Türkiye Kamu-Sen ve 70 STK'nın biraraya gelerek Türk Dayanışma Konseyi oluşturulduğu toplantıdan sonra yapılan kınama açıklamasında, Türkiye Cumhuriyeti Devletimizden toprak talebi olan PKK ile müzakere masasına oturulup pazarlık yapılması ihanet olarak değerlendirildi.
Türkiye Kamu-Sen Genel Merkezi'nde yapılan toplantıda, Türk Dayanışma Konseyi adına açıklamayı Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk yaparak şunları söyledi:
Bilindiği gibi PKK terör örgütü, bu ülkede milli barışın ve kardeşliğin, demokrasinin, insan haklarının ve Türk milletinin varlığının baş düşmanıdır; emperyalist güçlerin tetikçisi ve taşeronudur. Bu güne kadar 30 binden fazla vatandaşımızı, askerimizi, polisimizi, öğretmenimizi, din görevlimizi, memurlarımızı, vatandaşlarımızı vahşice ve kalleşçe öldüren bu bölücü örgütün eli kanlı bebek katili ile iş başındaki AKP iktidarı sözde barış ve kardeşlik adına yaptıkları açılım sürecinin son aşamasına gelmişlerdir.
Adına "İmralı süreci dedikleri" bu son aşamada; Bir yandan bölücü başı yalanıp yıkanarak, allanıp pullanarak masum, iyi niyetli, barış güvercini bir siyasal aktör olarak Türk milletinin huzuruna çıkarılırken, diğer taraftan Türk milletinin yiğit sevdalıları, vatanseverler ve bölücü teröre karşı şanlı bir mücadele veren güvenlik güçlerimizin kahraman mensupları barışın ve kardeşliğin düşmanları ilan edilerek aşağılanmakta ve hakarete uğramaktadırlar.
SİYASİ İKTİDAR TÜRK MİLLETİMİZİ ALDATIYOR
Avrasya bölgesindeki enerji ve su kaynaklarını ve geçiş yollarını kontrol etmeyi amaçlayan küresel güç odakları, merkezinde ülkemizin bulunduğu bu coğrafyayı adeta hallaç pamuğu gibi atmaya devam etmektedirler. Bölgesel bir iç savaş sürecinden, bölgesel bir genel savaş aşamasına doğru hızla yol almakta olan bölgemizde cereyan eden kanlı, yakıcı ve yıkıcı olaylar dikkate alınmadan, bu ülkede terörle mücadele etmek, barış ve huzur projeleri gerçekleştirmek toplumu aldatmaktan başka bir şey değildir.
Bölgemizdeki kanlı mücadelenin baş aktörleri bölücü terör örgütünü taşeron olarak kullanmaya devam ederken, Bu haliyle adeta yedi kocalı Hürmüz'e benzeyen; insan ticaretinden, uyuşturucu kaçakçılığına her türlü kirli işin taşeronluğunu yapan bölücü terör örgütünü ve onun hapisteki başını, kendi bağımsız iradesiyle hareket eden ve bölge insanının tek temsilcisi olarak kabul eden iktidarın bu yaklaşım tarzı; aklı, izanı, tecrübeyi hiçe saymaktır. Daha da önemlisi Türk milletinin aklıyla alay etmek ve onu hiçbir şey bilmeyen, hiç bir şeyden anlamayan, tepkisiz bir toplum yerine koymaktır.
ŞU SORULARA CEVAP ARIYORUZ !
Bilindiği gibi 2012 yılını amacına ulaşma yolunda "final yılı" ilan eden, stratejisini de "vur – kaç"tan " vur-kal"a dönüştüren, böylece sözde bir "Kürt Baharı" başlatmayı deneyen bölücü terör örgütü, bölge halkının da desteğiyle kahraman güvenlik güçlerimizin yiğit mücadelesinin sonucunda ağır kayıplar vererek Kandil'deki inine kaçmak zorunda kalmıştır.
Terör örgütünün belinin kırıldığı ifade edilirken, bu zaman diliminde Terörist başının parlatılıp cilalanıp, siyasal bir aktör olarak sahneye sürülmesinin anlamı ve amacı nedir? Bölücü terör örgütüne adeta taze kan vererek ayakta kalmasını sağlamanın, kanı ve gözyaşını durdurmakla ne ilişkisi vardır? Bu süreç hangi "iç ve dış" güç odaklarının baskısıyla başlatılmıştır?
İş başındaki iktidar hangi siyasi kazancın peşindedir? Her konuda referandum kartını kullanan siyasi iktidar, bu hayati konuda Türk milletinin iradesine başvurmak için neden referanduma gitmemektedir?"Terörist başıyla görüştüğümüzü söyleyenler yalancıdır, şerefsizdir" diyen bir iktidar, bugün adeta övünerek yaptıkları bu işleri, hangi şeref ve haysiyet kriteri aralığında görmektedir?
