Yerel Seçimler yaklaşırken, siyasi partilerin seçim stratejileri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Her seçim öncesinde olduğu gibi, yerel seçim hazırlıklarına, stratejik hatalardan örnekler vererek başlayan CHP’nin izlediği politikalara bakalım.
CHP’ye Genel Başkan olduğundan bu yana, partisini Yeni CHP yapmaya gayret eden Kılıçdaroğlu, CHP’nin Mustafa Kemal tarafından belirlenen bütün ilkelerini bir tarafa bırakıp, farklı politikalar izlemeye başlamıştır.
Özellikle Baykallı CHP’nin yirmi yıllık izlediği Ulusalcı politikaları rafa kaldıran Kılıçdaroğlu, Milli sayılmayabilecek söylemleri telaffuz etmeyi, kendisine görev saymıştır. Mustafa Kemal’in koltuğunda oturmasına rağmen, Mustafa Kemal’in ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ sözünü dahi diyemeyecek kadar, Türk Milliyetçisi düşmanı olabilmiştir.
Ulusalcı söylemi olan Baykal’ı zayıflatmak amacıyla küresel iradenin görevlendirmesiyle ayrı siyasi parti kuran Mustafa Sarıgül, Baykal’ın yerine CHP’nin başına küresel irade tarafından atanan Kılıçdaroğlu geçince, partisinin liderliğinden ayrılmıştı.
Küresel irade tarafından yönlendirilen iki politikacı olan, Kılıçdaroğlu ve Sarıgül’ün birlikte politika yaptırılacağı anı merak ediyordum. Kılıçdaroğlu, AKP’ye yakınlığıyla bilinen bir TV’de konuşarak, bu merakımızı gideriverdi.
Kılıçdaroğlu, yaptığı açıklamada,''Sayın Sarıgül partimize gelirse elbette memnun oluruz. Sosyal demokrat bir arkadaşımız. Şişli'yi yönetiyor, uzun yıllardır yönetiyor. Bütün Şişli memnun kendisinden. Gelirse bundan mutluluk duyarız. Benim genel başkanlığımla beraber, geçmişteki kırgınlıkları kapatmak istiyoruz.'' dedi.
Kılıçdaroğlu’nun medya üzerinden Sarıgül’e yaptığı davete cevap, yakın çevresinin medyaya servis ettiği bilgilerle geldi. Sarıgül, Baykallı dönemde CHP’den gönderilen sekiz bin üyenin yeniden partiye kaydının yapılması şartıyla CHP’ye dönebileceğinin işaretini verdi.
CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, ‘’Sarıgül ya da başka arkadaşlarımız partimize katılmak isterlerse, CHP’nin kucağı hepsini alacak kadar geniştir’’ diyerek, Sarıgül’ün isteklerinin kabul göreceğinin işaretini verdi.
Sarıgül’ün dillendirdiği sekiz bin kişi CHP’den niye ayrılmıştı? Ayrılan kişilere ve Sarıgül’e, bu soru sorulsa alacağınız cevap,’’Baykal’ın hizipçiliği nedeniyle partiden ayrılındı’’ olacaktır. Acaba, bu cevap gerçekçi mi?
Baykallı CHP’de, 20 yıllık süre zarfında partiden gidenlerin ezici çoğunluğu hizipçilik meselesinden değil, Baykal’ın Ulusalcı politikalarına tepki gösterdiklerinden gittiler. Baykal’ın izlediği Millici politikaya tepkinin adı; Milli politika karşıtlarınca hizipçilik olarak nitelendiriliyor.
Baykallı dönemde gidenler, esasen Mustafa Kemal’in ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ sözünü diyemeyenlerdir. Ulusalcı olmayan bu kişilerin büyük çoğunluğu, Kılıçdaroğlu genel başkan olunca CHP’ye geri dönmüştür.
Sarıgül’ün kasdettiği sekiz bin rakamı, bugün için çok abartılı bir rakamdır. Sarıgül bu hamlesiyle, ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ diyemeyip de CHP dışında kalan çok az bir azınlığın da, CHP’ye dönmesi için çaba sarfediyor.
Buradan şu netice çıkmaktadır: Kılıçdaroğlu, Yeni CHP’ye dönüştürdüğü CHP’yi, Sarıgül’ün de yardımıyla tamamen, ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ diyemeyenler partisi haline getirecektir. Ulusalcıların dışlandığı, pasivize edildiği Yeni CHP, artık AKP’nin PKK açılımlarına daha fazla yardım edecek bir konuma sürüklenmektedir.
Kılıçdaroğlu, Sarıgül’e davetini ne zaman yapıyor? Yerel seçimler ile ilgili konuşurken, ‘’İstanbul’u kesinlikle alacağız’’ sözlerinin ardından, Sarıgül’ü partisine davet ediyor. Peki, 20 yıllık Ulusalcılık döneminde, bütün politikalarını Ulusalcı söylemlerle yapan CHP’liler, Sarıgül’e ateş püsküren CHP’liler, Sarıgül gelince CHP’den kaçmayacak mı?
