Gençliğin ilk dönemleri yani lise ve üniversite yıllarını hissedip anlayarak gezi parkı eylemleri çözüme kavuşturabilir.
12 Eylül öncesi öğrenci hareketlerinde aktif olarak bulunduğumdan o yaştakilerin gruplaştığında nerelere sürüklenip neler yapabileceklerini azda olsa bildiğimi zannediyorum.
Taksimde ağaçların sökülüp AVM yapılmasına karşı 35-40 kişinin eğlence ve kitap okuma eylemi ile başlattığı direnişe Polisin çok sert davranması toplumsal vicdanları yaraladı.
Eylemcilerin başlarına çadırların yıkılıp bibergazı ile püskürtme görüntüleri sosyal medyada infial yarattı.
İlgili ilgisiz on binler eylemcilere yardıma koştu.
31 Mayıs ve 1 Haziran tarihlerinde sabah akşam oradaydım.
Otoriteye, haksızlıklara ve aşağılanmalara isyan adına eylemcilere yardıma koşan gençlerin ellerinde sadece Türk Bayrakları ve Atatürk posterleri vardı.
Yürüyorlar, davul, zurnalar çalıp bir şeylere sahip çıkmanın hazzını yaşarken, sloganlar atarak birikmiş öfkelerini boşaltıyorlardı.
Pırıl pırıl gençlerdeki o heyecan “Bu milletten umut kesilmez” fikrimi daha da pekiştirmiş ve karamsarlığa kapılanlara da ilham kaynağı olmuştu.
Ama süreci Başbakan idrak edememiş olacakki, İçişleri bakanı, İstanbul valisi ve emniyet müdürünü görevden alacakken, oradakilere “Üç beş çapulcu ve marjinal gruplar” diyerek adeta terörist gruplara davetiye çıkarttı.
Başbakanın her gezi parkı konuşması eylemci sayısını yükseltmeye ve tabanlarının genişlemesini sağladı.
Tabiki bölücü ve anarşist odaklarda bu fırsatı kaçırmadı.
10 gün aradan sonra tekrar Taksim’e gittiğimde çok farklı ve içler acısı bir manzara ile karşılaştım. Taksim ve 3 km çapındaki çevresindeki, kaldırımlar sökülmüş, işyerleri harab olmuş ve araçlar yakılıp tahrip edilerek adeta bir savaş alnına dönmüş.
Medyadan takip ettiğimize göre Türkiye’nin bir çok bölgesi Taksim’e dönüşüyor.
Olayın ciddiyetini ve vehametini hala anlamamış gözüken Başbakan Erdoğan toplumu gerdikçe eylemcileri kirli odakların kucağına itiyor.
Başlangıçta Türk polisinin kendilerine su sıkmasına, biber gazı püskürtmesine anlam vermekte zorlanan gençlerin birçoğu, 10 gün içinde polis ve devlet düşmanı grühlara dönüşmeye başlamış.
İlk günlerde “Biz suçlu muyuz, biz bu ülkeye ve bayrağımıza gönülden bağlıyız, bize neden terörist muamelesi yapılıyor” diyen gençlerin bir çoğu, şimdi “bu değerler baskıcı devletin afyonu, yaşasın sosyalizm tek yol devrim” metaforuna sokulmuşlar.
O kadar tecrübesiz ki bu delikanlılar… Aralarına sızan karanlık emelli provokatörlerin ve anarşistlerin etrafa yazdıkları illegal örgüt yazılarının farkında bile değiller.
Seksen öncesi kuşak olarak, Polisle çatışmanın, karakolun, hücrenin ve hakim huzuruna çıkmanın ne demek olduğunu çok iyi bildiğimizi belirtmiştim.
İllegal Marksist- Leninist ve bölücü örgütlerin, ailesinden kopup üniversiteye gelmiş birçok genci sudan bahanelerle asker ve polisin önüne nasıl attıklarını, onların gözaltına alınmasını nasıl planladıklarını, kendilerine nasıl sempatizan yetiştirdiklerini geçmişte çok yaşadık.
Başbakanın, bu gençlik isyanını çözmek yerine saldırgan ve tahrik edici konuşmalar yapması, “sokağa çıkmak isteyen yüzde ellimi zor tutuyorum” demesi, gözdağı mahiyetiyle mitinglere başlaması o gençler tarafından meydan okuma olarak algılanıyor.
Samimi duygularla seslerini duyurmak isteyen,
Demokratik haklarını kullanmak için çırpınan,
Gencecik yaşlarında yaptıkları değerlendirmelere göre muhalif görüşlerini haykırmak isteyenleri anlamamakta direnmek,
Siyasi iktidar olarak onları, dış mihrakların ve anarşinin kucağına itmektir.
Başbakan Erdoğan ve çevresindeki aklıselim yetkililere sesleniyorum. Bu gençlik bizim, bu millet bizim, bu devlet bizim, akan kan giden can bizim, yakılan yıkılan harab edilen heryer bizim.
Ne olur sırtında sorumluluk taşımayan gençlerle inatlaşmayın, onlar dinleyin, anlayın, kirli odakların kucağına atmayın.
Okullarda, mahallelerde vatansever ve milliyetçi gençlerin önünü kesip, bölücü ve terörist mihrakların yolunu açtınız,
Kendi elinizle devlete ve iktidarınıza karşı isyan eden bir gençlik kitlesi yetiştirdiniz.
Hala inatlaşarak dahada sarpa sarmadan, kararlarınızı gözden geçirin, yanlıştan dönün.
Yoksa bu gençlerin vebalinden kurtulamazsınız.
Size güvenenlerin, Türk milletinin ahı ve bedduası ile düçar olursunuz.
Şurası iyi bilinmeli ki; Başbakan farklı düşünenlere karşı diklendikçe, hakaret edip saldırdıkça. Millet ayrışıyor gençlik kirli odakların eline düşüyor. |