerler. Parlayanların sönmelerini beklerler.
HESAP YAPANLAR, BOŞLUĞA DÜŞMEYE MAHKÛMDUR
Yani haset ve hasislikleriyle insanlık dışı davranış ve beklentilerini hep canlı tutarlar.
Bunlar azınlıktır, ama göze batarlar. Bunlar kenardadır, kıyıdadır, kapının dışındadır, ama hep çokmuş gibi, her şeyin merkezindeymiş görünürler.
Bir toplum veya milletin fertleri birbiriyle ilgili kaygı duymazsa ne o toplum ne de o millet var olamaz. İnsanın özü samimiyetle yoğrulmalıdır. İnsanın özgüveni safiyetle yoğunlaşmalıdır. Samimiyet ve iyi niyet olmadan adamlık olmaz, insanlık olmaz, inanç olmaz.
Hesap yapanlar, boşluğa düşmeye mahkumdur.
Özellikle tedavim devam ederken dua eden vatandaşlarımıza ve dava arkadaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum. 19 Kasım’da TBMM’de söylemiştim, dua edenler iftira atanlardan çok ama çok fazladır.
İnsan doğar, büyür, vakti-saati geldiğinde de Hakk’a yürür. Bu manevi nizamdan muaf hiçbir insan yoktur. Bizler imanlı insanlarız. Ömrü veren Allah’tır, alacak olan da Allah’tır. Gerisi boş tantanadır.
Merhum Peyami Safa demişti ki, “Suçlamak anlamaktan kolaydır. Çünkü anlarsan değişmen gerekir.”
Sezai Karakoç da bu sözü adeta tamamlamış ve şöyle bir yorum getirmiş: “Anlamak masraflı iştir; emek ister, gayret ister, samimiyet ister.
Yanlış anlamak kolaydır oysa. Biraz kötü niyet, biraz da yetersizlik kâfidir.” Sanıyorum bu sözler yerini bulmuş, anlamayan, anlamak istemeyen, anlamakta direnenler hisselerine düşen payı almışlardır.
Tedaviniz sürerken siyasi gelişmelerle ilgili değerlendirmelerinizde gördüğümüz kadarıyla bir aksama olmadı.
Niye olsun ki, hafızamız yerinde, muhayyilemiz çalışıyor. Muhakememiz faal. Mukavemetimiz faaliyette. Kaldı ki, hayat normal akışı içinde.
Elbette bütün olay ve sıcak gelişmeleri yakından takip ettim. Yeri geldiğinde görüş ve kanaatlerimi milletimizle paylaştım.
Sözcü gazetesi yazarı Rahmi Turan’ın 20 Kasım 2019 tarihli köşe yazısı bir anda ortalığı karıştırdı. Bir kaynaktan edindiği bilgiye dayalı olarak, CHP’li bir ismin Beştepe’de Cumhurbaşkanı’yla görüştüğünü, Cumhurbaşkanı’nın da o şahsa CHP Genel Başkanlığı konusunda yardım edeceğini iddia etti. Bu yaşananlarla ilgili yorumunuzu öğrenebilir miyiz?
22 Kasım 2019 Cuma günü bir grup gazeteciye bu kapsamdaki düşüncelerimi aktarmıştım. Meselenin geldiği nokta bizim haklılığımızı teyit etmiştir. Bir defa yaşananlar bana göre bir kumpastan ziyade bir projedir. Bu projenin ismi de Kılıçdaroğlu’na alternatif oluşturma projesidir.
Yani siz, proje olarak mı görüyorsunuz?
Aynen öyle. Şu şekilde tavzih etmek mümkün:
CHP Genel Başkanı siyaseti körleştiren ve kötüleyen bir zihniyet ve dibe battı. Ülkemizin içeride istikrarsızlaştırılması, dışarıda da itibarsızlaştırılması için kaygı verici bir arayışın içine gömüldü.
Düşünebiliyor musunuz, Türkiye’de can ve mal güvenliğinin olmadığını söylüyor.
Bu Kılıçdaroğlu kime hizmet ediyor? Kimlerin hesabına çalışıyor?
Dünyanın hangi demokratik ve medeni ülkesinde devletini/ülkesini karalayan, kundaklayan ve hassasiyetlerini kurcalayan bir muhalefet anlayışı vardır?
İşi gücü, yalan dolan.
KILIÇDAROĞLU, GÜNDEN GÜNE ERİYOR
Terör örgütleriyle al takke ver külah içinde. FETÖ’ye tamam demiş, bunu bizzat kendi partisinde üst mevkilerde bulunan siyasetçiler itiraf ediyor.
Pensilvanya’yla uzaktan paslaşıp, yakından temas kuruyor. PKK ve YPG, Kılıçdaroğlu’nun aklını başından almış, oyuncağa çevirmişler!
Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, Türkiye’nin karşısındaki mihrak haline gelmiştir.
Kaynağından ve kökünden tamamen kopmuştur. Atatürk’ün mirası yağmalanmıştır. Yabancı başkentlerin esaretine giren bir CHP söz konusudur. Bununla birlikte muhasım lobilerin tasallutu altındadır.
Kılıçdaroğlu günden güne erirken, Türkiye’nin siyasi ve toplumsal dengelerini de bozmanın çabasındadır.