İşte Kılıçdaroğlu’nun yerel seçimler öncesi stratejik hatasının birisi budur. Kılıçdaroğlu, genel başkan olunca, Dersimcilik ve PKK açılımları politikasına tepki gösteren Ulusalcılar, 2011 seçimlerinde iktidar olma havasının estirilmesinin de etkisiyle, CHP’ye kerhen oy verdiler.
Ulusalcılar, hele iktidar olalım daha sonra Cumhuriyet’e başkaldıran Dersimcileri CHP’den gönderirizi oynayarak, CHP’ye oy verdiler. Ancak gelinen noktada, bırakın CHP’den Dersimcilerin gitmesini, Dersimciler ve siyasi Kürtçüler Ulusalcıları pasivize ettiler hatta dışladılar.
Sarıgül’ün de gelmesiyle, parti Ulusalcı söylemlerin hiç söylenmediği bir parti olacaktır. Bu durumda, CHP’nin Ulusalcıları oy verecek bir başka siyasi parti arayışına geçecektir. Yani, Kılıçdaroğlu Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olacaktır.
Her seçim öncesi CHP’nin stratejk hatası, çok erken havaya girip sonrasında hayal kırıklığına uğramasıdır. Esasen bu stratejinin esas kaynağı AKP’dir. AKP’li medyalar, seçim anketçileri ve siyaset analizcileri, her seçim öncesinde CHP’nin oylarının arttığını ve CHP’nin iktidara koştuğunu üfürüyorlar.
2011 seçimleri öncesinde, anketlerde CHP’yi % 32’lere kadar yükselten AKP yandaşı anketçilerdi. CHP, bu neticeyle erken havaya giriyor ve bazen de rehavete bile kapılıyordu. Seçimin yaklaştığı günlerde ise anketlerdeki CHP oyları yavaş yavaş geri azaltılıyor. Bu bilinçlice yapılan bir oyundan ibarettir.
AKP’li siyasetçiler ve ev ev dolaşan taraftarları, halka ‘’CHP iktidara gelecek ve hayatınızı karartacak akıllı olun AKP’ye oy verin’’ diyerek, halkın korkmasını sağlıyorlar. Başta AKP lideri ve Bakanları olmak üzere, özellikle Melih Gökçek, halkı CHP ile korkutarak AKP’nin oylarını arttırma stratejisini izliyorlar.
Her seçim öncesinde en az on TV’ye çıkan Melih Gökçek, Ülkücü olmadığı halde Ülkücü olduğunu iddia ederek, ‘’CHP’nin kazanmasını istemiyorsanız AKP’ye oy verin’’ propagandası yapıyor. Milli Görüş söylemiyle konuşan bir başka AKP’li, medyalara çıkarak aynı teraneyi üfürüyor. Merkez sağ kökenli bir başka AKP’li de aynı söylemleri söyleyerek oy topluyor.
Kuruluşundan bu yana, Asker ve CHP düşmanlığı üzerine politika yapan AKP’nin, bu stratejisini bir beyanatında Numan Kurtulmuş da zaten itiraf ediyor. İşin ilginç yanı ise AKP lideri seçimler bitip normale dönülse dahi, Asker ve CHP üzerinden karşıtlık oluşturmaya devam etmesidir.
AKP lideri, on yıldır iktidarda olduğunu bir kenara bırakıp, 80 yıllık olayları gündeme getiriyor ve Cumhuriyet ile hesaplaşmasının politikasını üretiyor. Buna cevap vermeye kalkan Kılıçdaroğlu ise genellikle mat oluyor.
Cumhuriyet ve Devleti savunması gerekirken, AKP liderinin söylemleri karşısında çoğu zaman susmayı yeğleyen, bir Kılıçdaroğlu var orta yerde. Mustafa Kemal’in koltuğunda oturup da AKP’nin Dersimci söylemlerine cevap veremeyen, CHP Genel Başkanı olabilir mi? Oluyor işte. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun kendisi, Cumhuriyet’e başkaldıran Dersimcileri savunanlardandır.
Türk Milletimizin tarihindeki travmaları sürekli kaşıyan AKP lideri karşısında, ezilip büzülen bir Kılıçdaroğlu’nun, başarıya ulaşması mümkün müdür? Kendi partisini savunamayan kişiden, Türk Milletini savunmasını beklemek abesle iştigaldir.
CHP’nin stratejik hatasının, her seçim öncesi erken havaya girmek olduğunu söylemiştik. Bakınız Adana’dan örnek verelim. 2009’da, Büyükşehir Belediyesini CHP kazanacak diye pompaladılar ve neticede kaybettiler.
