MHP Genel Başkan Başdanışmanı Ruhi Ersoy, NATO'nun ülkelerdeki savaşı durdurmak yerine bombalardan kaçan insanların Akdeniz'den geçmesine engel olmak için görev yapar hale geldiğini söyledi.
MHP Genel Başkan Başdanışmanı ve MHP Osmaniye eski Milletvekili Ruhi Ersoy, katıldığı 4. Uluslararası Güvenlik Sempozyumu Akdeniz'de Devlet ve Düzen konulu konferansta yaptığı konuşmada, ''Eskiden denizler kirlenirdi, balıklar kıyıya vururdu. Vicdanların kirlendiği dünyada balıklar yerine bebekler kıyıya vuruyor. Bebeklerin öldüğü bu dünyada insanlık sessiz kalıyor. Maalesef bu dramları bitirmek için oluşturulan uluslararası kuruluşlar ölen sığınmacıların istatistiklerini tutan birer kuruluş haline gelmiştir. Maalesef NATO savaş gemileri kaynak ülkelerdeki savaşı durdurmak yerine bombalardan kaçan insanların Akdeniz den geçmesine engel olmak için görev yapar olmuştur.'' dedi.
MHP Genel Başkan Başdanışmanı Ruhi Ersoy, konferansta yaptığı konuşmada şunları söyledi:
İnsanlığın kavimler göçünden bu yana en hızlı hareketli olduğu ve dramatik göçlerin en çok yaşandığı bir zaman dilimini yaşıyoruz. Bu sürecin iyi yönetilip yönetilemeyeceği insanlığın da geleceğini yakından ilgilendiriyor.
Birleşmiş Milletler verilerine göre 300 milyona yakın göçmen yani dünya nüfusunun %3 ü kendi doğduğu ülkelerin dışında yaşıyor. Göçmenlerin 60 milyondan fazlası da, sığınmacı, mülteci veya başka bir koruma statüsü ile yuvalarından, evlerinden uzak bir şekilde yaşıyorlar. Dün Avrupa 2. Dünya savaşında en çok göç veren coğrafya idi, bugün en çok göç alan coğrafyalardan biri oldu. 30 yıl önce Suriye en çok göç alan coğrafyalardan biriydi. Bugün en çok göç veren coğrafya oldu. Son 70 yılda herkes göçmen olabilir gerçekliğini gördük.
SAVAŞLAR SÜRDÜKÇE GÖÇLER DEVAM EDECEK
Göç insanlık tarihinin her döneminde var olmuştur. Savaşlar, ekonomik sorunlar, dünyadaki gelir dağılımının bozukluğu yanında, ekolojik ve iklim değişiklik gibi yeni sebeplerle göçler artarak devam edecektir. Göç sosyal, ekonomik, güvenlik ve kültürel boyutları olan bir olgudur, fırsat ve kriz boyutları vardır. Maalesef çok yönlü boyutu olan göç bugün yalnızca güvenlik boyutu ile değerlendirilmektedir. Teröristlerin göç yollarını kullanıyor olması ve yaşanan uyum problemleri kriminal merceklerle analizi popüler kılmaktadır. Oysa yapılan çalışmalar göçmenlerin suça karışma oranının yerleşikleri göre daha az seviyede olduğunu göstermektedir. Kriminal lenslerle değerlendirilmesi göçmenler toplumun huzuru bozar ekonomileri geriletir yanılgılarının doğurmaktadır.
Oysa göç tek başına iyi ya da kötü bir olay değildir. İyi yönetildiği zaman fırsatlar doğurur. Unutulmamalıdır ki Amerika da kıta Avrupa’sı da göçlerle şekillenmiştir. Einstein da Steve Jobs da göçmendi. Dünyanın en karlı şirketinin kurucusu Steve Jops Suriye asıllı Abdul Fattah’ın oğlu olarak dünyaya gelmiştir.
