Makedonya’da Türk gençleri tarafından kurulu bulunan Ufuk Derneği’nin “UFUK DERGİSİ”nin yeni sayısı yayınlandı. Benim de içinde bir makalem var. Makedonya’daki Türk Gençlerinin mücadelesinin anlamak için takip ediniz, abone olunuz, okuyunuz ve okutunuz...
MAKEDONYA TÜRK GENÇLİĞİ ÖNCÜ OLMALI...
Türk Milletine mensup her insan, yüksek bir şuura sahip olmalıdır. Bunun yanında, “Ben Türk Milleti’nin mensubuyum” ya da “Ne Mutlu Türküm Diyene”anlayışını benimseyen her kişi, Türk Dünyası’nı tanıyıp bilmek zorundadır.
Doğu Türkistan’la Balkanlar, Sibirya ile Yemen arasında, aklında ve gönlünde bağ kuramayan, bunu Avrupa’nın içlerine, Avustralya ve Amerika’ya taşıyamayan insanın Türklüğünde bir eksiklik, var demektir.
Bu açıdan bakılınca, Türk Dünyası deyince, sadece ata toprağı Türkistan değil, bir Türk’ün gidebildiği en ücra köşelerin içine dahil olduğu, yeryüzü anlaşılmalıdır...
Bu sebeble, “Ben Türk’üm” diyen her kişi; 4300 yıl kadar öncesine giden “Balkanlardaki Türk Varlığı”nı öğrenmeli ve orada halen yaşayan kardeşlerimizle irtibatı geliştirmelidir.
Makedonya kanaatime göre; Türklerce, Osmanlı – Türk İmparatorluğu’na ait Makedonya ve bugünkü Makedonya diye iki bölümde mercek altına alınmalıdır. Şüphesiz Osmanlı – Türk İmparatorluğu’na ait Makedonya, bugünkü Makedonya’dan çok daha büyük bir coğrafyayı kapsıyordu. Ve yoğun bir Müslüman Türk nüfusun yaşadığı, toprak parçasıydı. Bugünkü Makedonya ise 67.741 km’den ibaret ve sayılar itibarı ile küçük bir ülkedir.
Makedonya, 10 Ağustos 1912 Bükreş Muahedesi ile Osmanlı – Türk Devleti’nden alınarak; Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan arasında pay edildi. O tarihten günümüze kadar halen bu devletlerin, arta kalan Makedonya üzerinde gözü bulunmaktadır. Makedonya ile Yunanistan arasında, bugün bile devletin ünvanı hakkında, uluslararası düzeyde bir isim kavgası sürmektedir.
Makedonya, bu gün bir çok Balkan devletinin hükümranlık alanlarında olduğu gibi, aslında bir Türk toprağıdır. Hatta rahatlıkla şöyle diyebiliriz “Rumeli ile birlikte Anandolu’nun ortak adı Türkiye’dir”. Eğer Rumeli veya Anadolu’dan biri olmazsa, o zaman Türkiye’de olmaz.
Mimari de; Bosna, Filibe, Priştine ve Üsküp’teki cami ile İstanbul, Bursa, Kayseri ve Amasya’daki cami birbirine benzer. Yine Arnavutluk, Bosna – Hersek, Bulgaristan, Makedonya’daki evlere ve bu evlerin Kastamonu, Safranbolu, Kütahya, Bilecik’teki benzerlerine bakınız. Tiran, İşkodra, Berat, Selanik, Sofya, Varna, Gostivar, Ohri, Kalkandelen, İştip, Doğu Makedonya köyleri, hep Anadolu’daki şehir ve kasabaların bir benzeridir. Türk; ruhunu, Rumeli’ye nakış gibi işlemiştir ve bu ruh günümüzde de varlığını sürdürmektedir.
Balkan coğrafyasının merkezi ve kilidi Makedonya’dır. Bu Batı Dünyası, Haçlı Zihniyeti’nin Katolik ve Ortodoks kanatları ile sayısal olarak az da olsalar “Derin Makedonya”nın sahipleri tarafından iyi bilinir. Bir tek biz Türkler, bu meseleyi iyi bilmeyiz!
Örneğin bugünkü Makedonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası nüfusu 850.000 civarındadır. Bu nüfusun 350 – 450 bini Türk’tür. Federal Yugoslavya’nın desteğini alan Makedonlar, Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin 1952 – 1953 yıllarından sonra yaptıkları “Serbest Göç” hatasını değerlendirerek, gizli servisleri de devreye sokmak sureti ile 300 binden fazla Türk’ü Türkiye’ye göndermişlerdir. Eğer bu göç olmasaydı, bu gün Türkler, Makedonya nüfusunun en az % 35 – 40’ını oluşturacaktır diye düşünülüyor.