İş başındaki iktidar; bölücü başının " Türkiye'den toprak talebim yok" sözünü hangi devlet aklıyla ciddiye almakta ve görüşmeler için "sağlam bir zemin" olarak kabul etmektedir? Bir dediği bir değini tutmayan, bir taraftan terörle mücadeleyi destekliyor görünürken diğer taraftan terörist başıyla müzakereye destek veren ana muhalefet partisinin bu çelişkili tutumu, ihanet sürecinin değirmenine adeta su taşımaktadır. Liberal geçinen, kendini aydın sanan, görünürde dindar birçok kesimin sözde temsilcilerinin, tek merkezden çıkmış, "akan kan dursun, barış gelsin, analar ağlamasın" gibi klişe açıklamalarla müzakerelere destek vermelerini de, bu açıklamaların arkasındaki gücü de milletimizin takdirine sunuyoruz.
İş başındaki iktidar İmralı'daki Bölücü Başına "yenilenecek" anayasada "Türk Milleti ve "Türklük" kelime ve kavramlarının olmayacağı sözünü vermiş midir? İş başındaki iktidar "Federasyon"a giden yolu sonuna kadar açmak için çıkardığı yerel yönetimler yasasına ek olarak "AB özerklik Şartına" konulan muhalefeti tamamen kaldıracağının ve Valilerin seçimle işbaşına gelmesinin yolunu açacağının sözünü vermiş midir? İş başındaki iktidar bu süreçte "Başkanlık Sistemi"nin anayasada yer alması için bölücü cepheye "Genel Af Sözü" vermiş midir?
İMRALI MÜZAKERESİ YANLIŞINDAN DÖNMELİSİNİZ. TÜRK MİLLETİ SON SÖZÜNÜ DAHA SÖYLEMEDİ
Sözde açılım projesinin bu son aşamasında, artık ülkemiz terörle masaya oturmayı saklama ve gizleme gereği bile duymayan, bu yöndeki tepkilere aldırış dahi etmeyen vicdan ve hamiyet fukaralığıyla bire bir muhataptır. Başka bir deyişle bu konuda çizme aşılmış ve iktidar, bölücü terörün kanlı limanına demir atmıştır.
Yaşanan olayları dikkatle, sabırla, biraz da endişeyle izleyen Türk milleti her şeye rağmen geleceğinden umutlu olmak istiyor. Elleriyle verdiği oylarla meclise ve iktidara taşıdığı siyasi irade sahiplerinin ihanet projelerine "dur" diyeceğine ve yapılan yanlışlardan dönüleceğine inanmak istiyor.
Şurası iyi bilinmelidir ki, siyasileri ve yöneticileri demokrasi içinde uyaran Türk milleti, bu hayati imtihanda başarısız olanları sandıkta cezalandırmaya hazırlanmaktadır. Biz de Türk Dayanışma Konseyi olarak, bütün sorumluları bu alanda attıkları adımları ölçerek, biçerek atmaya ve yanlıştan geri dönmeye davet ediyoruz.
Şurası asla unutulmamalıdır ki, Bütün olumsuz şartlara, her türlü yanıltıcı haberi yaparak tepkileri karartan, milleti yanıltan anlayış çerçevesinde dizayn edilen propagandaya rağmen, Türk milleti, devletiyle vatanıyla hür ve bağımsız olarak kıyamete kadar yaşamaya devam edecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın! Türk milletinin kültürel genetik kodları ve ortak hafızası, yapılmak istenileni anlamaya, tedbir almaya ve çözmeye muktedirdir. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Türk Milleti son sözünü daha söylememiştir.
ŞEHİT AİLELERİ FEDERASYONU BAŞKANI HAMİT KÖSE: "BUNUN ADI İHANETTİR"
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk açıklamasının ardından Şehit aileleri Federasyonu Başkanı Hamit Köse şu açıklamaları yaptı:
Bu devlete zeval gelmesin diye evlatlarımızı şehit verdik. Yapılan bu müzakereleri ve birbiri ardına verilen demeçleri acı ve üzüntüyle izliyoruz. Bunları dinlerken canımız yanıyor, isyan ediyoruz. Bu görüşmeler neyin görüşmesidir? Bu görüşmelerin bize göre bir anlamı vardır, o da ihanettir.
Bu işin muhatabı bizleriz ama Başbakan bizleri kabul etmiyor, kimse bizleri duymuyor. Konuya vakıf olan olmayan herkes hayasızca utanmadan bu görüşmeleri destekliyor. Evlatlarımızın katili layık olduğu cezayı çeksin, bende dağa çıkardım, eskiden namaz kılardı diyerek kimse teröristi masum göstermeye çalışmasın.
Uludere olayı her gün manşetlerde yer buluyor ama şehit ailelerini kimse umursamıyor. Bu görüşmeleri destekliyorum diyerek ortaya çıkan ve kendilerini şehit aileleri olarak niteleyenlere sesleniyorum. Eğer yanlarına iki şehit annesi, iki de şehit babası alarak çıksınlar ben kendimi yakacağım. Hiçbir şehit anası ve babası bu sürece destek vermez. Ne görüşüp ne tavizler veriyorsunuz? Bu kadar taviz ihanet değil mi?
|