DİKENLİ TELLER GÖÇÜ DURDURMUYOR
Göçe bakışımızı güvenlik krizi kadar göçün oluşturduğu ekonomik, kültürel, toplumsal fırsatlar da şekillendirmelidir. Göç engellenemeyen bir süreçtir. Engellememe çalışmaları, artan sınır kontrolleri, dikenli teller sığınmacıları ya da göçü azaltmıyor, aksine düzensiz göçü artırıyor. Maalesef daha çok insanın denizlerde boğulmasına sebep oluyor. Göçü engelleme performansımızı kaynak ülkelerdeki sorunu çözmeye ve uyum politikalarına harcamalıyız.
TÜRKİYE TARİH BOYUNCA HEP GÖÇ ALDI
Türkiye konumu sebebiyle tarih boyunca hem göç hareketlerinin geçiş durağı olmuş, hem de milyonlarca göçmene ev sahipliği yapmıştır. Bugün Türkiye de 4,8 milyon göçmen bulunmaktadır, 3,6 milyonu Suriyeli, 400 bini uluslararası koruma statüsü ile yaşayan sığınmacı ve 800 bini de ikamet izni ile yaşayan göçmenlerdir. (Güneşe doğru bir göç). Bazı illerimizde nüfusu kadar sığınmacı bulunmaktadır. Kilis’te 100 bin Türk vatandaşı, 100 bin Suriyeli bulunmaktadır. Suriye Sınır komşusu illerimizden Gaziantep’te 350 bin Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Toplumsal bir çatışma olmadan, uyum içinde bir yaşam var. Bu uyumu sağlayan Kilis halkı aslına bakarsanız Nobel Barış ödülünü hak ediyor.
1923-2011 yılları arasında 1,5 milyon, 2011-2018 yılları arasında 4,8 milyon göçmene ev sahipliği yapan Türkiye 1951 Cenevre sığınma sözleşmesi olmadan da mazlumlara hem kapısını hem gönlünü açan bir medeniyettir. 700 bin öğrenci okullara devam etmektedir, bu rakam, Finlandiya, Danimarka gibi ülkelerdeki öğrenci çağındaki nüfustan fazladır. 300 binden fazla bebek Dünyaya gelmiş, bebeklere aşı dahil sağlık hizmetleri verilmektedir.
Geçici Koruma Statüsü ile yaşayan Suriyelilerin eğitim, sağlık, sosyal yardım, psikolojik destek ihtiyaçları karşılanmaktadır. İstihdama erişimi, bilgi ve beceri kurslarına dahil olmaları, bankacılık ve haberleşme gibi hizmetlerden faydalanmaları sağlanmaktadır. 3,6 milyon Suriyeli biyometrik verileri ile beraber kayıt altına alınmıştır. Her türlü uyum çalışması yapılmaktadır.
TÜRKİYE SIĞINMACI MESELESİNDE AVRUPA'NIN YÜKÜNÜ ALDI
Toplam maliyet 35 milyar doları aşmıştır. Avrupa’nın katkısı 3 milyar euro’dur. Söz verdiği 3 milyar Euro daha vardır ama ne zaman gelecek belli değildir. Oysa Türkiye 18 mart 2016’da yapılan anlaşma ile Avrupa’ya geçişleri günlük 8 binlerden yüzlere düşürmüş ve Avrupa üzerinden büyük bir yükü almıştır.
Hem toplumsal kabule verdikleri katkı nedeniyle ve hem de başarılı göç yönetimi nedeniyle BM nin ve AB nin Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan nezdinde Türkiye ye teşkkür etmesi gerektiğine inanıyoruz. 2011 yılında itibaren açık kapı politikası, geri göndermeme ilkesi ve sığınmacıların temel ihtiyacının karşılanması ilkelerine bağlı kalarak başarılı bir göç süreci yönetmektedir.