Günümüzde Makedonya’dan kovularak gönderilen Türklerin bir kısmı, Türkiye'de kendilerini ''Arnavut'' ve ''Torbeş'' olarak nitelendirmektedir. Başta Makedonlar olmak üzere tüm küresel güçler, bugün tıpkı Kürtlere yaptıkları gibi onlar üzerinde de çalışmak suretiyle, Türk Milletinin içinden yeni millletler türetmeye çalışmaktadır. Örneğin Türkiye’de kendilerini “Makedon”, “Makedon Müslüman” ya da “Torbeş” olarak adlandıran, Makedonca kursların düzenlenmesini ve Makedon okullarının açılmasını isteyenlere, vatandaşlık konusunda Makedonya Cumhuriyeti tarafından kolaylıklar sağlanmakta ve bu amaçla toplantı ve değişik çalışmalar yapılmaktadır.
Ancak buna karşılık Makedonya Cumhuriyeti Parlamentosu, insan haklarını çerçeveleyen sözleşmelerin hilafına, Makedonya’dan Türkiye’ye göç etmiş, Türk asıllıların Makedon vatandaşlığına geçişini yasaklamıştır. Bu durum, hem onlar hem Türk Milleti hemde Türkiye Cumhuriyeti devleti açısından, garip çelişkiler içeren bir durumdur.
İşte bizim bir türlü anlamadığımız ve bilmediğimiz ve de Balkan coğrafyasının merkezi olan Makedonya’da; işler hep Türkler açısından geriye gitmektedir. Bunu görmek için sadece Üsküp’e gitmeniz yeterli olacaktır. Türk şehri Üsküp’te, Türk ve İslam varlığını yok etmek ve gölgelemek için nasıl heykeller dikildiği gün gibi aşikardır. Ohri’deki Sinan Çelebi İmareti’nin uydurma bir tarih ile Ortodoks Hristiyanlığın ziyaretgahına dönüştürülmesi, Müslüman Türk Milleti’nin koca bir ayıbıdır.
Bütün bu bilgisizlik ve onun getirdiği şuursuzluk ile bunlara eklenecek aymazlık ve ihanete rağmen, Makedonya’dan hiç bir yere kıpırdamayan ve ecdatın emanetini kimseye sormadan sahiplenen, bir Makedonya Türklüğü halen o topraklarda yaşamaya ve Türklük adına direnmeye devam etmektedir. Mücadeleleri, her türlü takdirin üzerindedir. Çünkü “Büyük Türk Milleti” tarafından, şanımıza hiçde uygun olmayacak bir şekilde yanlız bırakılmışlardır. Onlarında “değerli bir yalnızlık” içinde olduğu şüphe götürmeyen bir gerçektir!
Makedonya Türklüğü, bugün için nüfusun % 5’ini oluştursa da toplam nüfus içinde asimile olmuş gibi gözüken büyük bir Türk topluluğu vardır. Bu topluluk, günümüzde evrensel insan haklarının kendilerine tanıdığı hak ve hukuktan yeterince faydalanamamaktadır.
Makedonya Türklüğü’nün varlığı, çalışmaları ve hedefleri; diğer Balkan ülkeleri olan Yunanistan, Bulgaristan, Kosova, Romanya, Sırbistan, Arnavutluk ve Sancak’taki Türklerin ve kendilerini sosyolojik ve psikolojik gerçekler altında Türk Milletinin bir ferdi olarak gören herkesi etkilemektedir.
Bunun en önemli nedenlerinden biri, Makedonya Türklüğünün eğitim seviyesinin yüksek olması, sanat ve kültür faaliyetlerinin yoğunluğu ile Türk örf ve adetlerinin halk arasında canlı bir şekilde yaşamasıdır. Nasıl ki; Makedonya’dan 1923 öncesi Türkiye’ye göç edenler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna olumlu katkılar yapmışsa, bugünün Makedonya Türklüğü de Balkanlara, Türkiye Cumhuriyetine ve Türk Dünyası’na olumlu katkılar yapmaya hazırdır. Bunun için, Makedonya Türk Gençliği’nin ayrı ve öncü bir rolü olmalıdır ve olacaktır.
Eğer Makedonya Türk Gençliği; geçmişi bilmiyor, günümüzü yorumluyamıyor ve geleceğe dair öngörülerde bulunamıyorsa işte o zaman sorun var demektir. Ben Makedonya Türk Gençliği’ne çok önem ve değer veriyorum. Balkanları ve Türk Dünyası’nı yeniden “Türklük Ateşi” ile saracak güç, kuvvet ve bilgi onlarda fazlasıyla mevcuttur.
Ben bunu Ufuk Derneği çatısı altında yapılan, Gençlik Çalıştayı’na bizzat katılmak sureti ile gördüm. Onun için, bu gençlik, kendi üzerine düşen sorumluluğu ve öncü rolünü fark etmeli ve gereğini de buna göre yapmalıdır. Bunun için de, yol göstericimiz Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “muhtaç olduğu kudretin damarlarındaki asil kanda gizli” olduğu şiarını, Makedonya Türk Gençliği asla unutmamalıdır.
Bütün Türk Dünyası; üzerine düşen öncü rolü yerine getirmeye hazır olan bu gençliğin yanındadır ve ilelebette yanında olacaktır. Bu düşüncelerle, Makedonya Türk Gençliğine selam olsun diyorum...
|