“Yedirmeyiz”, ”dünya lideri”, “istiklal mücadelesi”, “faiz lobisi”, “İsrail operasyonu” gibi söylemlerle ülkemizde problemler sürekli örtbas edildi, ötelendi, görmezden gelindi. 12. yılına girmiş bir iktidar özellikle Ustalık döneminde hiç oto-kritik yapmaya yanaşmadı. İslami literatürde var olan “hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz " kaidesine hiç uymadı. Başkalarının sorgulamalarını, eleştirilerini “düşmanlıkla”, “taraf olmakla”, “hükûmeti yıpratmakla” itham etti.
Özellikle son dönemde bütün eleştirilere kapılarını sıkı sıkıya kapattılar. Biraz da paranoya şekline gelen savunmalara sığındılar. Başbakanın akıllarda kalan sözü ise 12 Haziran 2011 ile 30 Mart 2014 arasını kısaca özetler şekildeydi. "Yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır.” Evet başbakanın sözlü beyanı bu….
Hiç hayal kurmayın. Karşımızdaki iktidar yapısı kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan, temel hak ve özgürlüklerin hukuk devleti garantisi ile korunduğu şeffaf, hesap verebilir bir demokrasi istemiyor. Erdoğan rejiminin özellikleri; kuvvetlerin tek elde toplandığı, yasama ve yargının Başbakan’a bağlandığı , keyfi-siyasal kararlarla yönetilen, muhaliflerin tamamen baskı altına alındığı ve “tehdit” olarak konumlandırıldığı bir rejim istiyor. Bu rejimin 30 Mart’tan sonraki vaadi daha fazla özgürlük, daha adil bir Türkiye değil. Bu rejim gücün daha da Erdoğan’da yoğunlaştığı, muhalif unsurlara yönelik toplu gözaltıların başlayacağı, internet yasaklarının genişleyeceği bir Türkiye kurmak için çalışıyor. Buna mahkûmlar. Hiçbir demokraside , hiçbir hükûmet bugün ortaya çıkan delillerle gözlenen suçlarla varlığını sürdüremez. Hukuk, mantık, akıl, insan hakları sahasında değil, hamaset, komplo teorisi ve duygulara dayanan akıl dışı bir sahada kazanmak zorundalar. Bu baskı rejimini kurmak zorundalar.
Altın kaçakçılığı, bankaların karıştırılması, rüşvet ve suçların serbest yapılması… Kupon arazi peşinde koşmak, bir iş adamına villa yaptırmak, bir iş adamından ihale karşılığı bir vakfa belirli bir para yatırılmasını talep etmek irtikaptır. Gezi olayları sırasında İçişleri Bakanını bypass ederek Emniyet müdürlerini bizzat arayıp talimat vermek bir Başbakanın görevi değildir. Orantısız güç nedeniyle yaşanan ölümlerden sorumludur. Nijerya’ya silah göndermek en hafifinden silah kaçakçılığı suçunu gösterir. Bir bakanı ve belli isimleri görevlendirerek iş adamlarından ihale karşılığı para toplamak haraçtır ve ekonomik amaçlı suç örgütü kurulduğunun karinesidir. Açık mahkeme emirlerine karşı belli insanların ifadeye gitmesini engellemek suçluyu kayırmaktır. MİT raporuna rağmen işlem yapmamak ise görevi ihmaldir. Bir davanın akıbetini takip etmek, o davadan belirli bir karar çıkması yönünde talimat vermek yargıya müdahale, bitmiş bir ihaleyi yandaş bir iş adamına şikayet ettirerek iptal ettirmek ihaleye fesat karıştırmaktır.Bütün bunlar siyasetin değil ceza hukukunun konusudur.
Eğer bu iddialar yargılanmıyorsa, eğer bu iddiaları yargılayabilecek kurumların tamamı yok edildiyse, eğer bir iktidar gerçeklerden kaçmak için komplo teorileri kuruyor, medyaya kurduğu baskı ile halkın haber alma hürriyetini engelliyor, muhalefete tehditler savuruyorsa, o iktidar artık bir baskı rejimi olmuş demektir ve demokratik ilkelere bağlı değildir.
Evet yaptıkları yapacaklarının teminatı. 12 Haziran’da Türkiye bir karar verdi. O kararın bedelini de ağır bir şekilde ödedi ve ödemeye devam ediyor. Genç arkadaşlarımız öldürüldü, hapse atıldı, sokaklarımız biber gazına bulandı, internetimiz kesildi, basın elimizden alındı, yaşamımızda bir daha asla geri gelmeyecek günlerimiz, özgürlüklerimiz ve haklarımız çalındı.
Peki nasıl bir ülkede yaşamak isterdiniz ?
Sosyal medyada yazmış olduğunuz bir yazı yüzünden Çapulcu, marjinal, tinerci, Haşhaşi, ayyaş, terörist olarak mı? Yoksa Türkiye Cumhuriyeti Devletinin eşit haklara sahip onurlu ve şerefli bir bireyi olarak mı?
10 Ağustos 2014 de yapılacak Cumhurbaşkanı seçimi ve 2015 mayısında yapılacak milletvekilliği genel seçimleri sizlerin bu ülkede nasıl bir birey olarak yaşamak istediğiniz ile size layık görülen sıfatla yaşamanız arasında ciddi bir sınav olacaktır. Erdoğan ve AKP kazanırsa SİZ kaybedeceksiniz. Balkon konuşmalarının yerini bu sefer rahatça açıkca intikam söylentileri alacaktır. Zaferden ve kibirden başı dönmüş Tanrı kompleksinden muzdarip bir iktidar aklı sizlerin ve gelecek nesillerimizin hayatlarını ele geçirerek, hafızalarımızla oynadıkları yetmediği gibi her türlü dumura uğratacaklardır.
Zalimle mazlum arasında, suçluyla masum arasında tarafsız kalınamayacağı gibi tarafsız kalmayıp zalimin zulmünü haykırma zamanı geldi de geçiyor bile.
O halde haykırıyoruz...
Sayın Başbakan;
Bu siyaset tarzı ve ötekileştirici üslupla, hukuku, evrensel değerleri dikkate almayan yaklaşımlarla, Türkiye'de ve Dünya'da daha fazla ayakta kalamayacaksınız kalamazsınız..!!...
|