GÜVENLİ BÖLGELER OLUŞTUKÇA SURİYELİLER ÜLKESİNE DÖNECEK
Türkiye hem göçmen kaçakçıları ile hem de düzensiz göç ile de ciddi mücadele etmektedir. İnsan ticareti ile mücadele konusunda kararlı adımlar atmaktadır. Yabancı terör savaşçılarının giriş yasağı ve sınır dışı süreçleri için çalışmakta, ulaştığı bilgileri uluslararası kuruluşlarla paylaşmaktadır.
Suriye’nin kuzeyindeki pyd, deaş, pkk gibi terör unsurları ile mücadele eden yegane ülkedir. Güvenli bölgeler oluştukça Suriyeliler ülkelerine dönmektedir. Tüm çabamız toprak bütünlüğü sağlamış, demokratik bir Suriye’dir, Yerinden edilen tüm Suriyelilerin ülkelerine geri dönmeleridir.
GÖÇ MESELESİ AVRUPA'YI KRİZE SOKTU
Bugün Suriye ve Orta Afrika ve Afganistan kırılma noktalarından gelen göç dalgası bugün yaşlı kıta Avrupa yı büyük bir krize sokmuştur. Avrupa’nın siyasi geleceği göçmen dalgasından etkilenmiştir. Göçmenlere yönelik ayrımcılık ve nefret söylemleri her geçen gün yükselmiştir. Aylan bebeğin cesedinin fotoğrafı tüm dünyada vicdanları hareketlenmiştir. Ama maalesef oluşan pozitif hava fazla uzun sürmemiştir. Avrupa da göçmen düşmanlığının yükseldiğini üzülerek görmekteyiz. Avrupa değerleri ve Avrupa fikri, ırkçı popülizmin ağır baskısı altında ezilmektedir.
Bazı ülkelerde sığınmacıların değerli eşyalarına el konmaktadır, sığınmacılar zor koşullara mahkum edilmektedir. 10 binden fazla sığınmacı çocuk Avrupa’da kayıptır. Kim bilir hangi terör örgütünün veya istismarın kurbanıdır. Çözüm insani değerlere sahip çıkılması, daha fazla uyum ve kaynak ülkelerdeki sorunların giderilmesidir. Hak temelli yaklaşımlar, gönül temelli yaklaşımlarla güçlendirilmelidir. Göçün ortaya çıkardığı siyasi krizi ve arkasındaki güvenlik krizi dikenli tellerle, geri püskürtmeyle, ötekileştirişi siyasi politikalarla çözülemez.
Unutulmamalıdır ki göç meselesi insanlık için bir yük değil, insanlığımız ispat edeceğimiz bir fırsattır. Bu mesele teknik bir mesele, siyasi bir mesele olduğu kadar insanlığımız ile ilgili bir meseledir. Sığınmacılar dünyadaki sığınmacı sorunun kaynağı değil, mağdurlarıdır.
GÖÇ MESELESİ SINIR ÜLKELERİNE HAVALE EDEREK ÇÖZÜLMEZ
Bu sorun sınır ülkelere bırakılarak, havale edilerek çözülemez. Yük paylaşımı konusunda kimse kendisini daha az sorumlu görmemelidir. Suriye krizinde de Lüban, Ürdün ve Türkiye üzerindeki yükü paylaşma konusunda Akdeniz’in kuzeyindeki ülkelerin sınıfta kaldığını da ifade etmek istiyorum. Dünya küçük bir köy artık. Onun için bu sorunu sınırlarının dışına iterek çözebileceği fikri bir yanılgıdır. Belki yüzyıl önce Suriye ile Avrupa’nın uzaklığı 30 günlük bir mesafe idi ama bugün yalnızca 2 saatlik mesafe. Herkesin inisiyatif alması gerekmektedir.