Terörle mücadeleye köstek olan, itiraz eden, devamlı engel çıkaran kendisidir. Fırat Kalkanı Harekâtı başlar, ne işimiz var bataklıkta der. Zeytindalı Harekâtı başlar, ‘Sakın Afrin merkeze girmeyin’ diye seslenir. Barış Pınarı Harekâtı’na karar verilir, ‘İçim yana yana destek oluyorum’ diye sitem ve şikayet eder. YPG dersiniz, ‘Bize mi saldıracaklar’ diye çıkışır. Hendek kazan teröristlerden bahsedilir, ‘Ne hendeği’ diyerek şaibeli tavır gösterir. Teröre bulaşmış, terör örgütüyle emel ve eylem birliği yapmış HDP’li belediye başkanları görevlerinden uzaklaştırılır, darbe çığırtkanlığı yapar.
Asıl darbe girişimi olan 15 Temmuz’a tiyatro diyerek 20 Temmuz’u öne çeker.
GÜNAHLARI SAYMAKLA BİTMEZ
‘Siyasette kumpas var’ der, 2018 yılında İYİ Partiyle eş güdümlü kumpaslarını aklına bile getirmez.
Bu Kılıçdaroğlu’nun günahları saymakla bitmez. HDP’ye kucak açıp, Atatürk sevdalılarını dışlayan, bölücülerle aynı hizaya girip milli birlik ve kardeşliği dinamitleyen CHP’nin başındaki bay zattır.
Muhtelif ülkelerdeki muhalefet yöntemlerini yaralayıcı ve sarsıcı bir dille sahip çıkan, hakaret ve hıyaneti allayıp pullayan bellidir.
Hatta sekiz ülkede baş gösteren siyasi ve toplumsal infiallerin bir benzerini, bir melez halini Türkiye’ye taşıma emelinde ve hevesinde olan sorumsuz birisiyle milletimiz karşı karşıyadır.
Bu nedenle demiştim ki, Bolivya’yı Türkiye’ye taşımaya niyet edenler bedelini ağır öder.
Kılıçdaroğlu denetim ve kontrolden çıkmıştır.
Türkiye’yi uçuruma çekmek maksadıyla yaptığı çirkeflikleri ve çirkin siyaseti milletimiz reddetmektedir.
Anlaşılan bu siyaset ilkelliğiyle bezenmiş kirli ve zillet üsluptan rahatsızlık duyanların bir alternatif oluşturmak için harekete geçmişlerdir.
Meşru mudur değil midir, bunu bilemem. Ama ortada bir arayış olduğu kesindir.
KENDİ ARKADAŞLARINA GÜVENMİYOR
Beştepe’de Sayın Cumhurbaşkanı’yla gizemli bir CHP’linin görüştüğü yalanını ilk servis eden çürümüş ve iftiralarıyla sivrilmiş Rahmi Turan’dır.
Kaynağı da son derece şüphelidir. Sonunda yazan da, kaynak da, suçlanan da, suçlayanlar da konuşmuştur. Akıl tutulması had safhadadır. Ortalık karmakarışıktır. İşin tuhaf yanı, Kılıçdaroğlu’nun Rahmi Turan’ın iddiasına inanması, ama isim vermekten kaçınmasıdır.
Cumhurbaşkanı, ‘Külliyen yalan’ diyor, Muharrem İnce, ‘Kendimi yakarım ve CHP’de çete var’ diyor, kaynak ‘Israrlıyım’ mesajı veriyor, Rahmi Turan ‘Hata yaptım’ diye yazıyor, Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamalarda, 9 Kasım saat 01.15’de gizemli CHP’liyi taşıdığı iddia edilen araçların olmadığı, teşhir edilen plakaların kullanılmadığı dahi söyleniyor, o halde kumpas bunun neresinde? Kılıçdaroğlu’nun bildiği ve inandığı nedir?
CHP Genel Başkanı bir defa kendi arkadaşlarına güvenmiyor. CHP üzerinde pek çok kumpas yapıldığını dile getiriyor. Bana göre yanılıyor. Krize ve kaosa oynadıkça açık veriyor.
Kendi partisindeki alaborayı göremiyor, görmek istemiyor. Bay Kemal’in suyu ısınıyor, kendisine alternatif oluşturma süreci farklı metot ve kanallarla devam ediyor. Bizim dışarıdan gördüğümüz budur. Süreç nasıl ilerler bilemem, çok da dert etmem. Su akar mecrasını bulur. Fakat bir gerçeğin altını tekraren çizmek isterim: Kılıçdaroğlu milli güvenlik sorununa dönüşmüştür. CHP’nin gelenekleri ve gerçekleri bu şahsı artık taşıyamıyor.
Dilinin ayarı kaçtığından densizliği de tavan yapmış durumda. Terör örgütleriyle girdiği mesai onun çuvallatmış, Atatürk’ün ahı tutmuştur. CHP’de kaynayan kazanlar artık kapak tutmaz, sular durulmaz, kanamaya yol açan yüksek basınç dinmez.
Parti içindeki hesaplaşmaları kumpas örtüsüyle kapatamazlar. Çivi tutmayan çürük tahtaların üzerinde daha fazla duramazlar. CHP sallanıyor, sallandıkça da gövde yarılıyor. |