Ekonomimiz iyi yolda diyorlar. Ben ekonomiden anlamam. Öyle dediklerine göre bir şey var demektir. Benim için ekonomi, cebime giren para, yaşam düzeyim, zorunlu ihtiyaçlarımı gidermem, vergilerimi aksatmamam, borçlarımın artmaması velhasıl evimde elektriğin sönmemesi, doğalgazın kapanmaması, suyun kesilmemesi, ilaçların alınması, taksitlerin ödenmesi demektir vs..
Ülkemin ekonomisi iyiye ama benim ekonomim ise geriye gidiyor. Bu hep böyle oldu. Halkın ekonomisi, makus bir talih haline gelerek hep kötüye gitti.
O zaman bu iyiye giden ekonomi, halkın değil büyük sermayenin ekonomisi demek oluyor...
Son günlerde iyiye gittiği söylenilen Türk ekonomisinin halka arz edildiği piyasalarda inanılmaz bir kriz var. Dükkanlarda ve tezgahlarda yaprak kıpırdamıyor. Kredi kartı, tüketici ve konut kredileri ile borç batağına sokulmuş olan halk; cebinde para olmadığı için piyasaları besleyemiyor.
Her geçen gün orta ölçekteki işletmeci ve sanayici ile esnaf, kepenk kapatıyor. Zaten küçük üretici, çiftçi çoktan ölmüş durumda. Emekli, memur ve işçi ise devre dışı kalmış. Ben ne yapayım böyle iyi ekonomiyi?
İşsizlik almış başını gitmiş. Milyonlarca işsizin arasında iş bulabilen şanslılarda, asgari ücret dolaylarında, adeta karın tokluğuna çalışıyor. Ama makro ekonomik dengeler Cumhuriyet tarihinin en iyi seviyelerindeymiş! Ne güzel ve ağdalı bir laf değilmi?
Ekonomiye “iyi” durumda diyenler, küresel krizin bize teğet geçtiği iddiasındalar. Geçtiğimiz gün katıldığım bir uluslararası toplantıda yabancı akademisyenlerde böyle söyledi. Onlar daha kötü durumdaymış? Demekki beterin beteri var! Allah bizi bundan korusun...
Türk ekonomisi, küresel güçlerin ve onların işbirlikçisi yerli sermayenin kontrolünde olduğu için, onlar bakımından iyi bir durum olduğu şüphe götürmezdir. Türkiye’nin zenginliğinin bir avuç insan ve onların arkasındaki ülkeler tarafından iç edildiğinden zerrece şüphe yoktur. Onun için benim ve benimde içinde bulunduğum Türk Milleti’nin şahsi ekonomisi bozuktur ve piyasaları krizdedir.
Bir Türk Aydını olan Yusuf Akçura’nın Sebilürreşat Mecmua’sının 18 Haziran 1921 tarihli makalesinde günümüze ışık tutan ilginç tespitler vardır.
Örneğin “Osmanlı Hükümetini borçlandırarak maksatlarının ancak bir kısmını elde eden Avrupa sermayedarları, maksatlarına tamamen nail olmak için Tanzimatçı paşalardan devamlı olarak imtiyazlar koparırlar; sırf kendi menfaatlerini gözeterek, yani devletin ve milletin menfaatlerine hiç kulak asmayarak, demiryollar döşer, rıhtımlar inşa eder, bankalar açarlar, madenler işletirler, sulama işiyle uğraşırlar ve iyi kötü, fakat kötüsü iyisinden fazla pek çok mamul maddelerle şehirlerimizin çarşı ve pazarlarını doldurarak yerli sanatları öldürürler. İşte bu vakaların cümlesi, Avrupa sermayesinin kapitalin Osmanlı Ülkesine doğrudan doğruya ve muzafferane akını demektir.” diye belirtmektedir.
Eh! İlk iktisatçılarımızın Sakız Ohannes Efendiler, Portakal Mikail Paşa’lar olduğunuda bilirsek, piyasaları krizde ama kendisi iyi yolda olan ekonomimizi daha iyi anlarız diye düşünüyorum.
Ancak yandaş olmayan halkın hali hiç iyi değil ve herkesin duası bugünleri bile aramamak. Çünkü yarından büyük endişe var. Ekonomiden anlayanlara duyurulur... |