Bugün sığınmacılar, uyum ve göç konusunda yeni inisiyatiflere ihtiyaç var. Akdeniz de insanlar ölüyor. Son 4 yılda 20 binden fazla insan hayatını kaybetti. Akdeniz bugün dünyanın en büyük mezarlığı. Yüzen tabutların olduğu bir deniz. İtalyan şair Aldo Busi şiirinde bu durum etkileyici bir şekilde ifade ediyor; “ Akdeniz den gelen hiçbir balığı yemiyorum artık. Balıklarla birlikte Somalilileri, Suriyelileri ve sığınmacıları yemekten korkuyorum”.
NATO SAVAŞLARI BIRAKIP SAVAŞTAN KAÇANLARIN PEŞİNE DÜŞTÜ
Eskiden denizler kirlenirdi, balıklar kıyıya vururdu. Vicdanların kirlendiği dünyada balıklar yerine bebekler kıyıya vuruyor. Bebeklerin öldüğü bu dünyada insanlık sessiz kalıyor. Oysa bebekler uyurken sessiz olunur. Ölürken değil. Maalesef bu dramları bitirmek için oluşturulan uluslararası kuruluşlar ölen sığınmacıların istatistiklerini tutan birer kuruluş haline gelmiştir. Maalesef NATO savaş gemileri kaynak ülkelerdeki savaşı durdurmak yerine bombalardan kaçan insanların Akdeniz den geçmesine engel olmak için görev yapar olmuştur..
Bugün dünyada insani yardım ve sığınma süreçleri kırmızı alarm vermektedir. 1950 nin paradigmaları ile kurulan Birleşmiş Milletler ve ilgili kurumları bu konudaki görevini hakkıyla yerine getiremiyor. Bugün atmosferin moleküler yapısını bozan ülkeler için bağlayıcı Paris Şartı var, ama insanlığın kültürel ve yaşam kromozomlarını etkileyen insani dramlar, insani olmayan sığınmacı süreçleri için inisiyatifler yok, sözleşmeler yetersiz. 1951 Cenevre sözleşmesi dahil tüm inisiyatifler gözden geçirilmesi ve güncellenmelidir.
CENEVRE SIĞINMACI SÖZLEŞMESİ YENİLENMELİDİR
Çözüm olarak 1951 Cenevre Sığınmacı Sözleşmesinin yenilenmesini teklif ediyoruz. Yük paylaşımını, yeniden yerleştirmeyi içeren, herkesin yararına göç yönetimi felsefesini benimsemiş, kabul ve uyum ilkelerinin bulunduğu bağlayıcı yeni bir sözleşmeye, inisiyatife ihtiyaç var. Tunus’da doğumlu 14. Yüzyılda yaşayan ünlü Sosyolog İbn-i Haldun her medeniyetin doğacağını, yükseleceğini ve öleceğini ifade eder. Göçler bana göre, İbn-i Haldun’un bu teorisini etkileyen yegane olgulardan biridir. Kötü yönetilirse medeniyetin ölümünü kısaltır, iyi yönetilirse yaşamı uzatır.
Medeniyetlerimizin ömrünü, Küresel barışın geleceğini düşünüyorsak, Göçlerin engellenmesi değil yönetilmesini konuşmalıyız. Güvenlik duvarlar örerek, teller çekerek sağlanamaz. Güvenliği tehdit eden sosyal olaylar yönetilerek sağlanabilir. En başta söylediğim gibi göçler iyi ya da kötü olaylar değildir. Sonucu göçü nasıl yönettiğimiz belirlemektedir. Herkesin yararına göç yönetimi mümkündür.
Uyum süreçleri, yük paylaşımı, kaynak ülkelerdeki sorunların çözümü için asamble olarak hükümetlerimizi ve ilgili kuruluşları harekete geçirebiliriz. Toplantımızın güzel sonuçlar ortaya çıkaracağına inanıyorum. Sizleri ülkemizde ağırlamaktan mutluluk duyduğumu bir kez daha ifade ederek, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. |