Yerel seçimlere 1,5 yıl olmasına rağmen, Adana’da CHP aday adayları ortaya çıkarak, seçimi CHP’nin alacağını pompalamaya çalıştılar. Bir takım anketler ortaya çıktı. Bu anketlerde CHP’nin ilçelerde çok önde olduğu üfürüldü. AKP taraftarı olan medyalar da bu üfürmeyi aynen haberlerinde verdiler.
AKP’nin, seçim öncesinde CHP’nin oyunu anketlerde yüksek tutup halka CHP korkusu salıp, AKP’ye oy isteme stratejisi, harfiyen uygulamaya sokuldu. CHP’liler erken havaya girdi. İddia ediyorum ki, seçimlere üç ay kala bu anketler tersine dönüverecek. Çünkü strateji böyle.
İşin gerçeğine bakacak olursak, CHP’nin Adana merkezde tek şansı olan yeri Çukurova İlçesi’dir. Bu şanslılığı ise şu anki Belediye Başkanı Yıldıray Arıkan’ın şahsi oylarının yüksek olmasındandır. Yıldıray Bey, geçmişten bu yana bir kazanıyor bir kaybediyor. Sıralama bozulmazsa bu sefer şansı da azaldı. İmkanları çok kısıtlı yeni bir belediye olması hasebiyle, zor günler geçiren Çukurova’da, Belediye Başkanı olmak gerçekten yıpratıcı bir durumdur.
Yeni çıkan Yerel Seçim kanunu, CHP’nin işini daha da zorlaştırmıştır. Adana’nın İl sınırlarında yaşayan herkes Büyükşehir Belediye Başkanlığı için oy vereceğine göre, CHP’nin kazanma ihtimali sıfıra inmiştir. Bu durumda CHP’nin Adana’da seçim kazanacağını iddia edenler, neye dayanarak üfürdüklerini söyleyebilir mi?
Esasen CHP’nin, ülke genelinde Büyükşehir Belediye Başkanlığı alması tamamen zora girmiştir. İzmir’i tekrar alır. Ancak, Mersin ve Antalya’yı CHP’nin yeniden kazanması, il sınırlarındaki herkesin oy kullanacak olması hasebiyle mümkün görünmüyor.
Bu bağlamda, CHP’nin erken havaya girmek de dahil, bütün yerel seçim stratejisini yeniden gözden geçirmesi gereği, zaruri hale gelmiştir. Eğer stratejisini değiştirmezse, Yerel seçimlerde şu anki konumu olan ikinci parti olma konumundan, üçüncü parti konumuna düşeceğini söyleyebiliriz.
CHP’nin, yerel seçimlerde üçüncü parti olabileceği iddiasını, neden yaptık? Çünkü, CHP bu saatten sonra hangi politikayı üretirse üretsin, AKP’den oy alması mümkün değildir. CHP’ye Dersimciler ve siyasi Kürtçüler ele geçirdiğinden, Ulusalcıların MHP’ye oy verme ihtimalleri artmıştır.
Bu şartlarda, MHP iyi bir stratejiyle yerel seçimlere hazırlanırsa, hem AKP’den hem CHP’den oy alabilecek tek siyasi parti konumuyla, ülke genelinde üçüncülük konumundan ikinciliğe yükselebilir. MHP’nin yerel seçimlerin en kazançlı siyasi partisi olacağını iddia edeceğim ama bu konudaki yazıyı bir başka zaman yazacağım.
Yazımıza konu olan, CHP’nin seçim stratejilerindeki hatalarının tamamını yazmaya kalksak destan olur. Türk Milletinin, % 65’i sağ seçmen, % 35’i sol seçmen profili dahi değişime uğramıştır. Son seçimlerin ortalaması alındığında, BDP’nin oyları da dahil, solun oyları % 30’lara gerilemiştir. Bu şartlarda CHP’nin seçim kazanmasının zorluğunu aklı olan herkes görebilir.
Kılıçdaroğlu, politika üretmek adına bitmişliğini Sarıgül’e sarılmakla gidereceğini sanıyor. Ancak Sarıgül dediğiniz kişi, Cuma günü Camiye, Cumartesi Havra (Sinegog) ve Pazar günü kilise’ye giden bir profil çiziyor. Sarıgül’ün, üç dine de şirin görünme politikası, Şişli Belediyesi sınırları içerisinde başarı getirebilir. Ancak bütün İstanbul’da başarı getirmesi mümkün görünmüyor.
Bu bağlamda, Sarıgül CHP’ye ilaç değil, Ulusalcıların partiden daha da uzaklaşmasını sağlayıcı bir neticeyi vereceğinden, adeta bir zehirli bombadır. Ulusalcıların oy vermediği CHP, AKP veya BDP’den farkı kalmayan bir siyasi parti konumuna sürüklenecektir.
CHP’nin seçim stratejisini yeniden gözden geçirip geçirmemesi, CHP’nin iç meselesidir. Burada anlatmaya çalıştığımız; CHP’nin bir seçim yenilgisini daha kendi elleriyle hazırladığı analizinin, ortaya konulmasıdır. |